İçeriğe geç

Orhan Veli – Bütün Şiirleri Kitap Alıntıları – Orhan Veli Kanık

Orhan Veli Kanık kitaplarından Orhan Veli – Bütün Şiirleri kitap alıntıları sizlerle…

Orhan Veli – Bütün Şiirleri Kitap Alıntıları

&“&”

Arzular başka şey,
Hatıralar başka.
Güneşi görmeyen şehirde,
Söyle, nasıl yaşanır?
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Sevdiğim insanlara kızabilirdim,
Eğer sevmek bana
Mahzun durmayı
Öğretmeseydi.
Her şeyin geliş saatidir akşam
Hatırlayacaksın beni gözlerin yaşla dolu,
Güzelliğin yalnız mısralarımda kaldığı gün.
Rüyam benden bu akşam ve ben rüyamdan uzak.
Odam, içime bir ayna gibi.
Bir sahile varacak günlerimiz ..
Damlara bakan penceresinden
Liman görünürdü
Ve kilise çanları
Durmadan çalardı, bütün gün.
Tren sesleri duyulurdu yatağından
Arada bir
Ve geceleri.
Bir de kız sevmeye başlamıştı
Karşı apartımanda.
Böyle olduğu halde
Bu şehri bırakıp
Başka şehre gitti.
Şimdi kavak ağaçları görünüyor,
Penceresinden,
Kanal boyunca.
Gündüzleri yağmur yağıyor;
Ay doğuyor geceleri
Ve pazar kuruluyor, karşı meydanda.
Onunsa daima;
Yol mu, para mı, mektup mu;
Bir düşündüğü var.
Bilmezler yalnız yașamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
lnsan nasıl konușur kendisiyle;
Nasıl koșar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.
Biz senelerden beri zevkimize, irademize hükmetmiş, onları tâyin etmiş, onlara şekil vermiş edebiyatların, o sıkıcı, o bunaltıcı tesirinden kurtulabilmek için, o edebiyatların bize öğretmiş olduğu her şeyi atmak mecburiyetindeyiz.
Bu dünyada biraz da yașayalım,
O tek bașına,
Ben tek başıma
O gece gördüm, onun gözlerinde gördüm;
Gün ne güzel doğarmış meğer açık denizde!
Onun saçları öğretti bana dalgayı;
Çalkalandım durdum rüyalar içinde.
Onları beş sene evvel yazmıştım. Beş sene sonra da aynı şeyleri söyleyecek olduktan sonra ne diye yaşadım? O günden ölseydim olmaz mıydı? 1941 senesinde söylediklerim, 1616 senesinde 52 yaşında iken ölen Shakespeare’in, 377 yaşında söylemesi lâzım gelen sözlerdi. Aynı şekilde, bundan yüz sene sonra yaşayacak bir şairin sözleri de benim yüz otuz bir yaşında düşüneceğim şeyleri anlatmalıdır.
Yollar ne kadar güzel olsa,
Gece ne kadar serin olsa,
Beden yorulur,
Baş ağrısı yorulmaz.
Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın.
Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük,
Kimimiz nutuk söyledik.

Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik ,ne gördük şu fâni dünyada
Kötülükten gayrı

Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz ;
Şöhretmiş, kadınmış,para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.

Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın.
Dağ başındasın;
Derdin günün hasretlik;
Akşam olmuş,
İçmeyip de ne haltedeceksin?
Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik."
Ben ki her akşam, yatağımda
Onu düşünüyorum,
Onu sevdiğim müddetçe
Yatağımı da seveceğim.
DELİ EDER İNSANI BU DÜNYA;
BU GECE, BU YILDIZLAR, BU KOKU,
BU TEPEDEN TIRNAĞA ÇİÇEK AÇMIŞ AĞAÇ
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bir yer var biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epice yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın…
Sevdiğim insanlara kızabilirdim,
Eğer sevmek bana
Mahzun durmayı
Ögretmeseydi.
Handan, hamamdan geçtik,
Gün ışığındaki hissemize razıydık;
Saadetinden geçtik,
Ümidine razıydık;
Hiçbirini bulamadık;
Kendimize hüzünler icadettik,
Avunamadık;
Yoksa biz…
Biz bu dünyadan değil miydik?
Bilmezler yalnız yaşamıyanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle,
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret bilmezler.
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur, başıma kada güneş;
Gün olur, deli gibi…
Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki ,
Vazgeçmek mümkün olmasın.
Beklememek, beter beklemeden;
Geldi yolunu gözlediğim yâr.
Al bu başı sen artık ey rüzgâr
Ve sus artık sus artık ey beden!
Ey gülüşü sabahlardan güzel,
Dünyası düşüncelerden geniş!
Ey göğsünde ilâhî geriniş,
Rüyalarıma hükmeden güzel!
Kim söylemiş beni
Süheyla’ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim
Eleni’yi öptüğümü
Yüksek kaldırım’da, güpegündüz?
Melahat’ı almışım da sonra
Alemdar’a gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım, fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galata &‘ya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları, anam babam, geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı

Ya o, Muallayı sandala atıp,
Ruhumda hicranın’ ı söyletme hikayesi?

Artık bir cennete bağlı bütün günlerimiz.
Elin karısında namus ara,
Kendinde arandı mı küplere bin.
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire.
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah’ın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendiye

Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince…
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzigar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigar.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
&‘Ölüm Allah’ın emri,
Ayrılık olmasaydı.’

Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün..
Pencere, en iyisi pencere;
Geçen kuşları görürsün hiç olmazsa;
Dört duvarı göreceğine.
Görürdüm çırpınırdı ufacık kalbin.
Hatırımdan bile geçmezdi
Sana duyduklarımı söylemek.

Acaba hala yaşıyor musun?

Deli eder insanı bu dünya;
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç
Zannediyor musun ki ben de sana
Şimdiki kadar kıymet vereceğim?
Ne türlü ateşe yanmış gönül muhabbetten. "
Düşünürüm bir çocuk türküsü söyleyerek."
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle,
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.
Rüyam benden bu akşam ve ben rüyamdan uzak.
İçim kör bir kuyu gibi derin…
Bir sahilden çözülüp gitmek
Düşünceler gibi başıboş.
Ah ümit, ümit yollar boyunca.
Bir sahile varacak günlerimiz…
Geldi medar ellerinden beklediğim haber,
Başladı cıvıltıya can evimin kuşları"
Son saatimde mi uyandım uykudan,
Neden boş geçen yıllardan içim ezik.
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.
Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi…
Ne çıkar karşıma çıksa ecel,
Bu boşluk ondan daha mı iyi?
Başka bir alemden beklediği
Olmayan kula zeval ne güzel!
Dinle bak: Vurmada nabzı ruhun.
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler."
Içkiye benzer bir şey var havalarda
Sarhoş ediyor insanı, sarhoş.
Ey gülüşü sabahlardan güzel
Dünyası düşüncelerden geniş !
Ey göğsünde ilahi geriniş
Rüyalarıma hükmeden güzel !
Derim ki: Sıkıntılar duradursun!
Şairliğimle yetinir,
Avunurum.
Ne atom bombası,
Ne londra konferansı;
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna;
Umurunda mı dünya!
Arzular başka şey,
Hatıralar başka.
Güneşi görmeyen şehirde,
Söyle, nasıl yaşanır?

Ömür çok,
Bekleriz;
Ne çıkar?
Açsam rüzgara yelkenimi;
Dolaşsam ben de deniz deniz
Ah! O bir çok şeyler hatırlatan erik ağacı
Ve o ilk yolculukla başlayan hasret
Tarifsiz kederler içindeyim.
Davet

Bekliyorum
Öyle bir havada gel ki
Vazgeçmek mümkün olmasın.

Kitabe-i seng-i mezar
1)
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasirdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi.
Kundurasi vurmadigi zamanlarda
Anmazdi ama Allah’ın adını
Günahkâr da sayılmazdı.

Yazık oldu Süleyman Efendi’ye

2)
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayiverdi
Aldılar , götürdüler.
Yıkandı ,namazı kılındı , gömüldü
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet
Alacağına gelince …
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin

3)
Tüfeğini deppoya koydular
Esvabini başkasına verdiler
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı
Ne matrasinda dudaklarının izi;
Öyle bir rûzigâr ki,
Kendi gitti ,
İsmi bile kalmadı yadigâr
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında ,el yazısıyla:
Ölüm Allah’ın emri,
Ayrılık olmasaydı."

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerin kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.

Bir yer var biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

Giderim, deniz çeker;
Deniz çeker, dünya tutar.
Bekliyorum Öyle bir havada gel ki, Vazgeçmek mümkün olmasın.
Bıktım usandım sürüklemekten onu,
Senelerdir, ayaklarımın ucunda;
Bu dünyada biraz da yaşayalım,
O tek başına,
Ben tek başıma.
Deli eder insanı bu dünya;
Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç.."
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir