İçeriğe geç

Sadık Bey Kitap Alıntıları – Pınar Kür

Pınar Kür kitaplarından Sadık Bey kitap alıntıları sizlerle…

Sadık Bey Kitap Alıntıları

&“&”

Geçmişinden gururu, geleceğinden umudu olmayan bir adam tek başına rakı masasında otururken hangi şarkıdan medet umar?
Gerçek şairler, Anlatamıyorum," dediklerinde bile ne güzel anlatıyorlardı yüreklerindeki sancıyı.
Rüyalar hep böyle anlarda sona erer. Rüya deliliği sürer, sürer ama ölüm anında, yastığa sarılır gibi sarılır insan günlük gerçeğe… Ve gerçek, rüyayı silmeye başlar…
Zamanı geldiğinde zamanın çoktan geçmiş olacağını nereden bilecekti?
Uzak yerlere gitmeyi hayal ederdi, dünyayı gezmek, yepyeni şeyler görmek, öğrenmek isterdi. Amacı sanatını geliştirmek, insanların kulağına güzel şeyler fısıldayabilmekti. Acı da çekse, yara da alsa, mutlu da olsa, hep tepelerde gezineceğini, ruhunu yere düşürmeyeceği düşünürdü.
Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda… Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle… Gerçek şairler, Anlatamıyorum," dediklerinde bile ne güzel anlatıyorlardı yüreklerindeki sancıyı. Kendisi yapamamıştı.
Serin hava hoşuna gitti hatta yüzüne çarpan soğukla birlikte geceyi de içine çekti. Nasıl bir rahatlama! Bir kez daha derin bir soluk aldı. Arabasından indiğinde ışığını fark ettiği ama kendisini göremediği ay tam karşısındaydı şimdi. Tam batmadan önce yakalamıştı onu. Başını arkaya attı, tekrar tekrar çekti içini; bir eşikte olduğunu hissediyordu ama nereye gideceğinden emin değildi…
Gene de toparlanıp kalktığında, mutfaktan şen bir günaydın" eşliğinde kahve kokusu duyup duymayacağından emin değildi. Sonra, kafasını iki yana sallayıp acımtırak bir gülümsemeyle, "Nostalji işte… Nerede o günler?" diyerek ağzının içinde hayıflandı.
Benim boğazım düğüm düğümdü. Kaygılarımı dile getirdiğim zamanlarda olan biteni düşünmemem gerektiğini söylüyorlar ve bir türlü yutamadığım şeyi bana yutturmak için çoğu kez etkileyici nedenler önüme sürüyorlardı.
İnsan unutur tabii. İstemese de unutur ama isterse daha çabuk unutur.
Üstünde bir aile, bir çocuk, bir sevgili resmi olmayan, tek bir gümüş çerçeve barındırmayan tek masa da onunkiydi belki.
Sevdiği tek bir kişi bile kalmamış mıydı?
Acı da çeksem, yara da alsam, mutlu da olsam, hep tepelerde gezineceğimi, ruhumu yere düşürmeyeceğimi düşünürdüm..
Dünyanın yeni, karmakarışık düzeni insanı tanımadığı kişilerden korkmaya zorluyordu ne yazık ki…Yazık, çünkü asıl tanıdığı kişilerdi korkması gerekenler..
Keşke peşimi bırakmasaydın…"
Ne çok intikam hikâyesini bağrına bastın be Sadık!"
“O hep benim önümdeydi,” alnını, kaşlarını buruşturdu, “herkes ona bakıyordu, ben arkasında değildim ama hep onun kolundaydım.”
…”dayanamadın tabi erkekliğine yakıştıramadın…”
İki eski arkadaş, yıllar önce okul sıralarında oynadıkları göz kapışmasına yeniden odaklanmışlardı sanki. Gözleri birbirlerine kilitlenmiş olarak, yılların hesaplaşmasını birkaç saniyede sığdırmak mümkünmüş gibi öylece bakıyorlardı birbirlerine.
…..Ya uzanamazsa? Ya ulaşamazsa o dala? Düşüp paramparça olacak….
Rüyalar hep böyle anlarda sona erer. Rüya deliliği sürer, sürer ama ölüm anında, yastığa sarılır gibi sarılır insan günlük gerçeğe… ve gerçek rüyayı silmeye başlar…
İnsan unutur tâbi. İstemese de unutur ama isterse daha çabuk unutur.
Geçmişinden gururu, geleceğinden umudu olmayan bir adam tek başına rakı masasında otururken hangi şarkıdan medet umar?
Memleketin geldiği hâlleri düşünmek, kendi geldiği hâlleri düşünmek kadar boğucu…
İstanbul’un yeni, karmaşık düzeni insanı tanımadığı kişilerden korkmaya zorluyordu ne yazık ki… Yazık, çünkü asıl tanıdığı kişilerdi korkması gerekenler.
Paydos saati diye bir şey kalmamıştı artık – hele hele son yıllarda. İşinde ilerlemek isteyen herkes gereğinden fazla çalışması, en azından öyle görünmesi gerektiğini biliyor, gözü saatte, beklediğini çaktırmıyordu.
İnsanlarla iletişim kurmak, herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu.
İnsanlarla ilişki kurmak, herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu.
İnsan unutur tabii. İstemese de unutur ama isterse daha çabuk unutur."
“…Derin bir lacivert; ama sanki saydam, arka planda beklenmedik, kaynağı bilinmedik bir ışık barındıran büyülü bir gökyüzü… Benzerini o gün bu gündür göremediğim bir renk…”
“…Rüyalar hep böyle anlarda sona erer. Rüya deliliği sürer, sürer ama ölüm anında, yastığa sarılır gibi sarılır insan günlük gerçeğe… Ve gerçek, rüyayı silmeye başlar…”
“Rüyalar hep böyle değil midir? Görürken başka sıkıntı çekersiniz, anımsamaya çalıştığınızda başka sıkıntı… Hep bir zorlama, bin türlü muamma.”
“Ben onların arasındaydım ama yalnızdım. Kaygılarımı dile getirdiğim zamanlarda olan biteni düşünmemem gerektiğini söylüyorlar ve bir türlü yutamadığım şeyi bana tutturmak için çoğu kez etkileyici nedenler öne sürüyorlardı.”
“İstanbul’un yeni, karmakarışık düzeni insanı tanımadığı kişilerden korkmaya zorluyordu ne yazık ki… Yazık, çünkü asıl tanıdığı kişilerdi korkması gerekenler. Ya da yazıklanması gereken, herkesten ürkme, her şeyden kuşkulanma eğilimiydi.”
‘Semiramis’e sadakatin başkasına aşık olmamakla sınırlıydı’
Memleketin geldiği halleri düşünmek, kendi geldiği halleri düşünmek kadar boğucuydu.
Öğrenilmiş salaklık! Doğuştan değil, sonradan edinilmiş, içselleştirilmiş bir yetersizlik duygusu."
“Ticaniler cumhuriyet düşmanıdırlar; onlardan uzak duracaksın, solcular ise her şeyin düşmanı… Onlardan döne döne kaçacaksın … Doğru yol orta yoldur. Orta yoldan şaşmayacaksın …”
Şu dünyada tadı kaçmamış tek şeyin rakı olduğunu düşündü. Başka herhangi bir şey düşünmemekte inat etti.
Insanlarla ilişki kurnak,herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu.
Istanbul’un yeni,karmakarışık düzeni insanı tanımadığı kişilerden korkmaya zorluyordu ne yazık ki… Yazık,çünkü asıl tanıdığı kişilerdi korkması gerekenler.
Arada bir, eskiden okuyup sevdiği kitapları yeniden karıştırdığı, hatta sonunu bildiği halde yeniden okuduğu bile oluyordu. Yepyeni bir kitaba başlamaktı ona yorucu gelen…
İnsan unutur tabii. İstemese de unutur ama isterse daha çabuk unutur.
İnsanlarla ilişki kurmak, herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu.
Aşk dediğin, gerçek aşk dediğin bir kez gelirdi insanın başına…
“Evladını sevme ihtimali çok eskiden alınmıştı elinden.”
İnsanlarla iletişim kurmak, herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu.
İnsanlarla ilişki kurmak, herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu.
İnsanlarla ilişki kurmak,herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu.
Şu dünyada tadı kaçmamış olan tek şeyin rakı olduğunu düşündü.
Aşk dediğin, gerçek aşk dediğin bir kez gelirdi insanın başına.
Pınar Kür’ün Sadık Bey" kitabından alıntılar;

S 25- Geçmişinden gururu, geleceğinden umudu olmayan bir adam tek başına rakı masasında otururken hangi şarkıdan medet umar?

S 38- Rüyalar hep böyle değil midir? Görürken başka sıkıntı çekersiniz, anımsamaya çalıştığınızda başka sıkıntı… Hep bir zorlama, bin türlü muamma.

S 148- Daireyi gençliğinde alıyorsun, merdiven, yokuş gibi şeyleri tehditkâr bulmadığın yıllarda… Sonra günü geldiğinde… soluk soluğa kalıyorsun.

İnsan unutur tabii.İstemese de unutur ama isterse daha çabuk unutur.
Rüyalar hep böyle anlarda sona erer. Rüya deliliği sürer, sürer ama ölüm anında yastığa sarılır gibi sarılır insan günlük gerçeğe.. Ve gerçek, rüyayı silmeye başlar.
Hayatını bugüne kadar bir türlü düzene sokamamasının başlıca nedeni entrika çözmekte, strateji kurmakta oldum olası yeteneksiz olmasıydı.
Bir insan aynı kadını, aynı aşkı, aynı amacı… iki kez kaybedebilir miydi?
Bir insan aynı ölümcül salaklığı iki kez yapabilir miydi?
…iş hayatında İlk dersleri aldığı Kâmil Amca’nın dilinden düşürmediği Hak yiyen ekmek yemez" sözünü kendine şiar edinmişti.
İnsan unutur tabii. İstemese de unutur ama isterse daha çabuk unutur.
Sarhoş bir kuklacının karıştırdığı ipleri çözmeye uğraşan bir kahraman.."
Doğuştan hak olarak bellenmiş, sorgulamayı kimsenin düşünmediği , nefes almak, su içmek kadar doğal bir kişilik özgürlüğü."
Öğrenilmiş salaklık! Doğuştan değil, sonradan edinilmiş, içselleştirilmiş bir yetersizlik duygusu."
Bir insan aynı kadını, aynı aşkı, aynı amacı… İki kez kaybedebilir miydi?
Yaşamın saçma rastlantılarından biri işte. Belki de bu yüzden, rastlantıların anlamlı olduğu bir kitaba dalıp kendi kendisinden kurtulma ihtiyacını duymuştu. İnsanlarla ilişki kurmak, herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu.
“İnsanlarla iletişim kurmak, herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu.”
İnsanlarla iletişim kurmak herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu."
Geçmişinden gururu, geleceğinden umudu olmayan bir adam tek başına rakı masasında otururken hangi şarkıdan medet umar?
İnsanlarla ilişki kurmak, herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu..
Ayrıca ağlamaya kalksa kim duyacaktı? Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda… Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle… Gerçek şairler, Anlatamıyorum," dediklerinde bile ne güzel anlatıyorlardı yüreklerindeki sancıyı.
Kaygılarımı dile getirdiğim zamanlarda olan biteni düşünmemem gerektiğini söylüyorlar ve…"
Beni nasıl aptal yerine koydular? Yoksa ben aptal mıyım?
Hayır, aptal değildi, yalnızca iyi niyetliydi.
Geçmişinden gururu, geleceğinden umudu olmayan bir adam tek başına rakı masasında otururken hangi şarkıdan medet umar ?
Zamanı geldiğinde zamanın çoktan geçmiş olacağını nerden bilecekti?
… rastlantıların anlamlı olduğu bir kitaba dalıp kendi kendisinden kurtulma ihtiyacını duymuştu. İnsanlarla ilişki kurmak , herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha yorucuydu….
İnsanlarla ilişki kurmak, herhangi bir kitabın kurmaca dünyasına girmekten daha da yorucuydu."
Arada bir eski kitapları karıştırdığı, hatta sonunu bildiği halde yeniden okuduğu bile oluyordu. Yepyeni bir kitaba başlamaktı ona yorucu gelen…"
Aşk dediğin, gerçek aşk dediğin bir kez gelirdi insanın başına…"
Geçmişinden gururu, geleceğinden umudu olmayan bir adam tek başına rakı masasında otururken hangi şarkıdan medet umar?"

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir