İçeriğe geç

Tower of Dawn Kitap Alıntıları – Sarah J. Maas

Sarah J. Maas kitaplarından Tower of Dawn kitap alıntıları sizlerle…

Tower of Dawn Kitap Alıntıları

&“&”

“Sen bana bir nebze de olsun acımayla bakmadın. Sen beni gördün. Tekerlekli sandalyeyi ya da sakatlığımı değil. Beni gördün. İlk kez o zaman kendimi… fark edilmiş hissettim. Uzun zaman sonra ilk kez kendimi bir uykudan uyanmış gibi hissettim.”
“Rowan, Aelin’ı olduğu gibi kabul etti. Ondan korkmadı.”
“Fakat sen korktun mu?”
“Çok… zor bir dönemdi. Alıştığım dünyam tepetaklak olmuştu. Her şey tepetaklak olmuştu. Aelin ise… Sanırım suçu büyük ölçüde onun üzerine yıktım. Onu bir canavar gibi görmeye başladım.”
“Canavar mı peki?”
“Sanırım hikâyeyi anlatan kişiye göre değişir bu. Fakat bence değil. Bu savaşla baş etme konusunda ondan başka kimseye güvenmem. Morath’i karşısına alabileceğine inanacağım tek kişi Aelin’dır. Dorian’a bile bu konuda güvenemem. Kazanmanın bir yolu varsa Aelin bir şekilde o yolu bulur. Bedeller ağır olsa da gerekeni yapar.”
“Gerçek zenginliğin pırıltılı altınlar ve mücevherler olmadığını öğrendim.”
“Savaşa uçuyoruz. Bizi bekleyen pek çok belirsizlik var. Bir tek şey hariç.” Dudaklarını Nesryn’in dudaklarına sürttü. “Sana olan hislerim hariç. Hiçbir iblis ordusu, hiçbir karanlık kraliçe ya da kral bunu değiştirmeyecek.”
Yrene soğuk bir sesle “Krallarla savaşıp şatoları paramparça etmemiş olabilirim.” dedi. Gerilemeye devam ederken sesi titriyordu. “Fakat Baş Şifacı’nın bir numaralı vârisiyim. Bunu çabalayarak, sıkıntılar çekerek ve fedakarlık ederek elde ettim. Şu anda ayakta duruyorsan sebebi budur. Kılıcını sallayan bir savaşçı olmayabilirim. Fakat ben hayatları kurtarıyorum, onlara son vermiyorum.”
“Güvenin olmadığı yerde sevgi var olamaz.”
Güvenin olmadığı yerde sevgi var olamaz."
Chaol titrek bir nefes aldı. “Aelin size ne söz verdi?”
Hasar kendi kendine gülümsedi. “Daha iyi bir dünya.”
“Güvenin olmadığı yerde sevgi var olamaz.”
Güvenin olmadığı yerde sevgi var olamaz."
Bir an olsun bile karanlıkta kadınların peşine düşen bir korkaktan korkma."
Aelin size ne söz verdi?"
"Daha iyi bir dünya."
Ya devam edip daha çok acı ve ümitsizlikle karşılaşırsak?

O zaman bu son değil demektir.

Savaşa uçuyoruz. Bizi bekleyen pek çok belirsizlik var. Bir tek şey hariç." Dudaklarını Nesryn’in dudaklarına sürttü. "Sana olan hislerim hariç. Hiçbir iblis ordusu, hiçbir karanlık kraliçe ya da kral bunu değiştirmeyecek."
Chaol titrek bir nefes aldı. Aelin size ne söz verdi?"
Hasar kendi kendine gülümsedi. "Daha iyi bir dünya."
O zaman bu son değil demektir.
Valg Kraliçesi’ni bekliyoruz." diye mırıldandı örümcek. Oymaya sürtündü. "Bu dünyada kendisine Maeve diyen kraliçeyi."
Canavar mı peki?"
"Sanırım hikayeyi anlatan kişiye göre değişir bu."
Gerçek zenginliğin pırıltılı altınlar ve mücevherler olmadığını öğrendim."
Sence diğer kıtalardaki, tüm o denizlerin ötesindeki insanlar hakkımızda ne düşünüyorlar? Sence birbirimize yaptıklarımızdan dolayı bizden nefret ediyor ya da bize acıyorlar mı? Belki de orada her şey buradaki kadar kötüdür. Belki daha da kötüdür. Fakat ben daha iyi olduğuna inanmak zorundayım. Bir yerlerde her şeyin buradakinden daha iyi olduğuna.
Tecavüz, hırsızlık… Bunlar olmaz… Korkakların gizlenmesine neden olmayacak bir sebep olmalı. Yangın var." diye haykır. Yabancı ona bunu öğütlemişti. Yangın herkes için bir tehdittir. Saldırıya uğrarsan öyle haykır.
Oyunun izleyicisi şimdi ana oyunculardan biri olmuştu. Riskler ise dayanılmaz ölçüde yüksekti.
Sanırım hikâyeyi anlatan kişiye göre değişir bu.
Güvenin olmadığı yerde sevgi var olamaz.
Güvenin olmadığı yerde sevgi var olamaz."
Değerli hiçbir şey bedelsiz gelmez,"
Aelin karşısındaki ölümü intikamı içine çekerken…
Celaena Sardothien sona erip, tamamen parçalanırken.
Chaol hala onu korumaya çalışmıştı. Onu dışarı çıkarmaya, gönlünü almaya.
Sonsuza dek düşmanım olacaksın.
Ve her şey mahvolduğunda, Chaol bildiği her şeye sırt çevirip Aelin’in sırlarını korumak uğruna kendisi için en önemli insana yalan söylediğinde Aelin onun yanında durup mücadele vermemiş, Chaol’a yardım etmemişti.
Aelin sadece geri dönmüştü. Aylar sonra. Geri dönmüş ve Chaol’un yüzüne vurmuştu…
Nasıl işe yaramaz olduğunu, bir hiç olduğunu.
Bu mağrur, kasıntı, kibirli kadın için Chaol kendinden parçaları kırıp dökmüştü.
Sonrasında, Aelin gitmişti. Chaol bozulan bir oyuncakmış gibi.
Chaol ondan nefret ediyordu.
Chaol onu görebiliyordu. Karanlıkta.
Altın saçları; son ipucu, bulmacanın son parçası olan o turkuaz gözleri.
Yalancı. Katil. Hırsız.
Aelin, tüm o değişkenliğiyle içinde var olduğu bulanık sularla… Aelin. Chaol onun için yeminlerini bozmuştu. Kimliğine dair her şeyi onun uğruna altüst etmişti.
Chaol’un yaptığı her şeyi Aelin gelip parçalamıştı. İşe de Chaol’un onurundan başlamıştı.
&”Dağlar ve denizler,&” diye fısıldadı.
&”Böylelikle o dağları, denizleri aştığını asla unutmayacaksın.&” dedi Chaol. &”Buraya seni senin -sadece senin- getirdiğini unutmayacaksın.&”
Geriye bakmanın kimseye, hiçbir şeye faydası yoktur."
Lütfen," dedi Chaol.
Fakat Yrene kapıya yönelmişti bile. O giderse…
Chaol onların gitmesine izin vermişti. Kendisi de başını alıp gitmişti. Aelin’in, Dorian’ın, Nesryn’in çekip gitmelerine izin vermiş, peşlerinden gitmemişti.
Fakat o kadın kapıya doğru geriliyor, gözyaşlarını dizginlemeye çalışıyordu… Sebebi Chaol’un ona verdiği acı olan, Chaol’un üzerine çekmeyi sonuna kadar hak ettiği öfke olan gözyaşları…
Yrene kapı tokmağına uzandı. Eli tokmağı üstünkörü yokladı.
Ve o giderse, Chaol onun çıkıp gitmesine izin verirse…
Yrene tokmağı çevirdi.
Chaol ona doğru bir adım attı.
Yrene soğuk bir sesle Krallarla savaşıp şatoları paramparça etmemiş olabilirim." dedi. Gerilemeye devam ederken sesi titriyordu. "Fakat Baş Şifacı’nın bir numaralı varisiyim. Bunu çabalayarak, sıkıntılar çekerek ve fedakarlık ederek elde ettim. Şu anda ayakta duruyorsan sebebi budur. Bazı insanlar hayattaysalar sebebi budur. Kılıcını sallayan bir savaşçı olmayabilirim, sizin görkemli öykülerinizi hak edecek biri olmayabilirim. Fakat ben hayatları kurtarıyorum, onlara son vermiyorum."
Yrene alçak sesle Teşekkür ederim," dedi. "Benim için ölümü göze almaya gönüllü olduğun için."
Kimse bu sözleri söylememişti. Dorian bile. Fakat ondan bunu beklemişti. Celaena… Aelin ise Chaol, Cain’i onu kurtarmak için öldürdüğünde minnet duysa da ondan bir gün gerçekten bir can almasını beklemişti.
Korkun onu sana karşı güçlü kılar."
&”Bununla yüzleşeceğiz, dedi. "Birlikte."
Birlikte. Burada hayatta kalacaklar ya da öleceklerdi… Birlikte.
Yrene Unutmuşum," dedi. Havuza bakarken dudakları titredi. Başını kıpırdatmadı. "Görünüşünü, kokusunu unutmuşum. Sesini… unutmuşum."
Güvenin olmadığı yerde sevgi var olamaz."
Belki de sarayın aşçısı kötü olduğundan asilzadeler o kadar zayıftır."
Chaol çabalamıştı. Ümit etmeye çabalamıştı. Fakat…
Affedemedikleri, unutamadıkları.
Şato kapılarına asılmış iyi adamlar.
Denize açılan ve bir kraliçe olarak dönen bir suikastçı.
Chaol’un verdiği fakat nehir rıhtımına terk edilen yüreği.
Bronz bir boğazdaki gerdanlık ve artık sevdiği dostuna ait olmayan o gülümseme.
Yüzündeki yara izi… Kadın ona ilk darbeyi indirdiğinde tırnakları açmıştı o yarayı… Chaol aynaya baktığında aklına o nefret dolu dilek geliyordu.
Karanlık onu öldürecekti.
Bu acı… Onu öldürecekti… Bu sonsuz, çalkantılı hiçlik çukuru.
Onun bakışının yokluğunda… bir soğuk hissi vardı. Sessizlik ve soğuk.
Yavaşça eğilip bükülen ayak parmaklarına. Nasıl hareket edeceklerini hatırlamaya çalışıyorlarmış gibi.
Chaol kendisini bir nefes almaya zorladı. Nefes almaya çalışmaya.
Sonra… Chaol ayrılmıştı. Kelimenin her anlamıyla.
Chaol iyileştirmeye değil, kan dökmeye hazır genç adamları eğitmişti.
Fakat kendisine öğretilen ve kendisinin genç muhafızlara öğrettiği ilk ders savunma olmuştu.
O genç muhafızlar şato kapılarına asılmadan önce.
Ress’in hırpalanmış, donuk gözlü yüzü aklına geldi.
İş başa düştüğünde aldıkları eğitim onlara ne fayda getirmişti ki?
Hiç.
Chaol’un güvendiği ve egittiği çekirdek gruptan bir kişi bile yıllarca çalışamamış… Bir teki bile hayatta kalamamıştı.
Lord Chaol’un ondan durmasını istememesinin nedeni acıya nasıl tahammül edeceğini öğrenmiş olması mı yoksa bir şekilde o acıyı hak ettiğini de düşünmesi miydi?
Anlaşılan Terrasen Kraliçesi müttefiklerini korumada çok da dikkatli davranmamış."
Değerli hiçbir şey bedelsiz gelmez."
Zeka olmadan güç tehlikelidir."
Gerçek zenginliğin pırıltılı altınlar ve mücevherler olmadığını öğrendim."
Hiçbir hanımefendi; güzel ya da sade, genç ya da yaşlı erkeklerin bön bön bakışlarına maruz kalmayı hak etmiyordu.
Tecavüz, hırsızlık… Bunlar olmaz… Korkakların gizlenmesine neden olmayacak bir sebep olmalı. Yangın var" diye haykır. Yangın herkes için bir tehdittir. Saldırıya uğrarsan öyle haykır.
Sartaq bir elini kaldırıp Nesryn’in yanağına götürdü. Elindeki nasırlar Nesryn’in tenine sürtünüyordu. Savaşa uçuyoruz. Bizi bekleyen pek çok belirsizlik var. Bir tek şey hariç. Sana olan hislerim hariç. Hiçbir iblis ordusu, hiçbir karanlık kraliçe ya da kral bunu değiştirmeyecek."
Nesryn titredi. Sözcüklerin zihnine oturmasına izin verdi. "Ben… Sartaq… Sen… Vârissin."
Sartaq gerileyip bir kez daha Nesryn’i süzdü. "Savaşa gideceğiz Nesryn Faliq. Erawan’i ve onun ordularını bozguna uğrattığımızda, karanlık bu dünyadan nihayet sürüldüğünde… sen ve ben buraya geri uçacağız. Birlikte. Sonra da kalan ömrümüzde burada yaşayacağız."
Nesryn o sözlerdeki teklifi, yemini işitti.
Sartaq’ın onun ayaklarına serdiği dünyayı.
Titredi. Öylece bahşediverdiği şey karşısında. İmparatorluk değildi bu; taç değildi. Kalbiydi.
Sartaq Babamla konuştum," dedi.
Nesryn ancak "Ya?" diyebildi.
"Biz… bazı konuları tartıştık."
Nesryn özenli seçilen sözler karşısında göğsünün ezildiğini hissetti. "Anlıyorum."
Nihayet Sartaq "Babama Erawan’e karşı rukhin’lere liderlik etmeyi planladığımı söyledim. Rızası olsa da olmasa da. Bana sebebini sordu."
"Umarım ona dünyanın kaderinin buna bağlı olduğunu söylemişsindir."
Sartaq kıkırdadı. "Söyledim. Ayrıca sevdiğim kadının aklında savaşa gitmek olduğunu ve onun peşinden gitmeye niyetli olduğumu söyledim. Bana senin asil olmadığını söyledi. Kağan vârisi olacak kişinin bir prensesle, leydiyle ya da bize toprak ve ittifaklar sağlayabilecek biriyle evlenmesi gerektiğini de." Sartaq Nesryn’in elini tuttu. "Ona vârisliğin gerekleri buysa bunu istemediğimi söyledim. Sonra da yürüyüp gittim."
Nesryn’in nefesi tutuldu. "Delirdin mi sen?"
Sartaq hafifçe gülümsedi. "Umarım delirmemişimdir. Yani imparatorluk için iyi olmaz bu. Çünkü babam beni daha odadan çıkmadan vâris ilan etti."
Nesryn oracıkta düşüp bayılabilirdi. Nefes almanın ötesinde bir şey yapamıyordu.
Sartaq’ın önünde eğilecek olduğunda prens onu omuzlarından sıkıca kavradı. Daha başını eğemeden onu durdurdu.
Sartaq sessizce "Bunu yapmanı asla istemiyorum," dedi.
Fakat omurgandaki hasar kalıcı olacak."
"Onu bir kez daha iyileştiremez miyim?"
Hafiza başını iki yana salladı. "Dengenin bir parçası bu… Bedel. Sana bunu bahşeden gücün merhametinin sınırlarını zorlama."
Fakat Chaol, Yrene’in eline dokundu. Alçak sesle "Yrene, sırtımda bir yük değil bu," dedi. "Bununla yaşamak… Kesinlikle bir yük değil."
Yine de Yrene’in yüzünden acı okunuyordu. "Fakat ben…"
"Tekerlekli sandalye kullanmak bir ceza değil. Bir hapishane değil bu. Asla da olmadı. Ben o sandalyede otururken ya da elimde bastonumla da ayakta durduğum kadar adamım."
"Seni iyileştirmek istemiştim," diye fısıldadı Yrene.
"İyileştirdin de," dedi Chaol. Gülümsedi. "Yrene, bunu en doğru şekillerde yaptın sen zaten."
Öyküleri hep sevmişimdir. Özellikle de bu diyarlara dair öyküleri. Annem bana Rüzgar Arayan derdi. Çünkü rüzgâr beni nereye sürüklerse hep oraya gider, hep o öykülerle ilgili hayaller kurardım. Ve rüzgar… beni buraya getirdi. Bu yüzden izin verirsen son bir öykü dinlemek isterim. Sonuma kavuşmadan önce."
Yrene soğuk bir sesle Krallarla savaşıp şatoları paramparça etmemiş olabilirim. Fakat Baş Şifacı’nın bir numaralı vârisiyim. Bunu çabalayarak, sıkıntılar çekerek ve fedakârlık ederek elde ettim. Şu anda ayakta duruyorsan sebebi budur. Bazı insanlar hayattaysalar sebebi budur. Kılıcını sallayan bir savaşçı olmayabilirim, sizin görkemli öykülerinizi hak edecek biri olmayabilirim. Fakat ben hayatları kurtarıyorum, onlara son vermiyorum."
Çaresiz haldeler. Çaresizlik de ihtiyaçları olanı almak için her şeyi yapmaya razı olan insanlar üretir."
Yrene sıranın önündeki bir kıza Son ders nerede kalmıştık," diye sordu.
Kız yüzünde yayvan bir gülümsemeyle "Göz oymada," dedi.
Chaol az kalsın boğulacaktı.
Yrene "Peki," deyip ellerini ovuşturdu. "Biri bana göstersin bakalım."
Yrene kızlardan birini -kısa boylu bir kız- seçti. Sonra saldırgan rolünde konum alıp şaşırtıcı bir şekilde kendisini rolüne vererek kızı önden kavradı.
Fakat kızın zayıf elleri dosdoğru Yrene’in yüzüne gitti. Başparmakları Yrene’in gözlerinin köşeleriyle buluştu.
"Ya sonra?" diye sordu Yrene.
"Başparmaklarımı bu şekilde kanca gibi bükeceğim…" Kız elleriyle havada herkesin görebileceği şekilde parmaklarını büktü. "Sonra pop!"
Kızlardan bazıları kızın ağzıyla çıkardığı pop sesine sessizce güldüler.
Aelin orada olsa ne de neşelenirdi.
Bir zamanlar diğer insanlardan korkarak yaşardım. Diğer insanların beni çiğnemelerine izin verirdim. Çünkü istediklerini reddedersem olacaklardan çok korkardım. Nasıl &‘hayır’ deneceğini bilmezdim. Bu sahillere ulaştığım gün o eski kızı geçmişte bıraktım. Onun yeniden ortaya çıkmasına izin verirsem kendimi affetmem. Ya da birinin bana hayatım, seçimlerim hakkında akıl vermesine izin verirsem."
Yrene’in sesindeki hiddet karşısında Chaol’un kollarındaki tüyler diken diken oldu. Çelikten ve kordan bir kadın.
Onu karanlığın ve demirin içine gömmüşlerdi.
Gerçek zenginliğin pırıltılı altınlar ve mücevherler olmadığını öğrendim.
Güvenin olmadığı yerde sevgi var olamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir