İçeriğe geç

Şeker Sokağı Kitap Alıntıları – Necib Mahfuz

Necib Mahfuz kitaplarından Şeker Sokağı kitap alıntıları sizlerle…

Şeker Sokağı Kitap Alıntıları

&“&”

İnsan davranışını normal ve sapkın olarak ikiye ayıran kimdi? İnsanın düşmanı nasıl aynı zamanda yargıcı olurdu? Neden, aslında acınacak durumda olanlar, hep alay konusu olmaktaydı?
Sevilenler oldum olası terk eder sevenleri..
Bismillahirrahmanirrahim.
Sevilenler oldum olası terk eder sevenleri.
Acı çeken insan, acının kaynağını ortadan kaldırmaya odaklanır. Toplum acı çekiyor. Dolayısıyla, öncelikle bu acıyı dindirmeliyiz. Ancak ondan sonra felsefe yapıp eğlenebiliriz.
Yazı, iyi tanımlanmış, net bir amaca hizmet etmeli, onun aracı olmalıdır. Dünyanın gelişimini, insanlığın gelişim ve özgürlük merdiveninde yükselmesini amaçlamalıdır. İnsanlar sürekli bir mücadele içinde. Gerçek yazar özgürlük savaşçılarının başını çekendir.
Haydi birkaç kadeh içip dünyanın tek ve adil bir iktidar etrafında birleştiğinin hayalini kuralım." dedi.
"Bunun için bir iki kadehten fazlası gerek."
Aşıkken, aşık olmaktan nefret edebiliriz ama yokluğunda çok özlediğimiz kesin.
Hassas bir kalp ile kuşkucu bir zihne sahip olmak büyük dert.
Türü veya ünvanı ne olursa olsun, dünyanın tüm zorbalardan temizlendiğini görecek kadar uzun yaşamak istiyorum.
Yaşam büyük bir oyun, tam bir üçkâğıt. Bu yalanı zarafetle kabullenebilmek için yaşamın gizli bir fazilet barındırdığını varsaymak zorundayız. Sahnedeki rolünün bir aldatmaca olduğunu bile bile kendi maharetine tapman oyuncular gibiyiz.
Din insan icadı.
Hakikat nedir? Değer olarak adlandırdıklanmız ne? Herhangi bir şey nedir?
İnsan hem cana yakın, hem de güçlü olamaz. Bu bir mittir.
Okumanın yaşamsal bir ihtiyaç olduğunu kabullenmeden gelişemeyiz.
“Hükümet denilen pezevenk takımına sor.”
Ayda’ya âşıkken evliliği düşünmek abesle iştigaldi. Sonraları aşkın yerini, yaşamını arsızca bir çırpıda yutan düşün almış; en büyük zevki okuyacak güzel bir kitap bulmak ya da yazdığı bir makaleyi bastırabilmek olmuştu. Bir düşünce adamı evlenmez, evlenmemelidir demişti kendine. O yukarılara bakıyor, evliliğin bakışlarını aşağı çekeceğini düşünüyordu.
Bir insanın ailesinden bağımsız olarak değerlendirilmesi gerekir.
Aşk ; deprem gibi bir şey, camiyi de, kiliseyi de, kerhaneyi de aynı ölçüde sarsar."
Coşkum samimiydi ama sonraları kuşkuculuğun kuşkusuna düştüm."
Felsefe yapma. Mutluluk sübjektif bir şeydir. İnsan bir bakan kızıyla çok mutlu olabileceği gibi, kendi sınıfından biriyle de bedbaht olabilir. Evlilik, dün el Nahhas’ın imzaladığı antlaşma gibi bir anlaşma. İçinde sıkı pazarlık, gerçekçi değer takdiri, kurnazlık ve dirayet, keskin zekâ ve kavrayış, kazançlar ve kayıplar var. Memlekette yükselmenin tek yolu bu. Geçen hafta daha kırk yaşını bile doldurmamış olan biri temyiz mahkemesine kıdemli hakim olarak atandı. Oysa ben, adli sistemde ömür boyu sebatla çalışıp böylesi yüce bir mevkie asla atanmayabilirim. "
Edebiyat özgürlüğün en önemli araçlarından biri ama tersi amaçlara da hizmet edebilir. Adımlarına dikkat et."
Oysa, okumanın yaşamsal bir ihtiyaç olduğunu kabullenmeden gelişemeyiz.
Memleketimizde altmışının üstünde olduğu halde kafası genç insanlar olduğu gibi, hayatının baharında olup binlerce yıl önce yaşamışçasına antika kafalı gençler de var."
Kavalcı ölse de, parmaklar çalmaya devam ediyor."
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Masa başında edilecek bir kaç lafa elli üç yıllık işgal kaldırılabilir mi?"
Edebiyat’a kıyasla, Hukuk Fakültesi’nin sana daha geniş bir alanda ve daha iyi bir kariyer yapma imkanı verdiğini unutma. Edebiyat Fakültesi’ni seçersen öğretmen olacaksın ki, zor bir meslek ve itibarsız."
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İnsan emekli olup evde olup evde oturmaya başlayınca iyice çöker. Emekli maaşıyla geçinen memurların halini görmüyor musun?"
Öğrenmeyi sevdiğin kadar, parayı da sevmelisin."
Okula gidiyorlarsa talipleri çıkmadığı içindir. Ama senin gibi bir güzel… dedi Hanafi kadın okumayı önemsemeyen bir tavırla."
“Ben yaşama da, insanlara da inanıyorum. Doğruluğuna inandığım sürece onların ideallerini savunacağım; çünkü tersi, korkup görevden kaçmak olur. Sahte ideallere karşı çıkmayı da görevlerim arasında addediyorum; çünkü tersi, bir tür vatan hainliği olur
“Kendimi insanlıktan kanımla, canımla sorumluymuş gibi hissediyorum.”
“Bizler gözü kara aşıklarız.”
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
“Mutluluk, birinin seni gerçekten anladığı, senin de onu gerçekten anladığını bilmekten başka nedir ki…”
Din, çareyi insanın vicdanında arıyor, oysa çare toplumsal gelişmede.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
“Bir bakış, bir hareket, bir gülüş bugün nasıl da yeri göğü sarsıyor, gördün mü?”
Anne kalbi hiçbir kalbe benzemez.
Erkeklerin üzüntüsü kadınların üzüntüsünden farklıdır.
Uçaksavar sesi birden patlayıp ardı ardına sürerek nefes kesti. İnsanlar nereye bakacaklarını, ne diyeceklerini bilemiyorlardı. Oysa silah sesleri iki dakikadan çok sürmemişti. Herkes yeniden o iğrenç sesi beklemeye başladı. Korku ruhları teslim almış, sığmağa tam bir sessizlik hakim olmuştu.

Karanlıkta sığınaktan yarasalar gibi birer birer çıktılar. Pencerelerde belli belirsiz ışık vardı. Dünya hali normale dönmüştü.
Bu kısacık sürede, yaşam, kendisine kayıtsız olanlara ne kadar değerli olduğunu hatırlatmıştı.

… :/

“Haydi birkaç kadeh içip dünyanın tek ve adil bir iktidar etrafında birleştiğinin hayalini kuralım.”

“Bunun için bir iki kadehten fazlası gerek.”

… ????

“Evlilik, kaybedilmiş yaşam savaşında son teslimiyettir.”

Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Ne tuhaf, çekip giden aşkın yerini hiçbir şey alamıyor ama geride acı kırıntıları kalıyordu.
“Bağımsızlık her şey demek değildir. Halkın köle gibi değil, hür yaşamak için, egemenlik gibi, insan hakları gibi kutsal imtiyazları da var!”
Peki, ya sizin zulmünüz için kime başvuracağız?..

“Allah, anneleri, babaları, büyükanne ve büyükbabaları zamanından önce yaşlandıran kız evlatları affetsin.”

“Evliliğin mutluluğundan bahsediyor ama şikayetçi eşleri göz ardı ediyorlar.
Dünyada sahtekarlıktan başka bir şey yok mu acaba?”
“Edebiyat özgürlüğün en önemli araçlarından biri ama tersi amaçlara da hizmet edebilir.”
!!!
“Türü veya ünvanı ne olursa olsun, ben dünyanın tüm zorbalardan temizlendiğini görecek kadar uzun yaşamak istiyorum.”
“Bir insanın kalbini yargılama hakkını nereden buluyorsun sen?”
…???

“Soylu insan sayılı hatası olan insandır.”

”Şu an kendimi bir sevda denizinde sürüklenir gibi hissediyorum.”
Rıdvan, “Sen neden evlenmiyorsun Amca?” diye sordu Kemal’e. “Nedenini bana da söyle ki, icabında kendimi savunabileyim.dedi
“Niyetin evliliği boykot etmekse, bil ki hayatta olduğum sürece buna izin vermeyeceğim. Sizin parti yeniden iktidara gelene kadar bekleyelim bakalım. Sonra sana muhteşem bir düğün yaparız” dedi Yasin.
Bir erkeğin okuyup yazmak için kendini bekârlığa mahkum etmesinin akıllı bir yanı var mı?
İtiraf etmeliyim ki iki oğlum da çılgın; biri bir mümin, diğeri dinsiz. Aile özelliklerinden biri de çılgınlık zaten
“Üç kere evlendim ama sazlı sözlü bir düğünüm olmadı hiç” dedi Yasin esefle.
“Gevezelik edip kendinden bahsedeceğine kızına bak” diye iğneledi Zennube.
Yasin gülüp, “Dördüncü evliliğimde hepsi olacak inşallah dedi.
“Bunu Rıdvan evleninceye kadar ertelesen iyi olur” diye cevap verdi Zennube alaycı bir sesle.
İnsanın evi askeri yönetim altındayken nasıl istediği gibi davranır
Bizler savaş fakirleriyiz, yani devlet memuru
Başı ya kel, ya hastalıklıydı. Ön dişleri dökülmüştü. Yüzündeki ağır makyajla gülünç, hatta iğrenç görünüyordu. Çevresine, yaltaklanırcasma bakan sevgi dolu gözlerle bakıyordu.
Ayda’nın özlemini çekiyor olabilirdi tabii. Bir zamanlar onu çok sevdiği için değil, o ilişki bir daha dönmemek üzere kaybolup gittiği için. Ayda, yıllar boyunca özlemini çektiği aşkı temsil ettiği için! O sadece, tarihi bir kalıntı, bir semboldü artık.
Sen, Doğu ile Batı arasında kararsız kalmış bir Doğulu gibisin. Ha bire başın dönüyor
Evlilik, kaybedilmiş yaşam savaşında son teslimiyettir
İnsanın yaşamını sevdiklerinin ölümü etrafında planlaması hoş değil.
Politikaya bile duygusal yaklaşılan bu ülkede, insanların aşka muhasebeci titizliğiyle yaklaşmaları dehşet vericiydi.
Geleneklerin vaaz ettiği sorular aşık olmayan kalpler içindir
Kızların okuma merakı beni düşündürüyor. Kadının yeri evi. Bir iki yıla kalmadan Kerime de şanslı bir adamla evlenir gider zaten.
Selam sana kültürlü beyefendi! Ezberlediğin şiirlerin seni kültürlü bir insan yaptığını sanmıyorsun herhalde. İstersen büro için yazdığın mektup taslaklarında kullandığın üsluptan bahsedelim.
“İkimiz de yıllardır devlet memuriyetindeyiz. Ha bir yıl fazla, ha bir yıl eksik.”
O bir yılda yığınla insan doğar, yığınla insan ölür.”
Edebiyat hakkında iyi düşünmüyorsun. Dünyada kuşkulanmadığın hiçbir şey olmadığım düşünerek teselli bulmaktayım. Aklımızla anlar, kalbimizle yaşarız. Tüm şüpheciliğine rağmen sevebiliyor, insanlarla işbirliği yapabiliyor ve ülkenin siyasal yaşamına katılıyorsun. Farkında olalım veya olmayalım, bu girişimlerin her birinin ardında en az inanç kadar güçlü bir ilke var. Sanat, insan dünyasını tefsir eder. Bu arada bazı yazarlann ortaya koyduğu eserler uluslararası fikir tartışmalarının parçası olmuştur. Bu insanların ellerinde sanat uluslararası gelişime hizmet eden silahlardan biri haline gelmiştir. Sanatın önemsiz, boş bir uğraş olduğunu düşünmek mümkün değildir.
İki taraf da aynı şeyi söylüyor. Sence, bu anlaşmazlığın temelinde din mi yoksa insanın çekişme eğilimi mi var? Müslümanlar da, tıpkı Hıristiyanlar gibi, kendi aralarında anlaşamıyorlar. Şiilerle Sünniler, Vahabilerle Irak Müslümanları arasında hep ihtilaf vardır. Benzer biçimde, Vaft yanlılarıyla Meşrutiyetçiler, beşeri bilimlerde okuyan öğrencilerle fen bilimlerinde okuyan öğrenciler ve Ahli ile Arsenal taraftarları sürekli çekişirler. Ne ki, insan, doğasındaki bu kavgacı damara rağmen, gazetelerde, mesela Japonya’daki depremle ilgili haberleri okuyunca altüst oluyor, çok üzülüyor.
Sesini yükseltme. Sonra kalbim duyar ve bir münasebetsizlik yapar. Zaten şımarık bir çocuğa döndü.
Kemal, Ahmet’e takıldı: “Sen de önümüzdeki yıl evlenirsin artık.”
“Senin izinden gitmediğim takdirde evlenebilirim. Dayı” diye cevap verdi Ahmet.
Onları dinleyen Zennube, “Kemal Bey razı olsa, ben onu birkaç gün içinde evlendiririm” dedi.
“Beni de” dedi Yasin kendisini işaret ederek.
“Sen yeterince evlendin” diye tersledi Zennube. “Kendi hakkını da, erkek kardeşlerinin haklarını da kullandın.
Sana nazar değmiş olmalı. Oğlum aklından zorun mu var?
Bilim aklın dilidir. Sanat ise insana dair her şeyin..
Aşk deprem gibi bir şey; camiyi de, kiliseyi de, kerhaneyi de aynı ölçüde sarsar
Riyad “Şüpheci duruş aslında hoş bir şeydir. Tam bir özgürlük içinde turist gibi davranıp her şeyi gözlemler ve üstünde düşünürsün” dedi.
“Sen kafanda da bekârsın” dedi Abdülaziz, Kemal’e.
Öylesine söylenmiş bu söz Kemal’in ilgisini çekti. Felsefi görüşleri nedeniyle mi bekâr, yani tek başınaydı, yoksa tersi mi? Yoksa bu ikisi, üçüncü bir unsurdan mı kaynaklanıyordu?
“Bekârlık geçici bir durum. Belki kuşku da öyledir” dedi Riyad Kuldas.
“Ama evlenmeye tümüyle karşı gibi duruyor” diye cevap verdi Abdülaziz.
Riyad çok şaşırmıştı. “Aşk ile kuşkunun neresi birbirine ters? Âşık olan bir insanı evlenmekten ne alıkoyabilir ki? Evliliğe ısrarla karşı olmak kuşkuculukla açıklanamaz çünkü kuşkuculuk zaten herhangi bir konuda ısrar kabul etmez” dedi.
Kemal, “Aşk bir ölçüde inanç gerektirmiyor mu?” diye sordu, söylediğine kendisi de inanmaksızm.
Riyad Kuldas kahkahayla gülerek cevap verdi: “Asla. Aşk deprem gibi bir şey; camiyi de, kiliseyi de, kerhaneyi de aynı ölçüde sarsar.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir