İçeriğe geç

Doğal Yaşam ve Başkaldırı Kitap Alıntıları – Henry David Thoreau

Henry David Thoreau kitaplarından Doğal Yaşam ve Başkaldırı kitap alıntıları sizlerle…

Doğal Yaşam ve Başkaldırı Kitap Alıntıları

&“&”

Zamanın büyük çoğunluğunda yalnız olmanın sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Birileriyle beraber olmak, en iyileriyle bile olsa, kısa bir süre sonra yorucu ve tüketici bir hal alır. Yalnız olmayı seviyorum. Yalnızlıktan daha arkadaş canlısı bir arkadaş görmedim.
Bu dünyada mutlu insan yoktur, engin ufkun keyfini özgürce çıkaranlar hariç.
Teslimiyet denilen şey doğrulanmış umutsuzluktur.
“Birbirimizin gözlerinin ta içine bir anlığına bakalım, bizden daha büyük bir mucizenin gerçekleşmesine gerek var mı?”
Doğanın içinde yaşayan ve hala duyuları çalışan biri için kara melankoli diye bir şey olamaz.
Yalnız olmayı seviyorum. Yalnızlıktan daha arkadaş canlısı bir arkadaş görmedim.
Çünkü insan bir şeyleri ne kadar kendi haline bırakırsa o kadar zengindir.
Fuzuli bir serveti olan adam, yalnızca fuzuli şeyler satın alabilir. Para, ruhun gerektirdiği hiçbir şeyi satın alamaz.
Ben hayatımın geri kalanında bir örümcek gibi evimin tavanarasının bir köşesine sıkışıp kalsaydım bile, düşüncelerim bana eşlik ettiği sürece dünya genişliğinden hiçbir şey kaybetmezdi.
Bir insan akranlarıyla uygun adımda yürüyemiyorsa belki de bu onun adımını başka bir sese göre atmasından kaynaklanıyordur. Bırakalım o dinlediği müziğe göre adımını atsın. Burada asıl önemli olan onun bir elma veya meşe ağacı kadar erken olgunlaşması değil. Olgunlaşma zamanı gelmediğinde ondan baharını yaza çevirmesini bekleyebilir miyiz? Yapımızın gelişmek için gerektirdiği koşullar henüz hazır olmadığında, bunların yerine geçecek başka bir gerçeklik bulabilir miyiz? Bulduğumuz taktirde de benliğimizi ait olmayan bir gerçekliğin içinde mahsur kalmaz mıyız?
Temelini sağlamca atmadığım bir binanın kemerlerini inşa etmeye başlamak bana hiçbir tatmin sunmuyor."
Eskiden odamda üstü mermerle kaplı bir komodin vardı; ancak zihnimdeki eşyaların hala hiç tozunu almamışken bu komodinin her gün tozunu almam gerektiğini öğrendiğimde bundan iğrenmiş ve onu götürüp çöpe atmıştım.
Günümüzde evlerimiz mobilyalarla doldurulup kirletilmiştir.
Bir an için birbirimizin gözlerinin içine bakmaktan daha büyük bir mucize gerçekleşebilir mi bizim için?
Bir sınıfın içinde ya­şadığı lüks, diğer bir sınıfın sefaletiyle dengelenir.
Sade ve bağımsız bir zihin hiçbir prensin emrinde çalışmaz.
Kötülükten daha başında kaçın­mak en iyisidir.
En alt anlamında olduğu kadar en yüksek anlamında da işbirliği yapmak demek hayat­larımızı bir araya getirmek demektir.
Dünyada mutlu insan yoktur, özgürce engin bir ufkun tadını çıkarabilenler dışın­da." demişti Damodara,
Diyorum ki; tüm unutulmaz olaylar sabah vakti, sabah havasın­da vuku bulur.
Fasulye­mi sulayan ve bugün evde kapalı kalmama sebep olan yağmur bir keder veya melankoli kaynağı değil, tam tersine benim için iyi bir şey.
Ger­çek zenginliğin tadını çıkaran yoksulluğu verin bana.
Yemeğinin gerçek tadını ayırt edebilen kişi obur değildir, bu tadı ayırt edemeyen ise obur­dur.
İyilik asla boşa gitmeyen tek yatırımdır.
Hayatını basitleştirdiği nispette evrenin yasaları daha az karmaşık gözükecek, yalnızlık yalnızlık olmayacak, fakirlik fakirlik, zayıflık da zayıflık olmayacak.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Herhangi bir gerçek, uydurulmuş şeylerden daha iyidir.
Gözlerimizi kör eden ışık bizlere karanlıktır.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Az sayıda insan tanırken bir çok ceket ve pantolon tanırız. Bostan korkuluğuna kendi elbisenizi giydirip, korkuluğun yanında kıyafetsiz dikilirseniz herkes korkuluğa selam verecektir.
Doğanın insan ırkına ait olup da kendisini hak ettiği gibi takdir eden bir sakini bulunmuyor. Kuşların tüyleri, ötüşleri bile çiçeklerle uyuşuyor ancak hangi genç bir erkek ya da kız doğanın zengin ve yabani güzelliğine ortak oluyor? Doğa, onların oturduğu kentler ve kasabalardan uzakta kendi başına yeşerip çiçek açıyor. Cennetten bahsediyor, dünyayı utandırıyoruz.
Otuz küsur yıldır bu gezegende yaşıyorum ve hala büyüklerimden değerli, değerliliği bir yana, samimi bir tavsiyenin ilk hecesini duymadım. Bana hiçbir şey söylemediler ve muhtemelen de faydalı hiçbir şey söyleyemezler.
Eğer bir başkasını daha iyi tanıyor olsaydım, kendimden bahsetmezdim..
Bir insanın değeri derisinde değildir ki, değerini anlamak için ona dokunmamız gereksin.
.
Doğanın, güneşin, rüzgarın ve yağmurun, yazın ve kışın tarif edilemez masumiyeti ve iyiliği, sonsuza dek sağladıkları böyle bir sağlık, böyle neşe! ve bizim ırkımıza o kadar sempati duydular ki, tüm doğa etkilenecek ve güneşin parlaklığı kaybolacak ve rüzgarlar insanca iç çekecek ve bulutlar gözyaşı yağacak ve ormanlar yapraklarını döküp yas tutacak yaz ortasında…

İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Böyle telaş içinde yaşayıp hayatı çarçur etmek niye?Daha acıkmadan açlıktan ölmeye hazır gibiyiz.
İnsanların dünyada birbirlerinden olabildiğince farklılaşmasını istiyorum; aynı zamanda her bir kişinin babasının, anasının ya da komşusunun yaşadığı hayatı yaşamak yerine dikkatini toplayarak kendi hayatını" nasıl yaşayacağını bulması gerektiğine inanıyorum.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Kişi, hayatı bilgece, yani aceleye getirmeden yaşadığı zaman, yalnızca yüce ve kıymetli şeylerin kalıcı ve kesin bir varoluşa sahip olduğunun, önemsiz korkuların ve hazların da gerçekliğin gölgesinden ibaret olduğunun bilincine varır.
Ben şahsen yalnız kalmayı seviyorum ve hayatımda hiç yalnızlık kadar cana yakın bir dost bilmedim. Aslında biz kendimizi, insanların arasına karıştığımız zaman, kendi başımıza kaldığımızda olduğundan daha yalnız hissederiz.
.
Bir an için birbirimizin gözlerine bakmamızdan daha büyük bir mucize olabilir mi ?

Bahsi geçen sohbetlerimizde konuşulan şey daha ağır ve derin mevzulara kaydığında sandalyelerimizi karşı duvarlara değene kadar birbirinden uzaklaştırırdık. Yine de fazla geçmeden odanın içindeki alanın mevzunun talep ettiği mesafeyi karşılamadığını fark ederdik.
.
Yalnız giden adam bugün başlayabilir; ama bir başkasıyla seyahat eden, o diğeri hazır olana kadar beklemelidir ve gitmeleri uzun zaman alabilir.

Bazen hayvanlara en iyi rolü çocuk masalı yazarlarının verdiğini düşünüyorum, çünkü onlar bir bakıma bizim düşüncelerimizin bir kısmını sırtlarına yüklenmek için yaratılmışlar.
.
Bir insan, bir yana bırakabileceği şeylerin sayısı kadar zengindir.

…artık dünyaya demir atmış, kafasını kaldırıp göklere bakmanın nasıl bir şey olduğunu unutmuş insanlarız.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Ne en lüks evlere sahip olmanın çok da övünülecek bir tarafı var ne de insan ırkının bir gün yok olacağını düşünerek kendimize zulmetmemizin gereği var.
Onun için ilham perim bu noktadan sonra dilsiz kesilseydi onda hiçbir kabahat görmezdim. Neticede kuşlar bile tüneyip yuva kurdukları ağaçlar kesildiği zaman ötmüyor."
Beraber oturup eski zamanlardan, hayatın daha kaba, basit olduğu ve insanların soğuk ve sert havalarda yaktıkları büyük ateşlerin etrafında zihinleri açık bir şekilde toplandığı günlerden söz ederdik."
Biz neden bu kadar çaresiz amaçları başarmayı bu kadar çaresizce arzuluyoruz?"
Çünkü insan doğasının en kıymetli nitelikleri, tıpkı bir meyve ağaçlarında açan çiçekler gibi yalnızca narince toplanıp dikkatle muhafaza edildikleri takdirde bozulmadan varolabilirler. Ancak ne yazık ki biz, ne kendimize ne de birbirimize bu şefkat ve hassasiyeti gösteriyoruz.
Biz bir topluluğa ait olarak yaşıyoruz. Bu yüzden kişinin bu topluluğun içinde yaşamaya devam etmesi için yalnızca terziye değil papaza, tüccara ve çiftçiye de bel bağlaması gerekiyor. Acaba bu iş bölümü ne zamana kadar devam edecek. Neticede nasıl bir amaca hizmet ediyor? Kuşkusuz ben başka birinin benim yerime düşünmesi mümkün olduğundan, buna razı olabilirim ancak bu, benim aklımı kullanmamı gereksiz kalacağından iyi bir fikir olmazdı.
Zamanın büyük bir kısmında yalnız kalmanın daha erdemli olduğunun farkındayım. Bir grubun parçası olmak birileriyle beraber olmak en iyisiyle dahi olsa bir süre sonra yorucu ve vakit kaybıdır. Yalnız olmayı seviyorum. Yalnızlık kadar sıcakkanlı bir yoldaş tanımadım. Dışarı çıkıp insanlara karıştığımızda evimizde olduğundan daha yalnız kalırız. Düşünen ve çalışan bir kişi her zaman yalnızdır bırakın da öyle kalsın.
Düşünüp tasarlayarak yaşamak istediğim için ormana çekildim, sadece hayatın asli gerçekleriyle yüzleşebilmek için, zorunlu öğretilerini öğrenip öğrenemeyeceğimi görmek, ölüm günü geldiğinde yaşanmamışlıklarla karşılaşmamak için. Yaşamak o kadar güzel ki hayatın kendisi olmayanı yaşamak istemedim; gerekmedikçe boyun eğmeye niyetim vardı. Derinden yaşamak, yaşamın özünü emmek, gürbüz ve Spartavari yaşamak, yaşama dair olmayan her şeyi bozguna uğratmak, ekinleri kökünden biçmek, yaşamı köşeye sıkıştırarak en küçük anlamına kadar indirgemek, eğer adi olduğu ortaya çıkarsa (neden alçaklığın özü tümünde yer alsın ki) bu alçaklığı dünyaya duyurmak istedim; yok eğer asil idiyse de bunu deneyimleyerek yaşamak ve bir sonraki kısa yolculuğumda gerçek bir anlam kazandırmak istiyorum.
İçinden geleni söyle, söylemen gerekeni değil. Her hakikat kandırmandan daha iyidir.
İlkyaz gelir, biz hâlâ kışta oyalanır dururuz.
Bırakalım zaman acıları yatıştırsın, onlara soluk mavi bir renk versin.
Ruh kendi kendinin efendisi olmadığı için insan bakar, ancak görmez; dinler, ancak duymaz; yer, ancak yediğinden tat almaz."
Toplumumuzu oluşturan erkek ve kadınların yeni desenlere ve kalıplara duyduğu çocuksu, vahşi iştah, bir sürü insanı mevcut neslin istediği şeyi bulmak için devamlı çiçek dürbünlerinden bakmaya teşvik ediyor.
Söylemekle yükümlü olduğunuzu değil, söylemek istediğinizi söyleyin. Herhangi bir gerçek, uydurulmuş şeylerden daha iyidir.
Cennet başımızın üzerinde olduğu kadar ayaklarımızın da altındadır.
.
Hiç duymayacağınız şeyleri konuşabiliyorsanız, asla okumayacağınız şeyleri yazabiliyorsanız, ender şeyler yapmışsınızdır.

İnsan ebediyeti yaralamadan zaman öldürebilir mi?
Bir insanın değeri ona dokunacağımız teninde değildir.
Çoğu kez, insan içine çıktığımızda kendi odamızda oturduğumuz zamandan daha yalnızız.
Çocukluğunun düşüncesiz çağını geride bırakmış olan hiçbir insan, kendisi gibi bir cana sahip bir varlığı sebepsizce öldürmeyecektir.
.
Zamanın büyük bir bölümünde yalnız olmayı sağlıklı buluyorum.

En iyilerle bile birlikte olmak kısa sürede yorucu ve yıpratıcı olur.

Irmağa bir köprü yapmasak da olur, gerekirse biraz daha uzaktan dolanırız; ama en azından bizi kuşatan bilgisizlik denizine bir köprü ayağı yapalım.
Sıra dışı bir okul istiyoruz. Soylular sınıfından olmayalım, köy halkının tümü soylu olsun.
Ayrıntılarla uğraşırken yaşam boşa gidiyor.
Bizler, gürültüden, kargaşadan uzak yerler olarak, evrenin Koltuk takımyıldızının ötesinde bulunan, birtakım ücra, daha göksel köşelerini düşler dururuz.
İnsanların ettiği kötülükler, onlar öldükten sonra da yaşar."
İnsanların yaptıkları kötülükler onlardan sonra da yaşamaya devam eder."
Buna rağmen insanlar öyle bir noktaya geliyor ki çoğu zaman zaruri ihtiyaçlarını değil, lüks ihtiyaçlarını temin edemedikleri için açlık çekiyorlar;
Kişinin kaderini belirleyen, daha doğrusu gösteren, kendisi hakkında düşündükleridir.
Her ne kadar yaşam kötü de olsa tanışın ve onu yaşayın yaşamdan kaçmayın ve ona küfür etmeyin. Siz kadar kötü değildir. Ne kadar zengin olursanız o kadar yoksul görünür yaşam. Yaşamda kusuru bulanlar cennette bile kusuru bulacaklardır. Yaşamınızı yoksul da olsa sevin belki de yoksul zamanlarda bile hoş heyecan verici ve görkemli zamanlar geçirebilirsiniz. Batan güneş düşkünlerin evinin penceresinden zengin insanların evinden yansıdığı gibi yansır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir