İçeriğe geç

The Martian Kitap Alıntıları – Andy Weir

Andy Weir kitaplarından The Martian kitap alıntıları sizlerle…

The Martian Kitap Alıntıları

&“&”

bir şeyler düşünürüm heralde,ya da ölürüm.
Bir yürüyüşcü dağlarda kaybolsa, insanlar bir arama koordine ederler. Bir tren kaza yapsa, insanlar kan vermek için sıraya girerler. Bir deprem şehrin birini yerle bir etse, dünyanın dört bir tarafından insanlar acil durum malzemeleri gönderirler. Bu insanların içinde öyle temelde bulunan bir şeydir ki, istisnasız her kültürde yer bulmaktadır. Evet, umursamayan şerefsizler yok değil ama umursayanlar onları sayıca katlıyor. Ve bu yüzden, benim tarafımda olan milyarlarca insan vardı.
Çok güzel bir şey, değil mi?
Mutlu bilinçsizlik yerini sisli farkındalığa bıraktı. Bu da acı dolu gerçekliğe dönüştü
Öyle ya da böyle, bugün Mars‟tan ayrılıyorum.
Zamanı gelmişti anasını satayım.
Hayatta kalmak için verdiğim korkunç mücadele bir şekilde rutine dönüştü. Sabah kalk, kahvaltı yap, mahsullerinle ilgilen, bozulan şeyleri tamir et, öğle yemeği ye, e-postalara cevap ver, televizyon izle, akşam yemeği ye, uyumaya git. Modern bir çiftçinin hayatı.
Bugün gerçekten ölümle karşı karşıyayım . Bundan hoşlandığımı söyleyemem. MTA patlarsa, o kadar da kötü olmaz. Başıma neyin geldiğini bile anlamam ama kesişmeyi kaçırırsam, havam bitene kadar uzayda öylece süzülürüm. Bunun için de bir B planım var. Oksijen karışımını sıfıra düşürüp boğulana kadar saf nitrojen soluyacağım. Canım acımayacak. Akciğerlerin oksijen eksikliğini fark etme yetisi yok. Sadece yorulup, uyuyacağım ve öleceğim
Uykuya dair sadece uzak bir anım var.
Kendime yeteri kadar hata payı bıraktım, o yüzden kendimi tehlikeye atmayacağım.
Eğer hayatımın ilerleyen dönemleri" diye bir şey olursa, biraz özleme katlanmaya razıyım.
Yatak odası harika. Geniş , ferah ve rahat. İlk gece ısı konusunda ufak bir sorunla karşılaştım . İçerisi çok soğuktu. Yüzey aracı ve karavan kendi ısılarını sorunsuzca düzenleyebiliyordu ama yatak odasında o kıvılcım yoktu işte .
Hayatımın hikâyesi.
Gerçeklerle yüzleşmem gerekiyor.
Beck herkesi kovalamadan birkaç dakikalık bir
buluşma yapabildik. Bana ağri kesicl verdi ve kollarımı hareket ettirebildiğim gibi duş almami söyledi. Yani şimdi ilaçların etkilerini göstermelerini bekliyorum.

Sırf benim zavallı canımı kurtarmak için bir araya gelen insanların sayısını bir düşünüyordum da aklım ermiyor. Mürettebatım benim için hayatlarının bir senesinden vazgeçti.
NASA’da çalışan sayısız insan yüzey aracı ve MTAmin modifikasyonlarını ortaya koyabilmek için gecelerini gündüzlerine kattı. JIL’in tamamı, kalkışta yok olan bir roketi yapmak için varlarını yoklarını ortaya koydu. Ardından, pes etmek yerine, Hermes’e ikmal yapabilmek için başka bir roket yaptılar. Çin Ulusal Uzay Idaresi üzerinde yıllarca çalıştıkları bir projeyi sadece bir motor sağlamak için iptal etti.

Benim hayatımı kurtarmalarının maliyeti yüz milyonlarca dolar olmalı. Hepsi tek bir şapşal botanisti kurtarmak için.
Niye bu kadar uğraşsınlar ki?

Peki, tamam. Bunun cevabını biliyorum ben. Bunun bir kısmı benim de temsil ettiğim şeyler: ilerlemek, bilim ve asırlardır hayalini kurduğumuz gezegenler ötesi bir gelecek.
Ama gerçekte, bunu yapmalarının sebebi her insan evladının diğer insanlara yardım etmek için temel bir içgüdüsünün olmasıdır.
Bazen bu böyleymiş gibi görünmeyebilir ama bu doğru.

Bir yürüyüşçü dağlarda kaybolsa, insanlar bir arama düzenlerler. Bir tren kaza yapsa, insanlar kan vermek için sıraya girerler.
Bir deprem şehrin birini yerle bir etse, dünyanın dört bir tarafından insanlar acil durum malzemeleri gönderirler.
Bu insanların içinde öyle temelde bulunan bir şeydir ki, istisnasız her kültürde yer bulmaktadır. Evet, umursamayan şerefsizler yok değil ama umursayanlar onları sayıca katlıyor. Ve bu yüz
den, benim tarafımda olan milyarlarca insan vardı.

Boş zamanımda başka neler yaptığımı merak ediyor olabilirsiniz. Zamanın büyük kısmını kıçımın üstüne oturup televizyon izleyerek geçiriyorum. Ama bunu
siz de yapıyorsunuz, o yüzden beni yargılamaya kalkmayın.
Dünya üzerinde olmayan herhangi bir yere, hiçbir ülkenin sahiplik iddia edemeyeceğini söyleyen uluslararası bir anlaşma var. Başka bir anlaşmada da, eğer herhangi bir ülkenin toprağı üzerinde değilseniz, deniz hukukunun geçerli olduğunu söylüyor. Yani Mars “uluslararası sular” sayılıyor.
NASA askeri olmayan bir Amerikan organizasyonu ve Hab‟ın sahibi. O yüzden Hab‟ın içindeyken, burada Amerikalı yasaları geçerli. Ama dışarı adımımı attığım an, uluslararası sulara çıkıyorum. Ardından yüzey aracına bindiğimde, Amerika yasalarına geri dönüyorum.
“Peki ya elindekiler Dünya‟ya dönene kadar yetecek mi sana?”
“Hayır,” dedi Johanssen. “Altı kisiyi bir aylığına doyuracak kadar yiyeceğimiz var. Ben tek olursam, bunlar altı ay yeter. Yediklerimi azaltırsam, bunu dokuza uzatabilirim. Ama benim dönmem on yedi ayı bulacak.”
“Peki nasıl hayatta kalacaksın?”
“Buradaki tek yiyecek kaynağı ikmaller olmayacak,” dedi Johanssen.
Babasının gözleri kocaman açıldı. “Ah… Yüce Tanrım…”
“Lütfen anneme ikmallerin yeteceğini söyle, olur mu?”
“Pekâlâ,” dedi Martinez, “bana kızgınsın.”
“Anlaşılıyor mu?” diye sordu Marissa. “Saklamaya çalıştım .”
“On beş yaşından beri beraberiz. Kızgın olduğunda anlayabiliyorum.”
“Görevi beş yüz otuz üç gün uzatmaya gönüllü oldun,” dedi Marissa, “it herif.”
“Evet,” dedi Martinez. “Nedenin bu olduğunu tahmin etmiştim.”
“Sen geri döndüğünde, oğlun anaokuluna gidiyor olacak. Seni içeren hiçbir
anısı olmayacak.”
“Biliyorum,” dedi Martinez.
“Sevişmek için beş yüz otuz üç gün daha beklemem gerekecek!”
“Benim de öyle,” dedi Martinez savunmaya çekilerek.
“Sürekli senin hakkında endişelenmem gerekecek,” diye ekledi Marissa.
“Evet,” dedi. “Özür dilerim.”
Marissa derin bir nefes aldı. “Bunu da atlatacağız.”
“Atlatacağız,” diye katıldı Martinez.
“Bu Çinli inekler de tuhaf bir grup,” dedi Mitch kendini bir sandalyeye salarak.
“Ama motor yapmasını biliyorlar.”
“Güzel,” dedi Venkat. “Motor ve roketin birleşimi nasıl gidiyor?”
“Sorun yok,” dedi Mitch. “JPL teknik spekleri harfi harfine takip etti. Eldiven gibi uyuyor.”
“Herhangi bir endişe ya da tereddüdün var mı?” diye sordu Venkat.
“Evet, dün gece ne yediğim konusunda endişelerim var. Sanırım içinde bir tane
göz vardı.”
“Eminim içinde bir göz yoktur.”
“Buradaki mühendisler yemeği benim için özel hazırladı,” dedi Mitch.
“O zaman içinde göz olabilir,” dedi Venkat. “Senden nefret ediyorlar.”
“Niye?”
“Çünkü sen hayvanın tekisin, Mitch,” dedi Venkat. “Sapına kadar hem de.
Herkese karşı .”
“Sıkıntı yok. Roket Hermes‟e varsın da, isterlerse beni bağlayıp yaksınlar.”
Guo Ming: “Bu geçen ay oldukça ilginçti. Bir Amerikan roketini Çin motoruna takmak. Sanıyorum bu ilk kez yapılan bir şeydi.”
“Bu da gösteriyor ki,” dedi Teddy, “bilim aşkı tüm kültürler arasında evrensel.”
Mutlu bilinçsizlik yerini sisli farkındalığa bıraktı. Bu da acı dolu gerçekliğe dönüştü.
Hayatta kalmak için verdiğim korkunç mücadele bir şekilde rutine dönüştü.
Başta, bundan ne anlam çıkarmam gerektiğini bilemedim. Ama simetrinin eksikliği canımı sıktı.
Bu da gösteriyor ki," dedi Teddy, "bilim aşkı tüm kültürler arasında evrensel."
Doğru, belki kurtarılamayabilirim. Ama yalnız olmayacağım.
Her biri stres ve huysuzluk belirtileri gösteriyordu. Mark da onlardan biriydi fakat onun stresle başa çıkma şekli daha fazla espri yapıp insanları güldürmekti.
Bunu daha önceden beri biliyorum, elbette. Fakat bir şeyi bilmekle, onu birinci elden tecrübe etmek arasında fark var.
Küçük boyutlu basınç alanlarında karşılaşılan sorun CO2 zehirlenmesidir. Dünyadaki tüm oksijene sahip olun, CO2 seviye yüzde 1‟in üzerine çıktı mı uyku bastırmaya başlar. Yüzde 2‟de, sarhoş gibi olursunuz. Yüzde 5‟te, bilincinizi kaybetmeniz an meselesidir. Yüzde 8 sizi eninde sonunda öldürecektir. Hayatta kalmak oksijenle alakalı değildir, CO2‟ten kurtulmakla alakalıdır.
Her neyse, geceleri yine canım sıkılıyor. Sanırım bu güzel bir şey.
Bu gece ise akşam yemeği için tam porsiyon yiyeceğim.
Aynen öyle. Doğru okudunuz. Ya Sol 549‟da kurtarılacağım ya da ölüp gideceğim. Bu da otuz beş sola yetecek kadar fazla yiyeceğim var demektir. Arada sırada böyle keyif yapabilirim yani.
Evet, koli bandı neredeyse atmosfersiz ortamda da işe yarıyor. Koli bandı her yerde işe yarıyor. Koli bandı sihirlidir ve ona tapınılması gerekir.
İstediğin gibi bağırıp çağırabilirsin ama geri kalanlarımızın birer yetişkin gibi davranması gerekiyor. Bu bir televizyon dizisi değil; daha riskli olan çözüm her zaman daha iyi sonuç veren çözüm değildir.”
Hiçbir plan düşmanla ilk temastan canlı çıkamaz.
“Oh, affedersin, zorluk mu çıkarıyorum?” diye sordu Rich. “insanlarla pek aram yoktur. Bazen böyle geçimsiz oluyorum. KeĢke insanlar böyle zamanlarda bana söyleseler. Her neyse, Taiyang Shen çok önemli. Aslına bakarsanız, o olmadan benim fikrim de işe yaramaz. Ama bir Mars roketi? Pfft. Yok artık.”
“Pekâlâ,” dedi Venkat. “Senin fikrin nedir?”
Rich masadan bir kâğıdı kaptı. “işte burada!” Kâğıdı, suratında çocukça bir gülümsemeyle Venkat‟a uzattı.
Venkat özeti aldı ve kısaca gözden geçirdi. Okudukça, gözleri de büyüdü.
“Bundan emin misin?”
“Kesinlikle,” derken Rich‟in suratı ışıldadı.
“Başka birine bundan bahsettin mi?”
“Kime söyleyebilirim ki?”
“Ne bileyim,” dedi Venkat. “Arkadaşlarına mesela?”
“Bende onlardan yok.”
“Peki, bunu heybenin içinde tut.”
“Benim heybem yok.”
“Bu sadece bir deyim.”
“Gerçekten mi?” dedi Rich. “Salakça bir deyim.”
“Rich, geçimsiz oluyorsun.”
“Ah. Teşekkür ederim.”
“Yani onlara yardım edebileceğimizi bilmiyorlar,” dedi Guo Ming. “Eğer yardım etmemeyi seçersek, o zaman hiç kimse yardım edebilecek güce sahip olduğumuzu bilmeyecek.”
“Tanrı‟ya inanır mısın, Venkat?” diye sordu Mitch.
“Tabii ki, bir sürü Tanrı‟ya hem de,” dedi Venkat. “Ben Hindu‟yum.”
“Her birinden bu kalkış için yardım iste.”
“Tamam.”
“Nasıl bir duygudur acaba?” diye kafa yordu. “Orada tıkılmış kalmış. Yapayalnız olduğunu ve bizim ondan umudu kestiğimizi düşünüyor. Bu bir insanın psikolojisini nasıl etkiler?”
Tekrar Venkat’a döndü. “Acaba şu an ne düşünüyordur?”
GÜNLÜK GİRİŞİ: SOL 61
Aquaman nasıl oluyor da balinaları kontrol edebiliyor? Balinalar memeli! Zerre mantık yok.
[08:31] JPL: Bu arada sana
göndereceğimiz roketin adı İris. Rüzgâr hızında gökleri
ziyaret eden Yunan tanrıçasının adı. Ayrıca kendisi
gökkuşağı tanrıçası.

[08:47] WATNEY: Eşcinsel roket beni kurtarmaya geliyor.
Anlaşıldı.

[08:16] WATNEY: Benden şikâyet yok! Siz bana yiyecek
gönderin, ben mutlu olurum.
İşler pek de planladığım gibi gitmedi ama ölmedim de, yani bu da bir başarı.
İnsanlar ölümle yüzleştiklerinde, seslerini duyurmak isterler."
İnsanlar ölümle yüzleştiklerinde, seslerini duyurmak isterler. Tek başına ölmek istemezler."
Fakat bir şeyi bilmekle, onu birinci elden tecrübe etmek arasında fark var."
Bazen bazı şeyler kolayken bazen değildirler."
Bir yürüyüşçü dağlarda kaybolsa, insanlar arama düzenlerler. Bir tren kaza yapsa, insanlar kan vermek için sıraya girer. Bir deprem şehrin birini yerle bir etse, dünyanın dört bir tarafından insanlar acil durum malzemeleri gönderirler. Bu insanların içinde öyle temelde bulunan bir şeydir ki, istisnasız her kültürde yer bulmaktadır. Evet, umursamayan şerefsizler yok değil ama umursayanlar onları sayıca katlıyor. Ve bu yüzden, benim tarafımda olan milyonlarca insan vardı.
Bir şeyler düşünürüm herhalde. Ya da ölürüm.
Hayatta küçük şeylerle mutlu olmayı bileceksin.
Plastik yanmayabilir ama eskiden balonla oynamış olan herkes statik oluşturmayı bilir. Bunu yaptım mı, metal bir alete dokunarak bir kıvılcım çıkartabilmeliyim.
Eğlenceli bir bilgi: Apollo 1 tayfası da tam olarak böyle öldü. Bana şans dileyin!
Tanrı da beni kahretsin. Bu işten o kadar bıktım ki, burama kadar geldi! Tek yapmam gereken burada oturmak. Hava tükenecek ve öleceğim. Her şey bitecek. Daha fazla umutlanmak yok, daha fazla kendini kandırmak yok ve daha fazla sorun çözmek yok. Yetti ulan artık!
Güneş Hücrelerinin Temizliği‟nin zamanı geliyor. Bu bana Chicago‟da büyüdüğüm ve kürekle kar temizlediğim zamanları hatırlatıyor. Babama hakkını vermek lazım; hiçbir zaman bunun karakterimi geliştirmek ya da bana ağır işlerin değerini öğretmek için olduğunu iddia etmedi.
“Kar küreme aletleri pahalı,” derdi. “Sen bedavasın.”
“İnsanlar ölümle yüzleştiklerinde, seslerini duyurmak isterler. Tek başına ölmek istemezler.”
NASA‟ya ne yaptığımı söyledim. (Özetle) konuşmamız şöyleydi:
Ben: “Su arıtıcıyı parçaladım, sorunu buldum ve düzelttim.”
NASA: “İt herif.”
Laptopa dışarıda bir şey olmayacağını sandım. Sadece elektronik nasıl olsa, değil mi? Kısa süreli kullanımda yeteri kadar sıcak kalacaktır ve havaya ihtiyacı yok. Laptop anında öldü. Ben daha hava kilidinden adımımı atamadan ekranı karardı.
Görünüşe göre “LCD”deki “L”, “Liquid”in (Sıvı) kısaltmasıymış. Sanırım ya dondu ya da buharlaştı . Belki bir tüketici yorumu yazarım. “Ürünü Mars yüzeyine çıkardım. Çalışmamaya başladı. 0/10.”
N… A… S… I… L… Ö… L… M… E… D… İ… N
Konuşmam gereken insanlar var benim!
Şimdi aklıma geldi: Madem artık kurtulma şansım var, utanç verici anları günlüğe kaydetme konusunda daha dikkatli olmam gerekiyor. Günlük girişleri nasıl
siliniyordu ki? Görünürde bir seçenek yok… Neyse, buna sonra bakarım. Yapmam gereken daha önemli işlerim var.
Birkaç dakika küçük bir çocuk gibi hüngür hüngür ağladım. En sonunda burnumu çekmeye başladım ve derin bir huzur hissettim.
Güzel bir huzurdu bu.
Biraz hoplarım zıplarım, sevinç naraları atarım ya da belki dağa taşa hareket çekerim (çünkü kahrolası gezegenin alayı bana düşman ) diye düşünüyordum fakat böyle olmadı.
Doğru, belki kurtarılamayabilirim. Ama yalnız olmayacağım.
Ne söyleyeceğimi bile bilmiyorum. Bu çılgınca bir plandı ve nasıl olduysa işe yaradı! Tekrar birileriyle konuşuyor olacağım. Üç ayı tarihin en yalnız insanı olarak geçirdim ve bu sonunda bitti.
“İnsanlar ölümle yüzleştiklerinde, seslerini duyurmak isterler. Tek başına ölmek istemezler.”
İnsanlarla pek aram yoktur."
Son birkaç gündür, mutlu mesut bir şekilde su yapıyordum. Her şey su gibi gidiyordu. (Çaktınız mı? Su gibi")
Mars’ın zorlu güneş radyasyonuna karşı bir koruması yok. O radyasyona maruz kalırsam, o kadar çok kanser olurum ki, kanserim bile kanser olur.
Neresinden bakarsanız bakın, sıçmış durumdayım.
Bu benim değerlendirmem.
Sıçtım.
Herkes öldüğümü sanıyor.
Güneş hücrelerinin elektrik üretebilmeleri için güneş ışığına ihtiyaçları var.
Ama ne de olsa elimde zamandan bol şey yok."
&” Güne biraz hiç çayıyla başladım. Hiç çayını yapmak kolay. Öncelikle biraz sıcak su alın, ardından biraz hiç ekleyin. Birkaç hafta önce patates kabuğu çayını denedim. Ondan ne kadar az bahsetsek o kadar iyi. &”
&” Hayatta küçük şeylerle mutlu olmayı bileceksin. &”
&” Of, off…
Bir kere de bir şey planladığım gibi gitse keşke.
Mars beni sürekli öldürmeye çalışıyor.
Aslında… Pathfinder’ı elektrikle öldüren Mars değildi. O yüzden şöyle düzelteceğim:
Mars ve salaklığım beni sürekli öldürmeye çalışıyor. &”
Hayatda küçük şeylerle mutlu olmayı bileceksin.
&” NASA şimdi benimle konuşmaya başladı ya, artık susmak nedir bilmiyorlar.
Her bir Hab sistemi hakkında sürekli güncelleme istiyor ve koca bir oda dolusu insan mahsullerimin her bir ufak ayrıntısını kontrol etmeye çalışıyorlar. Dünya’daki bir avuç ahmağın, bana, bir botaniste, nasıl bitki yetiştireceğimi söylemeleri gerçekten harika bir şey. &”
&” Bugün kalkmam gereken zamandan saatler önce kalktım. Bayram sabahı gibiydi! Saat 08.00’ın gelmesini dört gözle bekliyorum. Kahvaltı yaptım, Hab ekipmanı üzerinde birkaç gereksiz kontrol gerçekleştirdim ve biraz Poirot okudum. En sonunda zaman geldi!
PTHFNDRLKNŞMAKİÇNARACIHCKLEUZNMSJİÇNHZR
Evet. Beni de bir duraklattı. &”
Fakat bir şeyi bilmekle, onu birinci elden tecrübe etmek arasında fark var.
&” İnsanlar ölümle yüzleştiklerinde, seslerini duyurmak isterler. &”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir