İçeriğe geç

Yangın Kitap Alıntıları – Binnur Nigiz

Binnur Nigiz kitaplarından Yangın kitap alıntıları sizlerle…

Yangın Kitap Alıntıları

&“&”

Yangından sağ çıkan kor, bir kalbin yanık cesedidir."
Biz onunla bir olamamıştık, yerle bir olmuştuk."
Denizin de ağladığını, balık hiç bilmedi…"
Benim çocuğum.
Bizim çocuğumuz.
Yangının ortasına düşen mavi…"
Bir gün," diye fısıldadı. Ardından gözlerini bir kez kırptı ve tekrar alev alev gözleriyle gözlerimin içine baktı. "Bir ayçiçeği tarlasından geçerken ayçiçekleri güneşi bırakıp sana döndüklerinde anlayacaksın ne kadar güzel olduğunu.."
Acı düştüğü kalpte yangın başlatıyordu."
Zaman aktı , yelkovanın bel kemiği kırıldı ve akrep kendini soktu..
Ve unutma,
Dileklerimizin dikenleri vardır..
Anneler en son ne zaman ağlar biliyor musun.?
Evlatları ağladığında..
Acı , düştüğü kalpte yangın başlatıyordu..
Baba sevgisini tadıp,anne kokusunu alacak bir çocuk yetiştirmek istiyordum.
Benim çocuğum.
Bizim çocuğumuz.
Yangının ortasına düşen mavi…
…Hani Nazım Hikmet demiş ya, &‘O kadar karışacağız ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek. Toprağa beraber dalacağız.’ Bizimkisi de o misal. Öyle karıştık ki birbirimize, atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz yan yana düşecek."
Zamana meydan okumuştum avuçlarımda tuttuğum saatin pusulası olan akrebin zehirli okunu ruhuma saplarken. Zaman, tıpkı akrebin akıttığı zehri akıtır gibi akıtmıştı yaralarıma asidini. Şimdi geriye baktığımda acının tarlalar boyunca büyütüp hasat ettiği bir geçmiş vardı boynu bükük şekilde gidişimi izleyen."
Zaman aktı, yelkovanın bel kemiği kırıldı ve akrep kendini soktu."
Zihnimin içinde henüz ölmemiş anıların mezarları vardı.
Etrafından çatlayan, yarık yarık ayrılan ruhumun etrafından akan kan değil, sustuğum kelimelerdi."
…Kim kimin karanlığına mavi bir ışık süzmesi olarak sızmıştı ki? Ben mi? O mu? Her nedense karanlığın içine saklanan mavi bir ışık oymuş gibi geliyordu bana. Ben o ışığı yakabilmek için uğraşan zavallı bir kız çocuğuydum…"
Gözle görülemeyecek, yalnızca yürekle hissedilebilecek bir renkti bu.
Yangın mavisiydi.
Pençesine aldığı avı sağ bırakmayacak kadar kana susamış, aşkın yeryüzüne düşen gölgesinin rengi olabilecek kadar sonsuzdu.
Yangın Mavisi.
Benim miladımdı."
Acıya istediğim şekilde hitap edebilmeyi öğrenmiştim. Acının bir kimliği yoktu ama silüetini kendi gözlerimle görmüştüm. Kimliği olmayan bir silüetin tenine dokunmuş, ona bir isim vermiştim. Acı, tüm canlılığıyla bana aitti."
Ruhuma saplanan gerçeğin ucu o kadar sivriydi ki, ruhumun bir kalbi varsa o kalbi parçalamıştı kesinlikle.
Ruhun kalbi olur muydu?
Ruhumun bir kalbi vardı ve çok acıyordu."
Cennetin ilahileri üstüme aktı, meleklerin kanatları ruhumu örttü."
Dikiş tutmayan bir yaranın yüzeyine yapıştırılan bir yara bandı gibi hissediyordum kendimi. Kendi yaramın üstüne, kendimi basmıştım."
Kendimi yüksek bir yerden düşmüş ve hala yere varamamış gibi hissediyordum. Kaçıyordum. Her kaçış, arkamda geçmişin içine takılan bir adımın büyük izini bırakıyordu. Zihnim solgun bir pencere önü çiçeği gibiydi. Su verilmemiş, güneş tarafından kurutulmuştu."
Acı, düştüğü kalpte yangın başlatıyordu."
Bedendeki izi gizlemek mümkündü ama insan ruhundaki izi gizleyemiyordu."
İnsanın acısı, içinde barındırdığı sevgi kadardır."
Aşık olan her adam, eğer annesini kaybetmişse sevdiği kadının korkusuna annesinin ruhunu gömüyordu."
Sensiz evini kaybetmiş bir çocuğum şimdilerde.Benim eve dönüş yolum sensin minik şeytan…"
“Kokularımız dünya üzerinde var olduğu sürece umut var demektir. Kokularımızı kaybetmeden, sevdiklerimize sıkıca sarılmalıyız. Daha sonra çok geç olabilir. Biliyorsun, bir saati geri alabilirsin ama zaman o saatin geri alınmasıyla geriye dönmez. İlerlemeye devam eder.”
“Kalbimde eriyen zehir, kiraz çiçeğimin üstüne dökülüp onu kurutarak faili meçhul bir cinayete kurban ederken; sancılı bir dönemin ortasına okyanusuna kırık küreklerinin birini akıntıya kaptırmış, su alan sandalın içindeki yüzme bilmeyen kadın olarak atlamıştım.
Üstelik yüzme bilsem bile kollarım yoktu ve bacaklarım da ölüm tarafından kötürüm bırakılmıştı.”
“Biz onunla bir olmamıştık, yerle bir olmuştuk.”
“Geçmişin pasıyla küflenmiş, çürümesine ramak kalmış şu kalbime dokunduğu günden beri, kalbimin içinde bir kiraz ağacı çiçeğe durmuştu.”
Yangından sağ çıkan kor, bir kalbin yanık cesedidir.
Ve unutma dileklerimizin dikenleri vardır.
Bir kuşun kanadına saklanmıştı belki de umutların, hayat tarafından kırılan kolları.
Hüznü tarif etmek içine girip yaşamaktan çok daha zor."
İnsanın acısı, içinde barındırdığı sevgi kadardır.
Âşık olan her adam, eğer annesini kaybetmişse sevdiği kadının kokusuna annesinin ruhunu gömüyordu.
Bedendeki izi gizlemek mümkündü ama insan ruhundaki izi gizleyemiyordu
Yangından sağ çıkan kor, bir kalbin yanık cesedidir.
Hoş geldin hayatıma, hoş geldin yangın mavisi. Hoş geldin Mayıs Karayel. Hoş geldin gözümün tek gördüğü. İyi ki geldin.
Ağlıyor musun? Ağlama, canımın içi. Anneler ne zaman gerçekten ölür, biliyor musun? Evlatları ağladığında.
Nefret aşkın benzinidir. Ne kadar çok nefret edersen, o kadar çok aşık olursun.
-Mayıs’a mı gideceksin?
+Dünyama gideceğim.
Sessizliğin içindeki sesi dinlemek istiyorum.
Denizin de ağladığını, balık hiç bilmedi…
Sesinin kaç kırlangıca gökyüzü çizdiğini ve benim de sesine en az o kırlangıçlar kadar muhtaç olduğumu biliyor musun?"
Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak.."
İnsanın acısı, içinde barındırdığı sevgi kadardır.."
Kızamadım, durduramadım, zamanı geriye alabilseydim çok şey yapardım ama zamanı geriye de alamadım.."
Güçsüz değildim; fakat biliyordum, onun yokluğunda yüzümü gözyaşımla yıkayacaktım.."
Yangından sağ çıkan kor, bir kalbin yanık cesedidir…
Dileklerimizinde dikenleri vardır.
Mavi bir umut…
İçim gidiyor, içimdeki gitmiyor.
İnsanın acısı, içinde barındırdığı sevgi kadardır.
Birgün her koku yeryüzünden silinecek.
Yok. Siktiğimin dünyasında ondan başka istediğim hiçbir şey.Onun için yapamayacağım şey yok.Lanet olsun ki ondan başka herkese kör, sağır ve dilsizim. Yalnızca onu istiyorum ve o beyinsiz bunu bir türlü idrak edemiyor."
Gözümü kapattığım an, kapakçıkların arasında oluşan yüzü kovamıyordum. Gözümün topraklarına gömülmüş bir tohumdu ve her gün biraz daha büyüyor, boy veriyordu düşüncelerime doğru.
O benimdi. O bana aitti.
Ona asla zarar veremezdim, ondan asla vazgeçemezdim.
Beni sevdiğini biliyordum.
Ben kalbimin düğmelerini sana ilikledim."
Dudaklarının altında atan nabız..
Yaşamı, yaşamım gibiydi.
Kalbi çok zordu, o yüzden ellerinden başlamıştım önce ısıtmaya.
“sen o kadar güzelsin ki… Ben sana baktıktan sonra aynaya bakmaya utanıyorum.”
Bir gün, bir ayçiçeği tarlasından geçerken ay çiçekleri güneşi bırakıp sana döndüklerinde anlayacaksın ne kadar güzel olduğunu.
“Nefret aşkın benzinidir. Ne kadar çok nefret edersen, o kadar çok aşık olursun.”
“Sana olan aşkım, bu dünyada sahip olduğum en doğru ve en güzel yanım.”
Fakat bilmediği bir şey vardı ki, Mayıs’ın olduğu bir dünya güzel değildi. Ben onların dünyalarında yaşamıyordum. Benim dünyam Mayıs’tı. Ben Mayıs’ın yangın mavisi gözlerinden ibarettim.
Sıraç benim canımın en has acısıydı.
Ona baktım. Kandım. Kandırıldım. Kanadım.
İlk kez bir insanın canına kıydığımda yalnızca on beş yaşındaydım. Bunu kendim için yapmadım. Kader ipliğimin diğer ucunu parmağında taşıyan kız için yaptım.
Beni büyüten bir babanın şefkatli elleri değil, demiri keskin kahverengi kemeriydi.
Gardiyanın elindeki zincir, her seferinde kaburgalarını hedef alırken; bu gardiyanın tanıdık siması onun kaburgalarına inen darbeden çok daha büyük bir kalkışma başlatmıştı yüreğinde.
“Ceylanın avcıya aşık olması gerekirken, avcıyı ceylana aşık edip, elindeki av tüfeğini neden kendi boğazına dayamasına sebep oldun? “
Kokularımız dünya üzerinde var olduğu sürece umut var demektir. Kokularımızı kaybetmeden, sevdiklerimize sıkıca sarılmalıyız.
Yangının ortasına düşen Mavi…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir