İçeriğe geç

Kalp Sevmekten Yorulmaz Kitap Alıntıları – Vehbi Vakkasoğlu

Vehbi Vakkasoğlu kitaplarından Kalp Sevmekten Yorulmaz kitap alıntıları sizlerle…

Kalp Sevmekten Yorulmaz Kitap Alıntıları

&“&”

Kendini bilmeyen, Rabbini bilmez.
Sevgi ruhu kanatlandıran maneviyattır.
Sevgi, ötelere ulaştıran buraktır.
Nezaket, insanî ilişkileri rahatlatır. Anlaşmayı kolaylaştırır. Nezaket güçlendikçe anlaşmazlık zayıflar.
Dünya, aynı zamanda bir gurbet diyarı.
Savrulup duruyoruz fırtınalarla.
Eşyanın dilinden anlamak için, eşya ile de dost olmak gerekir. Dostlaşamadığınız zaman, dilini de anlamazsınız.
Sevgi, kalpten kavranan ve yaşanan bir güzelliktir.
İman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de, iman etmiş olamazsınız.
Kınsızdır sevgi kılıcı
Çifte su verilmiş ve bilenmiştir
Bir kutlu yüreğin emrinde
Ve hep Gönül fetihlerindedir
Sevmek, ruha gıda olur, gençleştirir, dinçleştirir…
Sevmek, dinlendirir…
Sevgi, ümittir
Sevgi, hayatın tadıdır
“Sakın umutsuzluk semtine uğrama.
Çünkü bir yığın umut var.
Kendini karanlıklara terketme.
Zira nice güneşler var.”
Al eline mutluluğun pusulasını
Şimdinin sevinçlerini ara
Bulamıyorsan
Kalbi kırık birinin yarasını sar
Şefkatini merhem yaptıkça bir yaraya
Genişleyecek için
Saatinizi hayata ayarlayın
Mutluluk pusulası hep yüreğinizde olsun
Hırs, mutluluk yolunun en büyük engelidir.
“Düğümler, kördüğüm olmadan çözülmeli!”
Aşk, ruhun heyecanıdır.
İnsan sevmeye başladı mı, yaşamaya da başlar.
Madame de Scudery
Sevgi, bizi zamanın yıkımından koruyan yıkılmaz bir kaledir.
Constance Poster
Ruhunu geniş tutmasını erken öğrenebilmiş kişi, sonraları dünyayı içine sığdırabilir.
Dünyada herşeyin bir tartısı vardır. Sevginin tartısı da, fedakârlıktır. Fedakarlık yapmayanın sevgisine inanılmaz.
Abdülaziz Bekkine
Fırtına havayı temizler!
ancak ayağını yere sağlam basanlar, ufukları güven içinde görebilirler.
Sevgi insanı, önce kendine, içine, yüreğine bakar.
Dikkatini hep uzaklara odaklamış olanlar, yanıbaşlarında olup bitenleri farkedebilirler mi?
Depremi önceden bilmeye çalışanlar, gönüllerde kırılan manevî fay hatlarına ilgisiz kalabilirler mi?
Tabiatı sarsan, tahrip eden fırtınayı, hortumu haber verenler, ailesini sanp sarsan sevgisizlik fırtınalarının, şefkatsizlik hortumlarının gelişini nasıl anlayamıyorlar?
Mecazî aşk, bir köprü olmalı ve bizi gerçek aşka taşımalıdır.
Bütün kainatı sevgi rengine boyayacağız.
Şimdi çok iyi anlıyorum ki, bize verilmiş olan iki kolun en mühim görevi, sevdiklerine sarılmakmış.
Verdiğiniz sevgi, çoğalır, bereketlenir ve tekrar size döner. Bu bakımdan, en kârlı yatırım, sevgiye yapılandır.
Ruhu, kalbi ve kafası ile adam olanlar, adam gibi adamlardır. Sadece gövdesiyle, eti ve kemiğiyle yaşayanlara insan demek mümkün müdür?
Mü’min, sever ve sevilir. Sevmeyen ve sevilmeyen mü’minde hayır yoktur.
Uğruna hiçbir şey verilmemiş olan sevgi, hakedilmemiş olan sevgidir.
Çilesi çekilmemiş,bedeli ödenmemiş sevgiler, kalıcı olamaz.
Her sevgi, bedeli kadar değerlidir.
İlk hamle elbette zordur ama, her zorluğu kolaylık takip eder. Korkak bezirgan ne kâr eder, ne de zarar…
Zira gönüllerimiz sınırsız sevgiye göre yaratılmış… Bu sevgiye lâyık hale getirmek için gönlü arıtmak bize bırakılmış…
Ruhtan ve gönülden ibaret kalın… Ruh gelişsin, genişlesin; beden incelsin…
Sevgiyi, insanlığın yolu bilenler, yorun gövdenizi, yorun nefesinizi, yorun nefsinizi de; gönlünüzü sevgiye doyurun.
Vurulun aşka, onu size yoktan yaratıp tanıtan ve sevdiren için…
Hele de ölmesin hiçbir şey sevgisizlikle…
Ben üşüdüm
Bilirim donmuş yürekleri
İstemem başkasının üşümesini
Ve hep sevdim sıcağını
İnsanın ve iklimin.
Soğuk olan çekmedi asla beni
Her sıcakta sığınacak bir sevgi
Her gönülde bir şefkat iklimi aradım.
Sevgi pazarlıkla var olamaz.
Sevgi, çıkar hesaplarıyla, verme alma planlarıyla yaşamaz.
Çünkü sevgi, fedakârlıktır.
Sevgi, varlığının özel diliyle konuşur ve hal ile gösterir kendisini…
Söylenen ve yazılan, yürekten taşan ve içte taşınamayandır.
Sevgi, kalpten kavranan ve yaşanan bir güzelliktir. Bu sebeble de, kalpsizlerin, merhametsizlerin ve maddecilerin sevgiden söz etmeye hakları yoktur.
Sevginin tam tarifi yapılamaz.
Çünkü sevgi sadece akılla kavranamaz.
Sevgi, ya var ya da yoktur. Biraz var, biraz yok olamaz.
Sevgi kâğıda yazılmaz, kalbe kazınır.
Ve görmüştük ki, sevgi söz değil özdür.
Sevgi zaten sessiz, sakin bir huzur beldesi yapmaz mı yürekleri?
Kalpleri bir ve beraber olanları kimse ayıramaz.
Kalpteki sevgi gerçekse, uzaklar yakın olur.
Öğreten, sabırla sevmeye devam edecektir.
Sevmeyen öğretemez.
Sevmeyen, hiç eğitemez.
Seven sabreder.
Sabreden, öğretmeye ve eğitmeye devam eder.
Ben öğretmendim.
Yani sevgiyi ve sabrı bilendim.
İrademi sabır ve sevgiyle biledim.
Sevgiye ve sabra bilendim.
Bildiğimi yaşamaya azmettim.
Öğretmenin de amacı eğitmekti. Eğitmek, insanı insan yapmaktı. İyiliğe, doğruluğa, güzelliğe yöneltmekti.
Muhabbete önem verirdim. Sevgi benim gıdamdı, besin kaynağımdı. Herşeysiz olabilirdim ama, sevgisiz asla…
Sevmek , dinlendirir…
Sevgisiz yetişen her çocuk, bir insanlık meselesi sayılmalıdır.
Bulduğumuz aradığımızdır. Ancak bulmak için bütün ruhumuzla aramak gerek.
Verdiğiniz sevgi, çoğalır, bereketlenir ve tekrar size döner.
Bazen dudakların bitiremediği cümleleri, gözler tamamlar."
Çünkü, sevgi saraydir. Sevgi sarayının planı elimizdedir ama, varlığını göstermesi için, taş taş örülmesi gerekir. Herkes kendi sevgi sarayını, kendisi yapmak zorundadır. Nasıl her insan ayrı bir dünya ise, her sevgi de başka bir saraydır. Her yanıyla özel, ayrı ve bambaşka. Bu sebeple başkasının emeği üstüne gelip kurulamayız. Sevgimizi, kendimizden, yüreğimizden ruhumuzdan alacağımız malzemelerle taş taş örecek nakış nakış işleyeceğiz…
Çünkü, emek verilmemiş sevgiler, gerçek olamaz çilesi çekilmemiş,bedeli ödenmemiş sevgiler, kalıcı olamaz Her sevgi, bedeli kadar değerlidir.
Sevgiyle dolmuştuk. Ve görmüştük ki, sevgi söz değil özdür.
Sevgi kâğıda yazılmaz, kalbe kazınır. Sevgi, ya var, ya da yoktur. Biraz var, biraz yok olamaz.
Sevginin tam tarifi yapılamaz.
Çünkü sevgi sadece akılla kavranamaz.
Sevgi, kalpten kavranan ve yaşanan bir güzelliktir. Bu sebeble de, kalpsizlerin, merhametsizlerin ve maddecilerin sevgiden söz etmeye hakları yoktur.
Çünkü ben, bütün sermayesi yüreğindeki sevgiden ibaret olan zayıf bir insandım. Kıramazdım insanı. Hiç bir şeyi kıramadığım gibi… Benimle kavgaya tutuşanlarla bile kavga edemezdim. Belki, bu da sevgiden kaynaklanan bir zaaftı, bilemiyorum.
Sevgi, bizi bize getirecek, varlıklarla bütünleştirecek ve Yaradan ile iletişim kurduracak bir köprüdür.
Depremi önceden bilmeye çalışanlar, gönüllerde kırılan manevî fay hatlarına ilgisiz kalabilirler mi?
Ancak, ayın yüzündeki lekeleri araştıran insanın, yanıbaşındaki sevgilerin lekelenmesini, gölgelenmesini farketmemesi nedendir?
Madem ki getirilmişiz dünyaya…
Madem ki hayat çok kısa…
Nedendir kavga gürültü
İslam, hayattır, hayatın sahibine teslim olmaktır. İslam , selm ve müsalemettir. Yani barış,dostluk ve selamet içinde yaşamak ve yaşatmaktır. İslam, tamirdir, tahrip değil…
İslam, gerçek anlamda , Allah’ı bilmek, bulmak ve sevmek demektir.
Mühim olan başkaları idi ;Allah için ,Allah’ın kullarına yardım ve iyilik etmekti.
Bulduğumuz aradığımızdır.
Ancak, bulmak için bütün ruhumuzla aramak gerek.
     Nemrut Hazreti İbrahim’i ateşte yakarak Allah’ın varlığı ve birliği davasını susturmak ister… Allah’a karşı ilimle fikirle karşı çıkamayanlar daima zorbalığa başvurmuşlardır.
    Nemrut da öyle yapmış Allah’a imandan ve Tevhid mücadelesinden vazgeçiremediği  Hazreti İbrahim’i ateşe  atarak susturmak istedi
      Ancak bu öyle bir ateş olmalı idi ki ülkesinin her yanında duyulmalı anlatılmalı ve dehşet saçmalıydı. Bu sebeple herkese odun toplayıp getirmekle görevlendirdi. O kadar ki mevcut bütün odunlar sadece Hz İbrahim için toplanacak başka hiçbir yerde kullanılmayacaktır. Kim bir başka yerde ateş yaksa şiddetle cezalandırılacak.
   Dolayısıyla kısa zamanda bir odun dağı oluştu.
   Bu odun dağı tutuşturulacak ve Hz İbrahim onun içine atılacaktı. Böylece müminlere bir gözdağı verilmiş olacaktı. İmanın sesi, bir daha çıkmamak üzere kesilmiş olacaktı. Urfalılar odunsuz kaldı. Zaten odun bulsalar da  ateş yakmaları yasaktı. Bu durum karın doyurmayı bir mesele haline getirmişti. her zorluk değişik buluşların ve orijinal çözümlerin başlangıcı olur. Nemrut’un yasağı insanları ateşsiz yapılan yemek konusunu düşünmeye itmişti. onlar da müthiş buluş yaptılar. kol kuvveti sayesinde eşsiz lezzeti keşfettiler. çiğ köfteyi icat ettiler. ateş yakma yasağı kalkıncaya kadar açlıklarını çiğ köfte ile giderdiler
Böylece çiğ köfte Tevhid mücadelesinin Zorlu günlerinde bir hatıra olarak günümüze kadar gelmiş ve sınırları aşarak yayılmıştır.
   Çiğköfte sırrını  bilen muhabbet ehlinin elinde daha bir lezzet kazanır. Bu sırla Çiğköftenin acısı tatlanır, biberi  iksiri olur.         küskünler çiğ köfte sofrasında barışır. İnsan acılı o tat etrafında hakiki muhabbeti tatar.
Sakın umutsuzluk semtine uğrama.Çünkü bir yığın umut var.Kendini karanlıklara terketme.Zira nice güneşler var.
Mevlâna

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir