İçeriğe geç

Tespih Ağacının Gölgesinde Kitap Alıntıları – Harper Lee

Harper Lee kitaplarından Tespih Ağacının Gölgesinde kitap alıntıları sizlerle…

Tespih Ağacının Gölgesinde Kitap Alıntıları

&“&”

Bütün o kitaplara rağmen, sen gördüğüm en cahil çocuksun.
Beyler, bu dünyada inandığım tek bir slogan varsa, o da şudur: Eşit haklar herkese, özel ayrıcalık hiç kimseye.
Biz ekmek istedik, bize taş yolladılar."
Kimi istersen sev ama kendi denginle evlen…"
Onlara umudu yasaklıyorsun. Bu dünyadaki her insan, Atticus, kafası, kolları ve bacakları olan her birey, yüreğinde umutla doğar. Bunu Anayasa’da bulamazsın, ben bunu bir kilisede öğrendim. Onlar, çoğu sıradan, basit insanlar, ama bu onları alt insan yapmaz."
Denizaşırı gitmedim ama ülkenin büyük kısmını gördüm. Geri dönmek içimden gelmedi, ben de savaştan sonra on yıl uzaklarda kaldım, ancak kalış sürem uzadıkça Maycomb’u da gittikçe daha çok özledim. Öyle bir noktaya gelmiştim ki, ya dönecektim ya da ölecektim. İnsan memleketini yüreğinden asla söküp atamıyor."
…. Kendimi evliliğe hazır hissettiğimde doksanıma basmış olacağım ve iş işten geçmiş olacak. Kim gömecek beni? Ailenin en genciyim -işte insanlar bu yüzden çocuk doğuruyor.
…. Şu an düşünmeye cesaretim yok; yeterince uzaklaşıncaya kadar da olmayacak. Çok tuhaf, diye düşündü, fiziksel acı gibi bir şey olmalı. Acıya dayanamadığın zaman, vücudun kendini savunmaya geçer derler; bayılırsın ve artık hissetmez olursun. Tanrı sana kaldıramayacağın acıyı yüklemez…
Dünyada anlatamayacağın kadar kötü hiçbir şey yoktur," …
… onu sevdiğinden emin olduğu insanlardan, onların sağladığı güvenlik çemberinden uzakta olduğu her an huzursuzluk hissetti.
… bu dünyada doğmuş her kadın onu kitap gibi okuyabilen, güçlü bir erkek ister; onun âşığı olmakla kalmayıp dünyayı sırtlayabilen bir adam. Aptalca, değil mi?"
"Koca değil baba istiyorlar, o halde?"
"Sonuç oraya varıyor," …
… ya âşıksındır ya değilsindir. Aşk bu dünyada sarih olan, su götürmez tek şey. Sevginin pek çok çeşidi var, tamam, ama hepsinde de ya seviyorsun ya da sevmiyorsun" önermesi geçerli.
Bu dünyadaki her insan, Atticus, kafası, kolları ve bacakları olan her birey, yüreğinde umutla doğar.
Çok şey isteyen biri degilsen, burada herşey boldu."
….
Iyi de, bir erkeğe neye bulaşmak üzere olduğunu önceden göstermek daha adil, daha dürüstçe değil mi?"
Bu onunla çıkacağım son raund, dolayısıyla Tanrı yardımcım olsun. Halama göre, ömrü hayatında tek bir doğru şey yapmadım ben.
Acıma duygusunda savurgan; o rahat, güvenli dünyasında kendinden memnundu
Öngörü sahibi olsaydı ve fazlasıyla seçici, yalıtılmış dünyasının bariyerlerini delebilseydi, ömrü boyunca onda bir kusur bulunduğunu, kendisinin de en yakınlarının da fark edemediği, ihmal ettiği bir göz bozukluğu olduğunu keşfedebilirdi: Jean Louise doğuştan renk körüydü.
İstediğini sev, kendi hamurundan olanla evlen.
Çirkin bir sözcük olan önyargı ile tertemiz bir sözcük olan inancın ortak bir noktası var: Her ikisi de mantığın bittiği yerde başlar.
Bu ülkede beni korkutan tek şey şu: Devlet bir gün öyle bir canavarlaşacak ki, en küçük bireyler ayaklar altında ezilecek ve artık yaşamanın hiçbir değeri kalmayacak. Şu yorgun dünyamızda Amerika’nın hâlâ tek ve benzersiz yanı, burada bir insanın beyninin götürebildiği yere kadar gidebilmesi, istiyorsa da cehennemin dibine gidebilmesi; ancak bu da fazla sürmeyecek."
Yaşamın tek huzurlu dakikaları sabah gözlerini ilk açtığı anla bilincini tam olarak toparlandığı an arasında geçen o kısacık süreydi; sonunda uyanıp günün capcanlı kabusuna adım atmadan önceki o birkaç saniye.
Derin bir koltuğa gömüldü ve her durumdan nasıl olup da ciddi anlamda zararlı çıktığını düşündü. Halam düşmanca hislerle dolu bir yabancı, Calpurnia’m suratıma bile bakmıyor, Hank kafayı yemiş, Atticus… Bende bir yanlışlık var, evet, terslik bende. Öyle olmalı, çünkü tüm bu insanlar bir anda değişmiş olamaz ya?
Sana anlatabilir miyim bilmiyorum, tatlım. New York’ta yaşarken, sık sık New York’un bütün dünya olmadığını hissediyorsun. Demek istediğim şu: Ne zaman eve dönsem, dünyaya geri döndüğüm duygusuna kapılıyorum; Maycomb’dan ayrılırken de dünyadan ayrıldığımı sanıyorum. Aptalca bir şey, doğru dürüst açıklayamıyorum bile; onu daha da saçmalaştıran şeyse, Maycomb’da yaşamaya kalksam, anında kuduracağımı bilmem."
Eşit haklara evet, özel ayrıcalıklara hayır!
Bazen yaşayabilmek için azıcık öldürmemiz gerekir, bunu yapmadığımızda… Kadınlar bunu yapmadığında, sabahlara kadar ağlamaktan helak olurlar, anneleri de her gün çarşafları yıkamak zorunda kalır.
Çek git buradan, dedi eski binalar. Burada sana yer yok. İstenmiyorsun. Bizim sırlarımız var.
Buraya yerleşmek için nadiren birileri gelirdi. Aynı aileler aynı ailelerle evlendiler, Öyle ki sonunda akrabalık ilişkileri Arap saçına döndü, toplumun bireyleri tekdüze bir biçimde birbirine benzedi.
Jean Louise arabada oturdu ve gözlerini direksiyona dikti. Nasıl olur da, şu yer yüzünde sevdiğim her şeyi iki gün içinde kaybederim? Jem olsa, o da bana sırt çevirir miydi? Bu kadın, bizi sevdi, yemin ederim sevdi. Ama az önce karşımda öylece oturdu ve beni değil, beyaz bir insanı gördü. Beni o büyüttü, şimdiyse umurunda bile değil.
Sevdiği insanları böylesine pençesine alan bu korkunç veba neyin nesiydi böyle? Jean Louise’in böyle apansız, çırılçıplak görmesinin nedeni, ondan uzakta olması mıydı? Kana yıllar içinde, yavaş yavaş mı sızmıştı yoksa? Burnunun dibinde öylece duruyor, Jean Louise’in bakmasını, görmesini mi bekliyordu? Hayır, hiç de değil. Sıradan insanları ciğerleri patlayıncaya dek haykıran pisliklere dönüştüren neydi; Jean Louise’e benzeyen, onun hamurundan olan insanları katılaştırıp daha önce hiç ağızlarına almadıkları &‘pis zenci’ sözlerini söyleten şey neydi?
…Bugüne kadar tam anlamıyla ve bütün yüreğiyle güvendiği tek insan onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Parmağıyla gösterip tecrübeye dayanan bir bilgiyle O tam bir beyefendidir, iliklerine kadar beyefendi," diyebileceği tek erkek ona ihanet etmişti; fena halde, uluorta ve utanmazca.
Hanımefendi, babam beni tam suların çekildiği an kumların üzerinde bir dilbalığı gibi çırpınmaya bıraktı, sense bir şey mi oldu diyorsun.
Geriye bakıp, düne, on yıl önceye bakıp o günkü halimizi görmek her zaman daha kolaydır. Zor olan, şu anki bizi görmekdir.
Dostların sana ihtiyaç duyduklarında, yanılıyorlar demektir. Haklı olduklarında sana ihtiyaç duymazlar
İnsanın doğumu son derece tatsızdır. Pistir, fazlasıyla acılıdır, bazen de tehlikelidir. Ve illa ki kanlıdır. Aynısı uygarlık için de geçerli.
Çirkin bir sözcük olan önyargı ile tertemiz bir sözcük olan inancın ortak bir noktası var: Her ikisi de mantığın bittiği yerde başlar.
Hep böyle değildi, yemin ederim değildi. İnsanlar bir nedenle birbirlerine güvenirdi; nedenini unuttum. O zamanlar birbirlerini atmaca misali kollamazlardı
Sıradan insanları ciğerleri patlayıncaya dek haykıran pisliklere dönüştüren neydi?
Çok tuhaf diye düşündü, fiziksel acı gibi bir şey olmalı. Acıya dayanamadığın zaman vücudun kendini savunmaya geçer, derler ; bayılırsın ve artık hissetmez olursun. Tanrı sana kaldıramayacağın acıyı yollamaz.
Sevginin pek çok çeşidi var Tamam ama hepsinde de ya seviyorsun ya da sevmiyorsun.
Okuya okuya kendini 19. Yüzyılın dışına çıkarıvermişti
Kendimi evliliğe hazır hissettiğimde, doksana basmış olacağım ve iş işten geçmiş olacak. Kim gömecek beni? Ailenin en genciyim, işte insanlar bu yüzden çocuk doğuruyor.
Çok uzun zaman önce, öyle bir dönem vardı ki, yaşamının tek huzurlu dakikakarı sabah gözlerini ilk açtığı anla bilincini tam olarak toparladığı an arasında geçen o kısacık süreydi; sonunda uyanıp günün capcanlı kabusuna adım atmadan önceki o bikaç saniye.
Tarih, zaman kadar kesin bir biçimde kendini tekrarlıyor ve insanin insan oldugu ne kadar kesinse, şurası da o ladar kesin:İnsanoğlunun ders çikarmak için bakacagı son yer tarihtir.
Bütün o devetüyü süsler filan aralandığında, bu dünyada doğmuş her kadın onu bir kitap gibi okuyabilen, güçlü bir erkek ister; onun aşığı olmakla kalmayıp dünyayı sırtlayabilen bir adam.
Henry &‘ye aşık sayılırdı. Yo, olanaksız bu, diye düşündü ; ya aşıksındır ya değilsindir. Aşk bu dünyada sarih olan, su götürmeyen tek şey. Sevginin pek çok çeşidi var, tamam, ama hepsinde de ya seviyorsun ya da sevmiyorsun" önermesi geçerli.
Dünyamın altüst olmasını istemedim, ama o dünyayı benim adıma korumaya çalışan adamı ezip parçalamak istedim. Onun gibi olanların tamamını çiğnemek istedim. Sanırım bir uçağa benziyor: Onlar havanın aerodinamik direnci, biz itme kuvvetiyiz, birlikte aletin uçmasını sağlıyoruz. Bizim gibilerin sayısı çok fazla olursa, burnumuz ağırlaşır, kalkmaz; onlardan çok fazla olursa da kuyruğumuz – bu bir denge meselesi. Onu alt edemem, ama ona katılamam da…
Hâlâ seninle, değil mi?" dedi.
"Evet."
"Bunu aşma vaktin gelmedi mi? Ölülerini göm, Jean Louise."
Dünyadaki sorunların çoğunun nedeni de bu zaten, insanlar denileni yapmıyor.
Bugüne kadar tam anlamıyla ve bütün yüreğiyle güvendiği tek insan onu hayal kırıklığına uğratmıştı; parmağıyla gösterip tecrübeye dayanan bir bilgiyle, O tam bir beyefendidir, iliklerine kadar beyefendi," diyebileceği tek erkek ona ihanet etmişti; fena halde, uluorta ve utanmazca.
Zaman durdu, yer değiştirdi ve tembelce geriye doğru akmaya başladı.
Ama benim yanıtlarımla örtüşmeyen yanıtlar yanlış demektir. Yanlış, bayım.
Gençler her kuşakta aynıydı ama şu kendini beğenmişlik, yaşamları­nın en vahim meselelerini bile ciddiye almaya yanaşmamaları Alexanra’yı öfkelendiriyor, sinirlerini hoplatıyordu.
Canı fena halde sıkkındı. Bugünlerde gençlerin tavırlarını hiç mi hiç anlayamıyordu.
İçinden kendini tekmelemek geldi.
Haklısın. Bizde sadece delilik var.
Düşüncesizliğini dert etmeyi çoktan kesmişti.
Dünyadaki sorunların çoğunun nedeni de bu zaten; insanlar denileni yapmıyor.
Halacığım, birine ne yapması gerektiğini söylemek kolay tabii…
Yarabbim. Aklımı yitirmek üzere olduğum an beni yakalıyor ve yürüyeceğim hayat yollarımı önüme seriyor.
Atticus, Gözlerimde hiçbir sorun yok," dedi.
"Görememeni saymazsak, yok tabii."
Atticus ise etrafındaki kadınların rahat, sakin olmasını isterdi, habire kül tablalarını boşaltmalarını değil.
Arada bir içimden seni öldürmek geliyor, hepsi bu.
Jean Louise şimdilik evde kalmışlığın taşlı patikasında ilerlemeyi seçecekti.
Bu hastalığın tek ilacı, seni yenmesine izin vermemek," dedi Atticus.
İşin aslı okuya okuya kendini on dokuzuncu yüzyılın dışına çıkarıvermişti.
Bu dünyadaki her insan, kafası kolları ve bacakları olan her birey, yüreğinde umutla doğar.
Onlarla savaşamam.İçimde savaşacak güç kalmadı…"
Doğru olmadığı sürece bana edilen her lafı kaldırabilirim.
Bir zamanlar fazlasıyla tuhaf bir kadın idim.
Hırçınlığının ve kibrinin acısını çeken."
Sırtımı yaslayabileceğim tek şey,kendimim."
Bu dünyada doğmuş her kadın onu bir kitap gibi okuyabilen, güçlü bir erkek ister; onun
âşığı olmakla kalmayıp dünyayı sırtlayabilen bir adam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir