İçeriğe geç

Deli Bal Kitap Alıntıları – Pelin Buzluk

Pelin Buzluk kitaplarından Deli Bal kitap alıntıları sizlerle…

Deli Bal Kitap Alıntıları

&“&”

Yatağımdaki uykuyu özlüyorum ben de. Sırtımı sarıp sarmalayıp duvara yaslamak, öyle uyumak istiyorum. Hançerden korkan bir yer var orada, yıllar var ki zonkluyor.
Seyretmek hiçbir zaman bu kadar acı vermemişti bana. Görmek yetmiyor artık, yeniden görülmek istiyorum.
Bir gölge karanlıkta ölür mü sence? Asıl orada barınır, saklanır.
Onu bağışlayan
O bazen
Vücudunun kederli bağlantısını
Durgun sularda
Boş mezarlarla, unutuyor
Ve aptalca zannediyor ki
Yaşama hakkı var.
Furuğ Ferruhzad
Herkesin, asla göremeyeceği halde görmek istediği kayıp bir yüzü vardır."
Hasan Ali Toptaş
Benim en büyük düşmanım da işte bu acımak. Ölümüne korkuyorum bu duygudan…
Ne olurdu şu kalabalıkta karşıma çıkıversen…
Seni ararken bütün yüzler aynı."
Tanrım, ekrandaki bu yansımam öldürecek beni…"
Yalnızım. Kimseye de ihtiyaç duyduğum yok hani…
Çok gizemli bir ülke şu gözyaşları ülkesi…
Yalnızdım… ölümcül bir yalnızlıktı…
Bir ölümü her gün yeniden yaşar
Camlara yapıştırılmış yüzler gibi."
Edip Cansever
Keşke yanımda olsaydın şimdi…
Arkada, göremediğimiz bir başka düşman var. Bir günebakan çiçeğinin beni izlediğini ve benden nefret ettiğini biliyorum."
Malcolm Lowry
Çünkü insan geçmişin değil, geleceğin bedelini ödüyor.
Ölenle ölünmüyor ağabey," dedi. " Biliyorum, dedim, beni acıtan da bu ya.."
Toprağa karışacak olan ölü, benden üstündü…
Ne kadar konuşulursa konuşulsun sözcükler bazı duyguları anlatmakta acizdir.
Tüm kalabalık yapışkan, hesaplı samimiyetleriyle beni boğuyor!
En çok da kendimden korkarım.
Yalnızdım. ölümcül bir yalnızlıktı…
Onu bağışlayın
O bazen
Vücudunun kederli bağlantısını
durgun sularda
Boş mezarlarla, unutuyor
Ve aptalca zannediyor ki
Yaşama hakkı var."

•Füruğ Ferruhzad

Müzik, yağmur yağıyormuş hissini verir insana.
Uykuda bile geceyi bekliyordu. Herkesin eşzamanlı masumiyetini.
Gündüzleri uyuyordu. Gecesiz bir güne uyanmaktan korkuyordu .
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Gözleri nice kentin ışıklarını yutmuşlardı.
İçinde müzik olan üzüntülü hatıra çok azdır.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Çok gizemli bir ülke şu gözyaşları ülkesi."

•Küçük Prens, Saint – Exupéry

İnsan sevdiği kişiyi çocukluğundan bu yana bilmek ister, çocukluk zamanlarını merak eder.
Nereden geldiğimin ne önemi var?
Gideceğim yeri bilmiyorum ki!"
Anılar yikikti. Ufak lekelerini bırakmışlardı, çıkarılan çerçevelerin ardında duvarda kalan izler gibi…
Kafesin biri,
bir kuş aramaya çıktı."

•Franz Kafka

İlk kez, görmek için değil, görülebilmek için bakıyordu.
Kimseyle konuşmam!
Bir ölümü her gün yeniden yaşar
Camlara yapıştırılmış yüzler gibi."

•Edip Cansever

Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Masalımızı yazmayacaksın yaşadığıma inandıkça."
~Vüsat O. Bener ~
Bir gölge karanlıkta ölür mü sence ?
Uysal bir karanlık yürüyor gözlerime.
Bir gölge karanlıkta ölür mü sence?
Keşke yanımda olsaydın şimdi.
Arkada, görmediğiniz bir başka düşman var.
Bir günebakan çiçeğinin beni izlediğini ve
ve benden nefret ettiğini biliyorum."
~Malcom Lowry~
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Bana ‘yalnız değilmişim’ hissini vermeye
çabalayanlar, “Yalnız kalabilir misin biraz?” diye nezaketen bile sormadan gidiverdiler
Anılar yitikti. Ufak lekelerini bırakmışlardı, çıkarılan çerçevelerin ardından duvarda kalan izler gibi
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
“İnsan, özgür kılmadan özgürleşemiyor. Bir kez tutsaklığından haberdar olmayagörsün, ömrü boyunca bu geniş hapishanenin duvarlarına kadar yürüyüp onları bulmak ve diğer tüm bihaber tutsaklara göstermek istiyor. Duvarların yıkılmadan önce görülmesi gerek.”
“Kimi insanlar vardır, Bay Clapot, kâğıda akıttıkları sözcüklerin büyüsüyle yaşarlar ve bu sözcükler, yazılamadıklarında sahiplerini boğar.”
Çünkü insan geçmişinin değil , geleceğinin bedelini ödüyor.
Biliyordu, ne kadar konuşulursa konuşulsun sözcükler bazı duyguları anlatmakta acizdir.
Yaşam boyu ölümle ilişkisi olan, ölmediği için yaşamak zorunda kalan insanlardanım ben. Bir asalak gibi yapışıp kalmışım hayata. Ardımdan anımsamak için bırakacağım hatrı sayılır arkadaşlıklar ya da bir statü yok.
“İşte böyle ölünür.!”
Tanrım, ekrandaki bu yansımam öldürecek beni.
Çok gizemli bir ülke şu gözyaşları ülkesi…"
Çok gizemli bir ülke şu gözyaşları ülkesi…"
Deniz değildi bu tuzun sebebi. Gözyaşıydı.
Çocukların sevinç çığlıklarını duyuyorum.
Bir günebakan çiçeğinin beni izlediğini
ve
benden nefret ettiğini biliyorum.
ölüler gözyaşlarıyla beslenirdi. iyice doyduklarında, bu kez ölü" olmaktan çıkar, daha çok bir fotoğraf karesinden bakmayı yeğlerlerdi.
allah dedikleri kağıttan bir kuştu başlangıçta. onu o kadar süslediler, o kadar büyüttüler ki hepimiz yaşamımızı düzene sokacak olan bu kuşcağıza tüm sorunların çözümünü yıkıverdik… tüm bu yükü taşısın ve sesini çıkarmasın diye besledik o kuşu. bizi düşünmekten, türlü meselelere kafa yormaktan alıkoyduğu için şükrettik ona. her ibadette bu kuşa bağımlılığımız tazelendi ve bu sayede yüzyıllarca ölmedi o. etrafına yerleştirilen sayısız aynayla çoğaltıldı. sonunda kimse onun bir zamanlar kağıttan yapılmış olduğunu ve uçamayacağını hatırlamadı. şimdi, çocukların allah’ı babaları, kadınların allah’ı kocaları, öğrencilerin allah’ı hocaları, koca bir halkın allah’ı ise yöneticileri oldu. hemen her erkek biraz allah oldu. bu neferler, allah’ın her şeyi görüp cezalandırabilmesini sağladılar. geriye kalanlar – kadınlar ve çocuklar- aynalardan sürüldüler…
güneş tutulacakmış. halkalı. başka bir halkayı bir ayının burnunda gördüm. bir çingenenin eline düşmüş, acıklı acıklı oynuyordu. bir diğer çingene darbuka çalıyordu. insanlar öyle korkunç gülüyorlardı ki ayının boynuna sarılıp ağlamak istedim.
“Onu bağışlayın
O bazen
Vücudunun kederli bağlantısını
Durgun sularda
Boş mezarlarla, unutuyor
Ve aptalca zannediyor ki
Yaşama hakkı var.”
Füruğ Ferruhzad
Tüm katları böylece gezip durdu. 2. katta epey vakit geçirdi. Kâh Dostoyevski kâh Kafka oldu. Sonra Huxley oldu, Morrison oldu. Poe olunca kendi ellerinden tuttu. Nietzsche olunca kendi boynuna sarılıp ağladı. Turgut Uyar olduğunda uzanıp kendi yanaklarından öptü. Öyle duygulandı, öyle çok yaş döktü ki… Ancak hiçbirinin yaşamını istemedi.
“Nereden geldiğimin ne önemi var? Gideceğim yeri bilmiyorum ki!”
Herkesin, asla göremeyeceği halde görmek istediği kayıp bir yüzü vardır.
Masalımızı yazamayacaksın yaşadığıma inandıkça.
Yalnızım..Kimseye de ihtiyaç duyduğum yok hani.Tüm bu kalabalık yapışkan, hesaplı samimiyetleriyle beni boğuyor.Kendilerini sırf akrabam olduklarından bana dayatan insanlardan kurtulalı çok oluyor.Benim ihtiyaç duyduklarım, doğa tarafında bana verilenler değil.İhtiyaç duyduklarım, dostlarım, gittiler.Şimdi onları hatırlamak, dudağıma acı, alaylı, dayanılmaz ve arkasından gelecek ağlamanın önünü alamayan bir gülümseyiş konduruyor.Bana yalnız değilmişim" hissini vermeye çabalayanlar, "Yalnız kalabilir misin biraz?" diye nezaketen bile sormadan gidiverdiler.
Tek satır yazmadı. Biliyordu, ne kadar konuşulursa konuşulsun sözcükler bazı duyguları anlatmakta acizdir.
Ayıplayacak haliniz mi var? Kim olduğunuzu biliyor musunuz? Üzerinizde tek parça kumaş yok. İçinizde bir parça ruh yok. Ama ayıplarınız, günahlarınız gene de yaşıyor, tutunuyor. Ayıp yok artık!
Onu bağışlayın
O bazen
Vücudunun kederli bağlantısını
Durgun sularda
Boş mezarlarla, unutuyor
Ve aptalca zannediyor ki
Yaşama hakkı var.”
Geçmişte ne suç işlediğinizi, neyin bedelini ödediğinizi düşünmek boşunadır. Çünkü insan geçmişinin değil, geleceğinin bedelini ödüyor. Hak ettiğim nasıl bir gelecek? Bugün hangi geleceğin hesabını veriyorum? Bu sorular insanı sürekli bir şimdi"nin içinde tutuyor.
Tüm katları böylece gezip durdu. 2. katta epey vakit geçirdi.
Kâh Dostoyevski kâh Kafka oldu. Sonra Huxley oldu,
Morrison oldu. Poe olunca kendi ellerinden tuttu. Nietzsche
olunca kendi boynuna sarılıp ağladı. Turgut Uyar olduğunda
uzanıp kendi yanaklarından öptü. Öyle duygulandı.
Düşündü: İnsan sevdiği kişiyi çocukluğundan bu yana bilmek
ister, çocukluk zamanlarını merak eder.
İçinde müzik olan üzüntülü hatıra
çok azdır. Onlar da olsa olsa hüzün verir, ama ağlatmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir