İçeriğe geç

Evrenin Yapısı Kitap Alıntıları – Lucretius Carus

Lucretius Carus kitaplarından Evrenin Yapısı kitap alıntıları sizlerle…

Evrenin Yapısı Kitap Alıntıları

&“&”

Bütün dinler cahile, aynı ölçüde Yüce. Siyasetçiye, aynı ölçüde kullanışlı. Düşünüre aynı ölçüde gülünç gelir.
Gittiğimiz yerlere zincirlerimizi de götürürüz kendimizle birlikte. Hiçbir zaman tam bir özgürlük değil kavuştuğumuz. Durup bakarız bırakıp gittiklerimize; hep onlarla dolu kalır düşlerimiz.
Ölümü geciktirmek sonsuzluğu kısaltmaz.
Neden ölümden korkayım ki? Ölüm varken ben yokum, ben varken ölüm yok.
Bağlanmış eskiden beri kişilerin gözleri. Korkunç bağlarına vurulmuş dinlerin, Yeryüzüne geldi geleli.
Bedenle birliktemi doğar can, sonramı yerleşir? Ölümle çözülüp yok mu olur bizimle, yoksa Kara korkunç bataklığında mı dolaşır Orkus’un? Başka yaratıklaramı aktarılır tanrısal güçle?…
Biraz çabayla kavrayacaksın ilk doğruları:
Her biri ışık tutacak öbürüne.
Şaşırtamayacak Yolunu gece
-doğanın gizlerini kavrarsan-
Gerçekler aydınlatacak gerçekleri kesinlikle…
yaratılmamış olmanın ne gibi Bir zararı dokunurdu bizlere? Yaratışın ilk ışığı yanana kadar, yaşamımızın Yas ve karanlıkta boğulduğunu mu düşünmeliyiz? Yaşam sevincini hiç tatmamış ve insanlara Hiç karışmamışsın, yaratılmamışlık umurunda mı?…
Birazcık bile olsun kısaltamayız ölümü Yaşamı uzatarak. Değişmez kalır ölümden sonraki süre. Aynı sonsuz ölüm beklemektedir seni. VAROLMAMA SÜRESİ EŞİTTİR HERKESİN ;HA DÜN ÖLMÜŞSÜN ŞAFAKTA Ha aylar, yıllar önce kapamışsın gözlerini !…
Ne yazık mutsuz insan yüreğine! Ne yazık
Düşten yoksun insan kafasına! Ne kadar ufacık
Aştığımız yaşam yolu, ne korkulu, ne karanlık!
Anlamıyor musun, iki itisi var, iki amacı doğanın:Bedenin acı çekmemesi, erince varması ruhun,Tadından korkmaması haz veren duyumların…
Sıyrılamıyor insanoğlu; boş kaygılarla
Harcıyor yaşamını, kestiremiyor bir türlü nasıl
Ele geçtiğini gerçek hazzın, nasıl büyüdüğünü.
Bu hoşnutsuzluktur derin denizlere süren yaşamı;
Derleyen, savaşın dipten kabaran dalgasını.
Önce yüreklerimiz arınmamışsa,
Ne yıkıcı bir çatışma sürecektir içimizde!
Üstelik alışkanlıktır yavaş yavaş yol açan aşka.
Hiçbir şey dayanmaz, hiçbir şey çünkü
Israrlı, sabırlı vuruşlar karşısında.
Nasıl ki aynı yere düşen su damlaları,
Kocaman bir kayayı aşındırıyorsa zamanla.
Nasılsa değişmiyor yaşamımızın çerçevesi
Ve yeni bir tat sunmuyor doğa yaşamakta direnenlere.
Ne değerli oluyor elde edemediklerimiz!
Bir kere de elde ettik mi, başka şeye yöneliyor tutku.
Dinmez, onulmaz bir susuzlukla bağlıyız yaşama
Ama gelecek ne getirmiş, orasını bilmiyoruz.
Kimse ne istediğini bilmiyor aslında ve herkes kaçma çabasında bulunduğu yerden, sanki yer değiştirmeyle yük atılabilirmiş gibi.
Yeniye yol açmak için itilecektir eski.
Ve yeni, kurulacaktır çökenin yıkıntılarından.
Kuşkuda, tehlike içindeyken sınanabilir kişi.
Acı, mihenk taşıdır, acıyla söyler insan
Yüreğinde gizli kalmış sözleri:
Maske sıyrılınca, gerçek ortaya çıkar.
Yürektedir devinimin kaynağı; ruhun istemiyle canlanır, yayılır tüm organlara sonra.
Dinden sapacağımı sanmandır, tek kaygım, Memmius.
Bil, çoğu kez bağnazlıktır günahların nedeni.
.
Hiçbir şey yoktan yaratılamaz.

.

Akıl yoksunluğundan doğar temelsiz korkular,
Akıl yoksa yaşam, karanlıkta bir çabalamadır.
Ne yazık mutsuz insan yüreğine! Ne yazık
Düşten yoksun insan kafasına! Ne kadar ufacık
Aştığımız yaşam yolu, ne korkulu, ne karanlık!
Anlamıyor musun, iki itisi var, iki amacı doğanın:
Bedenin acı çekmemesi, erince varması ruhun,
Tadından korkmaması haz veren duyumların
Gerçekten azdır bedenimizin gereksinimleri,
Tümünün de amacı kaçınmaktır acıdan.
İlkemiz şu olacak konuya girerken:
Hiçten, hiçbir şey yaratılamaz tanrısal güçle.
Ölümlülerin bunca korkuya kapılmaları,
Yerde ve gökte tanık oldukları olaylara
Gözle görülür bir neden bulamamalarındandır.
Kolaydır tanrının istemiyle açıklamak bunları.
Hiçten bir şey yaratılamayacağını kavrayınca
Daha açık seçik göreceğiz önümüzdeki yolu;
Tanrıların eli olmadan varlıkların
Nasıl oluştuğunu ve varolduğunu.
Ne değerli oluyor elde edemediklerimiz. Bir kere de elde ettik mi, başka şeye yöneliyor tutku. Dinmez, onulmaz bir susuzlukla bağlıyız yaşama."
Haset, yıldırım gibidir, en yüceye çarpar,
Ortaklaşa düzeyde en çok sivrilene.
Birazcık bile kısaltamayız ölümü
Yaşamı uzatarak.
Değişmez kalır ölümden sonraki süre.
Kaç kuşak katarsan kat ambarına yaşayarak,
Aynı sonsuz ölüm beklemektedir seni.
Varolmama süresi eşittir herkesin;
Ha dün ölmüşsüz şafakta
Ha aylar, yıllar önce kapamışsın gözlerini!
Eğitim kimilerini biraz parlatsa da, huyların belirgin izlerini silemez hepten.
nice şeyler kurmuş demek insan ruhu
ve sanatla ermiş en son doruğa.
biliyoruz dağılıp bozulma,
yaratmadan çok daha hızlıdır.
insanoğlu, acılarının
anladı mı bir sonu olduğunu, ne yapıp yapar güçlenir.
Tanrıların her şeyi insan adına yarattığına
İnanınca nasıl sapıyorlar doğrudan!
Atomlardan habersiz olsaydım bile
Göksel olaylara dayanarak ve başka kanıtlarla
Gösterebilirdim evrenin bizler için
Tanrısal bir güç eliyle yaratılmadığını.
Çoğu kez yararı vardır küçük örneklerin
Büyük gerçeklerin kavranmasında.
Akıl yoksa yaşam, karanlıkta bir çabalama.
Ne yazık mutsuz insan yüreğine! Ne yazık
Düşten yoksun insan kafasına! Ne kadar ufacık
Aştığımız yaşam yolu, ne korkulu, ne karanlık!
(…)Çünkü ancak budalalar
Bulmacayı andıran sözlerden etkilenir.
Kulaklarına tatlı bir ezgi gibi hoş gelen
Süslü sözler budalaca hemen benimsenir.
Ve senin de yargın, bir gün yalvaçların
O ürkünç masallarına tutsak düşerse,
Ayrılacaksın bizim saflarımızdan.
Neler uydurabilir onlar, bir düşün,
Yaşamın uyumunu bozmak,
Mutluluğu dönüştürmek için korkuya!
Haklıdırlar üstelik; insanoğlu, acılarının
Anladı mı bir sonu olduğunu, ne yapıp yapar güçlenir,
Karşı koyar bağnazlığa ve zulmüne yalvaçların.
Oysa şu anda direnci yoktur, çünkü
Ölümden sonraki ceza yıldırmaktadır gözünü.
Lucretius, insanoğlunun mutlu olmayışının temel nedenlerini, dinle ilgili batıl inançlarda ve yükselme ya da toplum içinde kendini gösterme hırsında buluyordu.
“Ne değerli oluyor elde edemediklerimiz. Bir kere elde ettik mi, başka şeye yöneliyor tutku. Dinmez, onulmaz bir susuzlukla bağlıyız yaşama.”
Bu kavgalarda ne kanlar döküldü;
Ama seven, bırakmadı sevdiği ölüyü."
Ne değerli oluyor elde edemediklerimiz.Bir kere de elde ettik mi başka şeye yöneliyor tutku.Dinmez, onulmaz bir susuzlukla bağlıyız yaşama.
– (…) Ne var daha tatlı, daha güzel, bilgeliğe sığınmaktan. Oradan bakabilirsin sessiz, çabalarına, yanılgılarına başkalarının. Hayatın dar yolunu aramalarına, yorgun, başıboş dolaşmalarına…"
«Sensin kılavuzum, ey Yunan ırkının görkemi!­»
Gördüğümüz her duyulu nesne, kabul et ki
Duyu gücünden yoksun atomlardan oluşmuştur;
Tamk oldugumuz olaylar, bu gerçekle
Celişmiyor, tersine bizi elimizden tutup
Yoneltiyorlar yeni bir gerçege: diyoruz ki
Canlı, cansızdan doğuyor her keresinde.
Gür sagnaklarla vıcık vıcık olunca toprak,
Çürüyünce, nasıl üşüşür ortalığa solucanlar.
Böylesi bir değişime uğrar cisimlerin her çeşidi.
Dinden sapacağımı sanmandır, tek kaygım, Mernmius.
Bil, çoğu kez bağnazlıktır günahların nedeni
Unutma, tanıça Diana’nın tapınağını, Aulis’te,
Nasıl lekeledi Yunanlı önderler,
O soylu beyzadeler, İphigeneia’nın kanıyla.
Şimdi sevgili Memmius, dinle söyleyeceklerimi,
Kaygtlarını at, kulak ver, duy gerçeğin sesini;
Horgörme sakın, yadsımaya kalkma anlamadan,
Ateşli bir sevgiyle sıraladığım bu armağanları.
… Yani cehennem, akılsız ölümlülerin bu dünyada sürdüğü yaşamdır."
Nedir aslı bu kör tutkunun, bizi belirsizlik ve tehlike karşısında bile yaşama bağlayan?
O ki ömrümüz kısıtlı ve kaçmak olanaksız ölümden?
Nasılsa değişmiyor yaşamımızın çerçevesi ve yeni bir tat sunmuyor doğa yaşamakta direnenlere. Ne değerli oluyor elde edemediklerimiz! Bir kere de elde ettik mi, başka şeye yöneliyor tutku.
Dinmez, onulmaz bir susuzlukla bağlıyız yaşama ama gelecek ne getirirmiş, orasını bilmiyoruz."
Boşuna değildir toprağın ana diye anılması.
Bağrından fışkıranlar yine ona döner sonunda."
&”Ah kaygıların, ah bulanan ruhun! Kaçma çabasında herkes bulunduğu yerden, sanki yer değiştirmekle yük atabilirmiş gibi.&”
“Ölüm korkusu öyle iter ki ölümlüleri yaşamdan
İğrentiyle bakarlar dünyaya ve o tedirgin yürekle
Kendilerine kıymayı yeğlerler. Unuturlar
Açmaza bu korkunun yol açtığını.
Budur suçu besleyen, dostluğu yıkan, erdemi
İndiren doruktan. İnsanlar kutsal yurtlarına,
Anababalarına nasıl hayınlık ederlerdi,
Bu zorlu cehennem korkusu olmasa?”
“Akıl yoksunluğundan doğar temelsiz korkular,
Akıl yoksa yaşam, karanlıkta bir çabalama.”
&”Ne var daha tatlı, daha güzel, bilgeliğe sığınmaktan. Oradan bakabilirsin sessiz, çabalarına, yanılgılarına başkalarının. Yaşamın dar yolunu aramalarına, yorgun, başıboş dolaşmalarına.&”
&”Ne acınasıdır kişinin önünü görmezce isteği. Ne korkunç, ne karanlık bir gece içinde geçip gider kısacık yaşamı.&”
&”Ne acınasıdır kişinin önünü görmezce isteği. Ne korkunç, ne karanlık bir gece içinde geçip gider kısacık yaşamı.&”
Nice şeyler kurmuş demek insan ruhu ve sanatla ermiş en son doruğa…"
Nasılsa değişmiyor yaşamımızın çerçevesi
Ve yeni bir tat sunmuyor doğa
Yaşamakta direnenlere.
Ne değerli oluyor
Elde edemediklerimiz
Bir kere de elde ettik mi,
başka şeye yöneliyor tutku.
Dinmez, onulmaz bir susuzlukla bağlıyız yaşama
Ama gelecek ne getirirmiş, orasını bilmiyoruz.
Ne güzeldir denizi döven fırtına dalgalarını, Başkalarının çektiği acıyı gözlemek kumsaldan,
Sevinç kaynağı değildir başkalarının derdi, ama
Bambaşka bir sevinçtir, kendinin dertten uzak Olduğunu düşünmek.
Ne güzel, savaş alanında Düşman orduları gözlemek, sen ölüme atılmıyorsan!
Biraz çabayla kavrayacaksın ilk doğruları:
Her biri ışık tutacak öbürüne.
Şaşırtamayacak yolunu gece
-doğanın gizlerini kavrarsan-
Gerçekler aydınlatacak gerçekleri kesinlikle.
Her şey yenileniyor ve
Kendine özgü sürede erişiyor baharına.
Ve senin de yargın, bir gün yalvaçların O ürkünç masallarına tutsak düşerse, Ayrılacaksın bizim saflarımızdan.
Yeni cehennem,
Akılsız ölumlülerin bu dünyada sürdüğü yaşamdır.
Toprak durmaksızın verdiğini beslemek için, başka varlıkları geri alır.

Evrensel ana, ortak mezardır da.
Bir yandan aşınırken, bir yandan tazelenir.

Herakleitos gibi her şeyin özünü ateş saymak.
Ateşten başka gerçek varlık tanımamak
Çok saçma geliyor bana: duyulara dayanarak
Yok etme savaşıdır bu başka duyuları,
Bilgilerimizin temeli olan ve ona ateşi tanıtan.
Herakleitos, ateşin apaçık algılandığına inanır,
İnsanoğlunun tansımayla gözlediği…
&”Yaşam, karanlıkta uzun bir çırpınmadır.&”
&”Ve acı gözyaşlarıyla evreni açıklar.&”
Yok, amacı bizi apansız avlamaksa,
Gök neden gürlüyor ateşin çıktığı yerde
Bastıran karanlık neden çağırıyor korunmaya!
Neden masmavi bir gökten
Fırlatmıyor yıldırımını, salmıyor fırtınayı
Siper alıp yakından nişanlayabilmek için
Bulutların toplanmasını mı bekliyor yoksa?
Öte yandan göksel olayların şaşmaz düzenini
Sezmişti insan, mevsimlerin dönüşünü de.
Ama açıklayamıyordu bütün bunları.
Tanrılara sığınmak, onlara yüklemekti en kolayı
Sorumluluğu; her şeyin onların geçici hevesine
Bil ki, Memmius
Korkulacak hiçbir şey yoktur ölümde
Varolmayan, acı da çekmez nasılsa
O zaman ne ayrım kalır ölmüşle
Hiç doğmamış olanın arasında.
Ruhumuz ölümsüz olsaydı gerçekten,
Ölüm anında azalmazdı algılama yetisi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir