İçeriğe geç

Karşılıksız Aşk Kitap Alıntıları – Gregory Dart

Gregory Dart kitaplarından Karşılıksız Aşk kitap alıntıları sizlerle…

Karşılıksız Aşk Kitap Alıntıları

&“&”

Tacizcilerin sorunu, kimliklerini tanımlama eylemini çok müthiş bir yoğunlukta yaşamaları ve neticede aşık oldukları şeyi mahvedip bitirmeleridir. Bir insanın kişiliğine saygı duymak, onu el üstünde tutmak bir şeydir; ama kendini o kişinin kimliği ile tanımlamak, onunla özdeşleşmek, bir kişilik birleşmesi aramak bambaşka bir şey.
Benim için ne tatlı bir azat edilme duygusuydu o. En sonunda her şeyin bittiğini hissettim.
Bir gün idealindeki kişiye benzeyen biriyle karşılaşırsın; onun sende yarattığı huzursuzluğu hisseden kristalleşme kendi rolünü fark etmiş, onca zamandır düşlerini kurduğun, kaderinin efendisi olacak kişiye odaklanmıştır, sonsuza kadar.
“Güvensizlik duygusunun olmayışı yetmez; güvensizlikten bıkmış olunmalı, ayrıca cesaret, hayatın tehlikeleri karşısında sabırsız davranmalıdır.”
Onun yanındayken en çok sevdiğim şeylerin hepsi, binalar, resimler, müzik, kitaplar, saklandıktan yerlerden yavaşça çıkmaya başlayacaklardı.
Dolayısıyla modern kentliler çoğunlukla belli bir fanteziyi düşlemeye, geliştirmeye başlarlar, kendilerinin özel ve eşsiz oldukları hayalini.
“Kim bilir,” dedim kendime, “bu göğüs kafesinde ne yırtıcı bir tarih yazılıdır!” Sonra onu gözümden uzak tutmamak hakkında daha çok şey öğrenmek isteğiyle yanıp tutuştum.
Büyük olasılıkla yirmili yaşların sonlarına geldiğimizde, o zamana kadar birden fazla birliktelik yaşamışızdır. Sevgililerimizi sanki rakip markaları inceler gibi birbirleriyle kıyaslamaya ve farklılıklarını araştırmaya, onların iyi ve kötü yanlarını ölçüp biçmeye başlarız.
Bir kez daha aynı şekilde kırılmak istemiyor, dolayısıyla çılgın genellemeler yapıyoruz, tek bir olaya dayanarak.
Aşk, dünyayı farklı bir şekilde görmemizi sağlar veya neredeyse unuttuğumuz şeyleri hatırlatır.
…bizler sevgililerimizin bizimle eşit konumda olmasını ve aşkımıza aynı şekilde karşılık vermelerini tercih ederiz."
Beatrice’yi görmekten başka hiçbir şey ona zevk, dinginlik veya huzur vermiyordu, sanki aradığı tüm mutluluk ve teselliyi kızın yüzünde ve gözlerinde bulabiliyordu.”
Artık sevilmek, güzel, mutlu veya başarılı olmak istemiyordum. Sadece bir şey, tek bir şey istiyordum: Yalnız bırakılmak.
-Good Morning Midnight
… aramızda çok ortak nokta var. Seni asıl korkutan şeyin bu olup olmadığından emin değilim.”
Herhangi bir insanla anlamlı bir birlikteliği devam ettirme yeteneğin yok senin.
… öylesine karmaşık biriydi ki neredeyse hiç okunamaz bir metin gibiydi."
Birisine onun hakkında hiçbir zaman romantik emeller beslemediğinizi anlatmak kolay değildir.
“Bir yıldan fazla bir süredir sana âşığım,” dedi. “O kadar uzun zaman oldu ki.”
Aşk nedir, diye soruyorum da kendime, eğer dış görünümlerin altında ve ötesinde bulunan iyiliği görebilmek için bir arzu, bir tür hayal gücüne dayalı yatırım değilse nedir?
Birbirimize gösterdiğimiz ilgi hangi noktadan sonra gerçekten rahatsız edici olmaya başlar? Günlük yaşamın, sayısız karşılaşmalar, kaçırılan bağlantılar, hatalı değerlendirmeler, yanlış anlamalar esnasında beceriksizce yapılan olağan nezaket gösterileri, hangi noktadan sonra gotik bir drama dönüşür?
Tabutun kapağı gürültüyle kapandı. Artık sevilmek, güzel, mutlu veya başarılı olmak istemiyordum. Sadece bir şey, tek bir şey istiyordum: Yalnız bırakılmak."
Charlotte, benim sürekli devam eden ilgime karşı sabırlı davranmak suretiyle bana belirli bir insanın kendine hedef seçerek sonradan onun erişilmez olduğunu keşfetmenin dünyanın en kötü, en olumsuz deneyimi olması gerekmediğini öğretmişti. Bilakis bu tür bir deneyim, insana, o kişiyi elde etmek veya kaybetmek gibi bir durumda asla öğrenemeyeceği şeyleri, örneğin mesafenin -ve uzaklarda saklanan düşlerin- anlamı ve değeri gibi bir şeyi öğretebilirdi. "
Bazı insanlar hep yıkıntıları yeniden inşa etmek ister, diğerleriyse onları tamamen yıkıp yok etmeyi. "
Özgürlüğüme ne olmuştu benim? Bana öyle geliyordu ki,
seçim yapmaktan, taahhütlerden kaçınmak ve sonsuza dek olasılıklara açık bir alanda kalmak için çabalamak suretiyle, bir şekilde kendimi ölümsüz kılmaya uğraştığımı gösteriyordu bütün
bunlar. Son zamanlarda, yeni meslektaş ve arkadaşlarımdan
başkalarının sonsuz ve çeşitli isteklerinden kendimi uzaklaştırmaya başlamıştım; kaybedilecek hiçbir şey olmadığı için kaybetmeyeceğim, yenik düşmeyeceğim bir dünya arıyordum."
Spitalfields Çarşısı’nın alnında dizili duran lambaların altından yürüyor, bir yandan da çarşının dışında oraya buraya serpilmiş pub ve cafe’lerin pencerelerinden içeri bakıyordum. Ama devamlı değişen yüzlerden oluşan insan denizinde merakla onu aramama rağmen hiçbir zaman onun yüzüne rastlamadım."
Charlotte ile ilgili düşlerimde, ikimizi kentin sokaklarında birlikte yürürken, bazı yerlerde gezerken, bazı şeylere bakarken hayal ediyordum. “Bak,” diyordum, “işte keşfettiğim şeyler burada. Bunlar hep senin için.” Onun yanındayken en çok sevdiğim şeylerin hepsi, binalar, resimler, müzik, kitaplar, saklandıkları yerlerden yavaşça çıkmaya başlayacaklardı. Böylece yıkılmış, düşkün ve solgun dünya kademe kademe, başarıyla geri alınmış olacaktı. Bu gibi şeylerin, daha en başından beri ihmal edilmesine nasıl müsaade ettiğimizi pek de bilemeyiz ama içgüdüsel olarak onlar hâlâ orada, bütün zenginlik ve çeşitlilikleriyle var olduğunu, sadece yeniden keşfedilmeyi beklediklerini hissederiz. Epey bir zamandır, aslında ne yaptığımın farkına bile varmadan, kendimi bu tür zevklerden yoksun bırakmıştım, daha doğrusu bazı hazları ertelemiştim; sanki yaşama dönüş oyununu sahnelemek için bir mazerete, beni haklı çıkaracak bir nedene gereksinimim olduğunu düşünüyordum, dünyayı sevmek için daha iyi bir nedenim olmasını bekliyordum daima."
“Olanca renksizliği ve kayıtsızlığıyla, bütün değerlerin ortak paydası haline gelir. Şeylerin özünü, bireyselliğini, özgül değerini, karşılaştırılmazlığını geri dönüşsüz bir biçimde aşındırır. Her şey, paranın durmak bilmeyen akıntısında, eşit özgül ağırlıkta yüzer.” Simmel’in tezine göre, bu nedenle şehirlilerin içinde yaşadıkları dünyaya ilişkin tutumları böylesine bıkkın ve kibirli bir üstten bakış içerir, bu nedenle şehirliler bu kadar rasyonel ve mesafelidir. “Para mübadelesinin beşiği olan büyük kentler, şeylerin alınıp satılabilir olma niteliğini, küçük yerleşimlere kıyasla çok daha çarpıcı şekilde ön plana çıkarır. İşte bu yüzden kentler bıkkınlığın da asli mekânıdır.”
Bir kez daha aynı şekilde kırılmak istemiyoruz, dolayısıyla çılgın genellemeler yapıyoruz, tek bir olaya dayanarak."
Karşılıksız aşk yaşayan insan figürü çoğunlukla, içinde gizli bir, sınıf ve cinsiyet ayrımlarına ilişkin kısıtlamalara karşı çıkma eğilimini taşır."
“Bazıları büyük bir insan olarak doğar, bazıları büyüklüğe erişmeyi başarır, bazılarına ise büyüklük kendiliğinden gelir.”
“Karşılıksız aşk” deyiminin dış yüzeyinin altında bir
yerlerde, bu tür bir huzura duyulan derin özlem yatmaktadır,
belirtilmek istenen, bunun öylesine tam ve eksiksiz bir özgürlük aşkı olduğudur ki ölüm tek kurtuluştur.
Aşk esasen düşsel bir deneyimdir, arzuların tatmin edilmesinden ziyade genişletilmesini, yayılmasını hedef alan bir deneyim."
O, bir aşk arayışıdır; fakat bu öyle bir arayıştır ki aşkı ararken yaşananlar, aranan şeyin doğasını değiştirir. Romans arzuların eğitimidir."
Stendhal’in akıl yürütmesine göre uzun yalnızlık dönemleri aşkın gelişmesi için çok önemliydi, çünkü aşk tohumlarının ekileceği tarhlar, sadece can sıkıntısı ve karamsar düşüncelerle hazırlanabilirdi."
Stendhal, aşkın insanda nasıl kök saldığını anlatırken şöyle bir benzetme yapar; Salzburg’daki maden ocaklarından birine bir ağaç dalı bırakırsanız, dal orada bir iki hafta kadar kaldıktan sonra tuz kristalleri yavaştan dalın üzerini kaplamaya başlayacak, ondan hiçbir iz kalmayana kadar kristalle örtecektir. Stendhal’e göre âşık olan insan aynı şekilde sevdiğinin etrafında kristalize olur; sevgiliyi, mutluluk veren farklı çağrışım ve izlenimlerin odak noktası haline getirmek suretiyle yapar bunu."
En azından bana göre karşı cinsler arasındaki ilişkiler, kafa karışıklığı ve yanlış anlamalar nedeniyle öylesine umutsuzca bozulmuş, istemeden yapılan karşılıklı acımasızlıklarla öylesine umutsuzca parçalanmıştır ki, o meşhur şarkıda da söylendiği gibi her şeyden tamamen vazgeçmek istiyordum. Ne kadar güzel olurdu diye düşünüyordum, bu engeller ortadan kaldırılabilseydi, ilişkilerimiz çocukluğumuzdaki gibi şeffaf ve masum olabilseydi."
Herkes bir cinsiyet sahibi olmak lanetinden nasibini almıştır Bu
insanların ilk günahıdır. Toplumsal cinsiyet kimliklerini kullanma konusunda bazı insanlar çok yaratıcı olabilir, ancak yine de
oynamamıza izin verilen rollerin sayısı acınacak kadar yetersizdir."
Çünkü aşk nedir, diye soruyorum da kendime, eğer dış görünümlerin altında ve ötesinde bulunan iyiliği görebilmek için bir arzu, bir tür hayal gücüne dayalı yatırım değilse nedir? İnsanın sevdiği kişi hakkında bir şeyler bilmesi ve onunla yakın bir temasta bulunmuş olması iyidir, ama böyle bir bilginin veya bağlantının yokluğu o kişiyi aşk oyunundan tümüyle diskalifiye eder mi? "
Birbirimize gösterdiğimiz ilgi hangi noktadan sonra gerçekten rahatsız edici olmaya başlar? Günlük yaşamın, sayısız
karşılaşmalar, kaçırılan bağlantılar, hatalı değerlendirmeler,
yanlış anlamalar esnasında beceriksizce yapılan olağan nezaket
gösterileri, hangi noktadan sonra gotik bir drama dönüşür?"
Hedefi olduğunuz ve tepki vermek zorunda kaldığınız onca ilgi;
nasıl davranırsanız davranın her zaman sonuçta sebep olmakla
suçlanmanız kaçınılmaz olan onca teklif. Birçok kadının bu kadar kuşkulu davranmasına şaşmamak gerek."
İnsanın gururunu inciten kimseleri affetmesi kolay değildir."
Âşık olmadığımız için bir neden göstermek zorunda falan
değiliz ama nedense bunu hep yaparız. Bu, başkalarının bize
zorla kabul ettirdiği, bizim de kendimizden beklediğimiz, bizi
reddetmek zorunda kaldıkları zaman bizden uzaklaşan sevgililerimizden de beklediğimiz bir şeydir. Şu da bir gerçek ki bu gibi konuların açıklaması olmaz, çünkü aşk da dini inanç gibi ne rasyoneldir ne de isteğe tabi. Yapabileceğimiz tek şey ya bize sunulan mazeretleri kabul etmek ya da etmemektir. "
İnsanın bir eşi olmasının yararlarından biri de onun sizi dünyanın geri kalan kesiminden korumasıdır. Sizi sadece akra­balarınıza karşı savunmazlar, izafiyet kurallarından da korurlar. Ancak büyük bir şehirde bekâr bir kişi olarak yaşamak, insanı neredeyse tamamen felç edebilecek bir olasılıklar dünyasında yaşamaktır: İnsanda çok sayıda konuda çok fazla seçim yapmak zorunda olduğu duygusunu yaratır.
Günümüzde romantik, fantastik, formüler veya duygusal, ya­ni “gerçek” hayattan biraz uzaklaşmış her şeyi anlatmak için kullanılmaktadır. Ancak temelde romans kelimesi, basit bir form veya formülden çok daha fazla bir içeriğe sahiptir. Romans, bir arayışın yarattığı aşktır. Arzuyu engelleyen (ve böylece tanım­lanmasına yardımcı olan) şeylerdir.
Aşkla ilgili işler, özünde düş gücüne bağlı olduğundan, aşkın
gelişmek ve büyümek için zamana gereksinimi vardır. Dolayı­
sıyla, Stendhal’e göre en iyi aşk, çok yavaş ilerleyen aşktır, çün­
kü sevenin sevdiğine yaptığı yatırımın kök salıp yerleşmesi ve
güvenilir hale gelmesi için uzun bir kristalleşme sürecinden geç­
mekten başka çaresi yoktur.
Çünkü aşk nedir, diye soruyorum da kendime, eğer dış görünümlerin altında ve ötesin­de bulunan iyiliği görebilmek için bir arzu, bir tür hayal gücüne dayalı yatırım değilse nedir? İnsanın sevdiği kişi hakkında bir şeyler bilmesi ve onunla yakın bir temasta bulunmuş olması iyi­dir, ama böyle bir bilginin veya bağlantının yokluğu o kişiyi aşk oyunundan tümüyle diskalifiye eder mi? Merak ediyorum, kaç kişi sevgilisini ona âşık olmadan önce gerçekten tamyabilmiştir? Aramızdan kaç kişi tutkularının derin bir yakınlaşma ve ta­mamen mantığa dayalı bir değerlendirme temeline oturduğunu söyleyebilir gerçekten?
Kitapla­ra göre tacizcilerin hepsi aynı şeyin peşinde değil. Kimisi aşk peşinde, kimisi intikam. Bazılan yalnızca herhangi bir tür bir ilişki istiyor umutsuzca. Bazı hallerde, bir başkasının yaşantısı­nın bir parçası olmak arzusu başlı başına bir amaçtır; diğerlerin­de birisinin hayatına girmek sadece bir araçtır, asıl amaç birisi­ne sarmaşık gibi sarılma ve vahşi bir saldırı arasında herhangi bir şey olabilir.
Âşık olmadığımız için bir neden göstermek zorunda falan değiliz, ama nedense bunu hep yapanz. Bu, başkalarının bize zorla kabul ettirdiği, bizim de kendimizden beklediğimiz, bizi reddetmek zorunda kaldıkları zaman bizden uzaklaşan sevgilile­rimizden de beklediğimiz bir şeydir. Şu da bir gerçek ki bu gibi konuların açıklaması olmaz, çünkü aşk da dini inanç gibi ne ras­yoneldir ne de isteğe tabi.
İlk başlarda, tacizcinin kurbanı üzerindeki etkisi tamamen olumsuz değildir. Bir başkasının, belki de bir yabancının, böylesine yoğun bir şekilde ilgilenmek için bizi seçmiş olması gerçeği, ister istemez benliğimize ilişkin duyguların gelişmesine neden olur. Her birimizin içinde bulunan, ne de olsa çok özel birisi olduğumuza dair gizli kanıyı destekleyen nesnel bir onay sunulmaktadır bize. Dışanda bir yerlerde bizimle ilgilenen birinin bulunması, davranışlarımızı dikkatle izliyor olması fikri, hareketlerimize yeni bir anlam katmaya yarar. Yaşantımızın, önemli bir hikâyesi olduğunu, bunun izlenmeye değer bir şey olduğunu düşünmemize neden olur ve bizleri yanılgıya düşürür.
Aşık olmadığımız için bir neden göstermek zorunda falan değiliz, ama nedense bunu hep yapanz. Bu, başkalarının bize zorla kabul ettirdiği, bizim de kendimizden beklediğimiz, bizi reddetmek zorunda kaldıkları zaman bizden uzaklaşan sevgililerimizden de beklediğimiz bir şeydir.
Herkes bir cinsiyet sahibi olmak lanetinden nasibini almıştır. Bu insanların ilk günahıdır.
Bazı insanlar hep yıkıntıları yeniden inşa etmek ister, diğerleriyse onları tamamen yıkıp yok etmeyi.
Aşk
esasen düşsel bir deneyimdir, arzuların tatmin edilmesinden ziyade genişletilmesini,
yayılmasını hedef alan bir deneyim.
Bir gezginin yazın sıcağında, Cenova’da, deniz kenarındaki serin portakal bahçelerinden bahsettiğini duyarsınız: Ah, keşke o serinliği onunla
paylaşabilseniz!
Toplumsal cinsiyet kimliklerini kullanma konusunda bazı insanlar çok yaratıcı olabilir,
ancak yine de oynamamıza izin verilen rollerin sayısı acınacak kadar yetersizdir. Yeni
sevgili olan erkek, üstün nitelikli anne, baştan çıkaran kadın, aşağılık adan… Şöyle bir
baktığımızda, ne kadar kısıtlı bir repertuar var elimizde ve bir senaryoyu fırlatıp attığımız
zaman onun bir altındakinin daha da alışılagelmiş bir senaryo olduğunu görmek ne kadar
sıkıcı bir şey. En azından bana göre karşı cinsler arasındaki ilişkiler, kafa karışıklığı ve
yanlış anlamalar nedeniyle öylesine umutsuzca bozulmuş, istemeden yapılan karşılıklı
acımasızlıklarla öylesine umutsuzca parçalanmıştır ki, o meşhur şarkıda da söylendiği
gibi her şeyden tamamen vazgeçmek istiyordum. Ne kadar güzel olurdu diye
düşünüyordum, bu engeller ortadan kaldınlabilseydi, ilişkilerimiz: çocukluğumuzdaki
gibi şeffaf ve masum olabilseydi.
aşkın kristalleri ancak yavaş yavaş oluşabilir, fakat kadının ruhunun en büyük tehlikeler arasında hareket ettiği korkunç ateşten gömleğinden sıyrılıp hayatta kalabilen kristaller, ayrıcalıkları sadece mutluluk ve neşe olan on altı yaşında bir tazenin kristallerine nazaran bin kat daha parlak ve dayanıklı olacaktır.
Bu nedenle geç yaşların aşkı biraz daha az eğlenceli ama çok daha ateşli ve tutkuludur."
Bana söylediğine göre, iş âşık olma konusuna gelince, “Güvensizlik duygusunun olmayışı yetmez; güvensizlikten bıkmış olunmalı, ayrıca cesaret, hayatin tehlikeleri karşısında sabırsız davranmalıdır.”
Vita Nuova Dante’nin Beatrice ile olan ilişkisinin güvenilir bir anlatısı mıdır?
Boccaccio öyle olduğunu söylüyor:
“Dante’nin kendisinin yazdığı ve onun bu aşkından haberdar olan diğer insanların da belirttiği gibi, onun aşkı son derecede dürüst bir aşktı, ne seven ne de sevilen kişide denetimsiz bir arzuya ilişkin herhangi bir işaret veya kelimeye asla rastlanmadı o aşkta.”

Ancak bu konudaki biyografik kanıtlar o kadar az ki hiçbir zaman bu bilgilerden emin olamayız. Beatrice’ye olan düşkünlüğünün oldukça resmi ve saray adabına uygun da olsa, zaman içinde, bir tür kişisel tacize dönüşmüş olması mümkündür.
Ancak bu tahminler Cambridge’li editörlerin vardıkları sonuçlan haklı çıkarmaz, çünkü onlan Dante’yi tacizcilikle suçlamaya yönlendiren bilgiler Dante’nin hayatına ait bağımsız, tarihi deliller değil; editörler Vita Nouva’da. bulduklan verileri kullanmışlar, sadece bu metine dayanarak, Dante’nin karşılık görmeyen aşkının otistik ve sağlıksız bir saplantı olduğunun kanıtlandığını kabul ediyorlar."

Tacizin karşıtı aşk değildir. Bu ikisinin karşıt olamayacak kadar çok ortak özellikleri var. Tacizin tam karşıtı flört etmektir; flört, başka insanların varoluş olasılıklarını, onları bir anlama hapsetmeden ele alma şansı veren bir tür sosyalleşmedir. 
aşık olan insan sevdiğinin etrafında kristalize olur; sevgiliyi, mutluluk veren farklı çağrışım ve izlenimlerin odak noktası haline getirmek suretiyle yapar bunu. 
Stendhal, aşkın insanda nasıl kök saldığını anlatırken şöyle bir benzetme yapar: Salzburg’da maden ocaklarından birine bir ağaç dalı bırakırsanız, dal orada bir iki hafta kaldıktan sonra tuz kristalleri dalın üzerini kaplamaya başlayacak, ondan hiçbir iz kalmayana kadar kristalle örtecektir. 
(…)
Stendhal kristalleşme teorisinin çılgın mantığına örnekler de verir. Aşık olduğunuzu düşünün, der. Bir gün arkadaşınızın biri ava gider ve kolunu kırar. Nereden çıktığı belli olmayan bir fikir ansızın aklınıza gelir Sevdiğim kadın tarafından bakılmak harika olmaz mı?"
bu şekilde manevi işkence yapılmasını kabul edemem.
“Tabutun kapağı gürültüyle kapandı. Artık sevilmek, güzel, mutlu veya başardı olmak istemiyordum. Sadece bir şey, tek bir şey istiyordum: Yalnız bırakılmak.”
çünkü aramızdaki coğrafi mesafe öylesine büyüktü ki zaten yollarımızın fazla kesişeceğini hiç sanmıyordum.
İnsanın gururunu inciten kimseleri affetmesi kolay değildir.
çünkü aşk da dini inanç gibi ne rasyoneldir ne de isteğe tabi.
kendimi bir hayal dünyasının ılık akıntısında tek başıma yüzer bir halde buldum.
Cep telefonumdan bir sinyal sesi duyduğum anda telefon gibi ben de titremeye başlıyor, vahşi ve soyut bir korkunun içinde…
Bilişim toplumu bizlerde, giderek artan bir derecede, başkalarının hayatları üzerinde içgüdüsel olarak, büyük haklara sahip olduğumuz duygusunu yaratıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir