Elias Canetti kitaplarından Kitle ve İktidar kitap alıntıları sizlerle…
Kitle ve İktidar Kitap Alıntıları
&“&”
Kamuya açık idamın bütün biçimleri kollektif öldürmenin eski uygulamalarıyla ilintilidir. Gerçek cellat, idam sehpasının etrafında toplanmış olan kitledir.
Bu dünyanın “büyük”lerine duyulan saygı kolay terk
edilmez; insanın tapınma ihtiyacı sınırsızdır.
edilmez; insanın tapınma ihtiyacı sınırsızdır.
Yalnızca yüksek sesle konuştuğu zaman “kafası huzura
kavuşuyordu.”
kavuşuyordu.”
Ona “geceler yüzyıllar uzunluğundaymış” gibi gelir…
Dikkat çekmek için satın almak bugün hâlâ
yaygındır ve dikkat çekmek için harcamak da eşit derecede yaygındır.
yaygındır ve dikkat çekmek için harcamak da eşit derecede yaygındır.
Zihinsel olarak oldukça iyileşmişti, yalnızca
biraz sinirliydi.
biraz sinirliydi.
Artık kaç yaşında olduğunu
bilmeyen ya da bunu umursamayan insanın hayatı bitmiştir; bunu bilemediği
zaman ölse de fark etmez.
bilmeyen ya da bunu umursamayan insanın hayatı bitmiştir; bunu bilemediği
zaman ölse de fark etmez.
Orkestra yöneticisi,
gerek olumlu gerekse olumsuz anlamda yasanın bütününün canlı, ete kemiğe
bürünmüş halidir. Elleri hüküm verir ve yasaklar. Kulaktan yasanın kutsallığına
saygısızlık yapılıp yapılmadığını araştırır.
gerek olumlu gerekse olumsuz anlamda yasanın bütününün canlı, ete kemiğe
bürünmüş halidir. Elleri hüküm verir ve yasaklar. Kulaktan yasanın kutsallığına
saygısızlık yapılıp yapılmadığını araştırır.
İnsanlar dinlenmek için yatarlar; ama bir de ayakta duramayanlar, incinmiş ya
da yaralı olup, istemeseler de yatar durumda kalmak zorunda olanlar vardır.
da yaralı olup, istemeseler de yatar durumda kalmak zorunda olanlar vardır.
İnsanoğlunun hâlâ var olması mucizedir.
Maske çok şey ifade eder, ama daha da fazlasını saklar.
Bir insanın tek
başına ayakta duracak ve kendisi olarak kalacak kuvvete sahip olması gerekir.
başına ayakta duracak ve kendisi olarak kalacak kuvvete sahip olması gerekir.
giysiler insanın ikinci derisidir.
Kalıcılığının olmaması taklidi kolaylaştırır
Ün
arzulayan insan tam olarak bunu ister: alkışlayarak onu ilan etmekten başka
hiçbir şey yapmayan yaratıklar korosu.
arzulayan insan tam olarak bunu ister: alkışlayarak onu ilan etmekten başka
hiçbir şey yapmayan yaratıklar korosu.
Kum sürekli yer değiştirir ve bu yüzden bir kitle simgesi olarak akışkan ile katı simgelerin arasında yer alır. Kum deniz gibi dalgalar oluşturur ve bulutlar halinde yükselir; toz incelmiş kumdur. Kumun düşman ve saldırgan nitelikli bir şey olarak insanın karşısına çıkması, tehlike oluşturması da önemlidir. Sayılamayacak kadar çok, homojen parçacıklardan oluşan çölün tekdüzeliği, göz alabildiğine uzanması ve yaşamdan yoksun olması neredeyse yenilmez bir güç olarak insanın karşısında yer alır. Kum tıpkı denizin yaptığı gibi insanı boğar; ancak bunu denizden daha haince yapar, çünkü daha yavaştır.
Bayraklar görünür kılınmış rüzgârdır. Bayraklar bulutlardan kesilmiş, onlardan daha yakın, renkleri daha çeşitli, göndere çekilmiş ve sabit bir şekil verilmiş parçalar gibidir. Sallanırlarken gerçekten alımlıdırlar. Uluslar bayrakları, sanki rüzgâr parçalara ayrılabilirmiş gibi, üstlerindeki havanın kendilerine ait olduğunu işaretlemek için kullanırlar.
Ormanın hiç de daha az önemli olmayan bir başka yönü çoğul hareketsizliğidir. Her bir ağaç gövdesi toprağa kök salmıştır ve dışarıdan gelecek hiçbir tehdit onu yerinden kıpırdatamaz. Direnci mutlaktır, bir milim bile kıpırdamaz. Kesilip devrilebilir, ama kaydırılamaz. Bu yüzden orman, hiçbir koşulda kaçmayan, belirli bir konum almış ve bir karış toprak vermeden önce son adamına kadar öldürülmesi gereken bir ordu simgesi olmuştur.
Denizin iç sınırları yoktur, halklara ya da ülkelere ayrılmamıştır. Her yerde aynı olan bir tek dili vardır. Bu nedenle onun dışında tutulabilecek bir tek insan yok gibidir. Bildiğimiz herhangi bir kitle türüne tam olarak denk düşemeyecek kadar kapsayıcıdır, ama durulmuş insanlığınimgesidir de; bütün yaşam onun içine akar ve o bütün yaşamı içerir.
Denizin, çok değişken ve hemen hemen her zaman işitilebilen bir sesi vardır. Kulağa binlerce sesmişçesine gelen bir sestir bu. Bu sese sabır, acı, öfke gibi pek çok şey atfedilmiştir. Ancak bu sesin en etkileyici yanı ısrarcılığıdır. Deniz asla uyumaz; yıllar, on yıllar ve yüz yıllar boyunca, gece gündüz sesini duyurur. Gücü ve öfkesi, bu nitelikleri bir dereceye kadar taşıyan bir olguyu yani kitleyi getirir akla. Ancak denizin bir de kitlenin yoksun olduğu bir sabitliği vardır. Deniz her zaman oradadır; zaman zaman giderek gözden kaybolup yok olmaz. Varlığını korumak bir kitlenin, sonuçsuz da olsa en büyük arzusudur; bu arzu denizde gerçekleşmiş görünür.
Denizdeki tek çoğul unsur dalgalar değildir. Ayrıca tek tek su damlaları vardır. Bunların yalnızca yalıtıldıklarında, birbirlerinden ayrıldıklarında damla oldukları doğrudur. Bu damlaların küçüklükleri ve tekillikleri güçsüz görünmelerine neden olur; damlalar neredeyse hiçbir şeydirler ve izleyende acıma hissi uyandırırlar. Elinizi suya sokun, çıkarın, damlaların tek tek ve güçsüz bir biçimde elinizden kayışını seyredin. Sanki bu damlalar, birbirinden umutsuzca ayrılmış insanlarmış gibi, acıma hissi duyarsınız. Ancak artık sayılamayacak kadar çok olduklarında, yine bir bütünün parçası olduklarında önemsenirler.
Bilinen her kitle simgesinin ardında onu besleyen somut bir kitle bulunur; bu konuda tahminlerle yetinmek zorunda değiliz. İnsanın ateş olma, bu eski simgeyi yeniden harekete geçirme isteği, daha sonraki ve çok daha karmaşık kültürlerde hâlâ canlıdır. Kuşatma altında ümidini yitirmiş bütün şehirler çoğunlukla kendilerini ateşe verirler. Çaresizliğin son aşamasındaki krallar bütün saray mensuplarıyla birlikte kendilerini yakarlar. (Bunun örnekleri Hintliler ve Çinlilerin yanı sıra eski Akdeniz kültürlerinde de bulunabilir. ) Cehennem ateşine inanılan ortaçağda yaşayanlar bütün dinleyicilerin yerine tek bir sapkının yanmasıyla tatmin oluyorlardı. Sanki temsilcilerini cehenneme gönderip gerçekten yandıklarından emin olmak istercesine onların yanışını izlerlerdi.
Hayvanlar yanan ormandan kaçarlar, kitlesel korku hayvanların büyük yangınlar karşısında duyduğu doğal ve değişmez bir tepkidir; bir zamanlar insanların da tepkisi buydu. Ama insan ateşi ele geçirdi. Elinde ateşin yaktığı bir meşale vardır ve artık korkmasına gerek yoktur. İnsanın yeni iktidarı eski korkusunun yerini alır; bu iktidar ve korku tuhaf bir ittifaka girer.
Ateşin çeşitli özelliklerini bir arada düşünecek olursak şaşırtıcı bir tablo çıkar karşımıza. Ateş nerede ortaya çıkarsa çıksın aynıdır: hızla yayılır; bulaşıcı ve açgözlüdür; her yerde aniden patlak verebilir; çoğuldur; yıkıcıdır; düşmanı vardır; ölür; canlıymış gibi etkide bulunur ye öyle muamele görür. Bütün bunlar kitle için de geçerlidir. Hatta kitlenin özelliklerini bundan daha doğru bir şekilde sıralamak mümkün değildir. Bu özellikleri birer birer gözden geçirelim. Kitle her yerde, bütün zamanlarda ve kültürlerde aynıdır; çok farklı kökenlerden, eğitim düzeyinden ve dillerden insanlar söz konusu olsa da kitle temel olarak aynı kalır. Bir kez oluşunca müthiş bir şiddetle yayılır. Onun bulaşıcılığına çok az insan dayanabilir; her zaman büyümeye devam etmek ister ve büyümesinin önünde doğasından gelen içkin hiçbir sınır yoktur.
Kristalin netliği, yalıtılmışlığı ve değişmezliği, onu çevreleyen kitlenin heyecanlı değişkenliğiyle esrarengiz bir karşıtlık oluşturur. Kitleye kendine özgü huzursuzluğunu veren hızlı ve denetlenemez büyüme süreci ve çözülme tehlikesi, kristalin içini etkilemez. En büyük heyecanın ortasında bile, kristal bunun dışında kalır. Doğurduğu kitlenin doğası ne olursa olsun, bu kitleyle ne kadar bütünleşmiş görünürse görünsün, kendi kimlik duyumunu asla bütünüyle yitirmez ve kitlenin çözülmesinden sonra her defasında kristal olarak yeniden bir araya gelir.
Her iki taraftan da savaşa katılanlar, ister fiziksel gerçeklik anlamında ister imgelemsel ya da duygusal olarak, çoğunlukla çok çabuk bir araya gelirler. Bir savaşın patlak vermesi birincil olarak iki kitlenin patlak vermesidir. Bu kitleler oluşur oluşmaz, hem inanç hem de eylemle kendi varlıklarını korumak en önemli amaçları haline gelir. Kitleyi terk etmek hayatın kendisini terk etmek demektir. Savaşçı bir kitle, her zaman sanki kendisi hariç her şey ölüymüş gibi davranır. Pek çok savaştan sağ çıkmış biri olabilir, ama her yeni savaşta kendisini aynı yanılsamaya sil baştan teslim eder.
“Ve Tanrı’nın kılıçtan geçirilmiş kulları o gün yeryüzünün bir ucundan öbür ucuna kadar yayılacaktır; onların matemi tutulmayacaktır; ne toplanacak ne de gömüleceklerdir, hepsi toprağın üzerinde bırakılacaktır.”
Savaşta önemli olan öldürmektir. Düşman safları “seyreltilir”. Savaş toptan öldürmek demektir; olabildiğince çok düşman yok edilir. Amaç, canlı hasımlardan oluşan tehlikeli kitleyi ölüler yığınına dönüştürmektir. Daha çok düşman öldüren zafer kazanır. Savaştaki hasım, civarda yaşayanlardan oluşan ve giderek büyüyen bir kitledir. Sayılarının artması kendi başına bir tehlikedir ve içerdiği tehdit kendi kitlesinin saldırgan dürtülerini açığa çıkarmaya yeter. Savaş sırasında her bir taraf hayati öneme sahip olan noktada sayısal üstünlüğü elde etme ve kendi sayısını artırmadan önce düşmanın zayıf noktalarından olası bütün biçimlerde yararlanma peşindedir. Savaşın ayrıntılı bir biçimde alınması bir bütün olarak doğasını yansıtır. Her bir taraf daha büyük canlı savaşçı kitlesi, karşı tarafta da daha büyük ölü yığını oluşturmak ister. Büyüyen kitleler arasındaki bu rekabette savaşın özsel, hatta belki de birincil nedeni yatar. Düşmanlar, özellikle de kadınlarla çocuklar, öldürülebileceği gibi, köle de yapılabilirler; bu köleler kitlenin çoğalmasına da yarar. Fakat ilk amacı düşman ölülerinden oluşan bir yığın olmadıkça savaş gerçek bir savaş değildir.
İnsanoğlunu büyük kitleler anlamında ilk
kez düşündürenin haşarat olması kuvvetle muhtemeldir, belki de insanın ilk
“binler”i ve “milyonlar”ı böceklerdi.
kez düşündürenin haşarat olması kuvvetle muhtemeldir, belki de insanın ilk
“binler”i ve “milyonlar”ı böceklerdi.
Kaçan av hayvanları gibi ölü taklidi yaparlar, ama korkuları öylesine büyüktür ki bilinçlerini gerçekten yitirirler. Kendilerine geldiklerinde Tanrı’nın emirlerine ve yasaklarına bütünüyle uymaya hazır olduklarını açıklarlar, böylelikle şiddetli cezalandırılma korkusunu yatıştırırlar. Bu süreç uslandırma sürecidir: İnsanlar vaiz tarafından Tanrı’nın sadık hizmetkârı olacak şekilde yola getirilirler.
Süreç bundan daha da yavaş olabilir; karşıtına dönmenin cennette olacağı vaat edilmiş olabilir: “Sonuncular, birinciler olacaklardır.” Mevcut durumla cennet arasında ölüm yer almaktadır. Öbür dünyada insanlar yeniden hayat bulacaklardır. Bu dünyada en çok yoksulluk çekmiş ve hiç kötülük yapmamış olanlar, öbür dünyada en yukarıda olacaklardır. Orada, daha iyi bir konumda, yepyeni bir insan olarak yaşayacaktır. İnananlara sızılarından kurtulacakları vaadinde bulunulur. Ancak bu kurtuluşun koşulları hakkında kesin hiçbir şey söylenmez. Fiziksel yakınlık, cennet kavramının önemli bir parçası olsa da, kitlenin bu karşıtına dönüşün özünü oluşturduğuna dair hiçbir gösterge bulunmaz.
Doğduğu andan itibaren yasağın olumsuzluğu bu kitleye iletilir ve var olduğu sürece bu kitlenin temel niteliği olarak kalır. Böylelikle olumsuz bir kitleden de söz edilebilir. Kitleyi oluşturan direniştir; yasak, kimsenin geçemeyeçeği bir sınır, hiçbir şeyin delemeyeceği bir barajdır. Her biri, bir diğerini, barajın bir parçası olarak kalıp kalmadığım görmek amacıyla izler. Vazgeçen ve yasağı delen kişi, diğerleri tarafından aşağılanır.
İnsanı yediği hayvanlara bağlayan dönüşümler çok kuvvetlidir. Kendisini hayvana dönüştürmeksizin beslenmeyi asla öğrenemezdi.
Yenen şey
dönüp kendisini yiyeni yer.
dönüp kendisini yiyeni yer.
Cellat, ölüm tehdidi altında bir emre boyun eğen herhangi biriyle aynı
konumdadır. Ama kendisi bu tehditten, öldürerek kurtulur.
konumdadır. Ama kendisi bu tehditten, öldürerek kurtulur.
Ne var
ki şizofreni bir kitle mensubu olarak düşünemeyiz, çünkü o yalnızdır. Etrafında
hiçbir kitle görünemeyeceğinden, onun, kendi bakış açısından, kendisini sanki
bir kitle içindeymiş gibi hissedebileceği kimsenin aklına gelmez.
ki şizofreni bir kitle mensubu olarak düşünemeyiz, çünkü o yalnızdır. Etrafında
hiçbir kitle görünemeyeceğinden, onun, kendi bakış açısından, kendisini sanki
bir kitle içindeymiş gibi hissedebileceği kimsenin aklına gelmez.
Asker itaat
eder, çünkü ölümle tehdit edilir.
eder, çünkü ölümle tehdit edilir.
Kitapların dikkatlerini dağıtmasından korkar ve neredeyse hiç okumazlardı. İncil’in bile birkaç sayfasına önem verirlerdi.
Askeri çevreleyen çok geniş yasaklar çölünde, emir bir
kurtuluş olarak gelir
kurtuluş olarak gelir
Bir hatip bir araya toplanmış insanları en, kötü
biçimde aşağılayabilir, tehdit edebilir ve eğer bunu yapmakla onları bir kitleye dönüştürmeyi başarmışsa, onu hâlâ severler.
biçimde aşağılayabilir, tehdit edebilir ve eğer bunu yapmakla onları bir kitleye dönüştürmeyi başarmışsa, onu hâlâ severler.
Yalnızca yerine getirilmiş olan emir, boyun eğen kişide sızılarını saplanmış olarak bırakır. Savuşturulmuş emirlerin depolanmasına gerek yoktur; “özgür” insan kendisini emirlerden, o emirleri aldıktan sonra kurtaran insan değildir, bu emirleri nasıl savuşturacağını bilendir.
Emirler dilden eskidir. Böyle olmasaydı, köpekler emirleri anlamazdı.
Kötülerin,
iyilerin arasında işi yoktur ve bunlar yok edilmelidirler.
iyilerin arasında işi yoktur ve bunlar yok edilmelidirler.
Yargılamak bir
hastalık, üstelik en yaygın hastalıktır; hemen hemen hiç kimsenin bu hastalığa
bağışıklığı yoktur
hastalık, üstelik en yaygın hastalıktır; hemen hemen hiç kimsenin bu hastalığa
bağışıklığı yoktur
İyi olan her neyse, kötüyle karşılaştırılmak için vardır.
İnsanın kendisi hiçbir şeyse, iktidarın kucağına
düşmekten anlaşılmaz bir kölece zevk alır.
düşmekten anlaşılmaz bir kölece zevk alır.
Suskunluk yalıtır. Suskun kalan bir insan konuşanlardan daha yalnızdır. Böylelikle kendine yeterlilik iktidarı da ona atfedilir. O bir hâzinenin bekçisidir ve hazine onun içindedir.
Söylenemeyen şey daha kesin ve ayrıca daha değerlidir. Suskunluk söylenemeyecek olanın yalnızca muhafızlığını
yapmaz, aynı zamanda ona daha büyük bir yoğunluk katar.
yapmaz, aynı zamanda ona daha büyük bir yoğunluk katar.
Stoacı
soğukkanlılık erdemi, aşırıya götürülürse, sessizliğe yol açar.
soğukkanlılık erdemi, aşırıya götürülürse, sessizliğe yol açar.
“Gizlerini anne, baba, kardeşler, eşler ve arkadaşlardan saklamak kralların ayrıcalığıdır.”
Ani olarak yasaklanan dinlerin hepsi intikamlarını bir tür dünyevileşmeyle alırlar. İnançlarının niteliği büyük ve beklenmedik bir gaddarlık patlaması içinde bütünüyle değişir. Onlar hâlâ eski inanç ve kanaatlerini koruduklarını sanırlar, tek niyetleri de bunu sürdürmektir. Oysa gerçekte, birdenbire oldukça farklı insanlar olmuşlardır. Artık oluşturmuş bulundukları açık kitlenin kendisine özgü hızla büyüme duygusuyla doludurlar ve ne pahasına olursa olsun bunun parçası olarak kalmak isterler.
Buna rağmen istedikleri şey itaatkâr bir sürüdür. İnananları koyun olarak değerlendirmek ve boyun eğdikleri için onları övmek âdettendir.
Evrensellik iddialarına sahip dünya dinleri, çok kısa zamanda çekiciliklerinin odağını değiştirirler. Başlangıçta amaçları ulaşılabilecek herkese ulaşmak ve kazanılabilecek herkesi kazanmaktır. Öngördükleri kitle evrenseldir;tek tek her ruh hesaba katılır ve her ruh onların olacaktır. Sürdürmek zorunda oldukları mücadele, kurumları zaten mevcut olan hasımlarına karşı giderek bir tür gizli saygı duymalarına yol açar.
Bütün yok etme araçlarının en etkileyicisi ateştir. Çok uzaktan görülebilir ve daha da çok insanı kendine çeker. Geri dönüşsüz bir biçimde yok eder;ateşten sonra hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Bir şeyi ateşe veren kitle kendisini karşı konulamaz hisseder;ateş yayıldığı sürece herkes kitleye katılacaktır ve ona düşman olan her şey yok edilecektir. İleride de anlatılacağı üzere,kitle sembollerinin en güçlüsü ateştir. Yıkım sona erdikten sonra, ateş de kitle gibi sönecektir.
Yaşamın her alanında sıkı sıkıya kurulmuş hiyerarşiler insanın bir üstüne dokunmasını veya bir astının seviyesine inmesini engeller;tabii görünüşte böyle davranılan durumlar hariç. Farklı toplumlarda mesafeler farklı biçimde ayarlanmıştır;mesafeleri yaratan, kimi toplumlarda doğumla edinilen payeler, kimilerinde meslek ya da mülkiyettir.
Bildiği kadarıyla bütün hayat mesafeler üzerine kuruludur:Kendisini ve sahip olduklarını içine kapattığı ev, bulunduğu konum, arzuladığı mevki, bunların hepsi mesafeler yaratmaya, mesafeleri korumaya ve genişletmeye hizmet eder.
Kendilerini başka hiç kimsenin giremeyeceği evlere kapatırlar ve ancak orada bir dereceye kadar güvende hissederler. Hırsız korkusu yalnızca soyulma korkusu değildir, aynı zamanda karanlığın içinden aniden uzanan beklenmedik bir elden duyulan korkudur.
İnsanı bilinmeyenin dokunuşundan daha çok korkutan hiçbir şey yoktur. İnsan kendisine değen şeyi görmek ve tanımak, hiç değilse sınıflandırmak ister.
Kısa ve öz cevaplar istendiğinde, sorgulanan insan için durum en tehlikeli halini alır; birkaç kelimeyle ikna edici bir biçimde ikiyüzlülük etmek, imkânsız değilse de zordur.
Gerçek her sorunun
arkasında her zaman kasıtlı bir amaç vardır; bir çocuğun ya da budalanınkiler
gibi amaçsız sorular kolaylıkla saptırılabilir.
arkasında her zaman kasıtlı bir amaç vardır; bir çocuğun ya da budalanınkiler
gibi amaçsız sorular kolaylıkla saptırılabilir.
Soru sormak zora dayalı müdahaledir. Bir iktidar aracı olarak kullanıldığında,
kurbanın etini kesen bir bıçak gibidir. Soran, bulunacak şeyin ne olduğunu bilir; ama ona fiilen dokunmak ve onu açığa çıkarmak ister.
kurbanın etini kesen bir bıçak gibidir. Soran, bulunacak şeyin ne olduğunu bilir; ama ona fiilen dokunmak ve onu açığa çıkarmak ister.
Bir despot her zaman daimi ikiyüzlülüğünün bilincindedir ve bu yüzden
de her zaman başkalarından aynısını bekler.
de her zaman başkalarından aynısını bekler.
Kedi farenin gitmesine izin verir, birazcık kaçmasına, hatta
arkasını dönmesine fırsat tanır; bu süre boyunca fare artık güce maruz değildir.
Ancak hâlâ kedinin iktidar [alan]ının içindedir ve her an tekrar yakalanabilir.
arkasını dönmesine fırsat tanır; bu süre boyunca fare artık güce maruz değildir.
Ancak hâlâ kedinin iktidar [alan]ının içindedir ve her an tekrar yakalanabilir.
Mezarlıkların ve gömütlüklerin çekiciliği o kadar kuvvetlidir ki insanlar, orada bir yakınları gömülü olmasa bile ziyaret ederler.
Her insan kendisini
diğer herkesten sakınır; son umudu uzak durmaktır.
diğer herkesten sakınır; son umudu uzak durmaktır.
Deprem yapacağı en
büyük kötülüğü bir darbede yapar, bütün kurbanları aynı anda yok olur. Öte
yandan, vebanın biriktirici bir etkisi vardır. Başlangıçta yalnızca birkaç kişi
hastalığa tutulur, sonra vakaların sayısı artar. Ölüler her yerde görülür; kısa sürede yaşayanlardan çok göze çarpar. Bir salgının nihai sonucu depreminkiyle aynı olabilir, ama salgında insanlar ölümün yaklaştığını görürler, ölüm tam gözlerinin önünde yer alır.
büyük kötülüğü bir darbede yapar, bütün kurbanları aynı anda yok olur. Öte
yandan, vebanın biriktirici bir etkisi vardır. Başlangıçta yalnızca birkaç kişi
hastalığa tutulur, sonra vakaların sayısı artar. Ölüler her yerde görülür; kısa sürede yaşayanlardan çok göze çarpar. Bir salgının nihai sonucu depreminkiyle aynı olabilir, ama salgında insanlar ölümün yaklaştığını görürler, ölüm tam gözlerinin önünde yer alır.
Kimi zaman salgınların ve savaşların ardından gelen üçüncü bir tür felaket kitlesel intihardır ve onun da hayatta kalanları vardır.
Ölen arkadaşlarıma katılmak istiyorum."
Bir insandan özel olarak nefret eden bir şef onu tek başına
yeme hakkını saklı tutar ve bu durumda başka birinin onun bir parçasını bile
yemesine izin vermez.
yeme hakkını saklı tutar ve bu durumda başka birinin onun bir parçasını bile
yemesine izin vermez.
İnsana bu kadar uygun olmayan, daha yanıltıcı ve gülünç bir kavram olabilir
mi?
mi?
Her insan tek başına ve kendine yeter kabul edilir.
Yalnızca belirli bir zaman aralığında hayatta kalmak bütünüyle masum bir şeydir. İnsan kendisinden çok önce yaşamış olan ve tanımadığı insanları öldürmüş olamaz; onların ölmelerini dilemiş olamaz, hatta ölmelerini bekleyemez bile. Onların varlığını ancak artık var olmadıkları zaman öğrenir.
Başarının en temel
ve bariz biçimi hayatta kalmaktır. Yaşlılar yalnızca hayatta değildir, hâlâ
hayattadırlar.
ve bariz biçimi hayatta kalmaktır. Yaşlılar yalnızca hayatta değildir, hâlâ
hayattadırlar.
ölülerin oluşturduğu yığın karışık bir yığındır; birbirinin aynı olan dost ve düşmanlardan oluşur; bu bakımdan savaşlar, salgınlar gibi “yansız”dır.