İçeriğe geç

İyimser Olmayan Umut Kitap Alıntıları – Terry Eagleton

Terry Eagleton kitaplarından İyimser Olmayan Umut kitap alıntıları sizlerle…

İyimser Olmayan Umut Kitap Alıntıları

&“&”

Tarihin farklı dönemlerinde dedikodu yaptığınız, lahana çaldığınız, Sebt Günü’nde tası tarağı toplayıp gittiğiniz, anne babanızla tartıştığınız veya kraliyet bahçeleri hakkında eleştirel yorumlarda bulunduğunuz için ölüm cezasına çarptırılabilirdiniz.
&‘daha beteri olamaz’ diyebiliyorsak hala/en kötüyü tatmamışız demektir"
Dolayısıyla, bir kültürün kör noktalarından biri genellikle, kendi yıkımını kavramaktaki bu yetersizliğidir.
Sen beni öldürsen bile senden umudumu kesmeyeceğim:’
Demek ki, Hıristiyanlara göre umut bir anlamda kozmosun hamuruna karılmıştır.
Gelgelelim, gerçekliğin kendisinin belli bir gidişatı tecelli ettirmesinin ne anlama geldiği veyahut komünizmin sözgelimi amipin yapısında nasıl saklı olabileceği
belli değildir.
İşte inanç, hakkında hiçbir şeyin kesin olmadığı bir güvenceye tutunmaktır:
[Çaresizlik anlamında] umutsuzluk, son umudun, yani ölümün bile ortadan kalkmasıdır:"
Ne var ki, Kierkegaardcı anlamda, benliğin özü ezeli-ebedi olduğundan, ölüm diye bir şey yoktur. İnanan için ölüm umut demekken, umutsuzlar için cehennemdir:
Kişi kendi kendisinin yazarı olduktan sonra umuda neden ihtiyacı olsun ki?
Ulaşabileceğimiz tek mutluluk, muhtemelen, mutluluğa ulaşabileceğimiz umududur.
Thomas Aquinas ise, umuda en çok gençlerde, ayyaşlarda ve düşünme yetisinden yoksun ahmaklarda rastlandığını söyler iğneleyici bir dille.
Ebedi umut fışkırır insanın bağrından;
Hiç kutlu değil ama hep kutluluk peşinde insan.
Umut olmadan aşk, aşk olmadan umut olmaz; inanç olmadan ise ne umut ne de aşk olur"
; ikinci kez evlenmenin umudun deneyime karşı zaferi olduğunu söyleyen Samuel Johnson’ın alaycı tanımını hatırlamadan edemiyor insan.
İnanç bönlüğe, yardımseverlik aşırı duygusallığa ve umut kendini kandırmaya kayar.
Gerçekten ebediyet diye bir şey varsa, zamanın sonunda değil, kalbinde yatıyor olmalıdır.
Demek ki, örtük bir anlamda, şimdi ve gelecek için olduğu kadar geçmişten de sorumluyuzdur.
Neşelilik savunucularının hazmedemediği gerçek, olumsallık diye bir şey söz konusu oldukça, başarısızlık ihtimalinin daima orada durduğudur; tabii akıl almaz ilerlemeler kaydetme ihtimalinin de.
Kendimizi şahsen ortadan kaldırma gücüne öteden beri sahip olan bizler hayranlık uyandıran bir teknolojik beceriyle, artık bu sonu kolektif düzeyde gerçekleştirebilecek noktaya ulaşmış durumdayızdır. Deyim yerindeyse, intihar toplumsallaşarak kamu mülkiyetine geçmiştir.
Sözgelimi, kadın özgürleşmesi doğrudan doğruya emekten tasarruf ettiren elektrikli aygıtlara" bağlanır ( 108).
Umut siyaseten kullanışlı bir uyarıcıdır.
Kültürü doğuran emektir ve emek, haksızlığa uğramış bir ebeveyn misali, çektiği acıların tesellisini evladının başarısında bulur.
hiçbir yerde değil, acı gerçekler içinde neşeli"
Hoşnutsuzluk reform için teşvik edici olabilir.
Ayrıca umut, mizaçtan kaynaklanan neşeden farklı olarak, yanılabilirdir .
İyimserler muhafazakârdır çünkü iyi bir geleceğe duydukları inanç, şimdinin özünde iyi olduğuna duydukları güvenden kaynağını alır. Zaten iyimserlik hâkim sınıf ideolojilerinin tipik bir unsurudur. Hükümetler yurttaşlarını korkunç bir felaketin pusuda beklediğine inanmaya teşvik etmiyorsa, bunun nedeni kısmen, neşeli bir yurttaşlığın alternatifinin siyasi hoşnutsuzluk olmasıdır. Umutsuzluk ise, aksine, radikal bir tutum olabilir. İçinde bulunduğunuz durumu dönüştürmenin gerekliliğini, ancak ona eleştirel bir gözle bakarsanız fark edersiniz. Hoşnutsuzluk reform için teşvik edici olabilir. İyimserler ise, aksine, düpedüz kozmetik çözümlerle idare etme eğilimindedir. Gerçek umuda en çok, işler olabilecek en vahim halini aldığında, yani iyimserliğin genellikle kabul etmeye gönülsüz olduğu uç durumlarda ihtiyaç duyulur. Umut etmek zorunda kalmamak tercih edilebilir; çünkü umutlanma ihtiyacı, nahoş olanın çoktan gerçekleştiğinin işaretidir. Sözgelimi İbrani İncili’ne göre, umut kâfirlere karşı çıkmayı gerektirdiği için, iç karartıcı bir alt metne sahiptir. Kişi erdeme ihtiyaç duyuyorsa, bunun nedeni etrafında sayısız kötü insanın olmasıdır.&”
Aziz George bacaklarına ağırlık bağlanıp bacakları iki yana açık biçimde keskin bir kılıca oturtularak ateşin üstünde kavrulmaya bırakılmış, ayakları delinmiş, dikenli tekerlekle tepelenmiş, kafasına altmış çivi çakılmış ve sonunda ikiye ayrılarak öldürülmüştür"
İyimserler muhafazakardır çünkü iyi bir geleceğe duydukları inanç, şimdinin özünde iyi olduğuna duydukları güvenden kaynağını alır."
Aiskhylos’un Zincire Vurulmuş Prometheus’unda Prometheus Koroya dönerek, insanlığa verdiği armağanlardan birinin de gözü kör umut" olduğunu söyler. Buna karşılık, Koro’dan hiç de ironik olmayan şu karşılığı alır: "Verdiğin bu armağan onlara büyük bir lütuftur:’ Ulaşabileceğimiz tek mutluluk, muhtemelen, mutluluğa ulaşabileceğimiz umududur.
Her haliniz öyle eşsiz ki baştan aşağıya, / Her hareketinizi öyle taçlandırıyor ki, / Birer kraliçe olup çıkıyor her yapıp ettiğiniz" ( 4. perde, 4. sahne).

William Shakespeare-Kış Masalı

Gezegendeki her toy ahlakçıyı ve spiritüel amigoyu cezbetmiş görünen bir konudur umut.
Spinoza, umuda da korkuya da karşı çıkar. Ona göre, akıl sahibi birey kendinden emin bilgiye dayanarak yaşarken, umut cahillere özgü bir yanılsamasıdır.
Umut siyaseten kullanışlı bir uyarıcıdır.
-Yenilenler için bir tek kurtuluş kaldı; hiçbir şey ummamak.&”
-“İnsanlık tarihini dörtnala ileriye mahmuzlayan kolektif zeka, herhangi bir meydan okumaya karşı mağrur bir despot kadar dirençlidir.”
-“Nafile umut etmenin kendisinde aptalca bir şey yoktur ama mantıksızca ummak aptalcadır.”
Bir durumun iyiye gideceğine inanmak için birçok makul neden olabilir ama sırf siz iyimsersiniz diye bunun böyle olmasını beklemek bunlardan biri değildir. Yani siz Arna­vutsunuz diye ya da üç gün boyunca aralıksız yağmur yağdı diye her şeyin yoluna gireceğini düşünmek kadar saçmadır bu. Oysa nasıl ki işlerin memnun edici biçimde çözümle­neceğini düşünmek için makul bir gerekçe yoksa, bunun tam tersini düşünmeyi gerektirecek bir neden de yoktur; dolayısıyla iyimserlerin inancı mesnetsizdir. Şu değil de bu sorunun çözüme kavuşacağından emin olmak anlamında pragmatik bir iyimser olmak mümkündür ama profesyonel veya müzmin iyimser denebilecek kişileri belli konular­da umutlu kılan neden, genel anlamda kendilerini umutlu hissetme eğilimidir.
Henry James şöyle diyor: Bir muhafazakarın ille iyimser
olması gerekmese de, kanımca bir iyimserin muhafazakar
olması hayli muhtemeldir." İyimserler muhafazakardır çünkü
iyi bir geleceğe duydukları inanç, şimdinin özünde iyi oldu­ğuna duydukları güvenden kaynağını alır. Zaten iyimserlik hakim sınıf ideolojilerinin tipik bir unsurudur. Hükümet­ler yurttaşlarını korkunç bir felaketin pusuda beklediğine inanmaya teşvik etmiyorsa, bunun nedeni kısmen, neşeli bir yurttaşlığın alternatifinin siyasi hoşnutsuzluk olmasıdır. Umutsuzluk ise, aksine, radikal bir tutum olabilir. İçinde bulunduğunuz durumu dönüştürmenin gerekliliğini, ancak ona eleştirel bir gözle bakarsanız fark edersiniz. Hoşnutsuzluk reform için teşvik edici olabilir. İyimserler ise, aksine, düpe­düz kozmetik çözümlerle idare etme eğilimindedir. Gerçek umuda en çok, işler olabilecek en vahim halini aldığında, yani iyimserliğin genellikle kabul etmeye gönülsüz olduğu uç durumlarda ihtiyaç duyulur. Umut etmek zorunda kalmamak tercih edilebilir; çünkü umutlanma ihtiyacı, nahoş olanın çoktan gerçekleştiğinin işaretidir. Sözgelimi İbrani İncili’ne göre, umut kafirlere karşı çıkmayı gerektirdiği için, iç karartıcı bir alt metne sahiptir. Kişi erdeme ihtiyaç duyuyorsa, bunun nedeni, etrafında sayısız kötü insanın olmasıdır.
Gerçek felaket sözün tükenişini beraberinde getirir ve dil hükümsüz kaldığında, umut da tükenmiş demektir.
Gabriel Marcel şöyle der: Umut(…)ancak cehennem azabının olası göründüğü yerde kök salabilir."
Godot’un gelişinin felaket getirmeyeceğini kim söyleyebilir?
Hakiki bir umuttan bahsedebilmek için geleceğin şimdiye demirlenmiş olması gerekir. Zira geleceğin metafizik bir dış mekandan çıkagelip, şimdiyi öylece istila etmesi gibi bir şey düşünülemez.
Acıdan veya aşağılanmadan kaçınmayanlar takdire şayan değil, kalın kafalıdır.
Kişinin kendisini göksel bir saadete götüreceğine inandığı bir acıya kucsk açmasında faziletli bir yan yoktur.
Kapitalizmi Ayışığı gibi doğal karşılayan birinin, kar amacı gütmeyen şirketlerin, ancak kredi kartlarınızı şöyle bir burunlarına tutunca yaranıza dikiş atan ya da çocuklarınıza eğitim veren muadillerinden ahlaken üstün tutulabileceğini anlamaması gayet doğaldır.
İntihar eden" der Dostoyevski’nin bir roman karakteri, "kısa bir an için kendi hayatını ilahi bir kadiri mutlaklıkla yok edebilen bir Tanrı’ya dönüşür."
Dünyanın sonu gelmeden sonunu getirmezlerse iyi.
Kendimizi şahsen ortadan kaldırmaya öteden beri sahip olan bizler hayranlık uyandıran bir teknolojik beceriyle, artık bu sonu kolektif düzeyde gerçekleştirebilecek noktaya ulaşmış durumdayız.
İnsanlığı tehdit eden sadece geri kalmışlık değil, kibirdir.
Maddenin özünde onu ileriye iterek harekette tutan bir dinamik olsa bile, buradan, söz konusu dinamiğin onu aynı zamanda yukarı* ittiği sonucu çıkmaz.

Şeyler kendilerini bir gelişim çizgisinde açarken kendilerini daha eksiksiz gerçekleştirebilecekleri gibi, yozla­şabilirler de.

şeytani kişiler, anlam mefhumunun ta kendisini büyük bir ayıp olarak gören, değer fikrini ise iflas etmiş ve sahtekarca bulan sinikler ve nihilistlerdir.
Dünya insan soyunu unutacak, hayat oyunu devam edecektir."
Ütopyaya ancak yoğun bir umutsuzlukla ulaşıla­bilir.
(…) acıdan veya aşağı­lanmadan kaçınmayanlar takdire şayan değil, kalın kafalıdır.
Katıksız umutsuzlukta gerçek bir gönül rahatlığının yattığı durumlar da vardır. Tersine, çaresizliğin en etkili ilacı bile sayılabilir. Stoacı öğretiye göre, insan fazla yüksekten uçmayınca fazla üzülmez de.
torunlarının özgürlüğe kavuştuğuna yönelik hayalleri değil, ezilen atalarının hatıraları…

Umudumuza kaynaklık eden, sadece daha tatmin edici bir gelecek ihtimali değil, geçmiştir de.

Bir durumun iyiye gideceğine inanmak için birçok makul nedenler olabilir ama sırf siz iyimsersiniz diye bunun böyle olmasını beklemek bunlardan biri değildir.
Altında intikam duygusu yatan, palyaço burunlu bir şen şakraklıktır…
kendiargümanınısağlamlaştırmayaenyatkınolgularıseçipinceleyensavunmayageçmişbir ideolog
İnsanlığın sorunu sadece güçten veya kaynaklardan değil, böyle muhteşem bir evrimle geliştirdiği kabiliyetlerden de mahrum olmasıdır.

…tarih insanın ilerlemesinin bir kaydı olduğu kadar, yaşayanların üstüne çöken bir kabustur da."

Yazar bize, serbestlik ve insani refahın ticaret ve zenginlikle atbaşı gittiğini vazeder. Tabii, ticaret ve refahın aynı zamanda kölelikle, siyasi zorbalıkla ve sömürgeci katliamlarla da el ele gittiği gerçeğinin ihtiyatla üstünden atlayarak.
İradenin iyimserliği,idrakin kötümserliğini hükümsüz kılıyor olabilir.
İnsanda ahlaken kuşku uyandıran abartılı iyimserlik bi­çimleri vardır.
Gezegendeki her toy ahlakçıyı ve spiritüel amigoyu cezbetmiş görünen bir konudur umut.
…etrafındaki kişilerin arzularını ve bu arzuların kendininkilerle bağdaşmazlığını saptayamadığı için, olanaklı olanın sınırlarını kabullenemediği durum"

– E.Erikson bu tanımı, çocukta "uyumsuz iyimserlik" ten bahsederken kullanıyor..

Schopenhauer, insanın dinginliğini yanlış beklentilerle bozduğu için, umudu kötülüğün kaynağı sayar. Her istek çok geçmeden sönüp gider" der Schopenhauer, "ve onu besleyen bir umut yoksa, acı [yani, hayal kırıklığı] yaratmaz.&”
İnsanlar öteden beri korkunç bir kıyametin geleceği korkusuyla yaşamıştır. Son zamanlara kadar hesap edemedikleri şeyse, bu kozmik kıyametin kendi icatları olması ihtimalidir.
Umut da, arzu gibi, beşeri hayvanın kendisiyle özdeş olmadığı, varoluşunun ebedi bir henüz-gerçekleşmemiş’e endekslendiği, varlığının askıda olduğu hallerden biridir.
Bloch’a bakılırsa, ölüm tam anlamıyla gerçekleşmiş bir hayata el süremez.Eksiksiz kendini-gerceklestirme zamanın ve sürecin yanı sıra, faniliğin de sonu demektir.Her bireyin özünde ölümsüz bir unsur" vardır; öyle ki "varoluş ne zaman kendi özüne yaklaşsa, kalımlılık başlar."Epikuros’un deyişiyle, İnsanın olduğu yerde ölüm yoktur." Tüm yanlışlığına rağmen, etkileyici bir düşüncedir bu.Doğru olansa bunun tam tersidir.Ölüm ancak insanlık söz konusu olduğunda öz-bilince dönüşür.
Sadece modernliğe özgü bir şüphecilik değildir bu. Antik
Yunanlar umudu genel itibariyle bir lütuftan çok kötülük gözüyle bakmıştır. Euripides umudu insanlığın başına gelmiş bir lanet diye nitelendirirken, Platon Timaeus’ta umudun kişiyi yanlış yola saptırabileceğini belirti
Peki ama ya umut bir yanılsamaysa? Öyle olsa bile, onu silmek için ortada bariz bir neden olmayacaktır. Alexander Pope Essay on Man’de (İnsan Üzerine Deneme) umudun,
hayali bir amaçtan diğerine koşmamızı sağlayarak bizi hayatta
tutan sağaltıcı bir kurgu olduğunu söyler:
Ebedi umut fışkırır insanın bağrından; Hiç kutlu değil ama hep kutluluk peşinde insan.
Modern zamanlarda umut en az, karşıtı olduğu söylenebilecek nostalji kadar kötü bir intibaa sahiptir. Buna göre, umut dokunsan kırılacak bir kamış, uçan bir kale, arkadaşlığı hoşa giden kötü bir kılavuz, besin değeri düşük ama lezzetli bir sos gibidir. Çorak Ülke’de
nisan en zalim aysa, bunun nedeni insanda yeniden doğuşa dair boş umutlar uyandırmasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir