İçeriğe geç

Kılıç Yarası Gibi Kitap Alıntıları – Ahmet Altan

Ahmet Altan kitaplarından Kılıç Yarası Gibi kitap alıntıları sizlerle…

Kılıç Yarası Gibi Kitap Alıntıları

&“&”

… kendi güzelliğine, bu güzelliği bir başkasıyla paylaşamayacak kadar hayrandı. Her akşam, çırılçıplak soyunup yerden tavana kadar yükselen kristal aynalarda uzun uzun seyrettiği bu muhteşem vücuda ölümlü bir insan elinin dokunmasının, bu güzellik için aşağılayıcı bir şey olduğuna inanmıştı. Bu güzellik insanlar için değildi, tanrının dudakları için yaratılmıştı ve ancak bir tanrıya sunulabilirdi. Bu müstesna güzellik, gizli bir büyü gibi sahibesini esir almış, onu diğer bütün insanlardan uzaklaştırmıştı.
Mükemmel bir hayat yoktur… Hayat hiçbir zaman mükemmel değildir; daima eksik, bozuk ve kötüdür, mükemmel olan ölümdür ve mükemmel olmayan her şeyin mükemmele aktığı gibi hayat da ölüme akar, orada mükemmele erişir.
–İnsanların kaderlerini çizen, bu hayatların hikayesini yazan her kimse, yazdıklarının yaşanmasından ve onları yaşayanların şaşkınlığından kendine bir eğlence çıkarıyor..
–Yeni şeyler ne kadar çok ümit ve heyecan verirse o kadar çok korkutur beni; bilmem neden, her başlayan şeyin sonunu merak ederim ve sonunu düşündüğüm her şey de hüzün verir bana..
–Zamanla ilişkisini çoktandır kaybetmiş.. zaman artık onun için hep aynı yöne doğru akan bir nehir değil; geçmişin, anın, hatta geleceğin içinde biriktiği büyük bir göl.. Bu gölün sularına dalıyor, kendi geçmişiyle, ölüleriyle birlikte yaşıyor, her gün biraz daha dibe, biraz daha geçmişe inerek bugünden uzaklaşıyor..bu gölün içinde bazen hiç karşılaşmak istemediği insanlara ve sahnelere rastladığında bütün gücüyle daha dibe kaçmaya uğraşıyor.. s.30
–Hayat hiçbir zaman mükemmel değildir; daima eksik, bozuk ve kötüdür, mükemmel olan ölümdür..
–Orada titreyerek otururken gelecekle alakalı hiçbir ümidimin ve hayalimin kalmadığını görmüştüm ve neyi anladım biliyor musun, insanın hayallerini kaybetmesi kadar kendisini utandıracak hiçbir şey olmadığını.. s.143
–Ah çocuğum, demişti, sen aşkı hiç öğrenemedin..
–Sadece güvenimi değil her şeyimi kaybettim..
–Başını giyotine dayamış bir idam mahkumu gibiydi. Artık indirin bıçağı, bitsin bu bekleyiş.."
–Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır.. s.235
–Hayallerini kaybettiğinde öyle bir ihanete uğramışlık hissi sarıyor ki seni, haini aradığında kendini görüyorsun, kendi kendinin haini oluyorsun..
–Kimse hayatın efendisi değildir.
–Kendinde olanı vermek yetmez, kendinde olmayanı da vermek gerekir bazen..
–Biliyor musun, zor olan ölmek değil, zor olan ölmeye karar vermek.. s.269
Beklemesini öğrenmelisin, erken koparılan üzümlerden kötü şarap olur, içemezsin.
Korkunun ayarı kaçtı bu memlekette…"
Allahın boş bir vaktinde özene bezene yarattığı kullarından. Ama güzellik kaç para, huyu güzel olmadıktan sonra…"
Hakiki aşk kılıç yarası gibidir,yara kapansa da izi mutlaka kalır."
Mükemmel bir hayat yoktur… Hayat hiçbir zaman mükemmel değildir; daima eksik, bozuk ve kötüdür, mükemmel olan ölümdür ve mükemmel olmayan her şeyin mükemmele aktığı gibi hayat da ölüme akar, orada mükemmele erişir.
Kimse hayatın efendisi değildir.
Kendinde olanı vermek yetmez, kendinde olmayanı da vermek gerekir bazen.
Yıldızlar, üstüme koşacak gibi duruyorlardı.
Ve alışkın olduğu o karanlıkta sesimi duymasını diledim .
Çok düşündüm, biliyor musun, insana aç mısın diye yalnızca yuvasında sorarlar, eğer bir kadın sana aç mısın diye sorarsa bil ki orası senin yuvandır."
Hakikî aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi kalır…
…hakiki aşk kılıç yarası gibidir,yara kapansa da izi mutlaka kalır…
…..İnsana aç mısın diye yalnızca yuvasında sorarlar.Eğer bir kadın sana aç mısın diye sorarsa bil ki orası senin yuvandır….
Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi kalır…”
Korkunun ayarı kaçtı bu memlekette…"
“Kimse hayatın efendisi değildir. “
İstibdat bitti diye sevinen, şimdi çoktan ölüler diyarına göçmüş bu halkın, bu topraklarda istibdatın hiç bitmeyeceğini, biri bittiğinde yenisinin başlayacağını, bu topraklarda yalnızca istibdadın yetişebileceğini bilmediklerini düşünüyordu."
Hakikî aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır."
– Günahı tartmak bizim haddimiz değil, kalbi ibadet, şekli ibadetten her zaman önemlidir, her şey insanın kalbinde başlar çünkü; itikadınız olduğu sürece ibadetiniz sizinle Rabbimiz arasında kalır, içinizden nasıl geliyorsa öyle davranın…"
İnsana aç mısın diye yalnızca yuvasında sorarlar,eğer bir kadın sana aç mısın diye sorarsa bil ki orası senin yuvandır.
Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır.
Sen durursan ve zaman yürürse ölüyordun,sen yürürsen ve zaman durursa deliriyordun;her değişim bir duruşla mümkündü,bütün keskin değişimler bir duruşla gerçekleşiyordu;hiçbir şey durmasa,hiçbir şey değişmeyecekti,her şey hep birlikte hiç durmadan ve hiç değişmeden akıp gidecekti.
…İnsanların kaderini çizen, bu hayatların hikayesini yazan her kimse, yazdıklarının yaşanmasından ve onları yaşayanların şaşkınlığından kendine bir eğlence çıkarıyordu. Hayat eğlenceli bir şeydi ama eğlenenler yalnızca tanrılar, yazarlar ve delilerdi…"
Keder kendi kendini doğurarak gittikçe büyüyor, büyüdükçe de kendi kaynağından kopup uzaklaşıyor.
Hayallerini kaybettiğinde öyle bir ihanete uğramışlık hissi sarıyor ki seni, haini aradığında kendini görüyorsun, kendi kendinin haini oluyorsun.
Öyle bir yüzdü ki,onu görenin hayatı bir daha eskisi gibi olamazdı,zaten olmadı da.
Üstelik hür bir hayatın nasıl bir şey olduğunu bildiğinden,bu baskıdan herkesten daha fazla rahatsız oluyordu.
Mükemmel bir hayat yoktur… Hayat hiçbir zaman mükemmel değildir; daima eksik, bozuk ve kötüdür, mükemmel olan ölümdür ve mükemmel olmayan her şeyin mükemmele aktığı gibi hayat da ölüme akar, orada mükemmelleşir.
… Mükemmeli bulamamaları bizi kutsuyor, yüceltiyor çünkü. Kendi eksikliğimize uyuyor hayatın eksikliği."
Sen durursan ve zaman yürürse ölüyordun. Sen yürürsen ve zaman durursa deliriyordun. Her değişim bir duruşla mümkündü. Bütün keskin değişimler bir duruşla gerçekleşiyordu. Hiçbir şey durmasa, hiçbir şey değişmeyecekti. Her şey hep birlikte hiç durmadan ve hiç değişmeden akıp gidecekti."
Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır.
Hüzünlerini kadınlar bir broş gibi yakalarında taşıyorlar.
Kendi içine doğru bir yolculuğa çıkmasına imkan yoktu, o yollar ta çocukluğunda kesilmişti.
Biliyormusun, insana açmısın diye yalnızca yuvasında sorarlar,eğer bir kadın sana açmısın diye sorarsa bil ki, orası senin yuvandır.
“Gelecek, insanın önünde uzanan ve içinde saklı olanların gözükmediği sonsuz karanlığın içinden sıyrılıp çıkarak kesinleşiyor ama insan kendisi için kesinleşen geleceğinin farkına varmadan başka umutlar ve hayallerle başka bir geleceği bekliyordu; o bekleyişteki bilgisizlik korkunçtu ve insanoğlunun en büyük zaafını oluşturuyordu. “
Gelecek, insanların içinden bir ışık fışkıracağını bekledikleri bir karanlıktı faniler için
Kimse hayatın efendisi değildir.
.. Ama korkmaktan yoruldum, herkes gibi ben de yoruldum… . Korkunun ayarı kaçtı bu memlekette..
Dünya bir imtihan yeridir Ragıb Bey, zamanla sen sınıfları geçtikçe, imtihan da zorlaşır; çektiğin acı, gördüğün dert artar; kaç kişi bu dünyada bütün imtihanları geçip okulu bitirebilirki…
Anneleri eve gelir aç mısın sorusuyla karşılaşırlardı. Bu &‘aç mısın’ sorusunda bir sihir vardı, bu soruyu duyup annelerinin elini öpünce iki oğlu da rahatlar, dertlerinin hepsi sona ermiş gibi bir ferahlık ve güven duyarlardı.
Hakiki aşk kılıç yarası gibidir, yara kapansa da izi mutlaka kalır."
İstibdat bitti diye sevinen, şimdi çoktan ölüler diyarına göçmüş bu halkın, bu topraklarda istibdadın hiç bitmeyeceğini, biri bittiğinde yenisinin başlayacağını, bu topraklarda yalnızca istibdadın yetişebildiğini bilmediklerini düşünüyordu.
Kimse hayatın efendisi değildir."
Felsefe mümkemmelin sırrını arar ve bulamaz. Bulamıyacaklarını bilmenin öfkesi ve kalenderliği vardır bütün filozoflarda ; olmayan bir şeyi aramanın şehvetini yaşar onlar. Felsefenin şehvetli çekiciliği olmayanı aramasındadır.
Terk edilmek ve özlemek başka başka acılar yaşatıyordu, kaybetmenin açısıyla kavuşmamanın acısı birbirine benzemiyordu."
.. neyi anladim biliyor musun, insanın hayallerini keybetmesi kadar kendisini utandıracak hiç bir şey olmadıģını.
Annemin o aç mısın sorusunu hiç unutmadım. Demişti
Çok düşündüm, biliyor musun, insana aç mısın diye yalnızca yuvasında sorarlar, eğer bir kadın sana aç mısın diye sorarsa bil ki orası senin yuvandır…
..sen durursan ve zaman yürürse ölüyordun, sen yürürsen ve zaman durursa deliriyordun; her değişim bir duruşla mümkündü, bütün keskin değişimler bir duruşla gerçekleşiyordu; hiçbir sey durmasa, hiçbir şey değişmeyecekti, her şey hep birlikte hiç durmadan ve hiç değişmeden akıp gidecekti.
Çok düşündüm, biliyor musun, insana aç mısın diye yalnızca yuvasında sorarlar, eğer bir kadın sana aç mısın diye sorarsa bil ki orası senin yuvandır."
Ama her zaman olduğu gibi daha karanlık olan ruh, daha aydınlık olanı esir alacaktı…"
Boğaz’ın kokusunu bir kadın kokusu gibi özlemle koklarken fark edebildi ancak İstanbul’u ne kadar çok özlemiş olduğunu.
Kimseyi kendi ölçülerinle yargılama, herkesi kendi ölçüleriyle yargıla” demişti, “ahlaksız, benim ahlakıma uymayan değildir, ahlaksız kendi ahlakına uymayandır. “
Keder kendi kendini doğurarak gittikçe büyüyor, büyüdükçe de kendi kaynağından kopup uzaklaşıyordu.
Sevap gibi günahın da yaratıcısının aynı olduğunu düşünürsek, cazibesinin büyüklüğünü de anlarız; öyle değil mi, yoksa yanılıyor muyum?
Zaman artık onun için hep aynı yöne doğru akan bir nehir değil; geçmişin, anın, hatta geleceğin içinde biriktiği büyük bir göldü.
Suçluluk, onları masumların dünyasından kopartıyor ve birbirlerine daha çok yakınlaştırıyordu.
Hayatın bütün seslerine sağır olmuş gibiydi
Bu kadar güzellik uğursuzluktu.
Ne kadar çok ümit ve heyecan verirse o kadar çok korkutur beni.
Gözbebeklerinde yakıcı bir karanlık vardı.
Beklemesini öğrenmelisin, erken koparılan üzümlerden kötü şarap olur, içemezsin.Ama çürütecek kadar da beklememelisin.
Sadece tövbe etmek yeterli mi, yoksa işlediğin günahtan aldığın hazzı da aklından silip atmalı mısın?
Biri çıkıp da Hayat nedir?" diye sorsa, "İki ışıktır." derdi.
O anda hayatının değiştiğini, kendisi için bir şeylerin bittiğini, bir tek cümlenin insanın bütün hayatını değiştirdiğini bilmiyordu; her zaman olduğu gibi kaderi değiştirilen insan, kaderin değiştiği anı görememişti.
Orada titreyerek otururken gelecekle alakalı hiçbir ümidimin ve hayalimin kalmadığını görmüştüm ve neyi anladım biliyor musun, insanın hayallerini kaybetmesi kadar kendisini utandıracak hiçbir şey olmadığını.Hayallerini kaybettiğinde öyle bir ihanete uğramışlık hissi sarıyor ki seni, haini aradığında kendini görüyorsun, kendi kendinin haini oluyorsun.
Mehpare’de kimseyle ilgilenmeden herkesi tesiri altına alan garip bir kudret vardı.
Sen durursan ve zaman yürürse ölüyordun, sen yürürsen ve zaman durursa deliriyordun; her değişim bir duruşla mümkündü..
Görkeme, gösterişe, güce alışkındı; ama gösterişten kaçınan bir yalınlığın her yanında hissedilen, tevazu ve tevekkül bu kadının hiç bilmediği bir güç olarak belirip onun ruhunu sarsıyordu.
Hayat eğlenceli bir şeydi ama Osman’a göre eğlenenler yalnızca tanrılar, yazarlar ve delilerdi, yani yaşamayanlar; yaşayanların payına eğlenceden fazla bir şey düşmüyordu.
Yanında duran, aynı evde uyuyan bir kadını özlemek başkalarının anlayabileceği bir his değildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir