İçeriğe geç

Uçuşan Etekler Kitap Alıntıları – John Berger

John Berger kitaplarından Uçuşan Etekler kitap alıntıları sizlerle…

Uçuşan Etekler Kitap Alıntıları

&“&”

Burada gece oldu. Karanlık bir gece. Aşağı vadideki ırmağın sesini duyuyorum: sel gibi akıyor. Bu sel sensin.
Geçmişe bakıyoruz, bakarken senin de bizimle birlikte olduğunu hissediyoruz. Elbette saçma bu, çünkü sen geçmişle geleceğin var olamayacağı bir yerde, zamanın ötesindesin. Buna rağmen bizimlesin.
“ … senden önce ölürsem eğer, dedin bana, bayatlamış sözcüklerden ve gecikmiş buluşmalardan esirge beni.
Uyuduğum topraktan al götür beni,
zira belki de bir sap yeşillik, ölümün bir başka
dikim olduğunu gösterecektir sana… ”
Birbirimize olan sevgimiz gibi anne, hayatın hiç son bulmayacağı bir yerde.
Bitkilerle uğraşmaktan hoşlanıyordun, temas kurmanın bir yoluydu çünkü bu; geleceğe ayar vermenin —tıpkı dışarıya, soğuğa çıkmazdan önce, kapı önünde atkımı ayarladığın gibi.
“ … senden önce ölürsem eğer, dedin bana, bayatlamış sözcüklerden ve gecikmiş buluşmalardan esirge beni. Uyuduğum topraktan al götür beni, zira belki de bir sap yeşillik, ölümün bir başka dikim olduğunu gösterecektir sana… ”
Pek çok şey eskisi gibi, pek çok şeyse bambaşka. Hayat böyle, anne..
Burada gece oldu. Karanlık bir gece. Aşağı vadideki ırmağın sesini duyuyorum, sel gibi akıyor. Bu sel sensin.
Sana çok yakışan güzel giysilerinle canlanıyorsun gözümde, yüreğimde gömülü o kendine has tebessümünle gülümsüyorsun.
Parmağını yüzümde gezdirip (oda karanlıktı) benim de ağlayıp ağlamadığımı kontrol etti. Ağlamıyordum. Ona ağlayamadığımı, ağlamayı beceremediğimi, erkeklerin çoğunun bu kabiliyeti kaybetmiş olduğunu söyledim; eğer kaybetmeselerdi bu denli salak olmazlardı dedim. Sanırım hak verdi bana. Ona gözyaşlarımın içime aktığını söylemedim.
..kimi zaman anlık bir tebessüm anlatır her şeyi.."
Bitkilerle uğraşmaktan hoşlanıyordun, temas kurmanın bir yoluydu çünkü bu; geleceğe ayar vermenin.. Geleceğe adamıştın kendini, öyle ütopyalara filan inandığından değil, bu tarzda bir adanmışlık içinde bulunduğumuz zamanı sorgulamamızı ve kimi zaman belki de üstesinden gelmemizi sağlayacağı için."
“… senden önce ölürsem eğer, dedin bana,
bayatlamış sözcüklerden ve gecikmiş buluşmalardan
esirge beni. Uyuduğum topraktan al götür beni,
zira belki de bir sap yeşillik, ölümün bir başka
dikim olduğunu gösterecektir sana…”
Pek çok şey eskisi gibi, pek çok şeyse bambaşka. Hayat böyle, anne.
Bana hep dediğin gibi, “Roma bir günde inşa edilmedi”yse eğer, belki de doğduğumuz günden ölene değin en hayati şeyleri benliğimizin derinliklerinde taşıyoruz. Yani, senin bundan elli yıl önce, Noel Road’da yürürken taşıdığını, ben bugün galerinin önünde otururken taşıyorum. Ve resimlerim bir yerlerden geldiyse eğer, bu yerin seninle benim aramda, o zamanla bu zaman
arasında olduğuna inanıyorum..
Burada gece oldu. Karanlık bir gece. Aşağı vadideki ırmağın sesini duyuyorum, sel gibi akıyor. Bu sel sensin.
İyi günlerimde varlığını hissediyorum, çoğu zaman yukarımda daha doğrusu yukarımızdasın. Yayılmış bir varlık. Sanki gülümsüyor gibisin. Yaptığım işi onayladığına inanmak istiyorum ama sanırım bulunduğun yerde onay ya da herhangi bir yargı söz konusu değil artık. Burada, yeryüzünde bizim işimiz yargı.
Sen bıçak gibi saplanan sancılar yüzünden kımıldamadan sırtüstü yatarken, ıstırabını biraz olsun hafifletebilmek için bizler bir doz daha morfin ya da kortizon vermek, yastıklarını düzeltmekten başka bir şey yapamazken; sen yemek yemek için doğrulamazken, sıvıları ancak bir kamıştan emerken, lokmaların sadece – o sapını sevdiğin – çay kaşığıyla ağzına verilirken, günde altı kez vücudun yıkanırken, altına bez bağlandığında,uzun süre yatakta kalmaktan yara açılmasın diye biz topuklarını ve dirseklerini ovarken, güzelliğin kıyas kabul etmezdi.
Birbirimize olan sevgimiz gibi anne, hayatın hiç son bulmayacağı bir yerde.
… Senden önce ölürsem eğer, dedin bana,
bayatlamış sözcüklerden ve gecikmiş buluşmalardan
esirge beni."
…..
Mahmud Derviş
Parmağını yüzümde gezdirip (oda karanlıktı) benim de ağlayıp ağlamadığımı kontrol etti. Ağlamıyordum. Ona ağlayamadığımı, ağlamayı beceremediğimi, erkeklerin çoğunun bu kabiliyeti kaybetmiş olduğunu söyledim; eğer kaybetmeselerdi bu denli salak olmazlardı dedim. Sanırım hak verdi bana. Ona gözyaşlarımın içime aktığını söylemedim. Sen bu gözyaşlarısın, benim ve onun.
Pek çok şey eskisi gibi, pek çok şeyse bambaşka. Hayat böyle, anne. Bana hep dediğin gibi, “Roma bir günde inşa edilmedi”yse eğer, belki de doğduğumuz günden ölene değin en hayati şeyleri benliğimizin derinliklerinde taşıyoruz.
..sana söyleyeceklerimi bilip bilmediğini bilemem. Bilmenin öyle çok katmanı var ki, ve çoğu zaman en derinlerdeki katmanları kelimelere de, düşüncelere de sığmaz
Sen öleli dört hafta oldu. Dün gece ilk kez geri geldin. Ya da bir başka deyişle mevcudiyetin, yokluğunun yerini aldı.
yüreğimde gömülü o kendine has tebessümünle gülümsüyorsun
..senden önce ölürsem eğer, dedin bana, bayatlamış sözcüklerden ve gecikmiş buluşmalardan esirge beni. Uyuduğum topraktan al götür beni, zira belki de bir sap yeşillik, ölümün bir başka dikim olduğunu gösterecektir sana…
Nerdesin, annem? Ölülerin asıl mekânının hiçbiryer olduğunu söylemişti birisi. A m a bu ne demek oluyor? Bizim hayatlarımızda bunun karşılığıyok. Hiçbiryerin neresi olduğunu bilmiyoruz biz.

Ağlamıyordum. Ona ağlayamadığımı,ağlamayı beceremediğimi, erkeklerin çoğunun bu kabiliyeti kaybetmiş olduğunu söyledim; eğer kaybetmeselerdi bu denli salak olmazlardı dedim.

Burada gece oldu. Karanlık bir gece. Aşağı vadideki ırmağın
sesini duyuyorum: sel gibi akıyor. Bu sel sensin.

Nerdesin, annem? Ölülerin asıl mekânının hiçbir yer
olduğunu söylemişti birisi. Ama bu ne demek oluyor?
Bizim hayatlarımızda bunun karşılığı yok. Hiçbir yerin
neresi olduğunu bilmiyoruz biz.

….

Nerdesin, annem?
Ölülerin asıl mekânının
hiçbir yer olduğunu söylemişti birisi.
Ama bu ne demek oluyor?
Bizim hayatlarımızda bunun karşılığı yok.
Hiçbir yerin neresi olduğunu bilmiyoruz biz.
İyi günlerimde varlığını hissediyorum. Çoğu zaman yukarımda, daha doğrusu yukarımızdasın. Yayılmış bir varlık. Sanki gülümsüyor gibisin. Yaptığım işi onayladığına inanmak istiyorum ama sanırım bulunduğun yerde onay ya da herhangi bir yargı söz konusu değil artık. Burada, yeryüzünde bizim işimiz yargı."
Nerdesin, annem? Ölülerin asıl mekânının hiçbir yer olduğunu söylemişti birisi. Ama bu ne demek oluyor? Bizim hayatlarımızda bunun karşılığı yok. Hiçbir yerin neresi olduğunu bilmiyoruz biz."
Geçmişe bakıyoruz, bakarken senin de bizimle birlikte olduğunu hissediyoruz. Elbette saçma bu, çünkü sen geçmişle geleceğin var olamayacağı bir yerde, zamanın ötesindesin. Buna rağmen bizimlesin."
Şimdi sana söyleyeceklerimi bilip bilmediğini bilemem. Bilmenin öyle çok katmanı var ki, ve çoğu zaman en derinlerdeki katmanları kelimelere de, düşüncelere de sığmaz. Bildiğine inanıyorum."
“ … senden önce ölürsem eğer, dedin bana, bayatlamış sözcüklerden ve gecikmiş buluşmalardan esirge beni. Uyuduğum topraktan al götür beni,
zira belki de bir sap yeşillik, ölümün bir başka
dikim olduğunu gösterecektir sana… “
“Hesaba kitaba gelmeyecek şekilde kısa bir süre için zamanın ötesinde bir yerde biz seninle buluşmuş olamaz mıyız?”
“Ağlamıyordum.Ona ağlayamadığımı,
ağlamayı beceremediğimi, erkeklerin çoğunun bu kabiliyeti kaybetmiş olduğunu söyledim; eğer kaybetmeselerdi bu denli salak olmazlardı dedim. Sanırım hak verdi bana.”
Hesaba kitaba gelmeyecek bir şekilde (kısa bir süre için) zamanın ötesinde bir yerde biz seninle buluşmuş olamaz mıyız?&”
Cesaretinin güzelliği sonuna kadar yalnız bırakmadı seni.Ve zamana inat şimdi bizimle. Sessizliği dolduruyor.
Korkuyu yenmeye boşuna çabalamak yerine cesaretinle onu bir konuk gibi karşıladın.
… kimi zaman anlık bir tebessüm anlatır her şeyi.

“ … senden önce ölürsem eğer, dedin bana,
bayatlamış sözcüklerden ve gecikmiş buluşmalardan
esirge beni. Uyuduğum topraktan al götür beni,
zira belki de bir sap yeşillik, ölümün bir başka
dikim olduğunu gösterecektir sana…

Burada gece oldu. Karanlık bir gece. Aşağı vadideki ırmağın sesini duyuyorum: sel gibi akıyor. Bu sel sensin…
Bana hep dediğin gibi, Roma bir günde inşa edilmedi"yse eğer, belki de doğduğumuz günden ölene değin en hayati şeyleri benliğimizin derinliklerinde taşıyoruz.
Ona ağlayamadığımı, ağlamayı beceremediğimi, erkeklerin çoğunun bu kabiliyeti kaybetmiş olduğunu söyledim; eğer kaybetmeselerdi bu denli salak olmazlardı dedim.
“ … senden önce ölürsem eğer, dedin bana,
bayatlamış sözcüklerden ve gecikmiş buluşmalardan
esirge beni. Uyuduğum topraktan al götür beni,
zira belki de bir sap yeşillik, ölümün bir başka
dikim olduğunu gösterecektir sana… ”
Hesaba kitaba gelmeyecek şekilde(kısa bir süre için)zamanın ötesinde bir yerde biz seninle buluşmuş olamaz mıyız?
Yanıtlar aşikâr, oysa soru hiçbir yanıta tahammül göstermeyen gizli bir soru işareti gibi ısrarlı.
İçinde bulunduğun zamanın kokuşmuş durağanlığını sessizce, nefretle küçümsediğin içindir ki, alternatif gelecekler vaat eden patikaları yeğledin.
Ölülerin asıl mekânının hiçbir yer olduğunu söylemişti birisi. Ama bu ne demek oluyor? Bizim hayatlarımızda bunun karşılığı yok. Hiçbir yerin neresi olduğunu bilmiyoruz biz.
Birbirimize olan sevgimiz gibi anne,
hayatın hiç son bulmayacağı 1yerde…
Ona gözyaşlarımın içime aktığını söylemedim.
Sen bu gözyaşlarımsın, benim ve onun…
Nerdesin, annem? Ölülerin asıl mekânının hiç1yer olduğunu söylemişti 1isi.
Ama bu ne demek oluyor?
Bizim hayatlarımızda bunun karşılığı yok.
Hiç1yerin neresi olduğunu bilmiyoruz biz…
Şimdi sana söyleyeceklerimi bilip bilmediğini bilemem.
Bilmenin öyle çok katmanı var ki, ve çoğu zaman en derinlerdeki katmanları kelimelere de, düşüncelere de sığmaz…
…görme yetin hem yakını hem de uzağı özel 1berraklıkta ayırt etmeye alışmıştı. Geçmişi de, geleceği de???
Boş konuşmazsın hiç;
kimi zaman anlık 1tebessüm anlatır her
şeyi…
Nerdesin, annem? Ölülerin asıl mekânının hiçbir yer olduğunu söylemişti birisi. Ama bu ne demek oluyor? Bizim hayatlarımızda bunun karşılığı yok. Hiçbir yerin neresi olduğunu bilmiyoruz biz.
Bilmenin öyle çok katmanı var ki, ve çoğu zaman en derinlerdeki katmanları kelimelere de, düşüncelere de sığmaz.
Sana çok yakışan güzel giysilerinle canlanıyorsun gözümde, yüreğimde gömülü o kendine has tebessümünle gülümsüyorsun.
Buna rağmen biz ezeli-ebedi olduğumuzu hissederiz ve biliriz. Çünkü zihin anlayarak kavradığı böyle şeyleri, hatırladığı şeyleri hissettiği kadar hisseder. Çünkü zihnin şeyleri görmesini ve gözlemlemesini sağlayan gözleri aslında birer göstergedir. Bu nedenle biz bedenimizin daha önce varolduğunu hatırlamasak bile, zihnimiz sonsuzluğun bakışı altınnda bedenin özünü içerdiğinden, onun hem ezeli ve ebedi olduğunu hissederiz hem de bu varoluşun zamanla belirlenemeyeceğini, yani süreyle açıklanamayacağını.
Sükûnetle, adeta rüyadaymışçasına yol alırken, imkân dahilinde olan, ancak güvenilirliği kanıtlanmamış izler peşindeydin. İçinde bulunduğun zamanın kokuşmuş durağanlığını sessizce, nefretle küçümsediğin içindir ki, alternatif gelecekler vaat eden patikaları yeğledin.
O günkü ateşli tartışma sırasında pek az konuştun, ama Mahmud Derviş’ten bir şiir okumasını istedin, bu isteğin onu çok sevindirdi, sakin sakin ezbere okudu.
O gün okuduğunu değil de, şu sırada aklımdan geçenleri yazıyorum:
“ … senden önce ölürsem eğer, dedin bana, bayatlamış sözcüklerden ve gecikmiş buluşmalardan esirge beni. Uyuduğum topraktan al götür beni, zira belki de bir sap yeşillik, ölümün bir başka dikim olduğunu gösterecektir sana… ”
Bilmenin öyle çok katmanı var ki, ve çoğu zaman en derinlerdeki katmanları kelimelere de, düşüncelere de sığmaz.
Sana çok yakışan güzel giysilerinle canlanıyorsun gözümde, yüreğimde gömülü o kendine has tebessümünle gülümsüyorsun.
Nerdesin annem?Ölülerin asıl mekanının hiçbir yer olduğunu söylemişti birisi.Ama bu ne demek oluyor?Bizim hayatlarımızda bunun karşılığı yok.Hiçbirin yerin neresi olduğunu bilmiyoruz biz .
İçinde bulunduğun zamanın kokuşmuş durağanlığını sessizce, nefretle küçümsediğin içindir ki, alternatif gelecekler vaat eden patikaları yeğledin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir