Samed Behrengi kitaplarından Ulduz Ve Konuşan Bebek kitap alıntıları sizlerle…
Ulduz Ve Konuşan Bebek Kitap Alıntıları
&“&”
Bir ışık; ne denli cılız olursa olsun, aydınlatır.
Üzüntüden ölüp gideceğim.
Bütün umutlar boş çıktı…
Tüm o sevinçler nerede?
Tüm o sevinçler nerede?
Şimdi, sevgili misafirlerimizin onuruna Kızıl Gül dansını başlatalım.
Çok küçük de olsa her ışık, mutlaka bir yeri aydınlatır.
Bir varmış da bir yokmuş
Mor gölcüğün yanında
Kızıl bir gül açılmış
Güzelmiş hem iriymiş
Derken bir gün yel esmiş
Seller sular kabarmış
Gülün boynu kırılmış
Yaprak yaprak saçılmış
Rüzgâr alıp götürmüş
Kızıl gülü saklamış
Öldürmüş mü yaşatmış mı
Kimse bilmez ne yapmış
Dostlar buna ağlamış
Bir varmış da bir yokmuş .
(…)
Kızıl gül bir sevgiydi
Bu da ondan bir yaprak
Kim götürdü kim verdi
Kimse bilmez neredeydi.
Mor gölcüğün yanında
Kızıl bir gül açılmış
Güzelmiş hem iriymiş
Derken bir gün yel esmiş
Seller sular kabarmış
Gülün boynu kırılmış
Yaprak yaprak saçılmış
Rüzgâr alıp götürmüş
Kızıl gülü saklamış
Öldürmüş mü yaşatmış mı
Kimse bilmez ne yapmış
Dostlar buna ağlamış
Bir varmış da bir yokmuş .
(…)
Kızıl gül bir sevgiydi
Bu da ondan bir yaprak
Kim götürdü kim verdi
Kimse bilmez neredeydi.
Bir ışık ne denli cılız olursa olsun yine de aydınlıktır.
Şımarık ve kendini beğenmiş çocuklar bu öykümüzü okumaya kalkmasınlar diyorum. Hele o kaldırımlarda aç dolaşan evsiz barksız yoksul çocukları adam yerine koymayan, işçi çocuklarını küçümseyen, ve arabalarına kurulunca kasılan varlıklı ailelerin çocukları okumasın öykümüzü. Çünkü Behrengi Öğretmen, öykülerini o yoksul çocuklara yazar, bunu her fırsatta söylemiştir. Ama yaramaz ve kendini beğenmiş çocuklar da düşünce ve davranışlarını düzeltebilir. O zaman Behrengi Öğretmen’in gönlü olur, okutur öykülerini…
Eski günlerin birinde bu mavi gölün kıyısında kızıl bir gül açmış. Uzun, güzel ve bool taç yaprakları olan bir gül. Derken sert bi rüzgar esmiş. Kuvvetli bir yağmur yağmış. Fırtına kopmuş. Söküp almış kızıl gülü toprağından. Taç yaprakları dağılmış. Rüzgar alıp uzaklara götürmüş. Nereye gitti? Ne yaptı o kızıl gül? Kimse bilmiyor. Ahhhhh, ne güzel bir kızıl güldü o…
Bir ışık ne kadar küçük olursa olsun aydınlıktır.
Niye Farsça bilmiyor diye yüklenmeyin ona artık. Belki o da bilmediği bir dil e öykü yazmaktan hoşlanmıyordur. Ama başka çare var mı?
Üvey anam aşeriyormuş da canı ineğimin etini çekmiş. Şimdi mutfakta, kız kardeşiyle birlikte etin pişmesini bekliyorlar. Ah, benim zavallı tatlı ineğimi! Biliyorum, seni şimdi ateşin üzerinde fokur fokur kaynatıyorlar.
Buraya yüzlerce, binlerce oyuncak bebek toplanmıştı. Kimi gezip oynuyor, kimi ateşin çevresinde oturuyor, konuşuyordu.
Çeşit çeşit oyuncak bebekler hep bir aradaydılar. Kimi yırtık pırtık giysili, kimi tertemiz giyimli, süslü…Kimi kız, kimi erkek…
Çeşit çeşit oyuncak bebekler hep bir aradaydılar. Kimi yırtık pırtık giysili, kimi tertemiz giyimli, süslü…Kimi kız, kimi erkek…
“Bir ışık ne kadar az olursa olsun aydınlıktır.”
Çok küçük’de olsa her ışık mutlaka bir yeri atdınlatır.
Ateş böceği:
— Ben hep başkalarının toplantılarına bir başıma ışık veririm. Bir çiçekle bahar olur mu diye, cılız bir ışık hiç koskoca ormanı aydınlatabilir mi diye, beni alaya alırlar. Varsın alsınlar.
Tavşan:
— Bu eskilerin sözü. Biz, şöyle diyoruz: Bir ışık ne kadar cılız olursa olsun, yine de çevresini ışıtır.
— Ben hep başkalarının toplantılarına bir başıma ışık veririm. Bir çiçekle bahar olur mu diye, cılız bir ışık hiç koskoca ormanı aydınlatabilir mi diye, beni alaya alırlar. Varsın alsınlar.
Tavşan:
— Bu eskilerin sözü. Biz, şöyle diyoruz: Bir ışık ne kadar cılız olursa olsun, yine de çevresini ışıtır.
Bir ışık ne kadar zayıf olursa olsun, yine de aydınlıktır.
Işık ne kadar cılız olursa olsun yine de çevresini aydınlatır…
Anlatacak hiçbir şeyi yoktu. Tabii ki söyleyecek çok şeyi vardı ama anlatılcak gibi değildi.
Bir ışık ne kadar zayıf olursa olsun, yine de aydınlıktır.
“Bir çiçekle bahar olmaz deseler de, boşuna..”
“Ben hep başkalarının ışıksız toplantılarını aydınlatmak isterim..”
“Işık ne kadar cılız olursa olsun, yinede çevresini aydınlatır..”
Şimdi azıcık geriye dönelim bakalım üvey ananın dönüşünde Ulduz’la büyük bebeğin başına neler gelmiş neler…
Belki o da bilmediği bir dilde masal yazmaktan hoşlanmıyordur.
Bir ışık ne denli cılız olursa olsun yine de aydınlıktır.
– Her şeyi bilir benim öğretmenim.
Bir ışık ne kadar cılız olursa olsun, yine de çevresini ışıtır.
Bir ışık ne kadar cılız olursa olsun,yine de çevresini ısıtır.
Lütfen şımarık, kendini beğenmiş çocuklar, bizim bu masalımızı okumasınlar. Hele son model arabalara binen burunları bir karış havada olup sokaklardaki, kaldırımlardaki evsiz barksız, kimsesiz çocukları, yoksul ve işçi çocuklarını hor gören, insan yerine bile koymayan şımarık zengin çocukları hiç okumasınlar.
Ama kötü, kendini beğenmiş çocuklar da düşüncelerini, davranışlarını, önyargılarını değiştirip düzeltecek olurlarsa, onlar da Samed Behrengi öğretmenin masallarını okuyabilirler.
-Konuşan Bebek
Ama kötü, kendini beğenmiş çocuklar da düşüncelerini, davranışlarını, önyargılarını değiştirip düzeltecek olurlarsa, onlar da Samed Behrengi öğretmenin masallarını okuyabilirler.
-Konuşan Bebek
Bir ışık ne kadar cılız olursa olsun yine de aydınlıktır…
Işık ne kadar cılız olursa olsun yine de çevresini aydınlatır.
Konuş benimle güzel bebeğim, ne olur konuş! Konuş, yoksa sıkıntıdan patlayacağım. Üzüntüden öleceğim.
Işık ne kadar cılız olursa olsun yine de çevresini aydınlatır.
— Tavşan kardeş, ben, başkalarının karanlık toplantılarını aydınlatmak isterim. Kimi dostlar benimle alay edip Bir çiçekle bahar olmaz" deseler de, "Boşuna uğraşıyorsun, bu cılız ışığınla koca ormanı aydınlatamazsın" deseler de…
Işık ne kadar cılız olursa olsun yine de çevresini aydınlatır.
Bir ışık ne kadar cılız olursa olsun yine de aydınlıktır.
Işık ne kadar cılız olursa olsun yine de çevresini aydınlatır.