İçeriğe geç

Ruh Sağlığı ve Bozuklukları Kitap Alıntıları – Orhan Öztürk

Orhan Öztürk kitaplarından Ruh Sağlığı ve Bozuklukları kitap alıntıları sizlerle…

Ruh Sağlığı ve Bozuklukları Kitap Alıntıları

&“&”

Sünnete uygun çağ doğumdan hemen sonra ve hastanede yapılmasıdır. Bu olmadığında uygun yaş çocuğun hem ameliyatı, hem toplumsal değerleri daha gerçekçi olarak değerlendirebileceği 7-10yaşları olabilir.
Çocukluğun ilk yılında, çocuk yanlış ile doğruyu, iyi ile kötüyü yalnız kendi dürtüsel doyumuna göre değerlendirir. Kendisini doyuran, rahatlatan şeyler iyi, kendisine acı veren şeyler kötüdür. İkinci yaştan başlayarak çocuk çevreden gelen iyi-kötü, doğru-yanlış değer yargılarını anlamaya başlar. Ancak anne-baba ya da başka önemli kişilerin neyi onayladıklarını, neyi beğendiklerini ayırt edebilir ve onaylanmayan bir davranış yapılınca dışarıdan bir acı gelebileceğini sezebilmektedir. Giderek, çocuk başkalarının gözü önünde neyin yasaklandığını öğrenir ve bu yasağı başkalarının önünde yapınca korku ve utanç duygusu duyar.
Çocuk altı yaşına gelince öğretim ve eğitim için bir öğretmene gönderilmelidir. Çocuğu birden kitaplarla yüklememeli; eğitim, gelişerek ilerleyen bir sisteme uyarak yapılmalıdır.
Yansıtma düzeneği ile birey, kendi içinde yadsıdığı bir duyguyu başkalarında görür ya da başkalarının bu dürtüleri kendisinde gördüğünü sanır. Örneğin içinde öfke ve kin olan bir kişi, bana kızıyorlar, benden nefret ediyorlar" diye düşünebilir. Burada hem yadsıma(bende kin, öfke yok), hem de yansıtma(onlarda var, bana karşı var) düzeneği işlemektedir.
Bilinçli tehlikeye karşı duyulan tepki korku; bilinçdışı olan, nesnesi kişice tanınmayan, içten gelen tehlikelere karşı duyulan tepki ise anksiyetedir.
Engellenme ile gerginlik arttığına, boşalma kösteklendiğine göre, en ilkel ve en temel tepki, bu engelden kurtulmaya çalışmaktır. Engeli ortadan kaldırmak bir saldırma davranışı ile olabileceği gibi, geri çekilme, dürtü nesnesini değiştirme, gerçek nesneler yerine düşlem nesneleri yaratma gibi biçimlerde de olabilir.
Çocukluğun ilk yılında, çocuk yanlış ile doğruyu, iyi ile kötüyü yalnız kendi dürtüsel doyumuna göre değerlendirir. Kendisini doyuran, rahatlatan şeyler iyi, kendisine acı veren şeyler kötüdür. İkinci yaştan başlayarak çocuk çevreden gelen iyi-kötü, doğru-yanlış değer yargılarını anlamaya başlar. Ancak anne-baba ya da başka önemli kişilerin neyi onayladıklarını, neyi beğendiklerini ayırt edebilir ve onaylanmayan bir davranış yapılınca dışarıdan bir acı gelebileceğini sezebilmektedir. Giderek, çocuk başkalarının gözü önünde neyin yasaklandığını öğrenir ve bu yasağı başkalarının önünde yapınca korku ve utanç duygusu duyar.
Bir miktar delilik karışımının bulunmadığı mükemmel bir ruh yoktur.
Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünüyor da, hiç kimse kendini değiştirmeyi düşünmüyor. "
Her özkıyım(intihar) düşüncesinin anlatımı ya da girişimi ciddi bir uyarıdır, bir yardım çağrısıdır.
Bilinçli tehlikeye karşı duyulan tepki korku; bilinçdışı olan, nesnesi kişice tanımayan, içten gelen tehlikelere karşı duyulan tepki ise bunaltıdır.
İnsanoğlu için tehlikeler yalnızca dışarıda var olan nesnel tehlikeler değildir. İnsan kendi içindeki dürtülerden, eğitimlerden, geçmiş yaşamın anılarından da korkabilir. Aslında kişiyi hoş olmayan bir duruma sokan herhangi bir şey tehlike olarak algılanır.
Beyin bir devreler ağıdır ve devrenin bir bölgesinde olan bozukluk tüm devreyi etkileyen belirtiler verebilir.
Aslında kişiyi hoş olmayan bir duruma sokan herhangi bir şey tehlike olarak algılanır.
Bilinçli tehlikeye karşı duyulan tepki korku; bilinçdışı olan, nesnesi kişice tanınmayan, içten gelen tehlikelere karşı duyulan tepki ise bunaltıdır.
Bunaltı, insan varoluşunun temelinde vardır. Varoluşa karşı yokoluş gerçeğinin algılanmasıdır.
Eski çağ hakanlarından biri gece uykusunda gördüğü bir düşü yorumlamak üzere baş yıldız-falcısını (baş müneccim) çağırarak düşünü anlatır, yorumunu ister. Yorumcu:" Hakanım , bütün yakınlarınız ölecek, siz yalnız kalacaksınız. " diyerek düşü yorumlar. Hakan, korku ve öfke ile yorumcuyu zindana attırır, bir başka yorumcusunu çağırır. O da düşü şöyle yorumlar: "Hakanım, sizi kutlarım, mutlu bir düş. Bütün aileniz ve yakınlarınız arasında en uzun ömürlü siz olacaksınız." Hakan bu yorumdan mutluluk duyar, yorumcuyu cömertçe ödüllendirir. "
Büyüklük Sanrıları
şöyle tanımlanırken; (Peygamberdir,başbakanlığa adaydır, sonsuz bir gücü vardır, büyük bir buluş yapmıştır vb..Bir hastamız sabahın beşinde cumhurbaşkanlığı köşküne giderek &”görevi devralmaya geldim&” demişti)
Çok güldüm ???? ama hiç yabancı gelmedi bu vakalar bunun dışında toplumumuzda, sahip olduğumuz bu düzende sanki bizde kendimiz yaratmıyormuyuz bu kahramanları ????
Korku, bizi kaçmaya, saldırmaya ya da teslim olmaya götürebilir.
Psikiyatri hemşireliği ruh sağlığı hizmetlerinin tartışılmaz önemli parçasıdır. Acıdır ki ülkemizde psikiyatri hemşireliğinin gelişmesi için çabalar yetersiz kalmıştır.
Oysa güçsüz ve güvensiz, ölümlü insan kolaylıkla bilmiyorum" diyemez.
Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünüyor da, hiç kimse kendini değiştirmeyi düşünmüyor."

[ L. Tolstoy ]

Disiplinsizlik yalancı bir hoşgörü biçiminde görünürse de aslında ailenin güçsüzlüğü ve yetersizliğinin bir sonucudur.
Şizofrenik belirtilerin en ciddisi özkıyım dürtüsüdür. Bu fırsatı kullanarak şunu
açıklamak isterim, bizim şimdiki toplumsal sistemimiz bu konuda ruh hekiminin büyük ve gereksiz zulüm yapmasını beklemektedir. İnsanlar, geçerli nedenlerle artık dayanılmaz noktaya gelmiş olan bir yaşamı sürdürmeye zorlanmaktadırlar; yanlızca bu, yeterli derecede kötüdür. Ama daha kötüsü, hastaları sürekli ve aşağılayıcı bir denetim altında tutarak, zaten dayanılmaz olan bir yaşamı daha da dayanılmaz duruma getirmektir. Hastaların artık kendileri için yalnızca olumsuz bir değer taşıyan yaşamlarını sürdürme görevini üzerimizde tutmamış olsaydık, bizim hastayı korumak için kullandığımız kötü yollardan çoğu gereksiz kalacaktı. Üstelik bunlar bir işe yarasaydı! Ben de Savage’ın düşündüğü gibi, kesin inanıyorum ki, hastaları denetim altında tutmanın kendisi özkıyım dürtüsünü uyandırmakta, artırmakta ve sürdürmektedir. Hastaları kendi isteklerine bıraksak, onların yalnızca çok azı kendilerini öldürürler. Bu da bizim yüzlerce hastaya işkence yapmamızı ve hastalıklarını arttırmamızı haklı gösterebilir mi? Çağımızda, biz ruh hekimleri toplumun zalim görüşlerine uymanın trajik sorumluluğunu yüklenmiş durumdayız; gene de yakın bir gelecekte bu görüşlerde bir değişiklik olması için bütün gücümüzle savaşmak sorumluluğumuz var. (Bleuler)
Korku, bizi kaçmaya, saldırmaya ya da teslim olmaya götürebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir