İçeriğe geç

Ebeveynlik Tefekkürleri Kitap Alıntıları – Merve Şahinkaya

Merve Şahinkaya kitaplarından Ebeveynlik Tefekkürleri kitap alıntıları sizlerle…

Ebeveynlik Tefekkürleri Kitap Alıntıları

&“&”

Annesi Ağaç aynı ağaç, taş aynı taş, otur oturduğun yerde. Hiç olmazsa kamu yönetimi oku, kaymakam olursun." deseydi bu dünyadan bir Evliya Çelebi geçer miydi?
Sadakaları Allah alır.
Oysaki inancımda az çoktur bir bindir… Matematikçiler kızmasın ama bereket" tüm dört işlemin üstündedir. Matematiği yaratan Cenâb-ı Hakk matematiğin üstündedir.
Gemiler gençlikte yakılıyor, bedel ödemek gençlikte çekici geliyor. İmanın lezzeti ödenen bedeller ile orantılı olarak hissediliyor. Biz ebeveynler, ergenlik döneminde o itaatin yalnızca Allah’a" yönelmesi neden odaklanalım. Gerisi kendiliğinden gelir.
Biz, ergen çocuğumuzun tevhid inancı uğruna bir yol çizmesine nasıl yaklaşıyoruz? O yolun sırat-ı müstakîm olması için öncesinde neler ekiyoruz zihnine? Ya da ekliyor muyuz?
Gençlerimizin anlam bulma çabalarını gerçekten" anlamlarını bulacakları mecralara yönlendirdik mi?
Biz çocuklarımızın dikkatlerinin kendilerinden başkasına doğru yönelmesine katkıda bulunuyor muyuz? Talep ettiği ortamlara karşın, ömrü boyunca gurur ve özlemle hatırlayacağı alternatif ortamlar sunuyor muyuz veya gerektiğinde oluşturuyor muyuz? O devasa enerjiyi bir beden içine hapsedip huzurlu olmalarını mı bekliyoruz? Ergenliğin getirdiği egoizme karşı tedarikli miyiz?
Kaza ve kadere iman eden bir kul, doğuştan gelen boy, aile, ırk, doğduğu yüzyıl gibi değiştiremeyeceği şeylere odaklanıp, değiştirebileceği milyonlarca şeye dokunma fırsatına kaçırabilir mi?
Bana sekülarizm ne diye sorsanız, bize senede bir gün çiçek verene teşekkür edip, tüm çiçekleri her gün uzatana kayıtsız kalmaktır, derim. Allah’ı görmeye, dinlemeye, hissetmeye hiç vaktimizin olmamasıdır derim. Allah’a inandığımızı söyleyip, günlerimizin onu hiç anmaksızın bir rüya gibi geçivermesidir, derim.
İnsani bir duygu olarak öfkelensem de davranışlarıma doğru bir şekilde yansıtmak benim elimde. Öfkelenmek elimde değil ama tepkilerim benim elimde. Öfkem ile tepkim arasında iradem var.
Bugün pek çok ebeveyn çocuklarının hayallerini bilmiyor. Bu, uzaklığın yanımdaki Yemen’de" diye ifade edilmiş hali değil midir?
Ruhumuzun ihtiyacı var, her gün ibadet etmeye; evimizin ihtiyacı var Allah kelamı ile dolmaya. Kur’an okurken farklı odalarda gezinirim; her odam, o titreşimden, o frekanstan payını alsın isterim. Kur’an okunan yeri şeytanlar terk eder, yerine rahmet melekleri dolar. Peki, evlerimizi yeterince rahmetlendiriyor muyuz?
Allah bizimle konuşuyor; sadece Kur’an’da değil, kâinat vasıtasıyla da konuşuyor bizimle. O’nu duymaya giden yol, çocuk dostu şehirler inşa etmekten geçiyor. Babamızla çocuğumuz arasında geçen sürede Yaratıcı’nın sözünü duymak bakımından şehirler tanınmaz hale geldiyse de, şehirleri adam etmek fert fert hepimizin görevi. Çünkü hepimiz aynı gökyüzünün öğrencileriyiz.
Âlimler derler ki, merhamet yaratmakla başlar. Çünkü yaratmak zorunda değildi. Sevdi, merhamet etti, yarattı.
Bir zamanlar küçümsediğim sıradan günlerimi sevdim. Aczimin zirvesinde durdukça tahammülümün dalga dalga genişlediğini gördüm. Onlarla yürüdüm, kendimi büyüttüm.
Çocuklarımız da bizi her gün görüyorlar ama bizi cepte" belleyip "olmasak da olurmuşuz" gibi davranmıyorlar. Asıl "mucize" onların bize olan sevgisi, çünkü bizi başka ebeveynlerle kıyaslamıyorlar, ya da bizi "işteyken" veya "uykudayken" daha tatlı bulmuyorlar. Bize kaba davranıp başka ebeveynlere şirinlik yapmıyorlar. Tüm çocuklar biz onlara mucizelerin uzaklarda ve nadiratta olduğunu öğretene kadar bizlere mucizeymişiz gibi davranıyorlar.
Dokuz ay on gün, hamile bir kadının köklerini indireceği temiz bir toprak bulmak, manevi havası temiz bir iklim bulmak, asidik ortamlardan ve sözlerden uzaklaşmak için çok ideal bir süredir. Kızılderililerin bir ağacın kaderini temiz bir kaynağa bağlamaları, bizlere bir insan tohumunun kaderi hakkında neler söyler?
Annelik benim için bir yavruya, Rabbini sevmeyi, kendine saygı duymayı öğretmekti.
Dünyadaki hapsedilmiş merhametin cam şişesini annelerin kıracağına inanıyorum.
Eğer hayatınızdaki büyük kararlara öncelik vermezseniz, sonra bir daha onlara yer açamazsınız.
Güçlü bir karaktere zemin hazırlamak dindar bir çocuk yetiştirmenin vazgeçilmez ilk katmanını oluşturur..
İç içe geçmiş lütuflar örgüsünde, zamanın kucağında süzülüyoruz
İyi bir insan olmadan şefkatli bir öğretmen, vicdanlı bir doktor, tarafsız bir hakim, aklıselim bir fizikçi olamazsın. Özetle; iyi bir kul olmadan iyi bir insan olamazsın..
Annelik söylenenden ziyade söylenemeyenleri anlamaktı belki de..
Neyse ki pişman olabilenler iyi annelerdir..
Çocuğunuz sizden onlarca yaş küçük de olsa ruhlarınız yaşıt..
Dünyevi yaşları kaç olursa olsun ruhlar hep aynı utandırdı..
Çocukların seviyesine inmek değil, onların safiyetine yükselmek var. Sevgiyi kirleten taraf biziz,gül suyuyla yıkayan ise onlar.❤
Ayet,tüm Müslümanların ortak bir rengi olduğunu belirtir o da İslam’ın boyasıdır:Biz,Allah’ın İslam boyasıyla boyandık. Boyası Allah’ınkinden daha güzel kim olabilir ki?Biz ancak O’na kulluk ederiz (deyin)."
Sonra kendime şunu sordum: Çocuğunla birlikte sosyalleştiğin ortamlarda İslam’ın Boyası ne kadar belirgin ?Birlikte girdiğimiz ortamlarda İslam’ın iklimine aykırı olduğu için onu çelişkiye sürecek unsurlar var mı?O tablonun tüm renklerinden sorumlusun.
Torunlarımızın “şuraya da yıldızlı bir gökyüzü çizelim” dediğimizde google’ın görseller sekmesinde “yıldızlı gökyüzü” araması yapmalarını istemiyorsak şehirlerimize süratle sahip çıkmak zorundayız.
Çocuklarımız da bizi her gün görüyorlar ama bizi “cepte” belleyip “olmasak da olurmuşuz “ gibi davranmıyorlar. Asıl “mucize” onların bize olan sevgisi , çünkü bizi başka ebeveynlerle kıyaslamıyorlar ya da bizi “işteyken” ve ya “uykudayken” daha tatlı bulmuyorlar.
Neyse ki yaşamın anlamını bilen bizler için, rakamların bir anlamı yok.
Yaş bedende olur, ruhta olmaz ki.
Dünyada yorulup, kabirde istirahat edip, cennette zevk-ü Sefa edebilmek duasıyla.
Maneviyatına sahip olmadığımız her şeyin maddiyatı da elimizden alınır. Kaybettiğimiz pek çok şey gibi Kur’an da hayatımızdan çekip gitmeden, onun için yorulalım.
Hallerimiz bu geçici konaklama istasyonunu çok seven birinin hallerine, evlerimiz bu istasyona yerleşen birinin evlerine, sözlerimiz bu geçici istasyona kör kütük âşık olan birinin sözlerine benziyor.
Dünyaya duyduğumuz yakınlık, Yaratıcı’nın sözlerini duymamıza da engel oluyor.
Çocuklarımıza ebeveyn olmanın dışında, aynı zamanda onları atalarına bağlayan köprüleriz.
Üç kuşak öncesine anlatayım desen inandırmakta zorlanacağımız bir konfor, büyük bir yüzde için ulaşılabilir durumda.
Kimseden dua istemiyorum; dua da bir karşılık isteme hâli.
Matematiği yaratan Cenâb-ı Hakk matematiğin üstündedir.
Matematikçiler kızmasın ama “bereket” tüm dört işlemin üstündedir.
çoğumuz &‘sevgi’ ile &‘ilgi’ nin aynı şeyler olduğunu zannederiz, halbuki bir öpücükle, bir jestle, bir tatlı sözle, bir hediyeyle, gülüşle, abartılı bir nezaketle, hiç olmadı şefkatli bir bakışla ilgiye dönmeyen, emek içermeyen sevginin, karşı tarafta hiçbir karşılığı yoktur. "
Bizi var ettiğin ve sonrasındaki bildiğim bilmediğim, idrak edip edemediğim, her bir şey için sana yarattıkların adedince, nefeslerimiz adedince, kelimeler adedince, arşın ağırlığınca, hoşnutluğun vaki oluncaya değin sonsuz şükürler olsun ey yüceler yücesi Rabbimiz.
el açması böreğin yalnızca gün misafirleri için açılmasından, şık örtülerin bir kez bile kendisi için kullanılmamasından annesinin gözündeki yerini tahmin edebilecekti. Çocuk fark edecek, içine gömecek ve mecburen devam edecekti çünkü çocuklar annelerinden hiç ümit kesmezler ".
dünyevi yaşları kaç olursa olsun ruhlar hep aynı utanırdı "
bizden yaşça küçük olanlara da &‘YAŞÇA BENDEN KÜÇÜK, DAHA AZ GÜNAHI VARDIR, ALLAH KATINDA DAHA KIYMETLİDİR’ bakış açısıyla baksak, belki de pek çok gençlik fikirdakligina şefkat düzleminde karşılık vereceğiz."
yaş bedende olr, ruhta olmaz ki"
yenilen haram lokma manevi açıdan da hantallığa sebebiyet verir. Kişi bunu bilmese de belirtilerini ibadetlere isteksizlik veya manevi duygu hissedememe olarak deneyimler."
birini yere düşüren bir imtihan bir başkasına geldiğinde o, eteklerini toplayıp geçebilir üstünden. Rabbimiz bizleri birbirimizle kiyaslamiyor. Biz biliyoruz ki, O asla bize başa çıkabilecegimizden fazlasını vermez."
birimizin sınavları, bir başkası için aşılamaz dağlara denk. Şu alemde bizden bir tane daha yok. Bize kimse böyle kıymet vermedi. Bu ne kıymet vermektir Ya Hakim, Ya Rahman, Ya Rahim.!"
Herkes bizi tanıdı sevdi. O (Allah) ise sevdi, yarattı.
Ayet tüm müslümanların ortak bir rengi olduğunu belirtir o da İslam’ın boyasıdır. Biz, Allah’ın İslam boyası ile boyandık. Boyası Allah’ınkinden daha güzel kim olabilir ki? Biz ancak ona kulluk ederiz (deyin.)"

Sonra kendime şunu sordum: çocuğumla birlikte sosyalleştiğin ortamlarda İslam’ın boyası ne kadar belirgin? Birlikte girdiğimiz ortamlarda İslam’ın iklimine aykırı olduğu için onu çelişkiye sürecek unsurlar var mı? O tablonun tüm renklerinden sorumlusun.

Çocuklarla yaşadığımız çatışmaların çoğu, bize meydan okumalarından değil; meraklarının, keşif duygularının, taklit içgüdüsü ve tekrarlayarak test etme özelliklerinin, biz yetişkinlerin konfor alanını yerli bir etmesinden ileri gelir.
Derelerden,kelebeklerden ,kuşlardan,kanyonlardan,özetle yaratılanlardan uzak kalmak;Yaradan’dan uzak kalmaktır. Kuran da yeryüzünde gezin","göğe bakın" diye emir buyrulması da Allah a yakınlaşmanın Kuran okumak kadar yeryüzünün ayetlerini okumaktan da geçtiğine işaret eder.
Bilmek mesul olmaktır.
Richard Louw Doğadaki Son Çocuk" kitabında uzun uzun şunu anlatır; derelerden, kelebeklerden, kuşlardan, kanyonlardan, özetle yaratılanlardan uzak kalmak; Yaradan’dan uzak kalmaktır. Kur’an’da "yeryüzünü gezin" ,
"göğe bakın" diye emir buyrulması da, Allah’a yakınlaşmanın Kur’an okumak kadar yeryüzünün ayetlerini okumaktan da geçtiğine işaret eder.
Bilgi çağında bilgi her türlü öğrenilir; fakat merak kaybedilirse, tüm teknolojik imkânlar bir bilgi kırıntısı dahi veremez.
Portakalın kokusunu, yoğurdun ekşiliğini öğrendiği dönemde, cami halısının dokusunu, ezanın sesini, müezzin sesinin camideki yankısını neden öğrenmesin?
Dindar bir çocuk mu istiyorsun, çocuğunla sarsılmaz bir ilişki kur.
Vitamin takviyelerini, ilaçları nasıl düzenli olarak almalıysak, ibadetlerimizi de düzenli yaptığımızda ruhumuz tamir olur.
Oku, çünkü sadece okuyanlar ait olduğu uygarlığı ileriye taşıyabilirler.
İnsan kitabını oku, kâinat kitabını oku, Kur’an kitabını oku.
Richard Louw Doğadaki Son Çocuk" kitabında uzun uzun şunu anlatır; derelerden, kelebeklerden, kuşlardan, kanyonlardan, özetle yaratılanlardan uzak kalmak; Yaradan’dan uzak kalmaktır. Kur’an’da "yeryüzünü gezin" ,
"göğe bakın" diye emir buyrulması da, Allah’a yakınlaşmanın Kur’an okumak kadar yeryüzünün ayetlerini okumaktan da geçtiğine işaret eder.
Bilmek mesul olmaktır.
Dünyadaki hapsedilmiş merhametin cam şişesini annelerin kıracağına inanıyorum.
Kaydıraktan kayarken yalnızca kendi çocuğumuzun gözlerine bakmayı bırakıp, arkadan gelen çocuğa da gülümsediğimizde…Gözlerimizi kendi çocuklarımızın botlarından, botu olmayan çocuklara doğru azıcık çevirdiğimizde…Minibüste yanımızda oturan çocuğa burnunu silmesi için bir peçete uzattığımızda…
Merhametin sadece bir his değil bir eylem olduğunu gördüğümüzde…
Kader inancım bana kontrol deliliği ile ihmalin ortasınfa, tevekkül durağında durmamı söylüyordu.
Annelik söylenenden ziyade söylenemeyenleri anlamaktı belki de.
Bir dert verildiği anda, o kula onu taşıyacak kudret de aynı anda veriliyor.
Neyse ki pişman olabilenler iyi annelerdir.Özür diliyorum. Bunu söylememeliydim oğlum." diyorum.
"Bazen biz yetişkinler hata yaparız ama bu sana olan sevgimi değiştirmez." diyorum.
Ve öpüyorum.Çünkü biliyorum; ruhlarımız aynı yerden hırpalanıyorsa,aynı yerden de onarılıyor: Öperek ve öpülerek.
Yaş bedende olur, ruhta olmaz ki.
Yenilen haram lokma manevi açıdan hantallığa sebebiyet verir.Kişi bunu bilmese de belirtilerini ibadetlere isteksizlik veya manevi duygu hissedememe olarak deneyimler.
Her annenin çocuğuyla ilişkisi anahtar-kilit ilişkisi gibidir.
Evet belki düşeriz, dizlerimiz kanar ama tekrar kalkacak güç bizzat bizim damarlarımızda gezmiyor mu?
Karıncadan yaprağa, kar tanelerinden yağmur damlalarına dek evrende hâkim olan tıpkı"lık değil özgürlüktür.
Dindar bir çocuk yetiştirmenin vazgeçilmez ilk katmanı güçlü bir karaktere zemin hazırlamak diyor.Peki güçlü karakter nasıl olacak?
-Ağlayarak bir şey elde etmesine müsaade etmeyerek
-Sorgulamasına izin vererek
-Fikirlerini yargılamadan, bağırmadan, gerekçeler sunarak tartışarak
-Hareketlerimizin amacını ilk kendimize açıklayarak yani mesela evdeki örümceği öldürmek yerine camdan atacağız ki sevginin" merhametten ayrı bir şey olmadığını görsün, inansın, savunsun..

Yani aslında kendini düzelterek..

Hamile bir kadının bir canlıya zarar verdiğini gördünüz mü hiç? O yavru ana “rahmi”ne düştüğü gibi, bu tecelli yoğunlaşıyor ve anne adayını adeta bir yufka yürek kılıyor. Evet nedeni hormonlar.. fakat O, hormonların da Rabbi değil midir? Yalnızca dişide bir canlı oluşturabilecek bir organ var ve adı “rahim”. Bu isim Arapça’dan dilimize geçmiştir ve tabii ki tesadüf değildir. Cenab-ı Hakk’ın “Rahîm” esması, merhameti ifade eder. Âlimler derler ki, merhamet yaratmakla başlar. Çünkü yaratmak zorunda değildi. Sevdi, merhamet etti, yarattı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir