İçeriğe geç

İslamiyetin Ekonomi Politiği / İslamiyet Gerçeği 4 Kitap Alıntıları – Erdoğan Aydın

Erdoğan Aydın kitaplarından İslamiyetin Ekonomi Politiği / İslamiyet Gerçeği 4 kitap alıntıları sizlerle…

İslamiyetin Ekonomi Politiği / İslamiyet Gerçeği 4 Kitap Alıntıları

&“&”

Günümüzde dünyada bir avuç asalağın elinde sınırsız zenginlikler varken çoğunluk sefalet, cehalet ve zulüm içinde yaşarken, eğer dünyanın bir sahibi, bir yaratıcısı varsa, bunların ona rağmen olduğunu zaten düşünemeyiz.
Egemen karşısında ‘’kadere’’ razı olmayı ve ‘’itaati’ öngören bu bilinç, kendine inananların insani tepkilerini de ‘’öbür dünyayı’’ kazanmak için daha çok ‘’takvaya’’ (dini emirleri yapmaya) ve ‘’ kafire karşı cihada’’ odaklanmaya yönlendirir.
Ancak görülen o ki adaletsizlik, hak ihlalleri, yoksulluk, yaşam kalitesindeki düşüklük, iç çatışma halleri İslam topraklarında çok daha belirgin.
Diğer yandan insanlık gündeminde herkesin zengin olması gibi bir şart olmadığını, ancak günün koşullarına göre, her insanın temel ihtiyaçlarını güvence altına alan asgari bir eşitliğin tartışma götürmez bir hak olduğu açıktır.
Bu noktada zekat da gerçek anlamda zenginden alıp fakire vermek değil, her yıl sermayesini ortalama yüzde 25 oranında artıran zenginlerin malından, yüzde 2.5 ve giderek azalan oranda fakire sus payı vermektir.
İslamcıların hasır altı etmeye çalıştığı, çok daha önemli bir başka gerçek ifade edilir. O da Kur’an hukukunun gerçekte bir talan hukuku olduğudur. Nitekim O, böylesi bir hukuk olarak tıpkı kölecilik, zelillik ve yenilen tarafın kadınlarının cinsel meta olarak kullanılması konularında olduğu gibi, bu ahlaki olmayan el koyma mekanizmasını da tartışma konusu yapmaz. Sadece onun nasıl düzenleneceği ayrıntılarıyla uğraşır. Bu işin asıl trajik yanı ise, bugün birilerinin karşımıza geçip, burjuva hukuku ile bile kıyas kabul etmeyecek gerilikteki bu hukuk adına, ahlakçılık, adaletçilik, eşitlikçilik tartışmalarına girmeleridir. Garip bir durum gerçekten!
Tanrı varsa ve adil, mantıklı ve hoşgörülü ise, buna gerçekten inanıyorsak, bunca kaygılanmaya zaten gerek yok. Çünkü onun mantıksız insanlara değil, sorgulayan ve öncelikle insanlığa karşı sorumlu bireylere yakınlığı olabilir.
Fetih akınları ile birlikte Arapların elde ettiği sınırsız ganimetin temel bir miktarını da köleler oluşturuyordu. Bu ise Arap coğrafyasında mevcut köle ticareti ve köle emeği sömürüsünü korkunç boyutlara ulaştırmıştır. Daha ilginci, bu kölelerin büyük bölümünün Emevi ve Abbasiler döneminde Türklerden oluşmuştur.
Bu mantığın sonucudur ki İslam Tarihi, aynı zamanda diğer halkların biriktirilmiş malları ve topraklarına, gençlerine, kadınlarına ve çocuklarına el koyup talan etmeninde tarihi olarak şekillenmiştir. İlginçtir bu miras, sonraki yüzyıllarda, önceden zorla Müslümanlaştırılmış Türkler tarafından devralınacaktır. Nitekim Müslüman olmayan ailelerden zorla, haraç olarak toplanan çocukların, Müslümanlaştırılıp, yeni toprakların fethedilmesine sürülmesi demek olan devşirme yönteminin bir parçası olacaktır.
Ellerin Kabe’si var
Benim Kabe’m insandır.
Gören de gösteren de
İnsanoğlu insandır…
İsra-31’de “fakirlikten korkulmaması, Allah’ın kimseyi rızıksız bırakmayacağı” ifadelerine rağmen, insanların günümüzde açlıktan ölmeleri de, “ her şeye kadir ve adil” bir gücün varlığını sorgulatan ciddi bir çelişki değil midir?
Bugün dünyada bir avuç asalağın elimde sınırsız zenginlikler varken çoğunluk sefalet, cehalet ve zulüm içinde.
Şeriat, hiçbir şekilde eşitlik ilkesini kabul etmediğinden dahası, sınırsız eşitsizliği kutsadığından, adalet üretemez.
Cahiliye diye suçlanan dönemdeki sınıflar ortadan kalmadı, sadece sürecin tanrısal yeniden yapılandırılmasıyla aradaki uçurumun görece azaltılması sağlandı.
Kuranda müslüman kadınlar için gelen yükümlülükler, köle ve cariyeler için geçerli değildir, çünkü onlar maldırlar.
İslam hukukunun köleci niteliği öylesi belirgindir ki, müslüman olma kölelikten kurtulmak için yeterli neden sayılmaz.
En değerli köleler orta Asya’dan getirilen Türkler ve genel olarak orduya ayrılmış olan Slavlardı.
Buhara’yı dördüncü kez işgal ettiğinde, Türklerin gösterdiği direnişin bedeli olarak, şehri yıkıp yağmalattıktan sonra, 50.000 genci de köle olarak alıp götürecektir.
Arap geleneğine uygun olarak talan ve ganimet, cihat ve fethin ödülü olurken, dini yayma ve Egemen olma motivasyonu da, önceki gazvelerden ayrımla ganimeti kutsayıp aklayan gerekçe olacaktı.
İslamiyet, Arap toplumunun krizini aşarak, kabilelerden devlete yükselmesini sağlamakla kalmayacak, Allah’ın dinini yayma motivasyonuyla diğer halkların birikimlerini Araplara akıtarak hızla zenginleşmelerini sağlayan bir işlev görecekti.
7. Yüzyıl Arap gelenek ve kurumlarının, reformasyona tabi tutularak tanrısal düzlemde meşru kılınmış halidir.
Arap geleneğine uygun olarak talan ve ganimet, cihat ve fethin ödülü olurken, dini yayma ve Egemen olma motivasyonu da, önceki gazvelerden ayrımla ganimeti kutsayıp aklayan gerekçe olacaktı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir