İçeriğe geç

Gençlerle Hayat Bilgisi / Haluk’un Defteri Kitap Alıntıları – Ali Fuad Başgil

Ali Fuad Başgil kitaplarından Gençlerle Hayat Bilgisi / Haluk’un Defteri kitap alıntıları sizlerle…

Gençlerle Hayat Bilgisi / Haluk’un Defteri Kitap Alıntıları

&“&”

Kimsenin yüzüne karşı söyleyemediğini arkasından söyleme ve bil ki arkadan konuşma korkaklığın en iğrenç şeklidir.
Yılgınlık maskeli bir tembelliktir.
Mutluluk; define gibi bir tesadüf kazması darbesiyle bulunuveren bir nimet değildir. O ne şanstır ne mirastır ne piyangodur ne mevkidir nede servettir. Mutluluk, gayretle ve irademizin kuvveti ile ele geçirebileceğimiz bir kaledir.
Daha iyi düşünürsek, iradeli olmak sadece maddi ve sosyal bir başarının değil mutlu olmanın bile temel şartıdır. İnsanların çoğu bindiği eşeği unutup da kayboldu sanarak pazarda eşek arayan Nasrettin Hoca’ya benzerler. Onlar da mutluluğun kendi içlerinde olduğunu unutarak onu barlarda ,kahvelerde ve eğlencelerde ararlar. Sen bu hataya düşme. İnan ki başarının sırrı gibi mutluluk kuşu da kendi içimizde ve içimizin en orijinal ve insani bir güç kaynağı olan irademizin altından kafesi içindedir.
İlk günah çok kere günahların en büyüğü değildir ama ilk adım olması bakımından en tehlikelisidir.
Bil ki, yılgınlık maskeli bir tembelliktir.
Gökkubbe altında yepyeni hiçbir fikir yoktur. En yeni fikir eski bir fikrin yeni bir elbise giymişidir.
Arkadaş olacağın kimsede aradığın şart çalışkanlık, dürüstlük ve iyilikseverlik olsun. Bu iyi huylarla bezenmiş olan bir insan, diğer bütün iyi meziyetlere sahip demektir.
İçgüdülerin başlangıcı doğuş, alışkanlıkların ki ise tekrarlanan hareketler serisinin ilk hareketidir. Ve mühim olan da bu ilk harekettir. İnsan sigaraya ilk sigaradan, içkiye ilk kadehten başlar.
Gayret, her gün biraz daha gayret .. Yavaş da olsa daima iyiliğe ve olgunluğa doğru kendinden emin bir ilerleyiş.
Gök kubbe altında yepyeni hiçbir fikir yoktur. En yeni fikir, eski bir fikrin yeni bir elbise giymişidir.
Bana şunları söyledi: Tereddüdü bırak ve tahsile devam et. İnsan, ihtiyarlığına kadar ömrünün her çağında iş hayatına atılabilir ve az çok muvaffak olur. Fakat okuyup öğrenmenin muayyen bir çağı vardır. Sen bugün bu çağdasın. Bu çağı geçirirsen ona bir daha dönemezsin ve istidadını heder etmiş olursun. Okuyup öğren de sonra istersen tüccar ol. Bunda bir zararın olmaz."
Bir işe başladığın, bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya koyulduğun zaman telaş edip sabırsızlanma. Sakin ve metin ol. Yol al fakat acele etme. Sindirerek çalış ve öğren.
Sebat et, genç dostum, sebat et! Damlaya damlaya göl olur. Ve aynı noktaya düşen damlacıklar zamanla mermeri bile deler.
✓ Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, her gün ve her saat çalışmanın en müsait olduğu zamandır.
✓ Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir.
✓ Bir günde ve bir zamanda yapman lazım gelen bir işi(bir dersi bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi işi de kendine yeter.
Biz Türkler, Batı milletlerinin hiçbirinden daha az zeki ve çalışkan değiliz. Bununla beraber, Batı milletlerinden daha geriyiz. Çünkü zekâmızı metotlu ve rasyonel bir şekilde kullanmıyor, zaman ve kuvvet israf ediyoruz.
Bir zamandan beri üniversite fakültelerine ve yüksek mekteplere talebe alışta resmi makamlarca tutulan sakat bir kontenjan usulü, gençlerin beğendikleri mesleği tutmalarına ayrıca engel olmaktadır. Tasavvur ediniz ki, eczacı bir babanın eczanede büyüyen oğlu, hazırlandığı ve istikbal beklediği eczacı mektebine giremiyor buna edebiyat fakültesinin yolunu gösteriyorlar. Yalnız, şahsi kabiliyetler namına değil, memleket hesabına da körlük bu kadar olur.
Genç okuyucum! Alışkanlıklara doğru atacağın ilk adımı bilhassa çok dikkat et. İyice düşün ve iradene sahip ol; kötülük yolunun çamuruna basmamaya çalış. Ta ki sonra ayağını yıkamak zahmetine katlanmaya mecbur olmayasın. Kumar masasında, meyhane köşelerinde, kahve peykelerinde ömür geçiren nice bedbaht görürsün ki, bunlar hep ilk adımın kurbanıdırlar.
Her şeyden evvel, ana dilini iyi konuşmayı ve iyi yazmayı öğren. İnsan için en faydalı olanı kendi ana dilidir.
Kadınlara hürmet et. Düşün ki, kadınlık, insanlığın anasıdır.
**ruhun alışkanlıkları ve irade kuvveti**

fiziki veya psikolojik bütün kötü alışkanlıkların tutsaklığına insan ilk adımla girer.

ilk günah, çok kere, günahların en büyüğü değildir; ama ilk adım olması bakımından en tehlikelisidir.

Etrafına bak, gördüğün üstün insanlar bunu hep iradelerinin kuvvetine borçludurlar. Tarihte şerefli yer almış ve ün kazanmış şahsiyetlerin hepsi bunu irade silahı ile fethetmişlerdir. Bu bir kaidedir ve istisnası yoktur. Basit zekâlı, az bilgili, hatta bilgisiz insanlardan muvaffak(başarılı) olanlar çok görülür. Fakat, zayıf iradeli insanlardan muvaffak olmuş ve yükselmiş tek bir misal gösterilemez. Çünkü muvaffak olmak ve yükselmek sırf gayretin meyvesidir; gayret ise, iradenin ifadesidir.
Kötü bir arkadaşın, sözleri veya hareketleri ile üzerimizde yaptığı tesiri en iyi söz ve nasihat yapamaz.
Sakın bunları hayatın için rehber alma. Şarlatanlığın ve parazitliğin debdebeli hayatından gözlerin kamaşıp da sakın namuslu çalışmanın emin neticesinden şüpheye düşme ve manevi kuvvetini kırma. İstikbalini karanlık bir tesadüfün cilvesine terk etme. Entrikacı ve kombinezoncu zekânın kartondan köşküne imrenme. Ve bil ki hayatta insana yaraşan yol, doğruluk ve namusluluk yoludur.
İrade; yalnız insanı hayvandan değil, hem de insanları birbirinden ayıran ve aralarında üstünlük ve aşağılık farkları yaratan yegâne kuvvettir.
Tembelliğin; yerine, adamına ve çağına göre girmediği kalıp yoktur. Herkesin mizacına göre tavır alır ve konuşur.
Arkadaşın kötüsü çalışanlardan rahatsız olur. Seni kendine benzetmek ve kendi düştüğü çukura sürüklemek için başvuracak çare arar. Sözleri ve yaşayış tarzı ile manevi enerjini kırar sende haince bir ruhi gevşeklik yaratır. Sözün kısası, inan ki kötü arkadaş bir gencin hayatında rastlayacağı en büyük bahtı karalıktır. Hele tembellikle arkadaşın kötüsü birleşir de yakana ikisi birden yapışırsa, her biri bir ömre yeten bu iki şerir düşmandan kendini kurtarman çok güç olur.
Sözlerime kulak ver: Arkadaş olacağın kimsede arayacağın şart çalışkanlık, dürüstlük iyilikseverlik olsun.
İlim maalesef ameli müstelzim*¹ değildir. İnsan, sigara ve içkinin sıhhat için ne kadar zararlı şeyler olduğunu bilir de bilgisiyle amel edip de bu iptilalardan kolayca vazgeçemez. Zira ilmin kaynağı zekâ, amelinki ise iradedir.
Çalış, genç arkadaşım çalış!
Namerde muhtaç olmak, ölmekten beterdir.
Hakikati ara ve sev. Hakikat sevgisi,insan için sevgilerin en yükseğidir."
…cihanşümul tabiat deryası içinde yüzen bir saman çöpüyüz."
Vazgeçme, genç dostum, vazgeçme! Damlaya damlaya göl olur. Ve aynı noktaya düşen damlacıklar, zamanla mermeri bile deler.
Kimseye karşı kin tutma ve kimsenin başarısını ve mutluluğunu kıskanma, fakat imren. Sen de öyle bir başarı ve mutluluğa erişmeye çalış. İmrenmek yükselmenin şartıdır. Kin ve kıskançlık ise, iç huzurunun, sağlık ve mutluluğun iki azgın düşmanıdır.
Başarılarınla gururlanma. Bil ki gurur, gelecekteki başarılarının en büyük düşmanıdır.
İyiliğe karşı iyilik adalettir. İyiliğe karşı kötülük cinayettir. Kötülüğe karşı iyilik, bağış ve iyiliktir ve insanlığın en yüksek derecesidir.
Başkalarından gördüğün kötülük, seni iyilik yapmaktan alıkoymasın. İyilik ibadettir, kötülükle hesaplaşılmaz.
Alçak gönüllü ol. Mütevazi insan, meyve ağacına benzer. Meyve dalının yere eğilmesi meyvesinin çokluğundandır.
İşinde ve sözünde doğruluktan ayrılma. Hak, doğruların yardımcısıdır.
İnsanın kıymet ve kuvveti, bilgisinin genişliğinde olmaktan çok, benliğine sahip ve iradesine hakim olabilmesinde; iyi huylarında ve ruhî terbiyesindedir.
İlim, maalesef, ameli müstelzim değildir. (Bilmek ve yapabilmek ayrı şeylerdir.) İnsan, mesela sigara ve içkinin sıhhat için ne kadar zararlı şeyler olduğunu bilir de bilgisiyle amel edip bu iptilâlardan kolayca vazgeçemez. Zira ilmin kaynağı zeka, amelinki ise iradedir. İrade terbiyesi hakkiyle mahsul verebilmek için, ona erken başlamak lazımdır. İtiyatlar (alışkanlıklar) kökleştikten ve huylar iyice yerleştikten sonra bu terbiye gayet güçleşmekte ve mahsul vermek için Eyüp sabrı istemektedir.
Muvaffak olmak ve yükselmek sırf gayretin meyvasıdır; gayret ise, iradenin ifadesidir.
Mesele, iradeyi terbiye edip iyiliğin hizmetinde kullanmakta ve çalışmayı verimlendirmenin yolunu ve usulünü bilmektedir. Bence senin her şeyden evvel muhtaç olduğun bilgi budur.
Muvaffak olmak, mesut (mutlu) olmak demek değildir. İnsan muvaffak olur, cemiyet içinde özlediği yerin daha üstününü bile alır da, mesut olmayabilir. Servetin, iktidar ve şöhretin son haddine varmış nice insan vardır ki, içi daima saadet dünyasının hasretiyle yanıp tutuşur. Mükellef (gösterişli) apartmanlarda, göz kamaştırıcı bir konfor ve lüks içinde yaşayan insanlar görürsün ki, bunun hepsini bir günlük saadetle değişmeye hazırdır. Çünkü, saadet tamamıyla gönül işidir. Ve içimizdedir. Onu kendi içimizden başka bir yerde sanıp aramak ve saadeti sırf servet, iktidar ve şöhrette görmek çölde serabı su zannetmektir.
Bununla beraber, saadetin yolu, muvaffakiyetin yolundan ayrı da değildir. Ve saadet ülkesi, muvaffakiyet diyarının, biraz daha ilerisindedir. Bu diyarı aşmadan saadete erişmek, imkansız değilse de, çok güçtür. Muvaffak olmuş bir insan için saadete kavuşmak ise kolaydır, yalnız birazcık daha gayret işidir.
✓Calişmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki, hergun ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır.
✓Çaişmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki, her yer ve her köşe çalşmanın en müsait yeridir.
Çalış, genç arkadaşım çalış!
Nâmerde muhtaç olmak, ölmekten beterdir."
İlim ve terbiye huyları değiştirmez, sadece örter.
Kötü huylu bir insanı, ilmi ve tecrübî terbiye usulleriyle, dinî ve ahlâkî telkinlerle iyiliğe doğru bir dereceye kadar temayül ettirebilir ve huyları üstüne bir astar çekip bunları gizliyebilirsiniz. Fakat değiştiremez ve kötü bir insanı kötülük batağından çekip çıkaramazsınız.
Terbiye ile değiştirdiğinizi sandığınız huylar, zaman ve yeri gelince saklı kalan bütün çirkinlikleri ile sırtarıp kendilerini meydana vururlar. Terbiye görmüş kötü huylar tıpkı tepesi kurumuş, fakat kökü cilt altında kalıp müzminleşmiş çıbanlar gibidir. Patlayıp akmak için bir kaşıntı fırsatı bekler. Âlim gösterişli, insan kılıklı, müfrit nezaketli, üniformalı, fraklı nice insan görürsün ki yerinde ve zamanında hiç beklenmeyen kötülükler kusar. Çünkü kılık, kıyafet, üniforma, frak bedmayeliği sadece gözlerden setreden bir perdedir. Nezakette ifrat ise, ekseriya mayadaki kabalığı örtmek için bir maskedir.
Her gün iyi bir eserden yüksek sesle beş on sahife oku. Bu sayede konuşma ve söz söyleme istidadın gelişir.
Çalış, daima çalış, fakat hırsı bırak. Zira hırs, verimli çalışmanın, sağlık ve saadetin düşmanıdır.
Kimsenin yüzüne karşı söyleyemediğini arkasından söyleme ve bilki arkadan konuşma korkaklığın en iğrenç şeklidir.
Bir işe öfkeli ve sinirli iken karar verme. Bekle, öfken geçsin. Zira öfke ile kalkan zararla oturur.
Gök kubbe altında yepyeni hiçbir fikir yoktur. En yeni fikir, eski bir fikrin yeni bir elbise giymişidir.
Emin ol ki, harpte zafer ve işte muvaffakiyet yılmayandır.
Kişinin kıymeti dilinin altında ve kaleminin ucunda gizlidir. Onu söz ve yazı açığa vurur.
…saadet tamamiyle gönül işidir. Ve içimizdedir. Onu kendi içimizden başka bir yerde sanıp aramak ve saadeti sırf servet, iktidar ve şöhrette görmek çölde serabı su zannetmektir.
Muvaffak olmak, mesut olmak demek değildir. "
Alçak gönüllü ol. Mütevazı insan, meyve ağacına benzer. Meyve dalının yere değmesi meyvenin çokluğundandır.
Hayatın ve tutacağın yol hakkında tereddüde ve kararsızlığa düşüp de bir ışık aradığın zaman, fikrini soracağın kimseyi iyi seç. Düşün ki, isabetsiz bir fikirden hareket ederek verdiğin karardan bütün ömür boyunca pişmanlık duyman mümkündür. Fakat isabetli bir fikirden aldığın ışık da bütün ömrünce yolunu aydınlatır.
Çünkü Saadet tamamiyle gönül işidir.Ve içimizdedir.Onu kendi içimizden başka bir yerde sanıp aramak ve saadeti sırf servet ,iktidar ve şöhrette görmek çölde Serabı su zannetmektir. Bununla beraber saadetin yolu ,muvaffakiyetin yolundan ayrı da değildir.Ve Saadet ülkesi, muvaffakiyet diyarının,biraz daha ilerisindedir. Bu diyarı aşmadan saadete erişmek, imkânsız değilse de ,çok güçtür.Muvaffak olmuş bir insan için saadete kavuşmak ise kolaydır, yalnız birazcık daha gayret işidir.
— En yakın arkadaşlarınla bile şakaların zarif olsun. Kaba şakadan hayvan bile hoşlanmaz.
— Dost ol, tâ ki sana da dost olsunlar.
— Gençliğinde iyi arkadaş kazan. Yaşlılıkta kazanılan arkadaşlık sağlam olmaz. Zira paslı teneke lehim tutmaz.
— Kimseye karşı kin tutma ve kimsenin muvaffakiyet ve saadetini kıskanma, fakat imren, sen de öyle bir muvaffakiyet ve saadete erişmeye çalış. İmrenmek terakkinin şartıdır. Kin ve kıskançlık ise, iç ferahlığının, sağlık ve saadetin iki azgın düşmanıdır.
— Çalıştığın bir dersin, bir kitabın fasıl ve bahislerini bitirdikçe, kitabı kapayıp, okuduğunu ezberden hülâsa halinde not et. Bir dersi, bir kitabı en iyi anlayıp öğrenmenin yolu, onu bu suretle yazmaktır.
— Bir dersten öğrendiğin, bir kitaptan okuduğun fasıl ve bahisleri arkadaşlarınla ezberden müzakere ve münakaşa et. Bu suretle hem zekân işler ve öğrendiğin hazmolur, hem hafızan kuvvetlenir; hem de düzgün konuşma ve fikirlerini vuzuh ile ifade etme melekesi elde edersin.
— Dikkat et: Sözlerin ve yazıların kısa, açık ve manalı olsun.
— Rastladığın edebi, felsefî bazı güzel parçaları ezberle. Bu sayede hem kelime ve ifade hazinen zenginler hem de hafızan kuvvetlenir.
— Her gün iyi bir eserden yüksek sesle beş on sayfayı oku. Bu sayede konuşma ve söz söyleme istidadın gelişir.
— Fikri çalışmalar için, aynı saatlerde devamlı ve tertipli bir surette, günde iki üç saat bile kâfidir. Büyük İslâm filozofu Ibni Sina, dünyaca meşhur olan(Kita- buşşifa) sini, her gün, sabah namazından sonra Bağdat’taki bir caminin büyük kandili altında oturarak, kuşluk vaktine kadar, yani takriben iki saat çalışmak suretiyle vücuda getirmiştir. Meşhur İngiliz filozof Spencer, muazzam eserlerini, günde iki saat çalışarak yazmıştır. Her sene bin, bin iki yüz sayfalık eser veren Fransız edibi Emil Zola’ya bu muvaffakiyetinin sırrını sormuşlar: Her gün yalnız üç saat çalışır ve yazarım demiş.
— Verimli çalışmayı sakın iş üzerinde geçirdiğin zamanla ölçüp de, eh bugün şu kadar saat çalıştım, yetişir deme. Çalışmanın neticesine ve öğrendiğine bak.
— Bir iş üzerinde yorulursan dinlenmek için işini değiştir ve çalışma hızını yavaşlat. Fakat dinlenme bahanesi ile, asla boş oturma. Boş oturanın içi, işlemeyen demir gibi, pas tutar.
— Devamlı ve ittiratlı çalış. Ve her gün aynı saatlerde behemehal çalışmağa otur. Çalışmayı uzun fasıla ile kesip terk etme. Hasta ve yorgun değilsen tatil aylarında bile yavaş ve az da olsa çalış. Tâ ki çalışma itiyadın körlenmesin ve tekrar çalışmaya koyulmak için zahmet çekmeyesin.
— işinde rastladığın bir güçlüğü evvelâ parçala. Her parçayı birer birer ve sıra ile yenmeğe çalış. Bunun için de, meselâ, bir dersi, bir kitabı en basit elemanlarına, kısım, fasıl ve bahislerine ayır. Sıra ile her bahsi iyice ve noksansızca anlayıp öğrenmeden öbür bahse geçme. Fasıllar ve bahisler üzerinde bir kör gibi yürü. Yani attığın adımı iyice basmadan öbürünü atma.
— Bir zamanda yalnız tek bir iş yap, yalnız bir ders, bir kitap, hattâ bir fasıl üzerinde çalış. Tâ ki, dikkatin ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir zamanda birden fazla iş yapayım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz. Dünyaca tanınmış olan büyük İslâm mütefekkiri «İmam-ı Gazali» ye «İhya-i Ulum» adlı muazzam eserini nasıl bir çalışma ile vücude getirdiğini sormuşlar: bir
zamanda yalnız bir fasıl, bir bahis, bir mesele üzerinde çalıştım, demiş.
— Çalışmağa oturduğun zaman tıpkı ateş hattında düşmanı gözetleyen bir asker gibi uyanık ol, ve dikkat kesil. Ve bütün ruhî ve bedenî kuvvetinle kendini işe ver.
Descartes gözümde bir kat daha büyüyor. Garpte metotlu çalışma devrini açan bu filozof, insanlar arasında gerilik ve ilerilik farklarının, zannedildiği gibi, akıl ve iz’anca farklı olmalarından ziyade metotlu ve rasyonel çalışıp çalışmamalarından ileri geldiğini göstermiş ve Avrupa’da yepyeni bir medeniyet devri açmıştır.
Aynı fikri milletlere tatbik edersek aynı neticeye varır ve milletler arasındaki gerilik ve ilerilik farklarının da metotlu çalışmadan neşet ettiğini görürüz. Biz Türkler, garp milletlerinin hiç birinden daha az zeki ve çalışkan değiliz.
Verimli çalışmanın hissî şartı : Çalışmanın neticeli ve verimli olmasının şartlarından biri, dedim, çalışmayı sevmek ve içten arzu etmektir; işi bir angarya gibi değil, tıpkı bir spor gibi severek yapmaktır. Çalışmayı sevebilmenin de bir çok şartları vardır. Bunlardan biri ve bence, başta geleni, insanın işini ve mesleğini kendi ruhî ve bedenî kuvvetine, kabiliyet ve temayülüne göre seçmesidir.
Genç okuyucum! Alışkanlıklara doğru atacağın ilk adıma bilhassa çok dikkat et. İyice düşün ve iradene sahibi ol; kötülük yolunun çamuruna basmamağa çalış. Tâ ki sonra ayağını yıkamak zahmetine katlanmağa mecbur olmayasın. Kumar masasında, meyhane köşelerinde, kahve ve peykelerinde ömür geçiren nice bedbaht görürsün ki, bunlar hep ilk adımın kurbanıdırlar.
Yalancılık ilk yalandan, dalkavukluk ilk etek öpmeden, iradesizlik ilk zaaftan başlar ve tekrarlandıkça bu hareketler otomatikleşir ve nihayet mukavemeti güç ruhî bir temayül ve hususiyet halini alır. Gerçi ilk günah, çok kere, günahların en büyüğü değildir; anıma ilk adını olması itibariyle en mühimmidir.
Karakter terbiyesi bahsinde tarihte ün bırakmış olan eski Atinalılarca, gençlerin tahsil ve terbiyesi jimnastik, musiki, lisan temrinleri ve belâgat müsabakaları olmak üzere başlıca üç guruba ayrılırdı. Ve genç bir Atinalı için iyi bir tahsil, terbiye görmüş olmak, iyi bir jimnastik ve musiki bilmek ve memleketinin atalar mirası olan dilini bütün incelikleri ile öğrenmiş olmak demekti.
Spora ve jimnastiğe sadece çeviklik ve askerî hazırlık, yahut adale şişirme ve bedenî güzellik temin etme vasıtası diye bakmak yanlıştır. Spor, organik mekanizma vasıtasıyla ruh ve karakter üzerinde çok müessir bir rol oynayan mühim bir ruhi terbiye usulüdür.
Kâinat için ve onun bir parçası olan insan ise, bu da dört eleman (ahlatı erbaa) dan mürekkeptir. Bu elemanlar: kan, safra, lenf ve sinirdir. Muayyen bir insan bünyesinde bu dört elemandan birinin diğerlerine nisbetle fazla oluşuna göre, mizaçlarda demebî, safravî, sevdavî, asabi diye dörde ayrılır. Ve bu mizaçlardan her biri muayyen bir takım huylar doğurur. Meselâ kanlı mizaçlar ekseriya şen ve iyimserdir, canlı, faal ve müteşebbis olur. Çabuk kızar, çabuk yatışır. iyi yüreklidir, kin tutmaz, sıcak, cana yakın ve sevimlidir. Safravî mizaçlar ise, soğuk sevimsiz, hain, mürai, fesatçı, fitneci; sevdâviler’se gevşek ve zayıf iradelidir. Asabilere gelince, bunlar da ekseriyetle titiz, kavgacı ve kötümser olurlar.
Bu nazariye bugün eskimiş olmakla beraber, dediğimiz gibi, tecrübî kıymetini tamimiyle kaybetmiş değildir.
Gerçi gençlikte, hususiyle ilk çocukluk çağlarında, alınıp yerleşen huylar kökleşir ve ileride terbiye ve irade kuvvetine karşı bir mukavemet gösterir. Çünkü gençlik, bedenî olduğu kadar, ruhî teşekkül bakımından da, hayatın en plâstik devresidir. Ve gençlikte edinilen huylar, ileride ruhî bir tembellik ve ihmalcilik ile kaynaşarak, ekseriya mezara kadar yakamızı bırakmaz. Bunun içindir ki terbiye ve ahlâkın tesir bakımından en feyizli çağı gençliktir.
Son zamanlarda Fransız fikir adamı Gustav le Bon gibi bazı sosyologlar, aynı telâkkiden hareket ederek ırkların ve milletlerin de fertler gibi muayyen karakterleri olduğuna ve bunların ilim ve medeniyetle asla değişmediğine inanmaktadırlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir