İçeriğe geç

Dört Kapı Kitap Alıntıları – Ali Bektaş

Ali Bektaş kitaplarından Dört Kapı kitap alıntıları sizlerle…

Dört Kapı Kitap Alıntıları

&“&”

Rıza makamına ulaşan insan için talepler takdire terk edilir.

Bütün varını Allah’a vermedikçe insanın diyeti Allah olmaz.

Unutma, iyilikler fazlalaştıkça kötülükler zaten kendiliğinden yok olup gider. Yani lambayı açmadan karanlığı yok ede mezsin. Lamba açıldığı zaman karanlık kendiliğinden yok olacak zaten. Ancak karanlığın yok olması tamamen gittiği anlamına gelmiyor. Karanlık yine aynı yerde beklemekte. Lamba söndüğü an karanlık yine orada. Lambayı açmadan önce karanlığı temizleyeceğim, diyemezsin.
Nuh Peygamber gemiyi yapmaya başladığı zaman durmadan, dinlenmeden, yemeden, içmeden gece gündüz pür gayret çalışır. Onun yorgun ve bitkin halini gören kavmi: Yâ Nuh, bu tufan ne zaman kopacak?" diye sorar. Nuh (a.s): "Sefine bittiği zaman!" cevabını verir. Kavmi: "Bu tufan mâdem sefine bittiği zaman kopacak, o zaman nedir bu telaşın? Dur, bir mola ver. Hele bir dinlen. Sefineyi zaman içinde yapmaya devam edersin" derler.

Nuh Peygamberin kavmine verdiği cevap bize kulluk dersi olacak nitelikte: "Allah bir kuluna bir görev verdiği zaman, o kulunu o görev üzerinde dâim görmek ister" İşte bizim, Nuh Peygamberin kıssasından alacağımız en önemli hisse budur.

Kişinin şartlanmışlığı, kendisine perdedir. Kişinin ben iddiası şirkidir. Kişi; kendini bilmiş zanneder, kibirlenir ve diğer kişi lerle kendini kıyaslarsa bu hal onun ruhunu kirletir, şuurunu karartır ve onu iblisin yandaşı yapar. Kişi, şaşı olur, varlığın birliğini ve hakikatini şuhut edemez. Bu durumda tövbe etmezse ona hayır kapılarının açılması imkânsız hale gelir.
Ister isen bulasın cananı sen
Gayre bakma sende iste sende bul
Kendi mir’atında gözle anı sen
Gayre bakma sende iste sende bul

Zat-ı Hakk’ı anla zatındır senin
Hem sıfatı hep sıfatındır senin
Sen seni bilmek necatındır senin
Gayre bakma sende iste sende bul

Sureti terk eyle mânâ bulagör
Ko sıfatı bahr-i zata dalagör
Ey Niyazi şark u garba dalagör
Gayre bakma sende iste sende bul
Niyazi-i Mısri Hz.

Kim Allah’ın dertlisi ve delisi olursa Allah da onun vekili ve velisi olur.
Hiç kimse denenmediği meselenin masumu değildir.
İllallah gerçeğinin dışındaki haller dinin ve Kur’ân’ın sadece dedikodusudur. Zira ilm-i hakikat ve ilm-i tevhid, konuşmaktan ibaret değildir. Bizatihi yaşamaktan ibarettir. Unutmayalım ki nur-i Muhammedi’nin tezahür etmediği hiçbir gönülde, hiçbir mekanda miraç yaşanılmadı, yaşanılamaz da.
Dostunu tanımayanın zannından kurtulması mümkün değildir. Onun için önce kendimizi ve Rabbımızı tanıyacağız.
Yarın çok geç olabilir. Yarın olur da biz olmayabiliriz. O zaman gün bugündür, an bu andır" diyeceğiz. Bugün yapılması gerekeni bugün yapmak, bugün yaşamak gayretinde olacağız. Mümin cesaretli, şecaatli, cömert ve ihlaslı olandır. Bu nedenle insan kendi ezeline kendi ebedine ulaşacak, kendi fâniliğinde kendi hiçliğini fehmedecek ki ölmezden önce ölme sırrını yaşasın. “İkra” ayeti tecellileri, hikmetleri okumaktır. Kendini okumak, kendine okumaktır (Bkz. Alak, 1-2).
İnsan"a itibar etmeyen, Allah’a da itibar edemez.
Çok melek vardır fakat mukarrebin melekleri çok azdır. Zira Hak sırrından olan mukarrebinler, özelin özelidirler. Kullukta da böyledir. Genelin içerisinde Hakk’ın özelleri vardır. Özellerin içerisinde de güzelleri vardır. Cenâb-ı Resûlullah’ın çokça ümmeti ve ashabı vardı. Fakat o ashabın içerisinde bir de ashab-ı suffası vardı. Gönüldaşı ve sırdaşı olanlar da vardı. Miracın hakikatini anlattığı da vardı. İyinin iyisi, güzelin güzeli vardır (Bkz. Yusuf, 76).
Tecelliler ile zıtlaşan, Allah ile uzlaşamaz.
Müslümanlıkta koyun gibi güdülmeye ve körü körüne inanmaya müsaade yoktur. Müslümandan feraset ve irfan sahibi olması istenir. ( Bakara , 104 )
İnsan kul olacaksa önce kime kul olacağını tanımalı. İnsan, secde edecekse önce secde ettiği yeri görmeli. Kişi secde ettiği yeri görmüyorsa kıldığı namaz taklididir. Namazın mutlak namaz olabilmesi için kişinin mutlaka secde ettiği yeri görmesi gerekir. Yani kime secde ettiğimizi görmemiz gerekir, bilmemiz gerekir.
Bilmek ; okumakla , dinlemekle mümkün olur . Bu şeriatın kapısıdır. Uygulamak; ancak müdahil olmak , ihlaslı ve gayrette daim olmakla mümkün olur. Bu tarikatın kapısıdır. Neticeye ulaşmak ise birde bir olmak salih amel ile yakıni yaşamakla mümkün olur . Bu da Hakikat kapısıdır. Bu kapılardan geçebilmek ise marifet kapısıdır.
Telâşımız,bu hayat sahnesinin tekrarı olmamasındandır.Bu,ilk ve son kulluk sahnesidir.Bu kulluk sahnesinin tekrarı yok.Ömürler sınırlı,nefesler ve günler sayılı.Her gün son gün gibi.
Âşığın,ilahi aşka ulaştıktan sonra artık dünyevi hevâya,mecâzi aşka ihtiyacı kalmaz.Tenin ve bedenin zaaflarından ,âşıkların aşkına noksanlık gelmez.Zira aşıklar ilâhi cezbenin bineği ile hiç"lik menziline seyr ü sefer ederler.
Nuh Peygamber gemiyi yapmaya başladığı zaman durmadan, dinlenmeden, yemeden, içmeden gece gündüz pür gayret çalışır. Onun yorgun ve bitkin halini gören kavmi: Yâ Nuh, bu tufan ne zaman kopacak?" diye sorar. Nuh (a.s): "Sefine bittiği zaman!" cevabını verir. Kavmi: "Bu tufan mâdem sefine bittiği zaman kopacak, o zaman nedir bu telaşın? Dur, bir mola ver. Hele bir dinlen. Sefineyi zaman içinde yapmaya devam edersin" derler.

Nuh Peygamberin kavmine verdiği cevap bize kulluk dersi olacak nitelikte: "Allah bir kuluna bir görev verdiği zaman, o kulunu o görev üzerinde dâim görmek ister" İşte bizim, Nuh Peygamberin kıssasından alacağımız en önemli hisse budur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir