İçeriğe geç

Medya Gerçeği Kitap Alıntıları – Noam Chomsky

Noam Chomsky kitaplarından Medya Gerçeği kitap alıntıları sizlerle…

Medya Gerçeği Kitap Alıntıları

&“&”

Küçücük bir sivil kesimin arkasında ordunun kesin egemenliğinin bulunduğu ABD desteğindeki terör devletlerinde demokrasiyi gerçekleştirme" gibi bir sorun yoktur.
Kısacası önemli olan, gündemi belirleme gücüne sahip olmaktır.
Totaliter bir devlet, gerekli doğrulara daha az bağlı kalmakla yetinebilir. Halkın itaat etmesi yeterlidir; onların ne düşündükleri ikincil düzeydeki bir kaygıdır.
Liderler tehditlere karşı dikilmedikçe, yaşamlarını ve yurtlarını tehlikeye atan çeşitli düşmanlara okunan lanetlere oyalamalarla ve düzenli bir dozda sürdürülen yurtsever propagandayla yetinebilirler.
Eğer halk denetlenmez ve propaganda işe yaramazsa o zaman devlet yeraltına inmeye komplocu operasyonlar ve gizli savaşlar yürütmeye zorlanır.
Kitlelerin düşünme tarzları ve eylemlerindeki özgür irade gezegenlerin dönüşünde , kuşların göçünde ve yaban faresi sürülerinin denize girişine görülenden daha fazla değildir.
Kısacası ülkenin sahiplerinin mutlu olmasını sağlamak zorunludur;
yoksa hepimiz acı çekeriz.
Tarihte fiyakalı gömlekler ve altın kordonlu yelekler giyen birçok insan, şu ya da bu biçimde, kirli eli astarlarına dökülmesini emrettiği kanın üstünde yükselmektedir.
Sovyetler afganlara ölümü miras bıraktı..
Konuşma özgürlüğü için kazanılmış zaferlerin hiçbirinin tam bir kalıcılığı yoktur.
Yine de kazanılmış zaferler vardır. Diğer alanlarda da temel insan hakları garantisinde, hissedilir gelişmeler olmaktadır. Bize Hitler’i ve Stalin’i veren bir çağda bu sözcükleri telaffuz etmek ne kadar zorsa, süreç o ölçüde sancılı olacaktır. Önümüzde uzun bir yol var, ve sürekli bir uyanıklık ile halka yönelmekte kararlılık göstermezsek, şimdiye kadar elde ettiklerimizin güvenlik garantisi" yoktur.
FKO’nün Dışişleri Bakanı’nı, onun Kongre’deki hayranlarını ve medyayı en çok öfkelendiren terör eylemlerinden birisi, Achille Lauro gemisinin kaçırılması ve Leon Klinghoffer’in öldürülmesiydi (kuşkusuz alçakça bir terörist eylemdi bu). Oysa bir hafta önce İsrail, Tunus’u bombalayıp, orada bulunan İsrailli gazeteci Amnon Kapeliouk’un anlattığı diğer dehşet manzaralarının yanı sıra, insanları tanınamayacak kadar paramparça eden akıllı bombalarla yirmi Tunusluyu ve ellibeş Filistinliyi öldürdüğü zaman kılları bile kapırdamamıştı. Kurbanlar Arap, katiller ABD’nin himaye ettiği kimseler olunca ABD gazeteleri olaya pek ilgi göstermiyorlardı.
İdeolojik savaş kampanyasını başarıyla yürütebilmek için, ABD’nin devlet terörünün örgütlenip yönlendirilmesinde oynadığı temel rolü gözlerden saklamak ve daha önceki yıllardaki uluslararası terörizmle geniş bağlarını (1960’ların başından itibaren terörizm musibeti"nin başlıca örneği olan Küba’ya yönelik saldırıların örneklediği gibi) gizlemek bir zorunluluktu. Propaganda faaliyetlerinin başlıca ilgi odağını oluşturan Orta Doğu/ Akdeniz bölgesindeki terörizmde de aynı "tarihsel mühendislik"e ihtiyaç duyulmuştu. Bu bölgede de ABD’nin ve onun himayesindeki İsrail’in rolünü suskunlukla geçiştirmek bir zorunluluk halini almıştı.
Bu görevler medya ile terörologların beceri alanına giriyordu.
En etkili hile, tartışmalara hoşgörüyle yaklaşarak, hatta makul sınırlar içinde cesaretlendirerek, düşünülebilir olanın sınırlanmasıdır. Ne var ki demokratik sistemler, çarpıcı bir araç olarak bir ifadenin yorumlanması&” yöntemi gibi daha kaba araçlara da başvururlar. Böylece Üçüncü Dünya’daki saldırganlık ve devlet terörü "demokrasi ve insan haklarının savunulması"na dönüşürken; "demokrasi", Winston Churchill’in dünya düzeni reçetesinde görüldüğü gibi, hükümet, "evlerinin içinde sessiz sessiz oturan zengin insanlar"ın emin ellerinde olduğu zaman gerçekten sağlanabilir.
Kısacası, dünya bizimle aynı görüşte değilse, o zaman bütün dünya yanılıyordur. Başka hiçbir ihtimal tartışılamaz, hatta akla bile getirilmez. Daha da çarpıcı olanı, dünyanın bizimle aynı
görüşte olmaması bile kabul edilemez. Bunu anlayamadığı için
de bizim sınırlarımız dışındaki dünya (İsrail hariç tabii) yoktur.
Medya, hükümet politikasını sorgular ve karşı çıkar, ama bunu, hemen hemen yalnızca, devlet-şirket iktidarının özünde ortak olan çıkarlarıyla belirlenen çerçevesi içinde kalarak yapar. Elit kesimler arasındaki ayrılıklar medyadaki tartışmalara yansır, ne var ki elitlerin dar kapsamlı konsensüslerinin dışına çıkılmasına çok ender olarak rastlanır.
Kısacası, ülkenin sahiplerinin mutlu olmasını sağlamak zorunludur; yoksa hepimiz acı çekeriz. Çünkü yatırımları denetleyenler, üretime ve bölüşüme karar verenler, kendilerini olanak bulduklarında mülk sahiplerine kiralayan insanların nelerden yararlanacaklarını saptayanlar onlardır. Bu durumda sokaktaki evsizler açısından ilk öncelik, malikanelerde oturanların makul biçimde hoşnut olmalarını sağlamak olmalıdır.
Genel anlayış, bizim liderleri değil, liderlerin bizi denetlediği şeklindedir. Eğer halk denetlenmez ve propaganda işe yaramazsa, o zaman devlet yeraltına inmeye, komplocu operasyonlar ve gizli savaşlar yürütmeye zorlanır.
İnsanların mutlu olması" için "özgürlük yok edilmeli" ve kitlelerin dört gözle bekledikleri "müminler cemaati" istekle yaratılmalıdır. Modern laik çağda bunun anlamı, devlet dinine imandır. Batı demokrasilerinde bu iman sosyal yardım ve özel girişim denen özel kâr sisteminin efendilerine itaat etme öğretisi biçimini alır. Halk kendi yararına cahil bırakılıp aşırı milliyetçi büyülere esir edilmelidir."
Başkan winston Churchill Mezopotamya ve Afganistan’da medeniyetten uzak kabileler" karşısında "zehirli gaz" kullanılmasını tavsiye ediyordu.
“İki yüzlülük yalnızca Tanrı’nın görebileceği bir kötülüktür”
“İki yüzlülük yalnızca Tanrı’nın görebileceği bir kötülüktür”
Dünya bizimle aynı görüşte değilse , o zaman bütün dünya yanılıyordur.Başka hiçbir ihtimal tartışılamaz , hatta akla bile getirilemez.Daha da çarpıcı olanı , dünyanın bizimle aynı görüşte olamaması bile kabul edilemez.
Kısacası önemli olan , gündemi belirleme gücüne sahip olmaktır.
Tartışma yasaklanamaz , kaldı ki düzgün biçimde işleyen bir propaganda sisteminde yasaklanmamalıdır , çünkü doğru sınırlar içerisinde yapılan tartışmaların sistemi pekiştiren bir niteliği vardır.Önemli olan , sınırları kesin çizgilerle belirlemektir.
Demokratik sistemde gerekli yanılsamalara zorla dayatılamaz.Tersine , halkın Zihnine daha ince araçlarla kazınmalıdırlar.Totaliter bir devlet , gerekli doğrulara daha az bağlı kalmakla yetinebilir.Halkın itaat etmesi yeterlidir ; onların ne düşündükleri , ikincil düzeyde bir kaygıdır.Ancak demokratik bir politik düzende her zaman bağımsız düşüncenin politik eyleme dönüştürülebilmesi tehlikesi vardır,dolayısıyla bu tehditi kökünden kazımak önem taşımaktadır.
Diğer işyerleri gibi medya kuruluşları da alıcılara bir ürün satar.Onların piyasası , reklamcılar , “ürün” ise izleyicilerde ve gözler reklam oranlarını büyüten daha zengin izleyicilere dikilmiş durumdadır .
“Modern çağda, global sistemdeki müdahale"nin ülke içindeki karşılığı olan "serbest piyasa"nın doğal baskılarını arttırmak amacıyla "halkın düşüncesi"ni denetleyici önlemlere başvurulmuştur.” (s. 57)
“Woodrow Wilson’ın Halkı Bilgilendirme Komitesi’nin (Creel Komisyonu) aşağıdaki değerlendirmesini doğrulamaktadır: Haberleri denetlemenin en iyi araçlarından birisi, resmi bilgilendirmeyle aynı kapıya çıkacak şekilde, haber kanallarına, gerçekler’in aktarılmasıydı". Medyanın Washington’un istekleri doğrultusunda verdiği seçim haberlerinin bitmek tükenmez biçimde yinelenmesiyle, gerekli öğreti yerleşik bir doğru halini almıştır.” (s. 105)
“Afganistan’la ilgili yayınlarda Kremlin, dağlardaki gerillalardan daha kolayca ulaşılabilen" bir kaynaktır, ama o zaman da yayınlar zıt yönde (öyle olması gerektiği gibi) güçlü önyargılarla dolu olur.” (s. 123)
“Bizim çağımızda hileye, Orwell sayesinde, yenikonuş (newspeak) denmektedir;” (s. 164)
“Pek çok sivil kayıpla sonuçlanan Tunus’un bombalanması, Dışişleri Bakanı Shultz tarafından, terörist saldırılara karşı meşru bir yanıt" olarak tanımlanmıştı. Kıbrıs’taki terörist cinayetler ise daha önceki on yılda İsrail’in düzenlediği kaçırma eylemlerine misilleme olarak gerçekleştirilmişti. Böylesi bir savunma dinlenseydi bile, kesinlikle dikkate alınmazdı. Pek çok ahlakçının anlayacağı gibi, "misilleme" teriminin de doğru bir yorumunun yapılması gerekmektedir.” (s. 181)
“Modern çağda, global sistemdeki müdahale"nin ülke içindeki karşılığı olan "serbest piyasa"nın doğal baskılarını arttırmak amacıyla "halkın düşüncesi"ni denetleyici önlemlere başvurulmuştur.” (s. 57)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir