İçeriğe geç

Giovanni’nin Odası Kitap Alıntıları – James Baldwin

James Baldwin kitaplarından Giovanni’nin Odası kitap alıntıları sizlerle…

Giovanni’nin Odası Kitap Alıntıları

&“&”

Ils sont sales, les gens, tu sais?" (Pis insanlar bunlar, biliyor musun, pis?) Hepsi pislik, tüm insanlar. Hepsi. Adi, aşağılık ve çirkef insanlar. Hepsi, senin dışında hepsi. Tous, sauf toi."
Yüzümü avuçlarının arasına aldı. Böylesine içten bir yakınlık, sanırım hiç kimsede asla benim o anda hissettiğim kadar büyük bir dehşet uyandırmamıştır.
"Ne me laisse pas tomber, je t’en prie." (Beni bırakma, yoksa düşeceğim, yalvarırım sana.) diye fısıldayıp, tuhaf, ısrarlı bir sevecenlikle dudaklarımdan öptü."
Suçsuzluğun sonu aynı zamanda suçIuluğun sonudur.
Pis lâflardan bu kadar korkuyorsan dedi Giovanni,
bugüne kadar nasıl yaşayabildin, şaşıyorum. İnsanlar
herşeye bir pis ad takarlar, merak etme. Yalnız pis bir şey
anlattıkları zaman pis lâf etmezler."
Bana baktı. Yüzünde saatlerden be- ri belli belirsiz gördüğüm bir şey yine dikkatimi çekti. Güzelliğinin, o kabadayıca görünüşünün altında korku var­dı ; bir de, ne olursa olsun karşısındaki adamı memnun et­me kaygısı.
hatırlamak için de unutmak için de, kuvvetli olmak gerek. "
Alçaklığın yolları çook.. Saymakla bitmez. Fakat
asıl alçaklık başkasının ısdırabını küçümsemektir"
Kaçmak istiyorum
demişti bana, bu çirkef dünyadan da, bu pis vücuttan da
kaçmak! "
Kendini bulmaktan söz etmek, aslında işlerin yolunda gitmediğine ilişkin acı verici bir kuşkuyu dile getirmektir.
Konuşmak büyük bir ıstıraptı ama ağlamak ondan çok daha zordu."
Kendi gözlerimin önünde silinip gidiyorum sanki- bu sanı hoşuma gidiyor, gülüyorum.
Kendini bulmaktan söz etmek, aslında işlerin yolunda gitmediğine ilişkin acı verici bir kuşkuyu dile getirmektir.
Çünkü alabildiğince yaşandığında özgürlük kadar dayanılması güç bir şey yoktur.
Bu vücuda neler olduğunu, bu vücudun ne aradığını bilemiyorum. Zamanın içine kısıldığı gibi aynanın içinde de kapana kısılmış, çözülmeyi bekliyor."
Bu kapı, onu bu pis dünyadan, bu pis vücuttan kurtulmak için uzun süredir aradığı bir geçit."
Kendi gözlerimin önünde silinip gidiyorum sanki"
Onun sıcaklığı, onun ısrarı, onun ellerinin yakınlığına rağmen vücudum hiç uyanmayacak gibiydi. Sonunda uyandı, ama bensiz. Ben yoktum o vücutta artık. Çevremi saran buz gibi havanın ortasında, bir uçurumun tepesinden vücudumu bir yabancının kolları arasında görüyordum."
Bir zamanlar bana zevk veren ne varsa, ağzımda kötü ve acı bir tat bırakmaya başlamıştı."
Sevgi dediğin ne ki – yalnızca kendini güçlü hissetme isteğinden başka?"
-kim bilir belki de insanın "evi" bir yer değil, yalnızca kaçınılmaz bir koşullanmaydı."
.
Önümde nehre bakıp altında uyuyan insanları düşündüm, onları merak ettim.

Bunu nasıl yaptıklarını merak ettim bu, fiziksel eylem. Sadece ölüleri merak ettim çünkü onların günleri sona erdi ve benimkini nasıl atlatacağımı bilmiyordum.

Ne yaparsam yapayım, içimde bir başka ben yaşıyordu, yaşamımdaki sorun karşısında dehşetten buz kesmiş, kaskatı kalmış bir ben."
İçimden her zerrem Hayır! diye haykırmasına rağmen, gerçek benliğim Evet diyordu."
Belki de ilk kez o yaz tanıdım yalnızlığı; kim bilir belki de beni bu giderek kararan pencerenin önüne getiren kaçışın başlangıcı da o yazdı."
Zalimlik bu yaptığın, ölümümü daha çok zorlaştırmak için beni yaşama bağlamak.
Yani, gerçek bu değil mi? İnsan bir evi olduğunu, onun değerini ancak onu terk edince anlamıyor mu? Ama bir kez ayrıldı mı da bir daha geri dönemiyor işte.
Biri bu dünyada aşırı sevgiden ölen kişi sayısının pek fazla olmadığını anlatmalıydı bize. Oysa sevgi yoksunluğundan her gün, her dakika -dünyanın en akla gelmedik köşelerinde- mahvolup giden insan sayısı o kadar fazla ki.
Anımsamayı seçenler acıyı, içtenliklerinin hiç aralıksız ayaklar altında ezildiğini görmenin acısıyla çılgına dönmeyi göze almalı. Unutma yolunu seçenleri bekleyense bir başka çılgınlık tutkusu; acıyı tanımamanın, içtenlikten uzak kalmanın getirdiği çılgınlık.
İradeli olduklarına ve kaderlerine hükmedebildiklerine inananlar, bunu ancak kendilerini kandırmakta uzmanlaştıkları oranda sürdürebilirler.
Ne var ki – kişi her şeyi değiştiren o kritik, o önemli ilk anı araştırmaya kalkıştı mı, kendisini büyük bir acı, yanlış yolu gösteren işaretler, ansızın kapanan kapılarla dolu bir çıkmazda buluyor.
Alabildiğine yaşandığında özgürlük kadar dayanılması güç bir şey yoktur.
“Zalimlik bu yaptığın, ölümümü daha çok zorlaştırmak için beni yaşama bağlamak.”
Biri bu dünyada aşırı sevgiden ölen kişi sayısının pek fazla olmadığını anlatmalıydı. Oysa sevgi yoksunluğundan her gün, her dakika – dünyanın en akla gelmedik köşelerinde – mahvolup giden insan sayısı o kadar fazla ki."
Kimse sonsuza dek cennet bahçelerinde yaşayaşamaz ki."
Ben kendi irade güçlerine, karar alma ve bunu uygulama yeteneklerine güvenen ve bununla gurur duyan insanlardan biriyim ya da öyleydim. Bu erdem de, birçok erdem gibi kendi içinde bir belirsizliği saklar. İradeli olduklarına ve kaderlerine hükmedebildiklerine inananlar, bunu ancak kendilerini kandırmakta uzmanlaştıkları oranda sürdürebilirler. Bunların kararları aslında gerçek bir karar bile sayılmaz -gerçek bir karar insanı alçakgönüllü yapar, kişi kararının sayısız etmene bağlı olduğunu bilir, bunların kararları gerçekten kaçmak için ustaca kurgulanmış, dünyayı ve kendilerini gerçekte olduğu gibi değil de kafalarında tasarladıktan şekilde göstermeye yarayan incelikle işlenmiş birtakım kaçış sistemleri, hayallerdir."
Biri kendini bulmaktan dem vurdu mu anla ki bir yerde bir yanlışlık var. Aradığım adamın kaçıp kurtulmak için o kadar zaman harcadığım adamın ta kendisi olduğunu birazcık olsun sezebilseydim, alıp başımı buralara buralara gelmezdim diye düşünüyorum şimdi.
Biri bu dünyada aşırı sevgiden ölen kişi sayısının pek fazla olmadığını anlatmalıydı bize. Oysa sevgi yoksunluğundan her gün, her dakika -dünyanın en akla gelmedik köşelerinde- mahvolup giden insan sayısı o kadar fazla ki.
Biri bu dünyada aşırı sevgiden ölen kişi sayısının pek fazla olmadığını anlatmalıydı bize. Oysa sevgi yoksunluğundan her gün, her dakika -dünyanın en akla gelmedik köşelerinde- mahvolup giden insan sayısı o kadar fazla ki."
Nereye gidersek gidelim benim için fark etmez" dedi. "Beraber olalım yeter."
Bu köhne taş yığınlarından ve bu kahrolası kendini beğenmiş züppelerden bıktım artık."
Hepsi pislik, tüm insanlar. Hepsi. Adi, aşağılık ve çirkef insanlar."
ölümüne bir oyun oynamaktaydık, oyunu o kazanmıştı, ben hile yaptığım halde oyunu o
kazanmıştı.
Şu dünyada kitaplar olmasa ne yapardım bilemiyorum.
Karşındaki insanın bir zamanlar genç, hatta senin şu anda olduğundan da daha genç olduğu, farkına bile varmadan adım adım küçük adımlarla bu acıdığın hale gelmiş olabileceği hiç aklına gelmedi mi?
İnsan aşağılamak istedi mi o kadar çok şey bulunur ki saymakla bitmez.
Bana öyle geliyor ki iyi bir içkiye ihtiyacın var.
Büyük balık küçük balığı yutuyor ve bu okyanusun umurunda bile olmuyor.
İnsanların büyük çoğunluğu da hem aptal hem alçak.
Anımsamak için güce gerek var, unutmak için işe çok farklı bir güce: her ikisini birden başarabilmek içinse kahraman olmak gerek.
Belki herkesin kendine özgü bir cennet bahçesi vardı – bunu bilemiyorum – ama gerçek olan, kişinin cenneti tam anlamıyla yaşayamadan ateşten kılıcın karşısına dikildiği.
Kimse sonsuza dek cennet bahçelerinde yaşayaşamaz ki."
“Sevgi dediğin ne ki — yalnızca kendini güçlü hissetme isteğinden başka?”
Ne yaparsam yapayım, içimde bir başka ben yaşıyordu, yaşamımdaki sorun karşısında dehşetten buz kesmiş, kaskatı kalmış bir ben.
“Onu sev ve bırak o da sevsin seni. Başka her şeye boşver. Dünyada sevgiden daha anlamlı ne olabilir?”
Hepimiz her şeye rağmen aynı karanlık yolun yolcularıyız, ve de bu yolun en karanlık ve engebeli olduğu zamanlar aslında en parlak göründüğü anlar — kimsenin daima cennet bahçesinde yaşayamayacağı da bir gerçek.
çünkü alabildiğince yaşandığında özgürlük kadar dayanılması güç bir şey yoktur.
/ İnanıyorum ki, buna inanmam gerek, beni bu duruma getiren Tanrının inayeti, yine beni bu buradan kurtaracak tek güç olacak /
Mezara giden yolculuğun eşiğine gelin di artık, düşüşe uzanan yolculuk yarılandı bile. Vücudumu kurtarması olanaksız olsa bile kurtuluşumun anahtarı kendi etimde saklı
“ Benim ne istediğimi söyleyen sensin. Bense sadece kimi istediğimi söylüyorum.”
Geçmişi düşünüyordum da; o odada yaşam denizin altında geçer gibiydi, zaman üzerimizden öylesine akıp gidiyordu, saatler, günler anlamını yitirmişti .
O adam benim;acı çektim,oradaydım.
-WHITMAN
&”Giovanni&” dedim çaresizlik içinde.&”Dikkatli ol.Lütfen çok dikkatli ol.&”
&”Teşekkürler&” dedi.&”Seninle karşılaştığımız ilk gece vermeliydin bana bu öğüdü.&”
İki erkeğin birlikte nasıl bir yaşamı olabilir ki? Sevgi dediğin ne ki – yalnızca kendini güçlü hissetme isteğinden başka?Senin tek isteğin güçlü olmak.
&”Biri bu dünyada aşırı sevgiden ölen kişi sayısının pek fazla olmadığını anlatmalıydı bize.Oysa sevgi yoksunluğundan her gün,her dakika -dünyanın en akla gelmedik köşelerinde- mahvolup giden insan sayısi o kadar fazla ki.
Onu sev ve bırak o da sevsin seni.Başka her şeyi boş ver.Dünyada sevgiden daha anlamlı ne olabilir?
Gelecek günlerde -ki Tanrı bana onlara dayanma gücü versin- Giovanni’yi tekrar tekrar göreceğim;uykusuz,huzursuz bir gecenin ardından,sabahın ilk parlak ışığında ağzım acı,saçlarım ıslak ve karmakarışık,gözkapaklarım alev alev yanarken,bir elimde kahve fincanı, diğerinde sigara,geçmiş gecenin ulaşılamaz,anlaşılmaz oğlanı karşımda öylesine oturacak ve biraz sonra kalkıp,tıpkı bir duman gibi yok olup gidecek.Ve sonra Giovanni’yi yeniden göreceğim,tıpkı o gece olduğu gibi,canlı,alımlı ve kasvetli bodrumun tüm aydınlığını çevresinde toplamış olarak…
》&”Kadın olmanın nesinin zor olduğunu anlayamıyorum&” dedim.&”Özellikle kadının bir de erkeği varsa?&”
》&”İşte asıl sorun da bu ya&” dedi.&”Bunun kadını aşağılayan bir gereksinim olduğunu anlamıyor musun?&”
Eğer beni sevmezsen, buna katlanamam, ölürüm. Sen gelmeden önce de ölmek istiyordum. Sana bunu birçok kez anlattım. Zalimlik bu yaptığın, ölümümü daha çok zorlaştırmak için beni yaşama bağlamak."
Onda yeniden bulmak istiyordum kendimi; benim için sanki el yordamıyla elektrik düğmesini bulmaya çalıştığım karanlık ama güvenli bir odaydı o.
İnsanlar her şeye kötü bir sıfat yakıştırmaktan hoşlanırlar. Bu sıfatları kullanmadıkları tek zaman, kendileriyle ilgili kötü bir şey anlattıkları zamandır."
…o odada yaşam denizin altında geçer gibiydi, zaman üzerimizden öylesine akıp gidiyordu, saatler, günler anlamını yitirmişti.
Biri bu dünyada aşırı sevgiden ölen kişi sayısının pek fazla olmadığını anlatmalıydı bize. Oysa sevgi yoksunluğundan her gün, her dakika -dünyanın en akla gelmedik köşelerinde- mahvolup giden insan sayısı o kadar fazla ki."
İradeli olduklarına ve kaderlerine hükmedebildiklerine inananlar, bunu ancak kendilerini kandırmakta uzmanlaştıkları oranda sürdürebilirler.
…belki de bizi perişan eden de bu oldu, çünkü alabildigince yaşandığında özgürlük kadar dayanılması güç bir şey yoktur.
o adam benim; acı çektim, oradaydım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir