İçeriğe geç

Kâbus Perisi Kitap Alıntıları – Laini Taylor

Laini Taylor kitaplarından Kâbus Perisi kitap alıntıları sizlerle…

Kâbus Perisi Kitap Alıntıları

&“&”

Nova dalgınlıkla insanların hayalleri mahvetmeyi ne kadar çok sevdiklerini düşünüyordu. Hayal kuran kişinin tökezleyip topalladığını görmeye bayılıyor, umut kıymıkları arasında zevkten dört köşe oluyorlardı.
Bir zamanlar bir şarkı olmayı hayal eden bir sessizlik vardı, sonra seni buldum ve her şey müzik oldu…
Dilekler, etrafına çizdiklerinin fırça darbeleridir. Amaç tam isabet ettirebilmek."
Bir zamanlar bir şarkı olmayı hayal eden bir sessizlik vardı, sonra seni buldum ve her şey müzik oldu."
Ölene kadar sonu göremezsin."
Ejderhalar en iyisidir."
Bazıları davetle onurlandırılır, diğerleri ise daveti onurlandırdığını sanır."
Sathaz. Asla sahip olunamayacak bir şeye duyulan arzu anlamına geliyordu."
“Dilekler öylece gerçekleşmez. Dilekler, etrafına çizdiklerinin fırça darbeleridir. Amaç tam isabet ettirebilmek.”
“On beş yıl önce dört bebeğe bakabilmek için çaresizce birilerine ihtiyaç duymuş, sonunda bakıcıları yaratmıştı. Aslında başından beri o bakıcılar kendisiydi. Bunu kendinden bile saklamıştı çünkü… onun da birine ihtiyacı vardı.”
“Utançları farklı olsa da korkuları aynıydı. Birbirlerinin gözlerinde reddedilmeyi görmekten korkuyorlardı.”
“Strange, Rasalas’a binerken Thyon’un beyni bu hayallerle dolup taşıyordu. Ekip uçup giderken, hayatı boyunca yaptığı her seçimin ve eylemin sırtına yük olduğundan başka bir şey düşünemiyordu. Merak ediyordu. Bu yükü taşımalı mı, yoksa sırtından atmalı mıydı? Yoksa kemikleri ve iki kalbi gibi bu yük sonsuza kadar bir parçası mı olacaktı?”
Hayaletlerle arasındaki örümcek ağını andıran incecik bağları bu yumrukla tutuyordu.
Nadiren uyukladığında bile bu bağları asla bırakmazdı. Bu yükle büyümüştü…Daha doğrusu büyüyememişti. Böylesi ağır bir yükü omuzlayabilmek için enerjisinin tamamını kullanıyordu. Gücünü kullanmıştı, her şeyi kullanmıştı ve büyümek için geriye bir şey kalmamıştı. "
Beyin bir şeyleri saklama konusunda gayet ustaydı ama yapamadığı bir şey vardı. Beyin hiçbir şeyi silemiyordu. Evet, üstünü örtebiliyordu ama üstü örtüldü diye gerçekler yok olmazdı. Öyle durumlarda gerçekler çürür, bir süre sonra zehir yaymaya başlardı. Zaten insanın içinin sızlaması da bundandı. Gerçekler upuzun otların arasına saklanan yılanlar gibi tıslardı.
“Dilekler öylece gerçekleşmez. Dilekler, etrafına çizdiklerinin fırça darbeleridir. Amaç tam isabet ettirebilmek.”
“Bir zamanlar bir şarkı olmayı hayal eden bir sessizlik vardı, sonra seni buldum ve her şey müzik oldu.”
“Benim güvendiğim biri var. Bana evimde olduğumu hissettiren biri.”
“Geçmişi arkada bırakabilir miyiz?” diye sordu kız.
“Arka denen yer geçmiş için mükemmel bir seçim.”
Beyin bir şeyleri saklama konusunda gayet ustaydı ama yapamadığı bir şey vardı. Beyin hiçbir şeyi silemiyordu.
Nefret etmek kolaydı.
Dilekler öyle gerçekleşmez.Dilekler,etrafına çizdiklerinin fırça darbeleridir.Amaç tam isabet ettirebilmek.
Masallarda bir kelime vardı. Sathaz. Asla sahip olunamayacak bir şeye duyulan arzu anlamına geliyordu. Mantıksız ve ümitsiz bir arzuydu. Kenar mahallelerde büyüyen bir çocuğun bir gün kral olmayı istemesi gibiydi. "
İnsan sahip olamayacağını düşündüğünde ne istediğini daha iyi öğreniyordu.
Birinin nefretini silmek, kişiliğinden bir parçayı çekip almak olurdu.
Sonuçta zihin denen muammayla uğraşıyorsun. Olabilecek en karmaşık ve sürprizlerle dolu şey."
Dilekler öylece gerçekleşmez. Dilekler, etrafına çizdiklerinin fırça darbeleridir. Amaç tam isabet ettirebilmek.
Cici kızlar öldürmez, ölürlerdi.
Yüz çift göz üstüne dikildiğinde ve hepsi aynı şeyi gördüğünde, nasıl o şey olmazdın ki?
Ama eninde sonunda bütün imparatorluklar zayıflardı. Yayıldıkça kontrol zorlaşır, zamanla düşmanların sayısı artardı. Yozlaşma, açgözlülük ve ihanetle içten içe çürümeye başlardı.
Nova dalgınlıkla insanların hayalleri mahvetmeyi ne kadar çok sevdiklerini düşünüyordu. Hayal kuran kişinin tökezleyip topalladığını görmeye bayılıyor, umut kıymıkları arasında zevkten dört köşe oluyorlardı.
*Daha fazlası olduğuna inanmanın sonu bu.*
*Bizden daha iyi değilsin.*
*Özel değilsin.*
Bazı insanlar iyileşme umudunu yitirirdi ve yaşadıkları sürece sadece acıya ve kedere neden olurlardı.
Nefret etmek kolaydı. Doğaldı. Doğal olmayan nefret etmemekti.
Kaybedenin kaybettiğini anlaması önemliydi. Bazen kaybettiğini kaybedenin gözüne sokmak gerekirdi.
Küçük kız inanamıyormuş gibi baktı. Kocaman olmuş gözleri ikisi arasında gidip geliyordu. Nasıl oluyordu da hala kendisine meydan okuyabiliyorlardı? Bütün o aşk ve tutkuyu tehlikeye atabilecekleri aklının ucundan bile geçmemişti. Bu nasıl bir şeydi?
Dilekler öylece gerçekleşmez. Dilekler, etrafına çizdiklerinin fırça darbeleridir. Amaç tam isabet ettirebilmek."
Sonra her şey bitmiş.
Ya da belki bitmemiş.
Bilenler sonrasını anlatamıyor ve anlatanlar sonrasını bilmiyor.
Yıllar sessizce akıp giderken geriye dönmenin imkânı yoktu.
Bir zamanlar bir şarkı olmayı hayal eden
bir sessizlik vardı, sonra seni buldum ve her şey müzik oldu.
Benim güvendiğim biri var. Bana evimde olduğumu hissettiren biri."
Hepsi yalan mıydı? Gerçek değiller miydi? Bilmek ve hissetmek farklı şeylerdi.
Keşke tekrar başlayabilseydik. Karısına bunu söylemek istemişti. Yeni bir hayata başlamak. Birlikte.
Ama keşkelerin zamanı geçmişti.
Bazıları için kurtarıcı olan, diğerleri için yok ediciydi.
En kötüsü beklemekti.
Beklediğimi söyle. Ona öldüğümü söyle. Onu sevdiğimi söyle.
Şimdi kimsesi yoktu, o yüzden her şeyle konuşuyordu. Tek farkı, içinden konuşmasıydı.
Peki sonra? Sonra ne olacaktı? Ölümden sonrası var mıydı? Yoksa sonsuza kadar hiçlikte mi kalacaktı? Bu bir gizemdi.
Ölümü bilenler anlatamazdı, ölümle ilgili konuşanlarsa ölüm hakkında hiçbir şey bilmezdi.
Nova dalgınlıkla insanların hayalleri mahvetmeyi ne kadar çok sevdiklerini düşünüyordu. Hayal kuran kişinin tökezleyip topalladığını görmeye bayılıyor, umut kıymıkları arasında zevkten dört köşe oluyorlardı.
Gün geçmiyordu ki Nova arkada bırakıldığı duygusuyla uyanmasın. Kederi kış fırtınası gibiydi. Gözleri kör eden, insanı olduğu yerde donduran cinsten canavar bir fırtına. Her düşünce bir bıçak, her hatıra bir kancaydı.
Hepimiz hüznün kimseyi öldürmediğini biliyoruz, değil mi?"
Bazı insanlar iyileşme umudunu yitirirdi ve yaşadıkları sürece sadece acıya ve kedere neden olurlardı.
Bazen hiçlik, bir şeylerden daha iyiydi. Her şey, bir şeylere bağlıydı.
Kaderinden kaçamayan kişinin hissettiği çaresizlik.

Köken: Tanrının gözleri sırtında" anlamında. ka (gözler) + zhe (tanrı) + yul (arka).

Zaten insanın içinin sızlaması da bundandı. Gerçekler upuzun otların arasına saklanan yılanlar gibi tıslardı.
Kaybettikleri zaman bir ömür gibi geliyordu.
Ama Azareen en zorlu zamanlarda bile onu sevmekten vazgeçmemişti. Thakra biliyordu, aşkını unutmayı çok denemişti.
Herkes hayatına devam ederken, kendisi niye bunu yapamıyordu ki?
Yoksa ne kadar denerse denesin, bazılarının asla kurtulamayacağını mı öğrenecekti?
Çay asla kötü bir fikir değildir. Siz de hep böyle demez misiniz?"
Çoğu seçim kendiliğinden yapılırdı.
Ve çoğu kader, karar veremeyenlerin kararıyla gerçekleşirdi.
Kıyamet öncesi çay molası gibiydi.
Gülmek, ağlamak, aşkın altında ezilmek istiyordu.
Ama istemek bir şey, yapmak başka bir şeydi.
Bildiği tek şey, mutlu hissetmediğiydi.
Ölümden geri dönüş olmaz.
Sathaz. Asla sahip olunamayacak bir şeye duyulan arzu anlamına geliyordu. Mantıksız ve ümitsiz bir arzuydu. Kenar mahallelerde büyüyen bir çocuğun bir gün kral olmayı istemesi gibiydi. Masalı, aya âşık olan bir adam yazmıştı. Lazlo bu hikâyeyi çok severdi ama şimdi nefret ediyordu. Masal imkânsızla barışmayı anlatıyordu ve Lazlo artık bunu yapamıyordu. Sarai kollarının arasından çekilip alınırken çok iyi biliyordu. Tek yapabileceği imkânsızla savaşmaktı.
Sarai’ın bütün umutları soldu. Zaten umutları kırıntılardan ibaretti.
Özgürlük. Kelime tek başına bir şarkıydı.
Ya hayatımız bundan ibaretse?
Lazlo yanındayken Sarai her şeyin mümkün olabileceğini hissediyordu. &”Geçmişi arkada bırakabilir miyiz ?&” diye sordu kız.
Bırakabilirler miydi? Asıl soru buydu.
&”Arka denen yer geçmiş için mükemmel bir seçim.&” dedi Suheyla. &”Geçmişi arkada bırakmazsak, her şey üst üste yığılır ve sürekli ayağımıza takılır.&” Torununa bakıp gülümsediğinde, Sarai da ona gülümsedi.
Böylece Eril-Fane’in gözünde, Isagol’la Sarai arasındaki son benzerlik kırıntıları da kayboldu. Evet, kızı annesine çok benziyordu. Ama Isagol’un alaycı gülümsemeleri asla gözlerine kadar ulaşmazdı. Sarai’ın tatlı gülümsemesi adeta ışıldıyordu ve bir şey daha vardı… Eril-Fane, kızının gözlerinde ışıltı görse de Suheyla ve Azareen genç kızda onun yansımasını, Isagol’dan önceki Eril-Fane’yi görebiliyorlardı.
Eril- Fane kelimeleri yakalamaya çalışıyordu ama ağzından tek bir kelime çıkabildi: &”Kızım.&”
Bu tek kelime, Sarai’in içinde hep hissettiği boşluğu doldurdu. Babasında da benzer bir boşluk hissi olup olmadığını merak ediyordu.
&”Baba,&” diye karşılık verdiğinde o boşluğu fark etti ama babasındaki boşluk boş değildi. O boşluk küçük kemikler ve kendinden nefretle doluydu. Şimdi aralarında geçen iki kelime içlerindeki boşluğu dönüştürüyor, boşluğu dolduruyordu. Her şey eskisinden çok daha kolay görünüyordu.
Eril- Fane yıllardır ilk kez yine dik durabileceğini hissedebiliyordu. &”Çok özür dilerim,&” dedi. Sözler yüreğinin en derinlerinden geliyor, parçalanan ruhu bu sözlerle dikenli kırbaca takılan et parçaları gibi yapışıyordu.
&”Biliyordum,&” dedi Sarai. &”Ben de özür dilerim.&”
Adam ağlayacak gibi olup başını iki yana salladı. Kızının kendisinden özür dilemesi ağır geliyordu. &”Özür dileyecek hiçbir şey yapmadın.&”
&”Bu doğru değil. Kâbuslarına girdim. Kâbusun oldum.&”
Lazlo, iki kalbinde de bu karanlık çocuğa karşı savaş ilan etmişti. Oysa bir savaşçı değildi ve kalplerinde nefrete hiç yer olmamıştı. Küçücük kızın tek başına gidişini izlerken, bir anda bir şeyi bütün netliğiyle kavradı. Minya iflah olmaz bir vahşi olabilirdi, ruhu geri dönüşü olmayan bir şekilde kararmış olabilirdi ama Sarai’i ve Hıçkırık’ı kurtarmak istiyorlarsa önce onu kurtarmaları gerekecekti.
Dilekler öylece gerçekleşmez. Dilekler, etrafını çizdiklerinin fırça darbeleridir. Amaç tam isabet ettirebilmek.
… Sonra Sarai Lazlo’yu tanımıştı. Delikanlının zihnine ve rüyalarına girmiş, bir kez daha her şey değişmişti. Çok uzaklardan gelen hayalci-kütüphaneci ona, öldürmenin olmadığı farklı bir hayatı hayal etmeyi öğretmişti. Lazlo’nun zihninde çirkinlikler güzelleşiyor, gelecek de bundan kısmetine düşeni alıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir