İçeriğe geç

Yeni Türkiye’de Yeni Kuşaklar Kitap Alıntıları – Aydın Aktay

Aydın Aktay kitaplarından Yeni Türkiye’de Yeni Kuşaklar kitap alıntıları sizlerle…

Yeni Türkiye’de Yeni Kuşaklar Kitap Alıntıları

&“&”

İnsanın ihtiyaçlarını karşılaması ile davranışları arasındaki ilişki muhteşemdir, yeterince ve zamanında karşılanmayan ihtiyaçlar" zamanla anormal davranışları tetikler…. hümanistik yaklaşım kısaca bize söylediği de budur.
Bir anlamda Y ve Z kuşakları ebeveynlerinin eksik bıraktıklarını tamamlayan, gerçekleştiremedikleri hayallerini gerçekleştiren, uygulayamadıkları düşüncelerini uygulayan, yaşayamadıklarını yaşayan bir duble konumundadırlar. Ebeveynlerinin gözünde de böyledirler.
Y Kuşağı da ebeveynleri olan W ve X kuşağının yarım kalan oyunlarını ve hayallerini tamamlamak üzere koşullandırılmışlardır. Ebeveynlerinin geçmişlerinde yaşadığı travmaların kurbanlarıdır. Ebeveynleri, yaşayamadıklarını, gerçekleştiremediklerini ilk olarak bunlar üzerinden gerçekleştirmek istemiştir.
Gençler, tarih boyunca köklü değişimler için, devrimci ideolojilerin, siyasetçilerin, filozofların, peygamberlerin davalarının taşıyıcı gücü ve aracı olarak görülmüştür. Gençler hem enerjilerinden, dinamizimlerinden faydalanacak bir istismar aracı olarak kullanılmışlar hem de olumlu köklü değişimlerin umudu ve aracı olarak da.
Ancak öbür dünya fikri çocukça bir inanış, hatta bilimsel olarak olanaksız bir uyuşturucu gibi yorumlandığında kişi, başarılı olmak ve kendini gerçekleştirebilmek baskısını hissetmeye başlar. Çünkü kendini gerçekleştirebilmek için tek bir şansı olduğu, bu şansın da tüyler ürpertecek kadar kısa olduğu bilinciyle yüzleşir. Dünyevi başarılar, öbür dünyada gerçekleştirileceklerin bir girizgahı değildir artık. Bu dünyada her ne isek odur, bundan ötesi yoktur. " (Botton;2005)
Modern dünyanın, beklentileri arttıran ve bunlara doğru insanı aceleye sürükleyen yanlarına vurgu yapan Botton, bu beklenti ile paralel artan bir inançsızlığın da olduğunu söyler. Yani hangi beklentimiz karşılanırsa karşılansın bu dünyada tatmin olmamız mümkün değildir. Ancak yine de bu karamsarlığa paralel gelişen bir başka duygumuz daha vardır, o da asla durmamak gerektiği. Mutluluk beklentisi hemen gerçekleşmeli, bu yüzden durmak yok yola devam" çağrısıdır bu durum. Bunu gerekirse kısa yoldan, suçla, günahla, yalanla dolanla da yapabilmeliyiz.
Snop" luğun, ya da insanların bu dünyada yer edinmek, statü sahibi olmak için aralarında başlattıkları amansız yarışın bu kısa ömre ne kadar şey sığdırırsak o kadar iyi olur telaşı ile sürdürüldüğünü düşünen Botton, bu durumun pek çok dindar için aslında nasıl bir iman erozyonunun göstergesi olduğunun açık bir işaret olduğunu söyler. Botton’ a göre ahiret düşüncesinin, öte dünyada cennet olduğu düşüncesinin aslında örtük bir biçimde inkarı sayılabilecek bu tutumlar, dinlerin dünyevileşme sonucunu ve dindarların bu dünyada cenneti yaşama arzularını kışkırttığını ekler.
Modern bireyler, kendilerinden üstün gördükleri insanlara, statülerinin sağladığı konuma, mevkiye, statüye bir ta’zim yarışı başlatırlar. Botton, statülere tapan Snop" adı verilen bu bireylerin tüm toplumlarda ve zamanlarda hep var olduklarını ama hiçbir zaman bu yoğunlukta bir kalabalığa sahip olmadıklarını, bunların izini günümüze kadar sürerken tarihsel referansalarıyla gösterir. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu " Snop" itikadının ortaya çıkışının ve modern dünyadaki yaygınlığının nedenlerini anlatırken Botton, bunu Freudyen ana rahmine dönüş teorisi ile ve doğumla başlayan yoğun, karşılıksız ve hesapsız sevgi, ilginin modern yetişkinlerce aranması, tekrar yaşanma isteğinin bir sonucu olarak da açıklar.
Gerek Fransız sosyal bilimcinin gerekse Ali Şeriati’ nin çözümlemelerinin ortaya koyduğu ortak tema, insanın; zamanın ve mekanın inşa edici etkisi altında yaşadığıdır. İnsan, mekanının ve zamanının çocuğu gibidir bu çözümlemelemelerde. Bir tarz kader olan bir determinasyon süreci ile birlikte insanlar verili şartların belirleyiciliğinde yaşamaktadırlar.
Kalabalık bir ailede doğan ve büyüyen bir bireyin o ailedeki hiyerarşi içindeki yeri ve sıralamasının bile kendisine bazı davranış formları oluşturduğu ve kişiliğinin bir bölümüne etkide bulunduğu neredeyse kabul gören bir durumdur. Aile hiyerarşisi içinde abla, abi, ortanca, en küçük, sondan ya da baştan ikinci olmanın bir bireyin kişiliğine ve davranış özelliklerine ne tür etkileri olacağı bugün ciddi bilimsel çalışmalara konu olmaktadır.
Gençler, tarih boyunca köklü değişimler için, devrimci ideolojilerin, siyasetçilerin, filozofların, peygamberlerin davalarının taşıyıcı gücü ve aracı olarak görülmüştür. Gençler hem enerjilerinden, dinamizimlerinden faydalanılacak bir istismar aracı olarak kullanılmışlar hem de olumlu köklü değişimlerin umudu ve aracı olarak da.
Bireyselleşme, elbette tek başına bizatihi kötü değil, birey olma, şahsiyet kazanma gibi hasletler idealize bile edilir, ancak kastedilen bireyselleşme sekülerlikle ve dünyevileşmenin dibini bulma ile fütursuzca bir hedonizm ile buluşunca istenmeyen ve arzulanmayan bir tipolojiye dönüşüyor, bunu kabullenmek mümkün değil…
– Sosyalizm bir çocukluk hastalığıdır." derdi Stalin, sosyalistlere… Bu hayatın şakalarından biridir ve hayat gerçekten bu tip şakalarla doludur…
Kültür Endüstrisi Kavramı var. Uzun süreler boyunca Frankfurt Okulu’nun ciddi markajına girmiştir… Zavallı pos marksistler, Seyyid Kutup, Ali Şeriati gibi rahmetliler kadar bizleri uyardılar, bu endüstrinin tuzakları için… Ama yedik maalesef, hepsini yedik, hepimiz obez olduk böylece, özgürlükten uçuyoruz şimdi…
– Sanki, kentin ruhuna uygun bir dini yaşantı ve duygu durumu tecrübesi edinemediğimiz için biz W kuşakları, zihnimizin arkasında bulunan ve bizi sürekli takip eden pastoral, dinsel hissiyatın özleminin hıncını sonraki kuşaklardan almaya çalışıyormuşuz hissi oluşuyor. Köydeki, kırdaki, sahradaki ve patikadaki Allah’ı bulma, evreni ve varlığı algılayışın ve kavrayışın coşkun hissiyatını kentlerin beton duvarları ve metal kokan kent sokaklarında bulamıyoruz gibi…" şeklinde degerlendirmeler de var..
,peygamberler yetişkinlerin oluşturdukları vesayet düzenlerine karşı cephe için önderlerdir ve gidişattaki kötülüklerde değişim talep ederler. Gençler, zayıflar, köleler ise zaten ve müesses düzenin vesayetinden dolayı en az payı kapanlardır, dışlanan, kullanılanlardır… Bu yüzden, bu düzendeki değişim taleplerine umut olarak yapışmak da yarışırlar… Gençler, nebilerin filozofların etrafında kümenin ilk unsurlardandır…"
Devlet, hep yama yapıyor.
Hayatları yanlış kararlarla doludur, yanlış iş, eş aş… Geriye doğru hayatlarını hep bir pişmanlıkla yaşarlar… Hukuk okumasa mıydım acaba, öğretmen mi olsaydım, neden akademisyen oldum ki, bu kişi ile neden evlendim ki? gibi yakınmaları sürekli karıştırır kafalarını…
Alternatif seçeneklere boğulmuş bir hayatın ilişkiler ağı da karmakarışıktır ve bol seçeneklidir. Bu yüzden bir yastıkta kocamak tarihe karışmıştır. Boşanmalar yaygındır. Dostluklar, arkadaşlıklar kalıcı değildir.
Akıllı telefonların, internetin hayatımıza girmesi, sosyal paylaşım ağlarının gençler üzerindeki değiştirici dönüştürücü etkisi, bu durumu yaratan süreçleri somutlaştıran en bariz örneklerdir. Bu süreçler yaşanırken, bu noktada siyasal iktidara yönelik en etkin suçlayıcı eleştiri, gençlerin ya da yeni kuşakların bu etkiler karşısında nasıl bu kadar denetimsiz ve savunmasız bırakıldıkları noktasında yoğunlaşmaktadır. Bu anlamda mevcut siyasal iktidarın bu sorunları önleyici bir gençlik politikasının devrede olup olmaması da sorulmakta olup bu konuda kayda değer bir olumlu cevap alınmamaktadır.
Y Kuşağı da ebeveynleri olan W ve X kuşağının yarım kalan oyunlarını ve hayallerini tamamlamak üzere koşullandırılmışlardır. Ebeveynlerinin geçmişlerinde yaşadığı travmaların kurbanlarıdır. Ebeveynleri, yaşayamadıklarını, gerçekleştiremediklerini ilk olarak bunlar üzerinden gerçekleştirmek istemiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir