İçeriğe geç

İslâm Düşüncesi Kitap Alıntıları – Muhammed İkbal

Muhammed İkbal kitaplarından İslâm Düşüncesi kitap alıntıları sizlerle…

İslâm Düşüncesi Kitap Alıntıları

&“&”

&‘eğer kalbin seraba aldanmıyorsa, zekanın keskinliğiyle gururlanmaya kalkışma;
çünkü bu aldatıcı hayalden kurtulabilmen, senin susuzluğunu giderebilmene bağlıdır.

Urfi

&‘ebedi sırra giden yolu göstereyim mi sana?
gözünü kendi benine aç!
işte o zaman kendinin görünen ve görünmeyen, çok ve tek bir sanat eseri olduğunu göreceksin!

Pringle Pattison, The Idea of God

Hristiyanlığın hatası İsa Mesih’i Tanrı yapmasında değil, aksine Tanrı’yı İsa Mesih yapmasında gizliydi.
Zehiri içiyoruz, sonra da bu zehiri üretenlerin ellerini öpüyoruz!
Perslerin / İran’ın fethedilmesi aslında Perslerin islamlaşması değil, İslam’ın Persleşmesi anlamına gelmişti.
Zamanın ve uzayın sırları, sırların en büyüklerinden biridir. Bu sırları bilmek, Allah’ın Varlık’ının ve sıfatlarının sırlarını bilmektir.
Bir kültürün gerçek ruhunun gün ışığına çıkarılabileceği alan Sanat ve yanısıra da özel bilimler ve Felsefe alanındaki kavramlardır.
Haccın, nihayetinde ortak bir gaye, ortak bir ibadet ve kardeşlik hissiyle Mekke’de her ırktan ve her kabileden insanın birleştirilmesinde büyük bir katkısının olduğunun ispatlanması…
Medeniyetin Yegane Nedeni Olarak Duygu
Fakirlere zekat verilmesi de, kardeşlik duygusunu geliştirme vasıtalarından biriydi.
Medeniyetin Yegane Nedeni Olarak Duygu
Muhammed, bir birleşme kültürü olarak cemaatle ibadetin olağanüstü gücünü görebilen ilk kişiydi. İslam’ın gücünün, büyük ölçüde müminlerin bu ihlal edilemez günde beş vakit namaz ilkesine sadık kalmalarından kaynaklandığına en küçük bir şüphe bile yoktur.
Medeniyetin Yegane Nedeni Olarak Duygu
Çok eşle evlilik kurumu, İslam’da kalıcı değil, zaruri hallerde uygulanan geçici bir kurumdur.
Çok kadınla evlilik, İslam Hukukunda kesinlikle caizdir. Bu, sosyal bir kötülüğü, fahişeliğin yaygınlaşmasını ve kurumlaşmasını önlemenin yöntemlerinden biridir sadece. Tek eşle evlilik, sizin olduğu kadar bizim de idealimizdir; ama tek eşle evliliğin temel kusuru, çeşitli nedenlerle, örneğin savaş gibi nedenlerle erkek nüfusunun azalmasından ötürü nüfusları artan fazla kadınlar için meşru bir çözüm önerememesidir.
Erkeklerle kadınlar buluştukları, bir araya geldikleri zaman birbirlerinin gözüne doğrudan bakmamaları gerektiği kuralı. Eğer bu evrenselb/ yaygın olarak uygulanan bir kural olmuş olsaydı, belki de o bildik örtünmeye gerek kalmayabilirdi.
Avrupalılar, bizim geleneklerimizin pek çoğunu, özellikle de örtünmenin psikolojisini yanlış anlamışlardır. Örtünün kökeni erkeklerin kıskançlıkları değil aksine kadının kutsal olduğu inancıdır; hem de öylesine kutsal bir varlık olmasıdır ki, yabancı birinin bakışının onun üzerine yoğunlaşmamasını sağlamak esastır. Mahrem" kelimesinin Arapçadaki anlamı, hiçbir yabancının giremeyeceği "kutsal yer"dir.
Metroda erkekler, kadınlara yer vermiyorlar ya da çok nadiren yer veriyorlar. … Ben şahsen onları suçlamak istemiyorum. Kadınların bizzat kendileri yol açtı bu duruma. Özgürlük istediler, erkeklerle eşit hak istediler. Dolayısıyla yaşanan bu durum kaçınılmazdı.
Bırakalım herkes, Müslüman ümmetin muazzam hakikat sarayına kendilerince, kendi çaplarında katkılarını yapsın. Sınıf ayrımcılığı putlarını, mezhep ayrımcılığı putlarını sonsuza dek kıralım ve yıkalım.
Hakikatin bizatihi kendisinin varlığı tehlikede olduğu zaman, hakikatin yorumları uğruna birbirimizle savaşamayız.
İslam tek ve parçalanamaz bir bütündür. İslam’da etrafı kalın duvarlarla örülmüş bir mezhepçilik taassubu, ayrılığa yol açacak, parçalanmaya neden olacak, Müslümanları birbirine düşürecek bir Vehhabilik, bir Şiilik, bir Mirzacılık, bir Sünnilik anlayışına yer yoktur.
İslam’ın Halifesi, yanılmaz / kutsal bir varlık değildir; tıpkı diğer Müslümanlar gibi halife de aynı şeriata tabidir. Şehir kadısı tarafından cezalandırılan Türkiye’nin şimdiki Sultanının atalarından biri, bir duvarcı tarafından mahkemeye verilmiş ve Sultan mahkemede yargılanmıştır.
Size verilen hasar ve zarara mukabil, inzivaya çekilerek kendini dine adamış zararsız kişilere zarar vermeyin; kadınlara dokunmayın; çocukları göğüslerinden yaralamayın; hasta yatağında olanlara da dokunmayın. Size direnmeyen insanların evlerini tahrip etmeyin; meyve ağaçlarına ve hurma ağaçlarına dokunmayın."
Hz. Peygamber’in hayatı boyunca yapılan savaşların hepsi, savunma savaşlarıydı. Onun Roma İmparatorluğu’na karşı 628 yılında açtığı savaş, Bizans Sarayına elçi olarak gönderilen bir Arabı öldüren Konstantinopol yönetiminin bu davranışıyla uluslararası hukuku ihlal etmesi üzerine başlamıştı.
… bu eğitim sistemi, bizim milli ihtiyaçlarımız tarafından belirlenmemiştir.; bizim geçmişle bütün bağlarımızı koparmaya yaramaktadır; ve daha da önemlisi, bu eğitim sisteminin, eğitim fikrinin, insan iradesinin değil de insan aklının eğitilmesi gibi bütünüyle yanlış bir varsayıma dayandığı gözleniyor.
Ülkedeki(Pakistan) mevcut eğitim sisteminin bir halk olarak bize hiçbir şekilde uygun olmadığını haykırıyorum. Bu eğitim sistemi bir millet olarak bizim tabiatımıza uygun değildir; aksine bu eğitim sistemi Müslüman karakteri ve özelliği taşımayan bir insan tipi yetiştiriyor.
Kaçımız Fatih Sultan Muhammed’in Konstantinopol’ü daha 22 yaşındayken fethettiğini biliyoruz acaba? Aramızda kimin Müslüman Medeniyetinin modern Avrupa uygarlığı üzerindeki etkileri konusunda en ufak bir fikri vardır? Kaçımız İbn Haldun gibi büyük bir tarihçisinin ve tarih felsefecisinin harikulade eserlerine ve fikirlerine dair bir bilgiye veya bilince sahibiz acaba?
Eğitim de tıpkı başka şeyler gibi, öğrencinin ihtiyaçlarına göre belirlenmelidir. Geliştirmek istediğiniz belli bir karakter tipiyle hiçbir ilişkisi olmayan bir eğitim biçimi bütünüyle anlamsız ve boşunadır.
Gerçek şu ki, kölelik kurumu İslam’da yalnızca bir isim olarak mevcuttu.
Kölelerin diğer Müslümanlarla eşit imkanlara, fırsatlara sahip olduğu, en büyük Müslüman savaşcılardan, hükümdarlardan, vezirlerden, alimlerden ve fakihlerden bazılarının önceden köle olan kişiler olduğu gerçeği ile ispatlanmıştır.
İslam peygamberi, eşitlik" ilkesini ilan etmiş ve her uzak görüşlü ve bilge "reformcu" gibi, kölelik konusunda mevcut sosyal şartları mecburen dikkate almışsa da, zamanla köleliğin ruhunu ve varlık nedenini ortadan kaldırmıştır.
Savaşta kocası, oğlu ve kardeşi şehit olan kadın Allah’ın elçisinin güvende olduğunu öğrenince derin bir nefes alarak O halde, bütün acılar, Allah’ın nurundan başka bir şey değildir."
Hz. Peygamber (sav) dünyanın tanık olduğu en güçlü hükümrandı; sadece bedenlere değil, aynı zamanda kalplere de hükmeden bir hükümrandı; ordusu olmayan bir hükümrandı; sarayı olmayan bir hükümrandı, polisi olmayan bir hükümrandı; sözün özü insanları kendine tabi kılmak için dünyevi kralların, monarkların sahip oldukları sayısız araçtan, gereçten, güç kaynağı sunan enstürümandan hiçbirine sahip olmayan bir hükümrandı o yüce peygamber (sav)
Bir hükümran ve hükümdar olarak, kendi elbiselerini dikmeyi, kendi ayakkabılarını temizlemeyi, kendi koyunlarının sütünü sağmayı, kendi evini temizlemeyi ve hatta ev işlerinde eşlerine yardımcı olmayı kendi gururunu, onurunu, konumunu zedeleyecek bir şey olarak görmemişti hiçbir zaman.
Hz. Peygamber (sav), Müslümanlar mescitte toplantı halindelerken, bir yabancının içeri girip Muhammed hanginiz?" diye sormak zorunda kalacağı kadar bir şahıs olarak kendisi hakkında en küçük bir üstünlük / bir tabiatüstülük duygusu ve izlenimi oluşturacak hiçbir şey yapmamıştı.
Oğlunun vefatı sırasında güneş tutulması hadisesi yaşanmış ve insanlar bunu ilahi bir matem olarak yorumlamaya kalkışınca, Allah’ın elçisi, derhal etrafındaki insanlara dönerek, bu tabiat hadiselerinin bir insanın yaşaması veya ölmesiyle hoçbir ilgisinin ve ilişkisinin olmadığını söylemişti.
İman amentüsünün temel sütunlarından biri olan Kelime-i Şehadet’in Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir" ilkesini, tevhid inancının temel ve vazgeçilmez bir parçası kılmış ve böylelikle gelecekte kendi bağlılarının tıpkı Hristiyanlarının Hz. İsa’ya ilahlık atfetmeleri gibi kendisine de kendilerinden geçerek ilahlık atfetmeye kalkışmalarını önleyecek gelecek bütün zamanların koruyucu kalkanı yapmıştı bu ilkeyi.
Hiçbir denizin suyu, kutsanmış bir kralın ağzından yayılan kokuyu yıkayamaz."
II. Richard
Kırk yıllık zorba yönetim, bir saatlik anarşiden daha iyidir."
Endülüslü Fakih, Tartûşî
(1) Dürüst Olmak
(2) Devlet işlerine ve idaresine dair gerekli bilgiyle mücehhez olmak
(3) Asgari düzeyde gerekli fikir ve karar verme imkanlarına sahip olmak
Halife, hukûkî uygulamaları açısından her Müslümanın eleştirisine açıktır. Hz. Ömer (ra) yine bir keresinde, belli Kuran ayetlerini yorumlama biçimlerinin bütünüyle yanlış olduğunu söyleyen yaşlı bir kadın sahabe tarafından şiddetle eleştirilmişti. Halife Ömer (ra) kadın sahabenin argümanını dinlemiş ve onun haklı olduğuna karar vererek, tatbikatı buna göre yapmıştı.
Hukûkî açıdan bakıldığında halife , herhangi bir şekilde imtiyazlı bir konum işgal etmez. Teoride halife, müslüman ümmetin tüm mensupları gibidir. Halifeye karşı herhangi bir mahkemede dava açılabilir.
İslam’ın siyasi ideali, bütün ırkların ve kavimlerin serbestçe kaynaşmasından doğan bir halkın inşasından oluşur. Milliyet veya kavmiyet, İslam’la birlikte, siyasi gelişimin en yüksek sınırı olmaktan çıkarılmıştır; çünkü İslam Hukukunun / şeriatının genel ilkeleri, belirli bir halkın özelliklerine değil, insan tabiatına dayanır.
İslamda imtiyazlı bir sınıf, bir ruhban sınıfı ve bir kast sistemi söz konusu değildir. Hz. Peygamber (sav) bir keresinde Ey insanlar! Kimin arkasına vurmuş isem, işte arkam! Gelsin vursun! Burada mahcup olmak ahirette mahcup olmaktan daha hayırlıdır. Yanımda en sevgiliniz benden hakkını isteyen veya bana hakkını helal edendir. Benden hak alınmalı ki, Rabbime temizbbir ruhla kavuşabileyim!" demiştir.
Hz. Ömer’in kendi oğlunun halifeliğe kesin bir dille aday olmamasını söylemesi, hanedanlık monarşisi fikrinin İslami siyaset bilincine ne kadar uzak olduğunu göstermektedir.
Sizin içinizde zayıf olanlar, Allah’ın yardımıyla benim yanımda kuvvetlidir. Çünkü onun hakkını kuvvetliden alırım.
Ey insanlar! Sizin aranızda en hayırlınız olmamama rağmen, şuandan itibaren halifenizim. Eğer iyilik yaparsam bana yardım ediniz! Fenalık işlersem, bana doğru yolu gösteriniz!
Derûnî hayat terkibinden uzaklaşma üzerine;

İnsanın ruhu, kendi kaderine terkedilerek büsbütün içi boşaltılıyor. Ortaya çıkan sonuç, yalnızca bir kültür ve özgürlük illüzyonu sunan sahte, içi boş bir bilgi yığınıdır.
İslam Medeniyeti, Toynbee’nin yerinde tanımlamasıyla, Osmanlı’nın durdurulması"yla birlikte, tarihin yapılmasında özne rolü oynama konumunu yitirdi; ilim, fikir ve sanat geleneklerini yeniden üretemez ve geliştiremez hale geldi.
Mütercim
Eğer kalbin seraba aldanmıyorsa, zekanın keskinliğiyle gururlanmaya kalkışma;
Çünkü bu aldatıcı hayalden kurtulabilmen, senin susuzluğunu giderebilmene bağlıdır."
Ben şahsen benliklerin, mutlak gerçeklikler olduğu inancını koruyorum; öte yandan, onların gerçek muhtevalarının, gerçek iyi özellikleri meselesine gelince, benim bu konudaki yaklaşımım, önceden de olduğu gibi, bunların zamanda değil sonsuzlukta ve aksiyondan ziyade sevgide bulunacağına inanıyorum hala. "
Bütün tarihçiler, İslam’ın dünyaya hızla hakim olmasındaki büyüleyici ve göz kamaştırıcı başarısının, gruptaki harikulade insicam ya da birlik duygusunun başarıyla gerçekleştirilmesi olduğunu ilan ederler; ama bu mucizenin nasıl gerçekleştiğini açıklamazlar. Hiç şüphe yok ki, bunu mümkün kılan en etkili yol ibadettir.
Muhammed, bir birleşme kültürü olarak cemaatle ibadetin olağanüstü gücünü görebilen ilk kişiydi.
İnsana derin bir şahsiyet duygusu verin. Allah’ın arzının sonsuz nimetlerinde ve bereketlerinde korkusuzca ve hür bir şekilde dolaşmasına izin verin. İşte o zaman insanın diğerlerinin şahsiyetine saygı duyacağı ve bütünüyle erdemli olacağını görürsünüz.
Hakikatin bizatihi kendisinin varlığı tehlikede olduğu zaman hakikatin yorumları uğruna birbirimizle savaşamayız
“Günümüzün Müslümanı, gözlerimizi etrafımızı çepeçevre kuşatan hayatın katı gerçekliklerine kapatmayı ve bakışımızı, ziyadesiyle çalışan beynin hücrelerinden fışkıran mavi, kırmızı ve sarı “Aydınlanmalar” olarak tasvir ettiği şeye sabitlememizi öğreten Helenistik Pers mistisizminin boz bulanık vadilerinde aylak aylak dolaşmayı tercih ediyor. Bana göre, bu, Hakikati, asla var olmadığı yerlerde arayan ve araştıran bu kendi kendini mistifiye etme, bu Nihilizm/hiçleşme, Müslüman dünyanın dekadansının/çözülüşünün ve çöküşünün ipuçlarını veren fizyolojik bir semptomdur.”
Bir beşer olduğunu gizlemek şöyle dursun, Peygamberimiz (sav), kendisinin bir beşer olduğu, bizzat Kur’an’da da kayıt altına alınmıştır. Hiç bir beşer, bu dünyanın bu kadar güçlü hiç bir insanı, ne kadar önemsiz olursa olsun, kendisine karşı bu kadar beşer olduğunu vurgulayacak şekilde tavır takınamazdı.
İslâm’ın siyâsi ideali, bütün ırkların ve kavimlerin serbestçe kaynaşmasından doğan bir halkın inşasından oluşur.
Cihadı terk edenleri Allah ayak altında bırakır. Bir millet içinde kötülük artar, yayılırsa, Allah o milletin hepsinin başına belâ verir.
Sevgi bir pasifleşme durumu değildir. Bilakis bir aktifleşme durumudur ve yaratıcı bir şeydir…
“Eğer kalbin seraba aldanmıyorsa, zekanın keskinliğiyle gururlanmaya kalkışma; çünkü bu aldatıcı hayalden kurtulabilmen, susuzluğunu giderebilmene bağlıdır.”

Tennyson

“Hristiyanlığın hatası, İsa Mesih’i Tanrı yapmasında değil, aksine Tanrı’yı İsa Mesih yapmasında gizliydi.

Şey Muhyiddin İbn Arabî

“Hiçbir denizin suyu, kutsanmış bir kralın ağzından yayılan kokuyu yıkayamaz.”

Shakespeare

Şaşılacak şey ey Müslüman
Ufuklar sana açılmış
Sen ise kendini yitirmişsin
Ne zamana dek gafil, cahil, müzmin ve tembel oturacaksın? "
Aşk kılavuz istemez, tek başına yol alır. …
Sen insana ulaşmadan Allah’ı nasıl arıyorsun?

Muhammed İkbâl

– (…) Ebedi sırra giden yolu göstereyim mi sana?
Gözünü kendi benine aç!
İşte o zaman kendinin görünen ve görünmeyen, çok ve tek bir sanat eseri olduğunu göreceksin…"
…O halde bütün acılar, Allahın nurundan başka bir şey değildir."
Hatta Arabistan hükümranı olarak, palmiye yapraklarının sırtında izler bıraktığı katı bir hasır üzerinde uyuyan biriydi O(Hz Muhammed).
Shakespeare, kral II. Richarda şu sözü söyletir: Hiç bir denizin suyu, kutsanmış bir kralın ağzından yayılan kokuyu temizleyemez.
Zehiri içiyoruz,
sonra da bu zehiri üretenlerin ellerini öpüyoruz !
Avrupalı kadınlar,kendi arzularına göre,durduğu eşikten henüz yukarı tırmanırken,Doğulu,özellikle de Müslüman kadın,daha önce de sahip olduğu onuru her zaman korumuştur.
Hakikatin bizatihî kendisinin varlığı tehlikede olduğu zaman, hakikatin yorumları uğruna birbirimizle savaşamayız.
Unutulmamalıdır ki, cami, Müslümanların forum’udur ve günlük ibadet kurumu olarak cami,Müslüman toplumların siyasi hayatlarıyla yakından irtibatlıdır.
Bu eğitim sistemi bir millet olarak bizim tabiatımıza uygun değildir; aksine bu eğitim sistemi müslüman karakteri ve özelliği taşımayan bir insan tipi yetiştiriyor. Dahası bu eğitim sistemi, bizim milli ihtiyaçlarımız tarafından belirlenmemiştir; bizim geçmişle bütün bağlarımızı kopartmaya yaramaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir