Selahattin Yolgiden kitaplarından Gittiğim En Uzak Yer Sizdiniz kitap alıntıları sizlerle…
Gittiğim En Uzak Yer Sizdiniz Kitap Alıntıları
&“&”
sokulup kalbine, sessizce
ve anladınız mı söylediklerini,
aldığı ve verdiği canları, balıklarının sesini,
mercanların hışırtısını, vapurlarını…
sudan uzak kalmayın bay antuan
ki kupkuru kalmasın sızınız
hayata bağlandığınız
zamanlar değildir bay antuan
bunu siz söylemiştiniz, unuttunuz mu yoksa?
yeşil çimenlere kavuşma umuduyla
masmavi bir havada
renklere ne anlamlar yüklemişiz,
düşünün bay antuan
kırmızı dur olduğu kadar aşk da
yeşilse çimen olduğu kadar ölüm
maviyse ilk şiir defteriniz
her sayfasını defalarca yazdığınız
her sayfasında ruhunuzun izini bıraktığınız
hayata ne anlamlar yüklemişiz anlasanıza
tamamlanmış bir şey de yok üstelik
her şey nasıl sisli hâlâ
Neden istediğim gibi değil bu beden
Neden hayatta oyalanıyorum hâlâ"
hep aynı hile: bir şeyi zamana
bırakmanın yanılgısı
sarınıp mor harmanisine, bizans’ın bir imparatoru gibi
rüzgarlara durmayı emredecek,
içinizden alıp kor ateşinizi
kim bilir neresinde saklayacak kalbinin
iyice anlıyoruz,yalan
yavrularına çam pürü toplayan serçeleri
ve örümcekleri,beyinlere ağ örenleri bile
çünkü iradeniz sizi daha üstün yapmaz onlardan
çünkü hepsi hayata dahil bir yanından
bir bardak su,
deniz olduğunu bilir mi tek başına?"
şairlerin sık sık kırmaya çalıştığı
ellerindeki çekiçlerle
bir nar olduğunu anlatmak da neyin nesi
ya da gittiğiniz her denizden aldığınız
bir bardak su,
deniz olduğunu bilir mi tek başına?
herkes birinin kalbindeki bir yeri açar
dokunduğu zamana kadar bilinmeyen
gövdesi bile ağır gelirken insanın taşımaya
ya da neden vakit bulunamaz hiç
aşk yapmaya, dalıp gitmeye, ağlamaya
sahi, zamanı kim ayarlar bay antuan
kurup koskoca çarkları birbiri ardına
biri için bir çan çalar ve biter hayat
sahi, kim toparlar kırılan kalpleri, ne iş!
sahi, kim kapar açık kalan kapıları geceleri"
hayvanları daha çok sevdin, aferin
diyen hiç kimseye inanmayın
çünkü gece lambaları yanan evlerde,
kış’ın boş sahillerinde,
içeride en çok, ta içeride
öldürmüştük zamanı
ve ölüden ilaç olmaz hiç kimseye
biri var mıdır bay antuan
biri var mıdır gerçekten kedileri sevmeyen
hiç bir denizi dinlediniz mi bay antuan
sokulup kalbine, sessizce
ve anladınız mı söylediklerini,
aldığı ve verdiği canları, balıklarının sesini,
mercanlarının hışırtısını, vapurlarını…
benim yetmiş beş yaşındaki babam
çok korkmuş ondan yirmisinde
karpuz satmaktan dönerken
ve bir daha da yaklaşmamış
sudan uzak kalmayın bay antuan
ki kupkuru kalmasın sızınız
hayata bağlandığınız"
size emanet ettiğim saçmalama hakkımı
geri verebilir misiniz,
aldığınız diğer şeylerle birlikte
iskambil papazlarıyla, öğle rakılarıyla,
kiraz sefalarıyla, hokkabazlarla
onlara ihtiyacım olacak artık
göz çukurlarıma iki manolya tohumu ekeceğim
büyümesi zormuş ama olsun
bana bakmazsınız bundan sonra, sararırlar bilirsiniz
ve gözlerimden öpmezsiniz bir daha olur biter
balıkların yaşama hakkını yücelteceğim bay antuan
ve kedilerin kutsallığını
bir öğleden sonrası hiçbir şey yapmadan
bir somya üzerinde uzanmayı
keşke kendimizi tutup çıkarabilseydik hayattan"
nasılsa tekrar uzar diye
oyuncak bebeğinin saçlarını kesen
ve rüzgâra esmesini emreden
yenildiğimiz bütün oyunlarda
hep aynı hile: bir şeyi zamana
bırakmanın yanılgısı
konuşan herkese baktık uzun uzun
ve anlayamadık hayatı"
çiçekler gibi ilkbahar kırlarından
su verdik geçen yıl, bak bu yıl öldü hepsi
seneye tekrar canlanmak için"
şairlerin sık sık kırmaya çalıştığı
ellerindeki çekiçlerle
çünkü aşk imiş her ne var âlemde"
“çiçekler güzel kadınların kızıdır”
o günden beri çirkin bir çiçek görmedim hiç
ve inandım tüm kadınların güzel olduğuna
adımın selahattin olduğuna inandığım kadar"
bir uçurtmayı uçak sanarak?"
dokunduğu zamana kadar bilinmeyen
ve çocuklar kükürtle büyür gecekondularda
çiçek açmalarını beklemeyin bu yüzden
iki elin sayısı kadar arkadaş yeter insana
elinizi uzattığınızda yirmi el ve yüz parmak
ille biri denk gelir de tutar sizi
kedileri ve köpekleri
buna dahil etmiyorum ama
özellikle sokaktakileri
ve sardunyaları da unutmayın
balkonda kim bilir kaç gündür sulanmayan
herkes karşısındakinin bir yerini acıtabilir"
serbest bırakmak
davetiyeymiş ölüme"
kendini feda edenleri ezberledim
aynı şeyi haykırması
haritaların yakılması, gözlerin kamaşması
dünyanın tüm sınırlarının kalkması
çiçek açmalarını beklemeyin bu yüzden
külden gözleriyle sizi izliyor kafeslerinden
sokulup kalbine, sessizce
ve anladınız mı söylediklerini…
En son neye ağladığımızı ve neden
Hep aynı hile: bir şeyi zamana
Bırakma’nın yanılgısı
Konuşan herkese baktık uzun uzun
Ve anlayamadık hayatı
çiçekler gibi ilkbahar kırlarından
gövdesi bile ağır gelirken insanın taşımaya
ya da neden vakit bulunamaz hiç
aşk yapmaya,dalıp gitmeye,ağlamaya
elinizi uzattığınızda yirmi el ve yüz parmak
ille biri denk gelir de tutar sizi
siz şimdi kaçıncıdasınız
hani kendi içinde çıktığı yolculuktan
bazen eli bomboş döner ya insan
her şey bir şeye benzer sonradan
herkesin kendisi, sadece kendisine…
hani balat’tan dönerken söylemiştiniz ya
çiçekler güzel kadınların kızıdır"
o günden beri çirkin bir çiçek görmedim hiç
ve inandım tüm kadınların güzel olduğuna
sokulup kalbine sessizce
ve anladınız mı söylediklerini,
aldığı ve verdiği canları, balıklarının sesini,
mercanlarının hışırtısını, vapurlarını…
benim yetmiş beş yaşındaki babam
çok korkmuş ondan yirmisinde
karpuz satmaktan dönerken
ve bir daha da yaklaşmamış
sudan uzak kalmayın bay antuan
ki kupkuru kalmasın sızınız
hayata bağlandığınız
bir narı parçalayıp da her tanesine
bir nar olduğunu anlatmak da neyin nesi
ya da gittiğiniz her denizden aldığınız
bir bardak su,
deniz olduğunu bilir mi tek başına?
bay antuan, siz kimsiniz allah aşkına
hep uykulu zamanlarımda
gözlerimin ucunda
yakalayamadığım bir gölge gibi
Beatrice tutmuşken tüm köşelerini odanın
ve poe’nun rüyalarında dans ederken fareler
lütfen söyleyin, nerelisiniz, neredensiniz?
siz bana yakın olmayın ben size gelirim
siz bana söylemeyin ben sizi bilirim
ve papatyaları yakmaya çalışmayın sakın çünkü
beyaz hiçbir çiçek yanmaz ateşte
dokunduğu zamana kadar bilinmeyen
hani kendi içinde çıktığı yolculuktan
bazen eli bomboş döner ya insan
her şey bir şeye benzer sonradan
birisi getirip bir gemi koysa dizenize haberiniz olmayacak
biri gelip başını dayasa dizinize, iltifat
bir öldürse sizi yıllar öncesinden kalan bir mektup zarfıyla, yalan
biri de ille dökülen gözyaşlarınızı toplayacak ardınızdan
tamamlanmış bir şey de yok üstelik
her şey nasıl sisli hala
beyaz hiçbir çiçek yanmaz ateşte
ben sizi bulurum
sultanahmet’te gelinlik sokak’ta
…
siz bana uzun boylu olmayın
ben kısalırım
içinden çıkılmaz durumları
aşarız beraber
herkes birinin kalbindeki yeri açar
dokunduğu zamana kadar bilinmeyen
diyen hiç kimseye inanmayın
Çünkü gece lambaları yanan evlerde,
kış’ın boş sahillerinde ,
içeride en çok , ta içeride
öldürmüştük zamanı
Ve ölüden ilaç olmaz hiç kimseye…
bütün kuşları öldürdüğünüzü biliyorum
tüylü elbiseler giymek için