İçeriğe geç

Küçük Hans Kitap Alıntıları – Sigmund Freud

Sigmund Freud kitaplarından Küçük Hans kitap alıntıları sizlerle…

Küçük Hans Kitap Alıntıları

&“&”

Gerçekten de, eşcinsellerin kaderini belirleyen şey eril cinsel organı aşırı değer vermeleridir. Eşcinseller çocuklarında, vazgeçilmez gördükleri bu organın mevcudiyetini kadınlarda da varsaydıkları sürece onlar için sen nesne olarak seçerler.
Kadın genital organlarını keşfetmediği sürece, cinsel ilişkiyi anlamanın asli bir unsuru çocukta doğal olarak eksik kalır.
Hiç analiz yapmamış okurlara önerim, her şeyi hemen anlamayı istemek yerine, dikkatlerini ortaya çıkan her şeye, tarafsız bir şekilde yöneltmeleri ve sonraki gelişmeleri sabırla beklemeleridir.
…zira atçılık oyunu, arzu fantezisinin hizmetinde. Yani at kendisi, babasını ısırıyor ve bu yolla babası ile özdeşleşiyor
Annesi konusundaki rekabetten dolayı babasına karşı düşmanlığı ile babasına yönelik sevgisinden çatıştığını açık vuruyor ve kaygı ile son bulmak zorunda olan bu güç oyununa şimdiye dek dikkat çekmediği için babasına sitem ediyor.
Libido, bastırmada bir şey tarafından alıkonur.
Anlaşılmadan kalan şey yeniden karşımıza çıkar; çözülene veya çözümlenene kadar, iflah olmaz bir ruh gibi rahat ve huzur bulmaz…
Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik, fantezilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik ise önyargılarının baskın olmasından kaynaklanır. Kaldı ki çocuklar sebepsiz yalan söylemezler ve genel itibariyle hakikat sevgisine büyüklerden daha yatkındırlar.
Annesi babasıyla aynı yatakta yatmak her çocuk için olduğu gibi Hans içinde erotik uyarım kaynağıdır.
İyi düşünülüp kurgulanmış bir kitap değilim.
Bir insanım ben, sıradan çelişkileriyle."
bir çocuk asla nedensiz yalan söylemez ve gerçeğe eğilimi yetişkinlerinkinden
çok daha fazladır.
Çocuk, kadın ve erkek cinsel organını keşfetmediği sürece, doğal olarak cinsel ilişkilerin önemli bir bölümünü anlamasını sağlayacak bilgiden yoksun kalıyor.
Her söylediğimizde bir gerçek payı vardır."
istemek" "yapmak" değildir, "yapmak" da "istemek" değildir.
bir çocuğun olağan gelişimi için çocuklarla daha fazla ilişkide olması gerekiyor.
Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik, fantazilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik ise önyargıların baskın olmasından kaynaklanır.
Eğer bir anne çocuğunun asabi olduğunu anlatıyorsa, on durumdan dokuzunda çocuğun herhangi bir anksiyetesi ya da aynı anda birçok anksiyetesi olduğunu düşünebiliriz.
Hiçbir şey anlamayınca söveriz hep.İşin kolayına kaçmak denilen şeydir bu.
Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik,
fantezilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik ise önyargılarının baskın olmasından kaynaklanır.
Kaygı durumu bir defa yerleşti mi, kaygı başka her duyumu yiyip bitirir."
Kaygı, bastırılmış özleme tekabül etmektedir, ama özlemle aynı şey değildir, bastırmanın da oynadığı bir rol vardır.Özlem, özlenen nesneye ulaştığında tümüyle tatmine dönüşebilir; kaygıda ise bu çare işe yaramaz."
Rüyalar gibi nevrozlar da aptalca şeyler söylemekten uzaktır. Hiçbir şey anlamayınca söveriz hep. İşin kolayına kaçmak denilen şeydir bu.
Ama istemek yapmak değil, yapmak da istemek değil. (!!)
“Baba baksana bugün kendi kendime bir şey düşündüm.” -Nedir? -“Seninle trende gidiyorduk, pencerenin camını kırdık, polis de bizi alıp götürdü.”

Burada Hans Anneye sahip olmanın yasak olduğunu sezer; ensest bariyeriyle karşılaşır, Ama onu herkes için yasak olarak görür. Fantazisinde yaptığı yasak muzipliklerle her seferinde babasıyladır ve babasıyla birlikte tutuklanmaktadır. Baba da o gizemli yasak şeyi anneyle yapmaktadır, diye düşünmektedir ve fantazisinde, bir pencerenin camını kırmak gibi şiddet içeren bir eylem veya kapalı bir alana zorla girmeyi onun yerine koymaktadır.

Ne mastürbasyon ne de herhangi bir tatmin asla kaygı durumuna yol açmaz
Vaktiyle, dişi cinsiyetten birine erkeklik organını emme düşüncesine rastladığımızda öyle çok da dehşete düşmememiz gerektiğini öne sürmüştüm. Bu nahoş uyarımın anne memesini emmekten türemek gibi çok zararsız bir kökeni vardır.
Nevrotik" ve "normal" çocuklar yahut yetişkinler arasında keskin bir sınır çizilemeyeceği, "hastalık" kavramının tamamen pratik amaçlarla oluşturulmuş toptancı bir kavram olduğu, bu toplama dahil olma eşiğinin aşılması için yatkınlık ve yaşantının mutlaka bir araya gelmesi gerektiğini, sonuçta bir çok bireyin sağlıklı katagorisinden nevrotik hasta katagorisine geçtiği ve ancak çok az sayıda bireyin bu yolu tersine katettiği gibi tespitler o kadar sık dile getirildi ve o kadar yankı buldu ki, artık bu iddialarımda kesinlikle yalnız değilim.
Gerçekten de analiz bastırmanın başarısını geçersiz kılmaz; daha önce baskılanmış olan dürtüler baskılanmış olarak kalır, ama analizde başarı başka yolla elde edilir: Otomatik ve ölçüsüz bir işlem olan bastırmanın yerine, en üst ruhsal merciin yardımıyla ölçülü ve maksatlı bir baş etme işlemi koyar. Başka bir deyişle bastırmanın yerine mahkûm etmeyi geçirir.
Çocuk yetiştirirken rahatımızın kaçmaması, herhangi bir sıkıntı yaşamamak, kısacası uslu çocuk yetiştirmek dışında bir şey düşünmüyoruz ve bu gelişim güzergahının çocuğun da yararına olup olmadığına çok az dikkat ediyoruz.
Benlik, kendisiyle dış dünyayı ölçtüğümüz kriterdir. Kendimizi dış dünya ile sürekli kıyaslayarak dünyayı anlamayı öğreniriz.
Hiçbir şey anlamayinca söveriz hep. İşin kolayına kaçmak denilen şeydir bu.
Benlik, kendisiyle dış dünyayı ölçtüğümüz kriterdir.
Kendimizi dış dünya ile sürekli kıyaslayarak dünyayı anlamayı öğreniriz.
Psikanaliz tamamen tarafsız bir bilimsel inceleme değil, terapötik bir müdahaledir. Haddizatında bir şeyi kanıtlamak değil,değiştirmek ister.
Psikanalitik tedavinin hiçbir anlatımının, tedavi uygulanması esnasında edinilen izlenimi olduğu gibi aktaramaması;kesinlikle okuma yoluyla değil, ancak deneyimle tamamen ikna olunabilmesi işin üzüntü verici yanıdır. Ama bu eksiklik aynı ölçüde yetişkin analizin doğasında da vardır.
Hiçbir şey anlamayınca söveriz hep. İşin kolayına kaçmak denilen şeydir bu.
“Onu yalnız yaşamın değil, ölümün gizemi de meşgul etmekte.”
“Kaygı durumu bir kere yerleşti mi, kaygı başka her duyumu yiyip bitirir.”
“Rüyalar gibi nevrozlar da aptalca şeyler söylemekten uzaktır. Hiçbir şey anlamayınca söveriz hep. İşin kolayına kaçmak denilen şeydir bu.”
“Kaygı, bastırılmış özleme tekabül etmektedir.”
Psikolojide keyfiliğe kesinlikle yer yoktur; çocukların ifadelerine duyulan güven eksikliğinin nedeni, onların fantezilerinin gücü; tıpkı yetişkinlerin ifadelerinin güven telakki etmemesinin nedeninin onların önyargılarının gücünden kaynaklanıyor olması gibi. Bunun ötesinde bir çocuk da asla nedensiz yalan söylemez ve gerçeğe eğilimi yetişkinlerinkinden çok daha fazladır.
Hiçbir şey anlamayınca söveriz hep. İşin kolayına kaçmak denilen şeydir bu.
— Yanıma korktuğun için mi geliyorsun?
— Yanında olmadığım zaman korkuyorum.
İnsan mütemadiyen kendisiyle kıyaslayarak dünyayı anlayabiliyor.
Psikolojide keyfiliğe kesinlikle yer yoktur; çocukların ifadelerine duyulan güven eksikliğinin nedeni, onların fantezilerinin gücü; tıpkı yetişkinlerin ifadelerinin güven telakki etmemesinin nedeninin onların önyargılarının gücünden kaynaklanıyor olması gibi.
Bugün fobinin nesnesi olan şeyin, bir zamanlar haz nesnesi olmuş olması gerekir.
Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik, fantezilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik
ise önyargılarının baskın olmasından kaynaklanır.
Kaygı durumu bir yerleşti mi, kaygı başka her duyumu yiyip bitirir
Çocuk yetiştirirken rahatımızın kaçmaması, her hangi bir sıkıntı yaşamamak, kısacası uslu çocuk yetiştirmek dışında bir şey düşünmüyoruz ve bu gelişim güzergahının çocuğun da yararına olup olmadığını çok az dikkat ediyoruz."
Psikanaliz tamamen tarafsız bir bilimsel inceleme değil, terapötik bir müdahaledir. Haddizatında bir şeyi kanıtlamak değil, değiştirmek ister."
Ruhsal yaşantıda keyfiliğe katiyen yer yoktur. Çocukların ifadelerinde ki güvenilmezlik, fantezilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerinde ki güvenilmezlik ise önyargılarının baskın olmasından kaynaklanır. Kaldı ki çocuklar sebepsiz yalan söylemezler ve genel itibariyle hakikat sevgisine büyüklerden daha yatkındırlar."
Çocuklar sebepsiz yalan söylemezler ve genel itibariyle hakikat sevgisine büyüklerden daha yatkındırlar….
Küçük Oidipus, kaderin dayattığından daha mutlu bir çözüm bulmuş…
Onu yalnız yaşamın değil, ölümün gizemi de meşgul etmekte…
++ Yanıma korktuğun için mi geliyorsun..?
– – Yanında olmadığım zaman korkuyorum..
Kaygı durumu bir defa yerleşti mi, kaygı başka her duyumu yiyip bitirir…
İstemek yapmak değil.."
"Yapmak da İstemek değil.."
Anne, kaderin kendisine biçtiği annelik rolünü oynamaktadır ve zor bir durumdadır…
Özlem, özlenen nesneye ulaştığında tümüyle tatmine dönüşebilir…
Ama rüyalar gibi nevrozlar da aptalca şeyler söylemekten uzaktır
Kaygı histerisi vakaları bütün psikonevrotik hastalıklar içinde en yaygın olanıdır. Özellikle de insan yaşamında ilk ortaya çıkanlardır ve tam manasıyla çocukluk dönemi nevrozlarıdır. Bir annenin çocuğundan çok “asabi” diye bahsettiği durumlara, onda dokuz ihtimalle kaygının bir veya birçok türü eşlik ediyordur.
Psikanaliz tamamen tarafsız bir bilimsel inceleme değil, terapötik bir müdahaledir. Haddizatında bir şeyi kanıtlamak değil, değiştirmek ister. Psikanalizde hekim, bazı durumlarda daha az bazılarında ise daha fazla olsa da, her seferinde hastasına, bilinçdışını tanıyıp kavramakta faydalanacağı ileriye dönük bilinçli düşünceler sunar.
Ruhsal yaşantıda keyfiliğe katiyen yer yoktur.
Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik, fantezilerinin baskın olmasından; yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik ise önyargılarının baskın olmasından kaynaklanır. Kaldı ki çocuklar sebepsiz yalan söylemezler ve genel itibariyle hakikat sevgisine büyüklerden daha yatkındırlar.
Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik, fantazilerin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik ise önyargılarının baskın olmasındandır.
Günümüzde revaçta olan ve çocukların ifadelerinin istisnasız keyfi ve güvenilmez olduğunu söyleyen görüşe katılmıyorum. Ruhsal yaşantıda keyfiliğe yer yoktur!
Rüyalar gibi nevrozlar da aptalca şeyler söylemekten uzaktır. Hiçbir şey anlamayınca söveriz hep. İşin kolayına kaçmak denilen şey budur.
Çocukların ifadelerindeki güvenilmezlik, fantezilerinin baskın olmasından, yetişkinlerin ifadelerindeki güvenilmezlik ise önyargılarının baskın olmasından kaynaklanır. Kaldı ki çocuklar sebepsiz yalan söylemezler ve genel itibariyle hakikat sevgisine büyüklerden daha yatkındırlar
çocukların ifadelerine duyulan güven eksikliğinin nedeni, onların fantezilerinin gücü; tıpkı yetişkinlerin ifadelerinin güven telakki etmemesinin nedeninin onların önyargılarının gücünden kaynaklanıyor olması gibi…
Bir çocuğun eğitiminin hastalığa yatkınlığını olumlu ya da olumsuz ama bir şekilde mutlaka etkileyeceği en azından çok olası bir durum. Ama eğitimin görünürdeki asıl amacı ve ulaşmak istediği şey henüz oldukça şüpheli. Bu eğitimin bugüne değin yaptığı tek şey hakimiyet, daha doğrusu çoğunlukla dürtülerin bastırılması oldu ve başarısı ise asla tatmin edici değildi.
Bir daha bunu yaparsan seni Dr. A’ya götürürüm, o da çiş aygıtını keser. Nasıl yapacaksın o zaman çişini?"
Hans: "popomla."
Psikanaliz asla tarafsız bir bilimsel araştırma değil, terapötik bir müdahaledir ve psikanalizin istediği, bir şeyi kanıtlamak değil, değiştirmektir.
Çocuk, kadın ve erkek cinsel organını keşfetmediği sürece, doğal olarak cinsel ilişkilerin önemli bir bölümünü anlamasını sağlayacak bilgiden yoksun kalıyor.
Mastürbasyon ve tatmin asla anksiyete yaratmaz insanda.
Psikanaliz asla tarafsız bir bilimsel araştırma değil, terapötik bir müdahaledir ve psikanalizin istediği, bir şeyi kanıtlamak değil, değiştirmektir.
Hans: Evlenene kadar istersem sadece bir çocuğum ola­cak, baba; annemle evlendiğimde, çocuk istemezsem, Tanrı da istemeyecek, evlendiğimde."
Ben: "Annenle evli olmak ister miydin?"
Hans: "Evet."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir