İbrahim Özcoşar kitaplarından Osmanlı Devleti ve Kürtler kitap alıntıları sizlerle…
Osmanlı Devleti ve Kürtler Kitap Alıntıları
&“&”
Bitlisî’ye göre Kürtlerin Osmanlıya yakınlaşması ve onları tercih etmeleri tabii bir durumdu. Onun ifadesiyle mümin Kürt taifesi; mülk, millet ve ehlisünnet mezhebi bakımından Kızılbaş mülhitlerin düşmanıydılar."
Hüseyin Paşa, Hamidiye Alayları teşkilatının kurulmasından sonraki on beş sene içinde Patnos’ta yaşayan bir ağa statüsünden, Van’ın kuzey bölgesini kontrol eden bir mirliva (tuğgeneral) rütbesine kadar yükselmiştir.
Bitlisî, Selim-Şahname’sinde de belirttiği gibi Çaldıran Savaşından sonra mahalli beylere ve bu bağlamda Kürt mirlerine Selim’in fermanlarını bizzat götürmüştür. Bu eserde Bitlisî, Kürtleri Safevilere karşı örgütlemek, Sultan Selim’in yanında durmalarının devamını sağlamak için bölgeye gönderilmiş günün tabiri ile diplomatik bir davetçi"dir.
Heyderan Aşireti tarihte ilk kez doğrudan devlet aygıtı niteliği almıştır. Fakat aşireti araçsallaştıran merkezi hükümetin aşirete kazandırdığı gücün kendisi de, Hüseyin Paşa gibi liderlerce kendi politikaları için araçsallaştırılmıştır.
Guran Kürtlerinin inancına göre Siyaveş, bu ezeli şehit özünü taşıyan kutsal şahsiyet ile Kerbela’da mazlumca şehit edilen Hz.Hüseyin aynı kişidir. Yani aralarında hiçbir tarihi kopukluk yoktur. Böylece mitolojik bir köke sahip olan Türklere karşı Siyaveş’in öcünü almak" kavramıyla, dini bir anlamı olan Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi olayı, Guran Kürtlerinin inancında birleştirilmiştir. Bunun sonucunda ise Sünni olan Osmanlı Türklerine karşı savaşmak, hem Siyaveş’in hem de Hz. Hüseyin’in kanını almak gibi ilginç bir tablo ortaya çıkarmıştır.
İran’da İslamiyet’ten önce, farklı bölgelerde Siyaveş için yapılan ve Sun-e Siyaweş" ya da "Siyaweşan-Sûweşûn" denilen yas ve ağıtlar bulunur ve İslami dönemde bu ayin yavaş yavaş Muharrem ayında Şiiler tarafından düzenlenen Hz. Hüseyin’in taziyesine adepte edilmiştir.
Kürt sözünün kökü Gerde’dir. Bu, söz toplamak" anlamına gelir. İran, Fars ve Horasan’a komşu olduklarından, çeşitli ilişkiler sonucunda onların dilindeki kelimeleri zamanla toplayıp derlemişlerdir. Böylece yavaş yavaş Arapça olan o eski dillerini terk etmişlerdir.
Kürt aşiretleri eski Arap göçebelerinden gelmektedir. Eski zamanlarda Araplardan oluşan bir aşiret, çoluk çocuklarıyla beraber ayrılarak buralara gelmişler, ki bunların tamamı tek kabileydi. Bunların tamamının dili de daha önce Arapça idi…
Minorsky, Kürd" kelimesinin Arapçadaki çoğul şekli olan "Ekrâd" kavramının belli bir döneme kadar göçebe toplulukları tanımlamak amacıyla kullanıldığı belirtir.
Hüseyin Paşa hakkında çok sayıda şikâyet olmasına rağmen, hükümet Hüseyin Paşa hakkında caydırıcı nitelikte bir yöntem uygulamamıştır. Çünkü Hüseyin Paşa ve aşiretinin hükümet ile ortaklaşa hareket etmesi, yapılan hukuk dışılıklardan çok değerliydi.
Kürtlerin İslam dinini kabul etmelerinden bu yana ağırlıklı olarak Sünni-Şafi bir millet oldukları yaygın bir kanaat olarak karşımıza çıkar. Müslüman Kürtler genel olarak ehlisünnet mezhepleri arasında amelde Şafiliği, itikatta Eşariliği, tasavvufta da Kadirilik ve Nakşibendiliği tercih etmişlerdir."
Kürt coğrafyasının üç yüz yıldan fazla süren istikrar döneminin ve bu dönemde inkişaf eden ilmi faaliyetlerin en önemli sebebi Osmanlı-Kürt ittifakı ya da başka bir ifadeyle Pax-Ottomana gerçeğidir.
Bitlisî’ye göre Kürtlerin Osmanlıya yakınlaşması ve onları tercih etmeleri tabii bir durumdu. Onun ifadesiyle mümin Kürt taifesi; mülk, millet ve ehlisünnet mezhebi bakımından Kızılbaş mülhitlerin düşmanıydılar."
Sultan Selim, başarılarından dolayı İdrîs-i Bitlisî’ye Diyarbakır bölgesini temlik etmiş ve ona boş bırakılan yerleri doldurması için kendi tuğrasının olduğu fermanlar vermiştir. Bu fermanlarla İdris-i Bidlisi, Kürt beylerini Safevilerden aldıkları topraklarına vali olarak atamış üstelik bu hakkı verasete bağlayarak kalıcı hale getirmiştir.
Irak-ı Arab ile Osmanoğulları arasında bu yüksek dağlar içinde 6.000 adet Kürt aşireti ve kabileleri sağlam bir engel olmasa Acem kavminin Osmanlı diyarını istila etmeleri çok kolay olurdu.
Kürtler, Osmanlı Devleti ile gerçekleştirdikleri ittifak sonucu yarı-otonom bir idari sisteme kavuşmuş böylece merkezi hükümetten uzakta, kendilerine özgü ilmi faaliyetleri sürdürmüşlerdir. Bu dönemde Kürt medreseleri ve bu medreselerle ilişkisi hiç kesilmemiş tekkelerde nitelikli ve özgün çalışmalar yapılmıştır. Ayrıca Kürt edebiyatı sahasında önemli ve alanında ilk olan Kürtçe eserler yazılmıştır.
Osmanlıdan önce Akkoyunlu ve Karakoyunlu devletleri ile Safevi Devleti’nin hâkim olduğu süre boyunca Kürt beylikleri, uzun süren bir istikrar dönemi geçirmediklerinden güçlü ve kalıcı bir idari sisteme sahip olamamışlar ve buna bağlı olarak güçlü ve etkin ilmi faaliyetler de sergileyememişlerdir.
Gerek Osmanlı ve gerek İran siyasi otoritelerinin rehine uygulamalarına başvurmalarını gerektiren ana unsur, denetlemenin oldukça zor olduğu sınır bölgesinde bulunan yerel idari oluşumların idari bağımlılığını sağlamaktır.
Osmanlı literatüründe Kürtlerin yoğun oldukları bölgelere, Bilad-ı Ekrad/Kürt beldeleri, Ekrad Sancakları veya coğrafî ve idari bir terim olarak Kürdistan Eyaleti Sancakları denilmiştir.
İdris-i Bidlisi ve Bıyıklı Mehmet Paşa ile mahalli beylerin bölgenin Osmanlı Devleti’ne bağlanmasındaki kolaylaştırıcı rollerinin bir neticesi olarak Sultan Selim, her iki idareciye hilat, bahşiş ve kılıç hediye etti.
Zazalar/Dumbeliler Osmanlı kayıtlarında ve literatüründe Ekran-ı Zaza", "Zaza-i Ekrad", "Dünbüli-i Ekrad", "Cemaat-ı Ekrad-ı Dumili", "Cemaat-ı Ekrad-ı Dısimlü" vb. isimlendirmelerle bir Kürt aşireti/topluluğu olarak adlandırılmakta ve Osmanlı idari sisteminde de Kürt beylikleri içinde yer almaktadır.
Osmanlının yeni hâkim olduğu, Erzurum ve Sivas’ın güneyinde kalan yerler, Diyarbakır Eyaleti olarak teşkilatlandırıldı. Bu yeni eyalet, tarafsız kalmayı seçen ya da Safeviler ile ittafaka devam eden Kelhur, Erdalan, Baban, Şehrizor ve Mukri hariç tüm Kürt emirliklerini de içine alıyordu.
Sultan Beyazid döneminde Şah İsmail ve Erdebil Tekkesi’ne yönelik kullanılan yumuşak dilin aniden değişmesi ve bu değişimin öncülerinden birinin İdris-i Bidlisi olması dikkate alınmalıdır.
Kürt mirleri, hanedanlık haklarını yeniden kazanmak için Safevilere karşı tek başlarına mücadele etmelerinin imkânsız olduğunun farkındaydılar. Safevilere karşı bölgedeki tek dayanak Osmanlı ordusuydu. Buna karşılık, Yavuz Sultan Selim’in İran içlerine ilerleyip Safevi tehlikesini tamamen bertaraf etme düşüncesi karşısında yeniçerilerin birkaç kez isyana yeltenmeleri, bölge hakimiyetinin sadece merkez ordularıyla sağlanamayacağını göstermiş olmalıdır. Bu da bölgede güçlü yerel kuvvetlere ihtiyacı arttırıyordu.
Osmanlı literatüründe Kürtlerin yoğun oldukları bölgelere, Bilad-ı Ekrad/Kürt beldeleri, Ekrad Sancakları veya coğrafî ve idari bir terim olarak Kürdistan Eyaleti Sancakları denilmiştir.