Mahir Şanlı kitaplarından Evren, Yaratılış ve Köken Mitleri kitap alıntıları sizlerle…
Evren, Yaratılış ve Köken Mitleri Kitap Alıntıları
&“&”
Er Sogotoh Bura-Doksun’u (Erlik Han’ın hizmetkârlarından) yüzlerce parçaya böldü ve her parçasını ayrı yöne savurdu. En son kapkara hâle gelmiş kalbi kalmıştı. Onu da parçalara ayırıp göklere savurdu. Göklere savrulan bu kara renkli parçalar Gök Tanrı’nın isteğiyle kuşa döndüler. Öttüklerinde ölümü çağrıştıran, uğursuz görülen kara kargalar işte o kuşlardan çoğaldılar.
(Er Sogotoh’un) Bunların yanında hepsinden müstesna olmak üzere bir de atı vardı. Kapkara rengi, uzun yeleleri, örgülü atıyla görenleri büyülerdi. Onu gören ak sakallılar *Tulpar (Türk mitolojisinde Pura, Burak, Tulpar ve Tolpar gibi isimlerle anılan kanatlı at)olduğunu düşünürlerdi. Tulparlar göksel atlardı ve zor zamanlarda sahiplerine yardım etmek için gövdelerinde saklı kanatlarını çıkardıklarında inanılırdı.
Hayatta hiçbir şey tesadüf eseri gerçekleşmez. Her şey bizim dışımızda gelişen büyük hikayenin bir parçasıdır."
Purusha(hint mitine göre ilk insan)ilham olunduğu şekilde hareket etti. Toprağa uzandı ve kendi neslini bedenini feda ederek çoğaltmaya karar verdi. Purusha’nın dört bölgesi dört sınıf insanı oluşturdu. Sonradan kast sistemi olarak anılacaktı bu bölünme.
Başından üreyen insanlar Brahminleri oluşturdu. Onlar kutsal metinleri okuyup özümseyen, bu metinlerden ulaştıkları hakikatleri diğer insanlara aktararak onları doğruya ve güzele sevk eden alim sınıfıydılar.
Purusha’nın kollarından bir başka taife meydana geldi bu taifedeki insanlara Kstahriyalar dendi. Ksathriyalar toplumun bir düzen içerisinde ilerlemesini sağlayan, insanları yöneten prenses, asker, hakim ve vali taifesiydi.
Kalçasından meydana gelen sınıfa ise Vaishyalar dendi. Vaishyalar ticaret erbabıydılar. Esnaf, zanaatkâr, çiftçi taifesinden müteşekkildi bu sınıf.
Purusha’nın ayaklarından çoğalan insanlara Shudralar dendi. Bunlar tıpkı bir vücudun en alt bölgesinin ayakların oluşturması gibi, Toplumun en alt tabakasını oluşturdular. Toplumun yükünü çeken, en çok yorulanlardı Shudralar. İşçiler, köylüler, köleler ve sıradan askerler Shudralardı.
Başından üreyen insanlar Brahminleri oluşturdu. Onlar kutsal metinleri okuyup özümseyen, bu metinlerden ulaştıkları hakikatleri diğer insanlara aktararak onları doğruya ve güzele sevk eden alim sınıfıydılar.
Purusha’nın kollarından bir başka taife meydana geldi bu taifedeki insanlara Kstahriyalar dendi. Ksathriyalar toplumun bir düzen içerisinde ilerlemesini sağlayan, insanları yöneten prenses, asker, hakim ve vali taifesiydi.
Kalçasından meydana gelen sınıfa ise Vaishyalar dendi. Vaishyalar ticaret erbabıydılar. Esnaf, zanaatkâr, çiftçi taifesinden müteşekkildi bu sınıf.
Purusha’nın ayaklarından çoğalan insanlara Shudralar dendi. Bunlar tıpkı bir vücudun en alt bölgesinin ayakların oluşturması gibi, Toplumun en alt tabakasını oluşturdular. Toplumun yükünü çeken, en çok yorulanlardı Shudralar. İşçiler, köylüler, köleler ve sıradan askerler Shudralardı.
Ben seni göremiyorum ama varlığını hissediyorum. Tam olarak nerede olduğunu da bilmiyorum ama her yerde olduğunu hissediyorum. Bize yüzeyinde durmamız için suyu, her yeri görebilmemiz için ışığı verdin" (…)
Haykırdı:
Burası karanlık
Ay parlamıyor,
Yok güneş ışıltısı!
Ey ay, çöz bağlarımı,
Ey güneş, bari sen kurtar beni,
Ey Kutup Yıldızı, yol göster
Kilitli kapıdan çıkarıp,
Kavuşturun beni toprağa,
Hasretim yaşamaya!
Gökte ayı görsem,
Sıcak güneşe doysam,
Dalsam seyrine yıldızların,
Ne mutlu!"
Burası karanlık
Ay parlamıyor,
Yok güneş ışıltısı!
Ey ay, çöz bağlarımı,
Ey güneş, bari sen kurtar beni,
Ey Kutup Yıldızı, yol göster
Kilitli kapıdan çıkarıp,
Kavuşturun beni toprağa,
Hasretim yaşamaya!
Gökte ayı görsem,
Sıcak güneşe doysam,
Dalsam seyrine yıldızların,
Ne mutlu!"
Mitleri anlamak için katı bilimsel bakış açısından çok sanatsal bakış açısına ihtiyaç vardır."
Yin yeri, Yang göğü oluşturdu.
Onlara isim de verdiler: Erkeğe Askr, kadına Embla… İnsanoğlu işte bu çiftten türedi.
Savaş bitti, Marduk muzaffer oldu. Herkes onu tebrik ederken o Tiamat’ın cesedinin başında bu cesedi nasıl değerlendireceğini düşünüyordu. Sonunda cesedi ikiye bölmeye karar verdi. Yarısı ile gökyüzünü çevreledi, yarısıyla da yeryüzünü… Gözlerinden iki nehir doğdu, biri Fırat diğeri Dicle…
Başlangıçta hiçbir şey yoktu. Ne Tanrılar ne insanlar, ne yer, ne gök, ne de yıldızlar. Sadece derin bir boşluk ve düzensizlik… Onun adı &‘Kaos’du.
Erlik, kendisi için yolun sonunun geldiğini görmüştü. Yeraltına çekildi. Tanrının verdiği kudret ile yaratmaya başladı. Çekici örse vurdu, bir kurbağa çıktı, bir daha vurdu, bir yılan çıktı, bir kez daha vurdu, bir ayı çıktı, bir kez daha vurdu, domuz çıktı. Bunlar mağaralarda, çukurlarda, bataklıklarda yaşadılar. Her fırsatta da insanlara kötülük ettiler.
Erlik bu kez daha bir hırsla vurdu örse, Albız çıktı. O ki küçük bebeklere, atlara, ekinlere, evlere, ocaklara dadanan kötü ruhlu bir iblisti. Bir kez daha vurdu, Şulmus çıktı. O da ruhları yoldan çıkaran iblisti. Her şeyden haberdar olan Bay Ülgen’in sabrı taştı.
Erlik bu kez daha bir hırsla vurdu örse, Albız çıktı. O ki küçük bebeklere, atlara, ekinlere, evlere, ocaklara dadanan kötü ruhlu bir iblisti. Bir kez daha vurdu, Şulmus çıktı. O da ruhları yoldan çıkaran iblisti. Her şeyden haberdar olan Bay Ülgen’in sabrı taştı.
Erlik tükürdü. Ağzından dökülen topraklar dümdüz olan yeryüzünde irili ufaklı tepecikler, dağlar oluşturdu. Tükürüğünün değdiği yerlerde bataklıklar oluştu.
Ülgen yalnız değildi artık, kendisine eşlik eden, onunla konuşan Erlik vardı. Ama Erlik yaratılandı, yaratıcısının ne sabrına ne de erdemine sahipti. Kendisini daha ilk andan itibaren yaratıcısına eş tutma hevesine kaptırmıştı.
Ünlü antropolog Claude Levi-Strauss Tüm mitolojiler diyalektiktir, okuyan onlardaki karşıtlıkları anlamakla mükelleftir. Eril ile dişil, ölüm ile yaşam, zalim ile mazlum, sıcak ile soğuk, tüm bunlar arasında müthiş bir çatışma döner. Mit okuyucusu bu çatışmaları doğru yorumlayarak ancak mitlerin anlamlarını çözebilir. "diyor… Ve ekliyor:" mitleri anlamak için katı bilimsel bakış açısından çok sanatsal bakış açısına ihtiyaç vardır. "
Başta belirttiğimiz iki kıstas mit ve masal ayrımını yapmamızı kolaylaştıracaktır: Tanrılarla ve ezel ile ilgili olması, özel günlerde okunması.
İklimin insanların karakterlerine, insanların karakterlerinin ise hikayelerine yansıdığına şahit oluruz
Kutudan en son çıkan şey umuttu. Tüm bu acılar ve kötülüklere rağmen insanları hayatta tutunduran duygu olacaktı. Tanrıların Pandora’nın kutusunun içinde insanlara sunduğu tek olumlu şeydi umut…
Yunan mitolojisinde sâhip olmaya çalışılan değerli bir varlık olarak karşımıza çıkan kadın, Mısır mitolojisinde mücâdeleciliğiyle, Türk mitolojisinde yaratıcılığıyla, İskandinav mitolojisinde gücüyle kendine yer bulmaktadır. Japon mitolojisinde ise erkeğin her zaman bir adım gerisinde durması gereken bir figür olarak karşımıza çıkar.
Kutudan son çıkan şey umuttu. Tüm bu acılar ve kötülüklere rağmen insanları yaşama tutunduran duygu olacaktı. Tanrıların Pandora’nın kutusunun içinde insanlara sunduğu tek olumlu şeydi umut….
«Zeus ve Demeter’in kızı olan» Persephone’nin yeryüzüne dönüşüyle birlikte uzun süredir mâtem tutan tabiat tekrar canlandı. Kırlar rengârenk çiçeklerle bezendi, ağaçlar meyvelerle doldu, ekinler tekrar boy verdi. Kıtlık ve açlık son buldu.
Ne var ki Persephone’nin yeryüzünde kalışı sonsuza dek değildi. Altı ay sonra tekrar kocası Hades’in yanına döndü. Yeryüzünde kaldığı altı ay ve yeraltında kaldığı altı ay Demeter’in sevinci ve hüznü olarak tabiata yansıdı. Demeter mutluyken dünyâ ilkbahar ve yazı, Persephone yeraltına indiğinde sombahar ve kışı yaşar oldu. Mevsimler böyle oluştu ve bu döngü bugüne değin böyle sürüp geldi.
Ne var ki Persephone’nin yeryüzünde kalışı sonsuza dek değildi. Altı ay sonra tekrar kocası Hades’in yanına döndü. Yeryüzünde kaldığı altı ay ve yeraltında kaldığı altı ay Demeter’in sevinci ve hüznü olarak tabiata yansıdı. Demeter mutluyken dünyâ ilkbahar ve yazı, Persephone yeraltına indiğinde sombahar ve kışı yaşar oldu. Mevsimler böyle oluştu ve bu döngü bugüne değin böyle sürüp geldi.
Purusha ilham olunduğu şekilde hareket etti. Toprağa uzandı ve kendi neslini bedenini fedâ ederek çoğaltmaya karar verdi. Purusha’nın dört bölgesi dört sınıf insanı oluşturdu. Sonradan kast sistemi olarak anılacaktı bu bölünme.
İyilik ve kötülük bir dengede ilerlediği sürece insanlık âzamî mutluluğu yakalayacaktı. Ne aşırı rahatlıktan azgınlığa, ne aşırı kötülükten isyana yönelecekti. Denge dünyâ saadetinin anahtarıydı."
Savaş bitti, Marduk muzaffer oldu. Herkes onu tebrik ederken o Tiamat’ın cesedinin başında bu cesedi nasıl değerlendireceğini düşünüyordu. Sonunda cesedi ikiye bölmeye karar verdi. Yarısıyla gökyüzünü çevreledi, yarısıyla yeryüzünü… Gözlerinden iki nehir doğdu, biri Fırat diğeri Dicle…
Sonunda Adriyatik Denizi’ni geçerek Sicilya’ya ulaştı. Orada Zeus en güçlü şimşeğini göndererek Typhon’u yere serdi. Yorgun ve bitkin hâlde yerde yatan Typhon’un işi bitmişti. Zeus bir daha hiç kimseye zarar veremeyeceği bir son düşündü onun için: Etna Dağı’nı kaldırıp üzerine koydu. O günden sonra Etna zaman zaman alevler püskürtmeye başladı. Typhon’un dağın altından öfkeli haykırışlarıydı bu lavlar.
Henüz târih yazımını öğrenmeyen, bir sisteme oturtmayan milletler târihlerini hikâyeleştirerek sonraki nesillere aktarmaya çalışmışlardır. Bu duruma güzel iki örnek Türk-Hun târihinin iki önemli ismidir: Mete ve Atilla. Hem gerçek kişilerdir hem de mitolojik kahramanlardır. Oğuznâme" sâyesinde bize kadar ulaşan mitolojik bir karakter olan Oğuz Kağan’ın yaşamıyle Çin yıllıkları sâyesinde bilgi sâhibi olduğumuz Mete Han’ın yaşamı örtüşmektedir. Buradan çıkan sonuç Türk halkının târihî önderini efsâneleştirerek onu gelecek nesillere aktarmaya çalışmış olduğudur.
Mimir gözü alıp suya bıraktı. Kuyunun dibinde ışıl ışıl parlıyordu göz. Oraya bilgiye ulaşmak için gelenler için en büyük ibret olarak duracaktı son güne değin. “Her şeyin babası bile gözünü bıraktı bilgi için, eğer bilgiyi istiyorsan sen de bırakacaksın!”
“Ölüm, onlara ölümü getirmeliyiz. Böylece yaşadıkları her günün bir kıymeti olur. Hiçbir günü boş geçirmemek gerektiğini bu şekilde anlayabilirler.”
Hiçliğin ortasında tek başına yaşıyordu. Ama yine de yalnız sayılmazdı çünkü o bizatihi evrendi.
“Yalnızlık Tanrı’ya dahi ağır bir yüktür Bay Ülgen, bu derin yalnızlıktan kurtulmak istiyorsan yaratmalısın!”
&”Örneğin kadının farklı toplumlarca nerede konumlandırıldığını net bir şekilde görebilmekteyiz. Yunan mitolojisinde sahip olmaya çalışılan değerli bir varlık olarak karşımıza çıkan kadın, Mısır mitolojisinde mücadeleciliğiyle, Türk mitolojisinde yaratıcılığıyla, İskandinav mitolojisinde gücüyle kendine yer bulmaktadır. Japon mitolojisinde ise erkeğin her daim bir adım gerisinde durması gereken bir figür olarak karşımıza çıkar.&”
İyilik ve kötülük bir dengede ilerlediği sürece insanlık azami mutluluğu yakalayacaktı. Ne aşırı rahatlıktan azgınlığa, ne aşırı kötülükten isyana yönelecekti. Denge dünya saadetinin anahtarıydı.
Yunan mitolojisinde sahip olmaya çalışılan değerli bir varlık olarak karşımıza çıkan kadın, Mısır mitolojisinde mücadeleciliğiyle, Türk mitolojisinde yaratıcılığıyla, İskandinav mitolojisinde gücüyle kendine yer bulmaktadır. Japon mitolojisinde ise erkeğin her daim bir adım gerisinde durması gereken bir figür olarak karşımıza çıkar…"
Tanrıların Pandora’nın kutusunun içinde insanlara sunduğu tek olumlu şeydi umut…"
Maheo:
Toprak tıpkı sırtında durduğu büyükanne gibi kadın olmalıdır,verimli,bereketli… Yaşam ondan doğmalıdır. dedi
Toprak tıpkı sırtında durduğu büyükanne gibi kadın olmalıdır,verimli,bereketli… Yaşam ondan doğmalıdır. dedi
Herkesten bilgili olmanın yolu nedir?"
…"Onun bedeli ağırdır"
…Odin bilgiden sarhoş olmuştu adeta… Şimdi bedelini ödeme vaktiydi. Ki o bedelin neden bu kadar ağır olduğunu da anlıyordu artık.
…"Onun bedeli ağırdır"
…Odin bilgiden sarhoş olmuştu adeta… Şimdi bedelini ödeme vaktiydi. Ki o bedelin neden bu kadar ağır olduğunu da anlıyordu artık.
Demeter mutlu iken dünya ilkbahar ve yazı,Persephone yeraltına indiğinde sonbahar ve kışı yaşar oldu.
“Zeus’un öfkesi dinecek gibi değildi. Prometheus’a bir ceza da insanlık üzerinden verecekti. İnsanlığın yok olmasını istemiyordu, aksine çoğalmalarını ancak çoğalırken hayatları boyunca sürekli sıkıntılarla mücadele etmelerini istiyordu. Bunun için ilk iş olarak kadını yaratmaya karar verdi..”
Ölüm bir son değildi, ölüm sadece yeni bir hayatın başlangıcı için bir önceki hayatın son bulmasıydı. Her son bir başlangıçtı.
Mitolojiyi anlamak ait olduğu toplumu anlamaktır.
Dünya sandığımızdan küçük, söz ise düşündüğümüzden çok daha hızlıdır.
Yer yoktu, kişi yoktu, bitki yoktu, hayvan yoktu…
Yalnızca uçsuz bucaksız, kapkaranlık bir su vardı. Ve suyun üzerinde beyaz iri bir kaz kılığında uçan Bay Ülgen vardı..
Yalnızca uçsuz bucaksız, kapkaranlık bir su vardı. Ve suyun üzerinde beyaz iri bir kaz kılığında uçan Bay Ülgen vardı..
mitleri anlamak için katı bilimsel bakış açısından çok sanatsal bakış açısına ihtiyaç vardır.
Yer yoktu, kişi yoktu, bitki yoktu, hayvan yoktu… Yalnızca uçsuz bucaksız, kapkaranlık bir su vardı. Ve suyun üzerinde beyaz iri bir kaz kılığında uçan Bay ülgen vardı.
Mitleri anlamak için katı bilimsel bakış açısından çok sanatsal bakış açısına ihtiyaç vardır.
Her şeyden önce su vardı.."
-Türk Altay Mitolojisi-
"Başlangıçta kaos vardı."
-Yunan Mitolojisi-
"Önce Apsü ve Taimat vardı."
-Mezopotamya Mitolojisi-
"Her şeyden önce ulu ruh Maheo vardı."
-Kızılderili Mitolojisi-
"Önce buz ve alev vardı"
-İskandinav Mitolojisi-
"Önce hiçlik vardı."
-Çin Mitolojisi-
"Başlangıçta yer ve gök birdi."
-Japon Mitolojisi-
"Başlangıçta kristal bir yumurta vardı."
-Slav Mitolojisi-
"Var olan yalnızca sonsuz bir hiçlikti."
-Hint Mitolojisi-
"Başlangıçta yalnızca Zervan vardı."
-Fars Mitolojisi-
"Önce Nun vardı."
-Mısır Mitolojisi-
"Her şeyden önce Void vardı."
-Kelt Mitolojisi-
-Türk Altay Mitolojisi-
"Başlangıçta kaos vardı."
-Yunan Mitolojisi-
"Önce Apsü ve Taimat vardı."
-Mezopotamya Mitolojisi-
"Her şeyden önce ulu ruh Maheo vardı."
-Kızılderili Mitolojisi-
"Önce buz ve alev vardı"
-İskandinav Mitolojisi-
"Önce hiçlik vardı."
-Çin Mitolojisi-
"Başlangıçta yer ve gök birdi."
-Japon Mitolojisi-
"Başlangıçta kristal bir yumurta vardı."
-Slav Mitolojisi-
"Var olan yalnızca sonsuz bir hiçlikti."
-Hint Mitolojisi-
"Başlangıçta yalnızca Zervan vardı."
-Fars Mitolojisi-
"Önce Nun vardı."
-Mısır Mitolojisi-
"Her şeyden önce Void vardı."
-Kelt Mitolojisi-
Kozmogoni: Evrenin nasıl yaratıldığını izah eden mitler.
Teogoni: Tanrıların nasıl meydana geldiğini ve görevlerini anlatan mitler.
Antropogoni: İnsanların nereden geldiklerini ve nasıl oluştuklarını anlatan mitler.
Eskatoloji: Hayatın sonunu anlatan mitler(kıyamet mitleri de denilebilir.)
– Son Söz.
Dünya sandığımızdan küçük, söz ise düşündüğümüzden çok daha hızlıdır."
– Son Söz
Kara Han, kendisini ve ailesini belaların en büyüğünden kurtaran Er Sogotoh’a karşı minnet duyuyordu. Onun şerefine büyük bir ziyafet verdi. Sonraki günlerde onu misafir ettiler. Er Sogotoh’un küçük kızına karşı ilgi duyduğunu fark eden Kara Han ikisini evlendirdi ve obasını Er Sogotoh’a bıraktı. Er Sogotoh, kendisi de göksel soydan olan bu kızla evlenerek Gök Tanrı’nın çizdiği yazgıyı gerçekleştirmiş oldu.
Bu kutlu evlilikten doğan çocuklar asırlar boyu insanlığa hükmedecek ulusa dönüştüler. Onlara "Yenilmez Türkler" dendi.."
Bu kutlu evlilikten doğan çocuklar asırlar boyu insanlığa hükmedecek ulusa dönüştüler. Onlara "Yenilmez Türkler" dendi.."
…Onlara Yenilmez Türkler "dendi.
Mitoloji ile iç içe olan bir başka dal da tarihtir. Kimi zaman mitolojik karakterler ile gerçek kişilerin iç içe geçtiği görülür. Hangisi mit hangisi gerçek anlaşılması güçleşir. Aslında bu durumun izahı da basittir; Henüz tarih yazımını öğrenmeyen, bir sisteme oturtmayan milletler tarihlerini hikâyeleştirerek sonraki nesillere aktarmaya çalışmışlardır. Bu duruma en güzel iki örnek Türk-Hun tarihinin iki önemli ismidir.: Mete (Motun) ve Atilla. Hem gerçek kişilerdir hem de mitolojik kahramanlardır..
&”Mitoloji ile en güçlü bağa sahip olan alan sanattır.&” desek abartmış olmayız. Resim, heykel, şiir, klasik müzik gibi alanlarda dev eserler ortaya koyan sanatçıların en büyük esin kaynağı mitolojidir. Sanat tarihine adını altın harflerle kazımış olan büyük sanatçıların akılda kalan en önemli eserlerinde mitolojinin damgası belirgin olarak göze çarpar. Da Vinci’nin Medusa’sı, Batocelli’nin Venüs’ü, Michelangelo’nun Bacchus’u, Rubbens’in Satry’i sanatla en ilgisiz insanlar tarafından dahi bilinen eserler olarak bunların en önemlileridir..
Ünlü antropolog C. Levi-Strauss Tüm mitolojiler diyalektir, okuyan onlardaki karşıtlığı anlamakla mükelleftir. Eril ile dişil, ölüm ile yaşam, zalim ile mazlum, sıcak ile soğuk, tüm bunlar arasında müthiş bir çatışma döner. Mit okuyucusu bu çatışmaları doğru yorumlayarak ancak mitlerin anlamlarını çözebilir." diyor ve ekliyor; "Mitleri anlamak için katı bilimsel bakış açısından çok sanatsal bakış açısına ihtiyaç vardır." Mitlerin yaratıcılarının ozanlar, şairler olduğu düşünüldüğünde Levi-Strauss’un bu tespitinde ne kadar haklı olduğu da anlaşılacaktır..
Burası Karanlık;
Ay parlamıyor, yok güneş ışıltısı!
Ey ay , çöz bağlarımı,
Ey güneş, bari sen kurtar beni …"
Ay parlamıyor, yok güneş ışıltısı!
Ey ay , çöz bağlarımı,
Ey güneş, bari sen kurtar beni …"
Anlattıkların söz olup havaya karışacak, rüzgarlar o sözleri insanlara fısıldayacak ve böylece yaşanmış hiçbir şey unutulmamış olacak.
Güneşin gökte parlamaya başladığı ilk günden sonra Büyük Şef ve kızı bir daha kimse tarafından görülmedi. O, aydınlığı kendisine tercih eden dünyaya küsmüştü…
Gezgin Vegtam, sözlerin gurur okşayıcı ama ben ilmimi her önüme gelene dağıtmıyorum. Benim ilmim sahipsiz akan bir ırmak değil ki gelen giden içsin!"
Yeryüzünde düzeni oturtan tanrı Svarog gökteki ulu sarayında inzivaya çekildi. Yalnız yılın belli dönemlerinde guguk kuşu kılığına bürünerek insanların arasına karıştı, onların ne halde olduklarını yerinde gözlemeye başladı. Bunu öğrenen halk da ne zaman bir guguk kuşu görse Belki o ulu tanrı Svarog’dur" diyerek ondan dilekte bulunmayı âdet edindi.
Tanrı her şeyden haberdardır, haberdar olacaktır. Tanrı eninde sonunda iyinin de kötünün de karşılığını verir, asla unutmayın."
“Yer yoktu, kişi yoktu, bitki yoktu, hayvan yoktu… Yalnızca uçsuz bucaksız, kapkaranlık bir su vardı.”
Başınızdaki hakana kut verdim, ona tâbi olun. Şayet o size eşit davranmazsa kut’u geri alacağımdan şüpheniz olmasın. Ay’ı Bodo Sungkü bekleyecek, güneşi Mandışire. Onlar kıyamete kadar gökte kalacaklar.
Türk/Altay Mit.
Henüz tarih yazımını öğrenmeyen, bir sisteme oturtmayan milletler, tarihlerini hikayelestirerek sonraki nesillere aktarmaya çalışmışlardır. Bu duruma en güzel iki örnek Türk-Hun tarihinin iki önemli ismidir. Mete (Motun) ve Atilla. Hem gerçek kişilerdir, hem de mitolojik kahramanlardır.
Erlik size bir şey veriyorsa, sizi kendi ulusuna katmak için veriyordur. Tatlı söze aldanmayın.
Yalnızlık tanrıya dahi ağır bir yüktür Bay Ülgen, bu derin yalnızlıktan kurtulmak istiyorsan yaratmalısın!