İçeriğe geç

Ortaçağ Kahire’sinde Bilginin İntikali Kitap Alıntıları – Jonathan P. Berkey

Jonathan P. Berkey kitaplarından Ortaçağ Kahire’sinde Bilginin İntikali kitap alıntıları sizlerle…

Ortaçağ Kahire’sinde Bilginin İntikali Kitap Alıntıları

&“&”

Zernuci zengin olmanın yeni yetişmekte olan bir alim için çok faydalı olacağını itiraf etmektedir: Alim bir zata dendi ki: &‘Neyin sayesinde ilim elde ettin?’ Dedi ki: &‘Zengin bir baba sayesinde. Çünkü [zenginlikleri] vasıtasıyla faziletli ve alim kimseleri destekledi ve bu sayede ilim arttı. "Daha pratik bir açıdan bakılırsa, zenginlik sayesinde kişi kitap satın alabilir veya istinsah ettirebilir ve "bu, ilim ve bilgiye [ulaşmada] yardımcıdır."
İlme ve öğrenmeye karşı genellikle muhafazakar olan Müslüman yaklaşımı, ki bu yaklaşım ancak hafızaya vurgu yapmakla pekiştirilebilirdi, ilmi çalışmaların kısır ve durağan olduğunu gösteren bir işaret olarak kesinlikle değerlendirilmemelidir. Müfessirler ezberlemenin tek başına yeterli olmadığında hemfikirdiler. Öğrendiğini uygulamaya koymak için bir öğrenci ezberlemenin yanı sıra anlamak da zorundadır. lki kelimeyi ezberlemek iki sayfayı duymaktan evladır, ancak iki kelimeyi anlamak iki sayfayı ezberlemekten daha iyidir." Arapçası belki de daha zarif olan bu nükteli sözün tercümesi bile mesajı güçlü bir şekilde vermektedir. Ciddi eğitimciler rivayet yani sadece ezberleyip nakletme kabiliyeti ile dirayet yani ezberlenen malzemeyi eleştirel manada kullanabilme ve onları belirli ilmi ve hukuki meselelere uygulayabilme kabiliyeti arasında fark gözetmekteydiler
Hatırda kalmaz satırda kalır" ifadesi meşhur Nasırüddin Tusi’nin hikmetli bir sözüdür.
Her ne kadar medrese bir önceki araştırmacı kuşağın düşündüğü gibi Sünni idarelerin Şia’ya karşı mücadelesinde her zaman ve çıkça bir araç olarak kullanılmadıysa da, daha genel manada o, Haçlıların uyanışa geçtiği ortaçağda bile isteye gelenekçi ve -Haçlılara karşı savaşçı bir Sünni Müslüman kimliğinin öne çıkmasıyla irtibatlıydı.
lslam’ın öğrenmeye ve ilme yaptığı vurgu, İslam’ın ortaçağ Avrupa medeniyetinden farkını ortaya koymaya da yardımcı olabilir. On dördüncü asırdaki Müslüman bir yazar, rutin olarak bir alimin bin abidden fazla manevi güce sahip olduğunu vurgulayabiliyordu. Acaba o çağdaki kaç Avrupalı böyle bir iddiada bulunabilirdi?
Ortaçağın son dönemlerine ait bir kitap şu hadisi beğeniyle nakletmektedir: İlimden daha güçlü hiçbir şey yoktur. Sultanlar insanlara hükmeder, alimler de sultanlara … ". Bu, kalemin kılıçtan keskin olduğunu gösteren çok açık bir iddiadır.
Binbir Gece Masalları’ndakiler gibi beceriksiz medrese hocaları hakkında halk arasında popüler hale gelmiş hikayelerde açıkça görülen aşağılama ve saygısızlıklara rağmen lslam’ın ilk asırlarında bu türden önyargılar hakim değildi. Aksine gerçek filimlere hürmet edilir ve önde gelen bir fakihin yani bir hukuk profesörünün (müderrisinin) oğul ve kızları siyasi ve askeri elitin çocukları için en uygun eşler olarak görülürdü.
Yirminci yüzyıl Mısırlı alim ve yazarlarından Ahmed Emin otobiyografisinde yakışıklılığına, saygıdeğer soyuna, yüksek gelirine rağmen evlenirken yaşadığı güçlüklerden bahseder. Dini eğitim ve eğiliminin göstergesi olan sarığının sosyal bir engel olarak işlev gördüğünü ve muhtemel gelin adaylarını ve ailelerini kaçırdığını zikreder.
İmam Şafii öğrencilerinin kendisi için satın aldıkları bir cariyeye cariyenin tüm çabalarına rağmen yüz vermez. Cariye bütün gece boş yere beklemekten canı sıkılmış bir halde kendisini satan tüccara geri döner ve onu bir mecnun"un emrine verdiği için şikayette bulunur. Şafii hiç istifini bozmadan basitçe ve içten bir şekilde şöyle cevap verir: "Esas mecnun kişi, ilmin değerini bilmesine rağmen sonradan onu zayi eden veya tereddüt ederek ilmin yanından geçip gitmesine müsaade edendir."
Hatırda kalmaz satırda kalır" ifadesi meşhur Nasırüddin Tusi’nin hikmetli bir sözüdür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir