Bahadır Yenişehirlioğlu kitaplarından Tahta At kitap alıntıları sizlerle…
Tahta At Kitap Alıntıları
&“&”
Kainat sırlarla dolu. Bazen bir masal gibidir yaşam. Başkalarına anlatılsa inanılmayan. Kırbaç sesi gibi acı yalnızlıklarımızda , çaresizliklerimizde sunulan hayatı yine de yaşamaya çalışırız. Bir dokunuş, bir his sızar içimize. Birileri tanıdık gelir. Kendimizi iyi hissetmemize sebep olur.
Hayat, merhamete kocaman sarıldığında gerçek lezzetini verir…"
Hayat, merhamete kocaman sarıldığında gerçek lezzetini verir…"
Hayat, merhamete kocaman sarıldığında gerçek lezzetini verir…"
Zamanın akışında karanlık ruh istikrar kazandığında, kötülüğünü zafer olarak kabul ettiğinde ve zifire en yakın olduğu anda çatlar yerinden zaman ve mührünü vurur aydınlık."
”Karanlığa dönüşen insan güneşe dayanamaz.”
Derler ki, iki cihan arasında yaratılan şehir Kalp" tir. Hiç tutunmamış olanın şehri ise virandır.
Dünyaya gelen herkes kaderini de beraberinde getirir.
Rastlantı diye bir şey yoktur. İnce bir hesap, hepsi bu…
İnsan kalbinin içinde mantık arıyorsa sonsuza kadar aramakla vakit geçirir.
Ayrı düşmek de neymiş âşıkların kitabında! Aşkla bağlanan birinin bir daha ayrı düşmesi mümkün olabilir mi?
Engeller mi koyuyorlar önüne? Yık geç.
Kırmaktan mı korkuyorsun?
Kır ama yapmak için kır.
Kırmaktan mı korkuyorsun?
Kır ama yapmak için kır.
Kader; sevdiğin kişi için, olmazlardan bir dünya inşa etmektir.
Sen aşkı el ele tutuşmak, romantik sözler söylemek mi zannediyorsun? Kuytu köşelerde fısıldanmalardan, göz göze bakışmalardan ibaret mi sanıyorsun? Ne bu halin senin ha? Sevdin mi deli gibi seveceksin. Sonuna kadar, köküne kadar seveceksin.
Aşk kolay mı yaşanır sanırsın? Ciğerlerini söker bazen adamın. Kan kusarsın aşk diye. Aşk, gömer adamı kimi zaman canlı canlı. Sabretmek gerek. Kimi zaman kefen giydirir gelinlik yerine.
Sen benim merhabamsın. Hayata verdiğim bir merhaba. Sen benim miladımsın. Seninle başladım nefes almaya."
Sedefini kaybeden inciden hayır gelir mi? Ya kalbini kaybeden insandan?
Sen beni bulutların ötesindeki diyarlara uçururdun. Hiç dönmek istemezdik oradan seninle. Keşke beni geri getirmeseydin hiç.
Zaman en iyi yazardır derler, zamanın mükemmel sonu yazacağına inananlar avanaklardır. Sen kendi kaderini kendin yazacaksın.
Sevmek acizliktir, sen kimseyi ihtirasla sevmeyeceksin ama herkes seni sevecek.
Ne pahasına olursa olsun asla yılmayacaksın, duygusallığa yer yok bu çetin dünyada.
Çengel olur takılır etine adamın an.
Tutkuyla sahip olmak mı? Tutkuyla bırakmak mı sana sahip olanları?"
Rüzgar ne kadar şiddetle eserse essin martı asla vazgeçmez denizden..
Ölümsüz aşklar ağlatır adamı.
Derler ki, iki cihan arasında yaratılan şehir “Kalp’tir. Hiç tutunmamış olanın şehri ise virandır.
Sinsi bir yılan gibi sokuldu unutmak istediği anılar.
“Bu dünyada birinin derdi varsa eğer, derdin yaşarttığı göz, merhametli insanların da gözlerini yaşartır. Sen her şeye rağmen sevdanda sıradan olma, sevdanda sağır olma, vasat olma evlat. Aşkında erkek ol. Benim gibi yapma. Hadi ben bir çay daha koyayım”
“Hayat sadece kötü insanların elinden acımıyor be Hakkı Baba. İyi insanlar da istemeden hayatların acımasına, zorlaşmasına sebep olabiliyorlar. Yanlış kararlarıyla çoğu zaman istemeyerek ya cahillikleri ya başka sebeplerle başka hayatları yaralayabiliyorlar.”
Uzun hikaye. Gitti ve bütün ışıklar söndü."
Her acı farklı kanatır insanı. Kimini oluk oluk, kimini damla damla. Ama kanatır sonuçta.
Karanlık bir koridorda var olduğunu bildiğimiz değerlilerimizi aradık durduk.
Mazlum zamanlarda dostluk güzeldir, muhabbet güzeldir, dertleşmek güzeldir be evlat. Hele dost hissediyorsa. Kelimeler yetmediğinde sadece bir nefes olabiliyorsa dostuna, değme gitsin.
Ne zaman gerçekten kaybolur insan be usta?”
“Zindanlar geçer gözlerinden. İçinde sevdiğin, mahkûm gibi.
içinde Ekrem öldü.
İçinde bütün erkekler öldü.
İçinde kelebekler öldü.
İçindeki aşk öldü.
Kör oldu.
İçinde bütün erkekler öldü.
İçinde kelebekler öldü.
İçindeki aşk öldü.
Kör oldu.
Yıllardır senin aşkının sarhoşuyum.
Kendime ihanet edecek kadar, kendimden tiksinecek kadar, bütün değerlerimi yerle bir edecek kadar sarhoşum ben. Yıllardır senin aşkının sarhoşuyum.
Hayatı sensiz düşünemeyecek kadar sarhoşum hem de.
Sana adadığım onca zamanın sarhoşuyum.
Güç de bir oyuncak gibidir. Ayısından asla ayrılmak istemeyen küçük bir çocuk gibi gücünü kaybetmekten ölesiye korkar pek çok insan.
İnsan kusursuz yaratıldı.
Seçimleri ile yaralandı, ısrar etti, gittikçe yaranın kendisi oldu.
Seçimleri ile yaralandı, ısrar etti, gittikçe yaranın kendisi oldu.
Ufuk çizgisine yaklaşmış, dünya semalarına giren bir yıldız gibiydiler. Gerçeğin ülkesine dönüyorlardı.
Korkma, çok şey istemiyorsun. Korkma bu hayali büyütmekten. Hayallerinin gerçekleşmeyeceğine inananlar gibi usul usul ölme.
Karşılıklı bir çıkar ilişkisi değildi aşk. Ticari bir eylem asla değildi. Tüccar zihniyeti ile aşk, hayatta bir arada bulunamazdı. Buna aşk diyenlerin ne aklı vardı ne fikri. Bunda ısrar edenlerin ya ruhu yoktu, ya da onlara emanet edilen ruh çıkıp gitmişti aşkın esas sahibine. Böylece yaşayan ölülere dönüşmüşlerdi.
Ol dendiğinde olmuş, olduğu gibi de bitivermiştir aslında. Bu hayal âleminde bir ödül, bir ışık, bir bilinç olarak âşık kullar faydalansınlar da insan olduklarını anlasınlar, öteleri görsünler diye bir armağandır kullara aşk?
Aşkın geldiği yerde değişir, gelişir, güzelleşir insanoğlu.
Aşk, ne derin bırakır insanda, ne de en yüksek. Aşk ne yer tanır ne gök. Ne yerde, ne gökte; anda gizlidir çünkü aşk.
Sen de benim için bir kutu çikolata gibisin, asla kapağını açmıyorsun. Ama bir gün mutlaka!
Hayat yaraladı, kanadım. Ne çok yanlışa uğradım, yıkılmadım. Şimdi başararak hayattan intikamımı alacağım.
Zenginlik, beni de yanına alır mısın?"
Ruhun kanatları var mıdır acaba? Varsa, yeryüzüne indiginde nerede kaybetti onları?
Allah dilerse zalimin elinden alır kurbanı. Zalim, zalimlik yaptığını düşünürken sarayında büyütür kurbanı.
Hayat, merhamete kocaman sarıldığında gerçek lezzetini verir…
Bir mazlum ağlarsa gök ağlarmış. İki mazlum bir araya gelip ağlarsa bütün kâinat ağlarmış.
Bir sabah uyanacaksın, bakmışsın Annen yanında. Ne güzel olurdu, değil mi?
Neden insanlar bu kadar maskeli bir çocuk. Hiçbir şey hissedilmez oldu insanlık. Ne çok acı var.
Ne bekliyordu ki hayattan bu adam? İnsan nasıl bu kadar bencil, sevgisiz yaşayabilirdi? Hiç değer görmediği, hiç sevilmediği için mi?
Ölüm hayatın en önemli anı, bazen de en acıtan andan kaçıştır .
Sadece kayıp bir hayattı.
Bir dost eli yok mu?
Ne yapıyorum ben kendi ellerimle kendime…
Yumuyorum gözlerimi devrilirken üzerime dünya.
Aşkı hiç yaşamadım ki ben daha. Kuğular kadar beyazdır diye anlatmıştı oysa annem.
haram para hayır getirmez.
“Ne yaparsan yap ama kul hakkı yeme oğlum.”
“Yalan söyleyenler, iftira edenler, ancak Allah’ın ayetlerine inanmayanlardır. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.”
&‘Herkes daha çocuk yaşta kazanmak ya da korunmak için yalan söylemiyor mu? Gereksiz yere ağlayıp gülerek istediğini elde etmeye çalışmıyor mu içgüdüsel olarak?
Kurşun kubbelerden yükselen güvercinlerin kanat çırpışlarıyla, martılarıyla, tramvay sesleriyle şehrin uğultusu ne kadar hayat doluydu.
Karanlık bir ormanda kimsesizlere merhametle çobanlık eden kurtuluşa erer…
Aşk her şeye rağmen sevmek, ne olursa olsun kabullenmek mi?
İnsan ruhunu kaybetmiş birini sevebilir mi?
Karşımdaki bu ruhunu kaybetmiş bedene ilk zamanlarda sevdiğim erkeğin ruhunu koyup devam mı etmeliyim aşka?
‘Sevgisi tükenmiş bir kadın krala soytarılık yapan bir hokkabaza dönüşmez mi?