İçeriğe geç

Sorsana Bizi Sevmiş mi? Kitap Alıntıları – Deniz Bağrıaçık

Deniz Bağrıaçık kitaplarından Sorsana Bizi Sevmiş mi? kitap alıntıları sizlerle…

Sorsana Bizi Sevmiş mi? Kitap Alıntıları

&“&”

Henna ;
Atatürk’ün ülkenizde yaptığı şeyleri her geçen sene daha fazla takdir ediyorum. Beyninizin yıkanmış olduğunu düşünürdüm bir zamanlar. Atatürk ile ilgili arkadaşlarla bir araya gelip konuşur , ona verilen önemi anlayamazdık. Kendi aramızda konuşurken etrafımızdaki insanlar neden bahsettiğimizi anlamasınlar diye Atatürk’e takma bir isim takmıştık, ona elvis derdik… Şimdi anlıyorum ki , eğer Atatürk olmasaydı başka bir ülke olurdu,bu kesin . Benim değişimim Atatürk konusunda oldu, daha doğrusu Türkiyeyi anlamak konusunda.
Bazen birkaç saatliğine tanıdığım ve hayatımda bir daha görmediğim insanlardan,bir ömürlük dersler öğrendim.
Kentler, milletler,erkekler,kadınlar hakkında, alabildiğince sınırsız önyargılarıyla insanlar dünyanın yaşanabilir bir yer olmasının önüne her gün engeller çıkarırlar. Ne onları değiştirebilmek kolaydır, ne de yeni önyargıların oluşmasını önlemek.
Her birimizin hayatında dönüm noktaları, kaçışları,keşifleri vardır ve bu dönemlerde birçoğumuzun ağzından “buradan kaçıp gideceğim” cümlesi mutlaka çıkmıştır. Gidemeyecek olsak bile söyleriz, çünkü dilini bilmedğimiz, herhangi bir aidiyetimizin olmadığı bir şehre sığınarak kalbimizde,aklımızda olanları unutmaya, hatta devamlı konuşan düşünceleri susturmaya çalışırız.
Evin tanımı nedir? Ev, geldiğin yer değil, istendiğin yerdir.
Yabancıyla karşılaşma, aslında onun tuttuğu aynada kendi korkutucu imgemizle yüzleşmek anlamına gelir. Yabancı aynamızdır.
Evin tanımı nedir? Ev, geldiğin yer değil, istendiğin yerdir.
Her hareket ileri olmadığı gibi, her değişim de gelişim değildir.
İstanbul’un birbirinden farklı adları olmuş. Şehre her gelen bir başka şekilde seslenmiş. Tıpkı anne ve babasının farklı isimler taktığı bir çocuk gibi tarihin beşiğinde sallanıp durmuş kadim şehir.
Bir zamanlar bu şehri ele geçirmek için türlü badireler atlatan hükümdarların, saltanatlarını korumak için gözlere mil çektiren Bizanslıların, yağmacı Latinlerin, kardeşlerini, çocuklarını katleden Osmanlı padişahlarının, kısacası her şeyin, herkesin bu kadim şehirden gelip geçtiğini düşünüyorum Boğaz’a baktıkça. Bu kentteki iktidar hırsı her zaman için baş döndürücü bir gaddarlığı barındırmış. Hem stratejik önemi hem de dünyanın tek tanrılı iki dini, Hıristiyanlık ve İslam’a atfedilmiş kutsal değerler göz önünde bulundurulduğunda, bu kente sahip olabilmek gerçek anlamda tam bir iktidar meselesi olmuş. İşte tam da bu nedenden dolayı, tarihte birçok kez, İstanbul’a sahip olanın dünyaya hâkim olacağı ifade edilmiş.
Ne zaman Boğaz’ı seyre dalsam, iki tezat duyguyu yüreğimde hissederim: Sonsuzluk ve hiçlik. İstanbul Boğazı’nı gördüğümde suskunluğa bürünmeden edemiyorum. Ulu, eşşiz güzellikler, doğa harikaları, biz ölümlülerde böyle bir his yaratıyor sanırım. Öte yandan her şeyin kelebek ömürlü olduğunu hatırlatan Boğaz’ın suları, çözümsüz hissettiğim anlarda imdadıma koşuyor. Her şeyin gelip geçici olduğunu hatırlatıyor.
Kentler, milletler,erkekler,kadınlar hakkında, alabildiğince sınırsız önyargılarıyla insanlar dünyanın yaşanabilir bir yer olmasının önüne her gün engeller çıkarırlar. Ne onları değiştirebilmek kolaydır, ne de yeni önyargıların oluşmasını önlemek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir