İçeriğe geç

Transhümanizm – İnsansız Dünya Kitap Alıntıları – Ahmet Dağ

Ahmet Dağ kitaplarından Transhümanizm – İnsansız Dünya kitap alıntıları sizlerle…

Transhümanizm – İnsansız Dünya Kitap Alıntıları

&“&”

Değişim-ilerleme, ölümsüzleşme, üstünleşmeyi sağlayacak olan siber-teknolojinin daha fazla medeniyet ve barış getireceği söylenmektedir. Fakat bu tür söylem ve niyetler, aydınlanma sonrası sanayileşme süreci içinde söylenmekteydi, ama öyle olmadı.
Bill Gates, covid-19 aşısı olanların dijital sertifika ile takip edileceğini açıklamıştır. insanoğlu salgın üzerinden kendisi için değerli iki şey olan sağlık ve mahremiyet üzerinden bir seçim yapmaya zorlanıyor.
Hümanizm, insanın; doğa ve Tanrı karşısındaki konumunu değiştirme, transhümanizm ise insan doğasını ve onu doğadan ve Tanrıdan koparma amacındadır.
Pradoksal bir biçimde insan kalma" iddiasında bulunan ve yalnızca insanı değil çevreyi de modifiye eden transhümanizm, daha iyi insanlar(!) ve MEKANLAR inşa etmeye çalışır.
Fakat sonuç olarak insan geninin veya DNA’sının zayıf olduğu, insanın ve yeryüzünün yeterli olarak korunağa sahip olmadığı anlayışı hâkim olacak gibi görünüyor. Insan biyolojisinin yetersiz olduğu vurgusu dile getirilmesiyle biyolojiyi güçlendirme çalışmaları hızlanabilir. Bu tespit ve durum, başta sağlık teknolojisi, farmakoloji, genetik bilim ve moleküler biyoloji alanları olmak üzere birçok alanda yapılan çalışmalar daha radikalleşecek ve hız kazanacak. Genetik devrim, insan DNA’sının modifiye edilmesiyle insanın doğasının programlamasının gelişmesine yol açabilir, nano-teknolojik devrim yoluyla ise beden ve beyne minyatür robotların girişinin görülmesi muhtemeldir.
Insanlık devasa bir data/veri dünyasıyla karşı karşıya. Bu veri dünyasında hastalığını nasıl tedavi edeceğini de, kendi dini hakkında bilgilenmeyi de sağlar. Bu yapısıyla data âlemi veya siberâlem, yol gösterici yani vahiy konumu edinmeye başlamıştır. Bu bağlamda Kapitalizm gibi Dataizm de yoluna tarafsiz bir bilimsel teori olarak başlamış olsa da giderek doğruyu ve yanlışı belirleme iddiası taşıyan bir din olma yolunda ilerliyor. Bu dinin en yüce değeriyse bilgi akışı"dır. Bu kozmik bilişim sistemi adeta Tanrı gibi her yerde olacak ve her şeyi kontrol edecektir. İnsanlarınsa sisteme dâhil olup onunla kaynaşmaktan başka şansı kalmayacaktır. Geleneksel dinler; bireysel eylemlerin büyük kozmik bir planın parçası ve Tanri tarafından izlendiğini, insanın duygu ve düşünceleriyle tek tek ilgilendiğini iddia ederler. Veri/data dini ise her söz ve eylemin devasa veri akışının bir parçası olduğunu, algoritmalarin insanı aralıksız izlediğini, onun duygu ve düşünceleriyle tek tek ilgilendiğini buyurmaktadır. İnsanın memnun olduğu bu âlemde, veri akışıyla bağlantının kopması inancı tam olanlar için yaşamın anlamını kaybetmeyi göze almak demektir.
Nihayetinde artık kendisini olduğu gibi bir varlık olarak görmeyen ve sürekli web/ağ içinde dolanan ve teknolojik cihazlarla (tablet, akıllı telefon ve saatlerle) donanan insanlar, makineleşmiştir. Kuantum hesaplama, beyin haritalama ve robotik vb. unsurlar; trans-posthuman varlık türünü doğuran olasılıklardır. Teknolojinin gün geçtikçe artan etkisi ve gerçekliği dikkate alındığında eğitim-öğretim sürecini de etkileyecek olan post-transhümanist süreç kaçınılmaz görünüyor. Eğitimin temel vazifesi, eğitim vasitalarıyla insanoğlunun biçimlenmesi olarak tanımlanmıştır. Bu bağlamda insanın dönüşümünü esas alan transhümanist hareket,kendisini eğitimin varisi olarak görür.
Transhümanizm, insan’dan trans- human’a nihayetinde posthuman’a geçiş olduğu için evrimci yapıya sahiptir. Yaratılanların en onurlusunun insan olmadığı düşüncesinden hareketle daha mükemmele evrilmenin ve evrilemeyenin ayakta kalamayacağı Darwinci evrimcilik tarzıdır. Nitekim N. Harari, homo-sapiens’in homofaber’i alt ederken ona sormadığını robo-sapiensens’in de homo-sapiens’e bu alt edişi sormayacağını iddia eder. Yine R. Kurzweil, mevcut insanın tekillik sonunda “İnsan 2.0 olacağıni iddia eder. Trans-posthümanizm; üç tarihsel olayın üzerine temellenmiştir; Darwinci yaklaşım, doğal dünyanın Nietzscheci yıkımı ve doğal bilimlerin hususiyetle gen teknolojilerin potansiyellerinin ve gücünün gelişimiyle insanda/antropost meydana gelen değişiklikler…
Ayrıca mevcut dünyayı terk ederek uzayda koloni kurma, helyum ve uzay temelli kaynakları (astereoidler) kullanma gibi amacı olan transhümanizmin temsilcilerinin ateist, eurosan- tirik/ırkçı, evrimci ve kısmen mistik inanışa sahip olmaları, insanlığı korkunç sonuçlarla yüzleştirebilir. Doğal seleksiyon ve öjeni gibi unsurları da kendi içinde barındıran transhüma- nizm, daha gelişmiş trans/posthuman varlık inşa etme amacı neticesinde bu tür karşısında daha zayıf kalan insanların varlığını doğuracaktır. Bu durum, insan hakları ve eşitlik kavramlarını anlamsız kılacak kargaşalara veya iç savaşlara yol açabilir. İnsanları öldürecek olan katil robot askerler ve sistemleri, Asimov’un robot yasalarını ve roboetiğin ortaya koyduğu teorik öncülleri ve etik kurallarını büyük ölçüde ihlal edecek ve önemsizleştirecek gibi görünüyor.
Her ne kadar robo-etikçiler ve transhümanistler insandan hem entelektüel hem de ahlâkî olarak daha iyi makineler yaratmak istese de kapitalistleşmiş ve sanayileşmiş Batılı devletlerin ortaya koyduğu mekanik tecrübe ortaya konulacak sibernetik tecrübenin hiç de ümitvar bir tecrübe olmadığını göstermektedir. İnsan hayatında olumlu süreci doğuracağı söylenen dönüştürücü bir güce sahip olan transhümanizm askerîleşme sürecine girecektir. Askerî alanda da hâkim olacak transhümanizmin varlığı,
uluslararası ilişkiler ve jeopolitik alanda da yıkıcı sonuçlara sahip olacaktır. Her ne kadar otonom ve robotik sistemlerin etik sorunlarını tartışan otonom ve robotik uygulamaların insanlığın güvenliği ve değerleri için olumlu yönde evrilmesini kaygı edinen eleştirel yaklaşım olan roboetik ortaya çıkmış olsa da sermayeyle ilişkili olan robotiğin etik temele oturması zor görünüyor.
Ayrıca askerî alanda otonom sistemlerinin tercih edilmesinin en büyük nedenlerinden biri, ölenin insan olmayıp imha olunacak makine robotların olmasıdır. Her ne kadar gerek doğulu gerekse Batılı toplumlar için şehitlik/ martyrdom kavramı çok önemli bir kıymet arz etse de milletler evlatlarını savaşa göndermek istemiyor. İnsan ordusu yerine robot ordusunun insan canına ve ulusal savunma sorununa teknolojik bir çözüm olabileceği düşünülmektedir. Askerî alanda kullanılan transhümanist teknoloji, milletlerin evlatlarinı korumak için ahlâkî bir zorunluluk olarak da görülebilir.
Yüksek teknolojinin imkânlarıyla beslenen transhümanist sürecin, pandoranın kutusunu açması ve insanlığı şiddetli bir çatışmaya taşıması muhtemeldir. Trans-posthuman süreçte sağlıklı düşünüm ve fiiller yapıldığı takdirde insanın; iktisadi, toplumsal, bedensel ve psikolojik açıdan huzurlu ve sağlıklı bir hayat yaşayacağı gibi kargaşa ve savaşların yaşanacağı da iddia edilmektedir. Baudrillard, nükleer silahların simülatif bir tehdit olarak devletleri büyük bir savaştan caydırıcı unsur olduğunu fakat bir gün bu durumun kaybolabileceğini söylemektedir. Nükleer silaha atfedilen caydırıcılık misyonu transhümanist askerî teknolojilere de yüklenildiği gibi bu tür askerî teknolojilerin insanlığın sonunu getireceği de öne sürülmektedir. Nitekim E. Musk, YZ alanındaki üstünlük yarışının III. Dünya Savaşı’na yol açacağı iddiasında bulunur.
Tüm vücudu diriltmeyi vaat eden ya da yaşam formunu süresiz olarak uzatmak için teknolojilerle takviye etmeye söz veren cryonics ve biyonikleri destekleme eğiliminde olan transhümanist görüş; iyimserliği ve kötümserliği yani maniheist dualiteyi bünyesinde barındırır. Transhümanistler, bir yandan nano-teknoloji vasıtasıyla Dünya’yı karasal bir cennete dönüştürmenin imkân taşıdığına dair iyimserlik içindeyken bir yandan da dünya vd. gezegenlerin terörize edilerek uzaya taşınmanın kötümserliği ve beklentisi içindedir. Bu durumu, gücün sınırsızlığıyla iliskilendirirler.Nitekim Elon Musk’ın, Mars’ta koloni inşa etme teşebbüsü bu durumun göstergesidir.
Transhümanizmin &‘tanrıyı oynama’ durumu- nun olup olmadığına" dair olan soruya yanıt olarak David Pearce, "tanrı gibi olmak, yeni yaşam yaratmaktan daha başka ne olabilir "diyerek cevap vermiştir. Transhümanizm ile vahiy dinini uzlaştırmanın zor olduğunu düşünen D. Pearce’e göre insanoğlunun; cennette yaşama isteği varsa cenneti kendisinin inşa etmek zorunda olması ve sonsuz yaşam istiyorsa da genetik kodlarını yeniden yazması veya o kodları yeniden düzenleyerek Tanrı’ya benzemesi gerektiğini iddia eder.
Transhümanistler, insan aklının tanrı gibi olacağından eminler. Walker, teknolojiyi kullanarak insanı Tanrı gibi yapma fikri olan transhümanizm ile dinî bileşenin mükemmel bir tutarlılık içinde olduğunu savunur. Transhümanistler indinde dönüşümün nihai durumu, Tanrı’nın konumuna sahip olmak gibidir. Nitekim R. Kurzweil, bu bağlamda Evrendeki madde ve enerjiyi zekâya doyurduğumuz zaman “uyanacak," bilinci yerine gelecek, olağanüstü de bir zekâya sahip olacak. Bu düşünebildiğim tanrıya en yakın şeydir” diyerek insanın tanrı olmaya yaklaşacağı imasında bulunur.
Batı Uygarlığının geleneksel kültürüne ve düşüncesine bağlı olarak ortaya çıkan teknolojikleşmiş ideolojinin yıkıcı saldırı- larına tanıklığımız artmaktadır. Yaratılmış, düşmüş ve özünde değerli olan insan imajının yerini Prometeci İsa almaktadır. Eski yaklaşıma saldıran transhümanistler, en temel düzeyde tarihten bağlamsız bir tekilliğe kaçışını sağlayan insan kimliğinin tahrifatını meydana getirirler. Transhümanizm, nesli tüketme hareketi olarak isimlendirilmiştir. Haylock, bu adlandırmayı hatırlattığında coşkulu bir transhümanist, ona insan ırkının yok edilmesini savunduğunu, insan olmanın ayırt edici veya yüce bir şey olmadığını söylemiştir. Cinsel özgürleşme, insan onurunun temel kavramının aynı reddine dayanır ki transhümanizm, bu yanlış insan anlayışına temel sağlar.Prometeci ruhu hatırlatan transhümanizm, Prometeci kibre bağlı olarak ilerlemektedir.
Feministler, bütün kadın ütopyalarını yaratmalarına izin vermemekle birlikte, üreme teknolojilerinin kadınlara kendi biyolojileri üzerinde kontrol sağladığını ve potansiyel olarak onları çocuk sahibi olma zorunluluğundan kurtardığını iddia etmişlerdir. Bu bağlamda S. Firestone, yapay
rahim teknolojisiyle kadının çocuk doğurma zorunlųluğundan kurtulacağını ve böylelikle ataerkilliğin altının oyulacağını söyler. Doku klonlama ve genetik mühendisliğinin mükemmelleştirilmesiyle gelecek 20 yıl içinde transseksüeller için yeni, tamamen işlevsel göğüsler ve cinsel organlar üretilebilecektir. Gey ve lezbiyen çiftler, biyolojik çocuklar yapmak için germ plazmasını birleştirmesine müsaade edecekler ve bu bireyler kendilerini klonlayabileceklerdir. Ebeveynin üç veya daha fazla çocuk yapması germ plazmasına katkıda bulunacaktır. Doku mühendisliği ve somatik gen terapileri, daha az acı verici ve daha eksiksiz bir cinsiyet ataması vaat etmekte, cinsiyet tayinleri ve ameliyat insanların biyolojik cinsiyetini aşmasını sağlamaktadır.
Batı’da 20. yy.’da cerrahi ve pediatrik tıp ve kozmetik cerrahinin yükselişiyle çoğu ebevyne anormal cinsel organlarla yeni doğan çocuklarının birinin veya diğerinin normatif versiyonuna cinsel organlarının ayarlanması tavsiye edildi. Yalnızca bedenin güçlendirilmesini değil aynı zamanda bedenin değişimini ve onun üzerinde kontrolün olmasını sağlayan teknolojiler, doğurganlığı kontrol ederek kadının biseksüel olmasına ve iş yerinde erkekle eşit olmasına katkı sağlar. Bu bağlamda Singer, insan doğasının çatışma ve rekabete neden olan yön- lerini tanımlamak ve değiştirmek için yeni genetik ve nörolojik bilimleri kullanmamız gerektiğini savunur. Bu bağlamda post-genderizm/cinsiyetçilik, önceden sosyal ve siyasal araç- arla cinsiyetçiliğin aşılmasını önerirken şimdi bu durumun teknolojik araçlarla tamamlanmakta olduğunu ifade eder.
Sınırsız ve kutsallıktan arındırılmış olan transhümanist süreçte insanın kapasitesinin artırılması iyimserliklere neden olmaktadır. Fakat güç edinme mücadelesi içinde olan şirketlerin ve devletlerin var olduğu bir dünyada insanlığın hayır ve iyiliğini sağlayacak neticelerle karşılaşmak kolay görünmüyor. Darwin’in bilim anlayışında çok masum duran evrim anlayışı, transhümanist süreçte insanlık için çok ciddi tehlikeler doğurabilir. Çünkü doğaya ve insan fitratına yapılan müdahaleler ciddi sorunlar doğurmaktadır. Transhümanist düşünürlerinin birçoğunun evrimci olması ve Evrim Teorisinden bilimsel destekler alması, gelecekte evrimsel boyutları olması transhümanizmin evrimsel fütürizm içerik taşımasına yol açacak görünüyor. Şimdiye kadar şişede duran ve etkisini göstermeyen evrim, transhümanist süreçle birlikte şişeden çıkacak gibi görünüyor.
Duralı’nın dile getirdiği aşağıdaki cümlelerde potansiyel sakıncalar bulunduran evrim, transhümanist süreçte insanlık için ciddi tehlikeler oluşturabilir.

“Evrim, aynı zamanda tehlikeli bir alandır. Atom gibi bir şey. Atomla hem enerji üretiyorsunuz, enerji ihtiyacınızı karşılıyorsunuz hem de milyonlarca insanın hayatına mal olabilecek bombaları imal edebiliyorsunuz. Evrim de buna benzer. Hatta ondan da tehlikelidir. Çünkü evrim, dar bilim çerçevesinin dışına taşınmağa yatkındır.”

Neandertal’i geride bırakan homo-sapiens, bir önceki alt varlığa ağır ve kirli işlerini yaptırmazken transhümanist süreçte posthuman sürece evrilmeye çalışan transhuman, kirli işlerini yaptıracak bir alt türü olacak olan homo-sapiens’e ihtiyaç duyacak gibi görünüyor. İnsan, bir yandan homo-sibernetikus sürecine evriltilirken bir yandan da insan ve hayvan genleri harmanlanarak insan-altı varlıklar" oluşturma çalışmaları yapılmaktadır. Bio-nano teknolojinin vasıtalarıyla yaşlanmayan, hastalanmayan ve daha zekî transhumanlar tasarlanmaktadır. Bir anlamda insanı, tanrılaşma sürecine taşımak ve tanrıcılık oynamak isteyen güçlerin olduğu transhümanist süreçte çoğu kişinin alt insan veya köle olacağı bir düzen olacaktır. Şimdiden transhümanist çevreler, karşıtlarına amishlere atifla "humanish" demektedirler.
J. Habermas, “İnsanın geleceği, biyo-teknolojik vasıtalarla biçimlendirilebilir mi? tartışmasına dâhil olarak genetik mühendisliğinin “model insan" üretme alanına büyük kaynaklar aktarıldığını söyler. 10 yılda değilse bile 50 yıl içinde &‘istenen modelde’ insan üretimi olabileceğini, devletine itaat eden "süper hizmetçiler" yaratılarak Platon’un idealinin 21. yy.’da gerçekleşebileceğini iddia eder. Ona göre biyolojik müdahaleyle faşist devletlerin/biyo-faşizm bile hayal edemediği bir düzen kurulabilir."
Darwin’in ortaya koyduğu Evrim Teorisi’nin doğa bilim alanından daha çok siyaset, iktisat, askerî, içtimai ve dinî yaşam alanında etkin olmasının en önemli nedeni; yaşama kavgası, en güçlünün hayatta kalması, türlerin ayıklanması (zayıfın tasfiyesi) gibi unsurlar taşımasıdır. Bu unsurlarla acımasız bir dişliyi andıran kuram, yalnızca biyolojik olmakla kalmamış aynı zamanda beşerî düzlemde mekânistik bir karaktere bürünmüştür. Hem canlının kendi varlık alanında hem de canlılar arasında uyuşma veya uyuşmama esasına göre varlığını ikame etmesi ya da varlığının tasfiye olması söz konusudur. Bu sert çarklar düzeninde varlıklar ya yaşam hakkına sahip olur ya da böylesi bir iklimde kaybedip yok olup giderler. Böylelikle biyolojik evrim, mekânistik evrimle iç içe geçer.
Nietzsche ile transhümanizm arasında bağlantı kurulsa da Nietzsche’nin bulunduğu konum anti hümanisttir. Nietzsche Aydınlanmaya, modernliğe ve bilimciliğe karşı bir söylem oluştururken transhümanizm, Nietzsche’nin karşı olduğu bu olguların sonrasında meydana gelmiştir. Yine üstinsana geçiş süreci olan transhümanizmde NBIC-Nano, Bio, Info, Cogno unsurları birer vasıtadır. Nietzsche felsefesinde ise üstinsana ulaşmada bu tür bilim ve teknik kökenli unsurlara yer yoktur. Transhümanizmin üstinsanı, maddi imkan ve süreçlerle var olan maddi avuntular elde ederken Nietzsche’nin üstinsanı, mevcut kokuşmuş değerleri yıkan yeni değerler yaratan ve kendi erdeminin peşinde koşan varlıktır. Transhümanizmin üstinsanı, iyi ve kötüyle fazla meşgul olmazken Nietzsche’nin üstinsanı iyinin ve kötünün ötesine geçmek ister. Transhümanizmin üstinsanı; reel-politik, hem topluma hem de teknolojiye entegre edilmiş, seküler ve kolektif şuura sahip varlıkken, Nietzsche’nin üstinsanı; cesur, bireysel, muhalif ve kutsal denilebilecek bir niteliğe sahiptir. Nietzsche aklı, otonomiyi ve hümanizmi eleştirirken transhümanizm aklı yüceltmekle kalmaz, zekâ düzeyini artıran yapay zekâya önemi verir ve hümanizmi ileri taşıma amacındadır. Öztürk’ün ifadesiyle Batının bodurlaştırıcı mekanizmasına Doğu dünyasındaki erdemlere korsan yolculuklar yaparak (ki sonunda onları Batının büyük büyük teknik indirgemeci mekanizmasının parçası haline getiriyor) isyan eden Nietzsche’nin doğrudan homo-dijius’a/dijtal insan icazet vermesi düşünülemez.
Üstinsana doğru evrimci aşamanın ortaya çıkmasını sağlayan eğitim transhümanistler için önemlidir. Etiğinde eğitime önemli rol veren Nietzsche, üstinsanın meydana gelmesi ve gelişimi lehinde bilimi onaylamıştır. Gelecek yüzyıllar için bilimin önemini vurgulayan ve gelişmeyi reddetmeyen Nietzsche, üstinsana doğru evrimci adımın oluşması için eğitimin önemli olduğunu vurgulamasına rağmen genetik mühendisliğin lehinde değildir. Bilimi onaylayan ve üstinsanın oluşmasında ilerlemenin lehinde olan hem mevcut insandan hem de Tanrı’dan kurtulmak isteyen Nietzsche, Tanrıların öldüğü ilanında bulunarak insana kendisinden farklı bir insanı yani üstinsanı yaratması çağrısında bulunur:
… Tüm Tanrılar öldü: şimdi Üstinsanın yaşamasını istiyoruz" Bir Tanrı yaratabilir misiniz? …-Oyleyse Tanrılar hakkında tek söz söylemeyin bana! Oysa pekâlâ yaratabilirsiniz Üstinsanı. Belki kendi kendiniz değil kardeşlerim! Ama Üstinsanın babalarını ve atalarını yaratabilirsiniz kendinizden: en iyi yaratınız olsun bu!
Nietzsche’nin üstinsan kavramı tüm transhümanistlerin post- human kavramına karşılık değildir fakat aralarında önemli benzerlikler taşır. Platon’u dinî ruh üzerinde temellenmiş felsefenin temsili olarak gören Nietzsche, bilimsel temelde felsefenin temsilcisidir. Fakat üstinsanın gelişine dair beklentisi ve yüklemiş olduğu mana açısından Platoncu özellikler taşır. Batı ülkelerinde etkin olan Hıristiyanlık; insanlar için çok uzun zamandır Platonculuk sayılır. Kendi felsefesini ters yüz edilmiş Platonculuk olarak gören Nietzsche’nin düşüncesinde Platoncu-Hıristiyan düşüncenin ana unsurlarının ters yüz edilmiş versiyonları bulunur.Platon, mükemmel insanı/superhuman biyolojik yolla yani en iyileri çiftleştirme yoluyla elde etme ümidi taşır. Bekçiler sınıfının her iki en iyilerini çok sayıda, en kötülerini de az sayıda çiftleștirerek ve en kötülerinin değıl en iyilerinin çocuklarının büyütmek gerektiğini ifade ederek en az kusuru olan birey ve toplum tasarlar.Platon üstünlere ürettirerek, zayıflara sınırlama getirerek mükemmel insanları yaşatma gayesi taşıyarak öjenik* bir tutum ortaya koyar.
Aydınlanmanın fikirleri; türetilmiş şiddetli özgürlükçülük, postmodern şüphecilik tarafından desteklenen her bireyi, yaşam veya bedenin, uygun ve doğru olanın nihai hakemi olduğunu açıklar. Nietzsche’nin güç istenci ve üstinsan kavramını emsal alan transhümanizm; aşırı özgürlükçü, insanın kendisinden ve onu kuşatan engel ve sınırlarından kurtaran bir perspektife sahiptir. İnsan her şeyin ölçüsüdür" Protagorasçı söylem hem Nietzsche’nin hem de transhümanizmin yaklaşımı olmuştur. Her bireyin hayatın ve doğrunun ölçüsü haline gelmesi, Nietzsche’nin güç istenci ve üstinsan kavramları transhümanist düşüncenin içeriğinde bulunur.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Insanı hayvan ile üstinsan arasında gerilmiş bir ip olarak gören Nietzsche mevcut insandan memnun değildir. Daha yüksek ve daha güçlü bir insan türünün ortaya çıkması konusunda beklentisi vardır. İnsanın en sevdiği yönü öteye geçebilmesidir.² Onun için söz konusu olan, insanın iyileştirilmesi degil, sözde insanüstü şeyin ortadan kaldırılması, insanın kendi otesine geçmeye yöneltilmesi ve şimdiye değin kendi amacını
bu dünyada ya da öte dünyada gören insanın aşılmasıdır. dünya ile öte dünyanın ötesi; asıl anlamda üstün insanın gerçekleştiği yerdir.

Ben korkunç bir şeyin gelmekte olduğunu görüyorum. Yıkım en yakınımızda, her şey akıp gitmekte… Kendi başına değeri olan hiçbir şey yok… Dayanılacak gibi değil… Değişken amaçların karşısına bir amaç koymalı, onu yaratmalıyız… Bütün doğayı ona yönelik olarak düşündüğümüz, düşünülebilir duruma getirdiğimiz üstün insanı yaratmalıyız. Ben hayata nasıl dayanabildim? Yaratarak. Görmeye dayanabilmemi sağlayan nedir? Hayata evet diyen üstün insana bakış. Ben kendini hayata evet demeyi denedim – ah!"

Transhümanizm sürecinde bilimciler, kendisini satrançta mağlup eden, insanın yetmediği yerde onu tamamlayan hatta kendisini aşan biyonik varlıklar üretmektedirler. Zekî makineler varatan, kendi zekâsından umudunu kesen, canavarca bir zekânın ağırlığı altında ezilip sorumluluktan kaçan ve kendi zekâsının becerisiyle kapışan insan inşa edilmektedir. Aslında hem insanın hem de hahiki dünyanın imhası gerçekleştirilerek insansız bir dünya tasarlanmaktadır. Ekini ve nesli bozmak" kuvvesini ve güdüsünü taşıyan insanoğlu, büyük hayaller beslediği hümanizm süreciyle kendisinin de içinde bulunduğu insan-tanrı-doğa dengesini sarsmıştır. Daha büyük hayal ve ütopya süreci ve planı olan transhümanizmle bu denge daha berbat ve kötü bir şekilde sarsılacak gibi görünüyor. Beslendiği gıdasının genetiğini değiştiren (GDO) insanoğlu, şimdilerde gıdasının genetiğini değiştirmekten daha büyük bir riske girdiği bir süreçle karşı karşıyadır. Yaşlanmaya, hastalığa, biyolojik kusurlara karşı üstün gelme ve kendini dönüştürme çabası içinde olan insan, acısız ve mutlu bir varlık kılmak amacı taşıdığı kendi nesli için yalıtılmış ve acısız bir dünya inşa etme amacındadır.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Bu bağlamda dünyanın ilk biyonik adamı “The Incredible Bionic Man, Bertolt Meyer’in kendi suretinde tasarladığı bir modeldir. Rich Walker ve Matthew Godden tarafından gelismiş protez parçalarından oluşan biyonik adam, kan pompalayan ve kan dolaşım sistemine sahip bir adamdır. Bu ikili, altı haftada göz, kas, organ gibi yapay parçaları toplayarak biyonik adama çevirdikleri adam (!) için “…bir kişinin eksik olan parçalarını eklemek gibiydi… İnsan değil, ancak protez parçalara sahip bir insan" ifadesini kullanmışlardır. Gezen, konuşan, çarpan bir kalbe sahip ve insan olmayan fakat dünyanın tamamen ilk biyonik insanıdır. Biyonik adam sayesinde insan vücudunun sınırını genişletmek ve yaşam uzatan eklentilerin neler olabileceği öngörülmektedir. Bu durum aynı zamanda
felsefi ve etik sorunları barındırmaktadır. Nitekim Walker “Hayatın korunması ve kalitesinin hem teknik hem de ekonomik bir sorun teşkil ettiğini" ifade etmiştir. Ortaya çıkabilecek bazı soru/nlar şunlardır; İnsan gibi bir şey yaratmak, olma vasfını veya manasını tehdit eder mi? Bedenin gelişme miktarının hesaplanabilirliği nedir? Bazı insanların hayatını uzatan teknolojiler yanlış mıdır?
Transhümanizmin kum havuzluğunu yapan en önemli unsurlar, roman ve sinemadır. Roman’da Slan-1946", “Dune- 1965", “Beggar in Spain-1993", “Revalation Space-2000", "Look to Wind-ward-2000", “Down and Out in the Magic Kingdom-2003", "Eternal Sunshine of the Spotless Mind- 2004", Accelerand-2005", “Postsingular-2007", “The Wind up Girl-2009" ve "Upload-2012" sinemada ise "Metropolis-1927", “2001: A Space Odyssey-1968", “Brainstorm-1983", "The Terminator-1984", “Gattaca-1997", "The Matrix-1999", "Wall-E-2008, "Avatar-2009" ve “X-Men-2016" gibi örnekler vardır.
Ilk transhümanist örneği olan Nick Bostrom, NBIC’teki muhtemel gelişmeler olan insanvari terminatör robotların, moleküler nano silahların, yeni genetik virüs türlerin ve düşünce kontrolünün insan irkının muhtemel karşılaşabileceği en büyük varoluş riski olduğunu iddia eder. Bireysel insan hayatının algılanan sınırlarının ötesinde yaşamak, transhümanist kültürün merkezî takıntısıdır. Tıpkı kapitalizmin komünizmin düşmanı olması gibi ölüme karşı olan transhümanist için de ölümcül/fani kişi düşmandır.
NBIC (Nano, Bio, Info, Cogno) ile yani nano-teknoloji, biyo-teknoloji, enformasyon teknolojisi ve bilişsel bilimle insanın yetenek ve kapasitelerinin artırılabileceğine inanılır. Teknolojiyle kendi insanîlik duyumuzun altını oyarak insanüstü zekâya sahip versiyonumuzun halefi olan Human 2.0"ın yükseltilerek veya alçaltılarak ortaya konulabileceğini iddia eden ve disiplinlerarası bir ürün olan transhümanizm; bilim adamı, filozof, sosyolog, tip doktoru, psiko-farmakolog, mühendis, hukukçu ve bürokrattan sanatçılara, fütüristlere hatta hippilere kadar birçok unsuru içinde barındırır. Genetik, morfolojik (plastik cerrahi vb.), farmakolojik veya cybor-teknolojik olarak (mekanik veya dijital cyborg yaratarak, dijital varlığını geliştirmekle, bilgisayara birinin zihninin içeriğini yüklemek vasıtasıyla) çeşitli tarzlarda versiyonlar gerçekleştirilebilir.
Mitolojideki ve Tevrat’taki bu zıtlık ve düşmanlık İsa-Mesih aracılığıyla aşılmaya çalışılmıştır. Tanrı, İsa-Mesih’e dönüştürülerek insan-tanrı olmuş ve yeni bir insanlık/humanity süreci oluşmuştur. İnsan varlığının bedene yani ruhun İsa-Mesih’e dönüştürülmesi Patristik Hümanizm’in genel yörüngesidir. Bu dönüştürücü antropoloji, genellikle tanrılaşma veya yücelme olarak bilinir. İlahî kabul boyunca tanrıyla birleşme tarafindan nitelendirilmiş olan bu yeni insanlık, hakikî insanlığa erişebilir. Öyle ki Tanrı’nın varoluşu kendi insanîliğinin yansıması olarak artar. O, ilahî hayırseverlik olarak İsa’da cisimleşmiştir. Kilise babaları için kurtuluşun sonu, hayat veya yeni yaratımdır. Tanri tarafından kurtuluşun, İsa’nın tezahürü ve yeni insanlığın yaşam gerçekliğine katılımıyla Hıristiyan hayatı kutsal terbiye veya paideia olur. Bu kutsal eğitimin amacı; Isa-Mesih’e hazırlanmak için İsa’nın ahlâkî karakteriyle akıl, bilgi ve toplumsalın doğal yeteneklerini birleştiren Tanrı imgesini doğurmak için tamamlanmıştır.
İnsan gibi bir şey yaratmak, insan olma vasfını veya manasını tehdit eder mi? Bedenin gelişme miktarının hesaplanabilirliği nedir? Bazı insanların hayatını uzatan teknolojiler yanlış mıdır?
Hümanizm insanı hurafenin zincirlerinden, transhümanizm ise biyolojik zincirlerinden kurtarma amacındadır. Biz insanlar; tanrılardan, doğa ilkeleri ve kaynaklarından kaderimizi kendi elimize almalıyız." diyen transhümanistin gururlu agresifliği Prometheus’u ve Prometeci ruhu hatırlatır. Gelişim teknolojileri vasıtalarıyla mevcut insan bedeninin aşılabileceği fikrine sahip olan insan, savunmasız ölümlüler olmaktan ziyade, güçlü, savunulamayan cyborg veya ölümsüz zihinler olarak sonsuz sanal bir dünyada yaşar hâline gelebilir. Bu durumda insanlar gittikçe teknolojiye daha bağımlı hâle gelirler. Sonuç olarak teknolojik canavarlaşma/dehumanization yakın gelecek olacak gibi görünüyor.
Biyolojik ve bilişsel temelli çalışmalara dayanan transhümanizmin ilk aşaması Darwin’in evrim ve doğal seleksiyon kuramı, ikinci aşaması DNA ve genetik bilimlerdeki çalışmalar, üçüncü aşaması ise bu ikisine dayanan YZ çalışmalarıdır.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Bacon’ın tasarısının bir kısmını tamamlayan -ticarîleşme ve bilim-teknikle beslenen- sanayileşme, insanı farklı bir boyuta taşımıştır. Bacon’ın tasarımları; hem modernliğe hem de trans-post hümanizme yani klasik mekanikten sibernetiğe geçişe yol açmıştır. Aydınlama’nın tekno-ütopyacı ve modern formu olan transhümanizm; pratik yönünü transhümanizmin öncü anahtarı olarak görülen Bacon’dan almıştır. Bacon’ın tasa- risı, Newton’ın fizik-matematik bileşimli mekanikçi bilim teorisiyle bilimsel temel kazanmıştır. Bacon, transhümanist hareketi modern biçimde etkileyen belki de hâlâ canlandıran biridir. Vaatleri ve amaçları bakımından ütopyacı olan Rönesans ve Aydınlanma gibi transhümanizm de insanlığı, sibernetik ve ideolojiyle daha ileri taşımak ister.
Hümanizmle yetinmeyen Aydınlanmacı zihin, hümanizmi aşan bir hareket olan insanı ve dünyayı dönüştürme temayülü içinde bulunan trans-posthümanizmin peşine düşmüştür. İlk Aydınlanma ile insan aklı araçsallaştırılırken ikinci Aydınlanma olan trans/ posthümanist süreçte insan beyninin (implantla) ve bedeninin (protezle) dönüştürülmesi çalışmaları yapılmaktadır.
Ortaçağ Hıristiyanlığında insan-tanrı birleşimi, Rönesans ve Aydınlanma dönemindeki seküler-maddi yaklaşım, pozitivizmin tetiklediği sanayileşme ve kapitalizm süreçleri, metafizikten kopuk maddileşmiş insanı doğurmuştur. Hümanizm süreci, -tanrının yerinden edilerek insanı merkez eden bir teşebbüs- insanı teskin etmemiştir. 1970’lerdeki yüksek teknoloji (high tech) süreci, hümanizmi de aşan transhümanizm sürecini doğurmuştur. İnsan, Tanrı’yı konumundan elde etmekle yetinmemiş yaşlanmaya, hastalığa, biyolojik kusura, aciya veya ağrıya, aptallığa, hatta ölüme üstün gelme mücadelesi içine girmiştir. Mutlu kılmak istediği kendi nesli için yalıtılmış ve acısız bir dünyada yaşamak isteyen bir insan türünü yani transhuman’ı inşa etme amacı içindedir. Teknolojiyle insan, kendine ait biyolojik ve fiziksel sınırları aşmaya çalışarak kendini hem cyborg hem tanrılaştırma sürecine sokmuştur. İnsan, hümanizm süreciyle yetinmemiş hümanizmin daha radikal hâli olan transhümanizm sürecine girme gereği duymuştur.
İnsan, hümanizm süreciyle yetinmemiş hümanizmin daha radikal hali olan transhümanizm sürecine girme gereği duymuştur.
…insanın fiziksel ve zihinsel sınırlamalarının üstesinden gelmek ve bir ölümcül varlık olarak evrilme imkânı tanıyan transhümanizmin en çarpıcı özelliği, beden-zihin/ruh bütünlüğünün inkâr edilmesidir.
Bilim-kurgu, komplo teorisi ve yüksek teknoloji paronasıyla öngörülemeyeni kavramayı arayan postmodern imgelemde önemli rol oynar.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
İnsanın olgunlaşmasının ancak hakikatin bütünlüğüne saygı duyan bir eğitimle"mümkün olduğuna inanılırken transhümanistler ise insanın olgunlaşmasını ileri teknoloji yardımıyla arttırılmış zekanın başarısına bağlar.
Sibernetik devrim, endüstri devriminden sonra yapılan en büyük devrimdir.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Transhümanizm; endüstriyel ticari kapitalizmin, sanayileşmenin, yüksek teknolojinin, liberalizmin ve radikal demokratik geleneğin doğrudan veya dolaylı bir ürünüdür. A. Huxley, G. Orwell ve Asimov gibi düşünür roman yazarları ise bu sürecin kurgusunu ve taslağını çizmişlerdir.
Teknik-sanayi-teknoloji süreçlerini yaşayan insanlık, bu süreçlerin devamı ve toplamı olan siber-teknolojikleşmeyi yaşamaktadır. İçinde; Yapay Zeka (YZ) uygulamaları ve otomasyon çalışmalarını barındıran bu sürecin adı transhümanizmdir.
Transhümanistin gururlu agresifliği bize Prometheus’u ve Prometeci ruhu hatırlatır. Biz insanlar tanrılardan, doğa ilkeleri ve kaynaklarından kaderimizi kendi elimize almalıyız." şeklindeki Prometeci söz, transhümanizmde maksattır.
Transhümanist süreçte dünyanın insanın kontrolünden çıkması ve insanın kendi doğasını yapay müdahalelerle dönüştürmesi insanın hemcinslerini alt edecek bir öjeni durumunun ortaya çıkmasını sağlaması muhtemeldir.
Transhümanizm sürecinde bilimciler, kendisini satrançta mağlup eden, insanın yetmediği yerde onu tamamlayan hatta kendisini aşan biyonik varlıklar üretmektedirler. Zeki makineler yapan, kendi zekâsından umudunu kesen, canavarca bir zekânın ağırlığı altında ezilip sorumluluktan kaçan ve kendi zekâsının becerisiyle kapışan insan inşa edilmektedir.
Hümanistler, tanrıyı boşlamakla" itikadî ve ahlâkî bir sorun oluştururken; transhümanistler, Tanrı’nın yaptıkları ya da yapacak şeyler (biyonik adam vs.) ne düşündüğünü umursamadıkları gibi O’nun yaptığından daha mükemmelini yapma iddia ve güdüsü ve eylemi içinde bulunarak itikadı ve ahlâkî sorunların dışında kozmosa dair ciddi ve endişe verici sorunlar doğurmaktadırlar.
***
20. yy., aynı zamanda bilim-kurgu romanların ve filmlerin yüzyılıdır. Nitekim F. Jameson, bilim-kurgu siperpunk eserleri, geç-kapitatalizmin roman örneği olarak görür. 21. yy.’da transhumanist roman ve film türleri yer almıştır. Hem insanlığı hazırlamak hem de disütopik içerikle insanlığı hem tehdit hem de ehlileştirme yaklaşımına sahip olan transhumanist roman ve filmlerde hakikî mekân ve insanın yerine sanal mekân ve doğasından koparılmış insanlar vardır. Bu tür roman ve filmlerde disütopik olgular, biyo-biyolojik varlıklar, klonlama, darwinist yaşam biçimi, insanı aşmış makinemsi varlıklar ve YZ’lı yazılımlar vardır. Sinema, adeta bir kum havuzu işlev ve rolüne sahiptir. Bu roman ve film türlerine bakıldığında çoğunluğunun transhumanist süreci olumsuz olarak ele aldığı görülür. Transhumanist sürecin tehdit ve tehlikelerinden bahseden bu tür roman ve filmlerin; uyarıcı role sahip olduğu gibi transhumanist düşünürlere kum havuzu ve modellik yaptığı da görülür. Ayrıca hem film hem de roman estetiği ve içeriği açısından sinema ve edebiyata bir özgünlük ve farklılık getirdiği de söylenebilir.
Örneğin, yirmi yıl sonra bir transhumanist öğretmen, ölümü, bir dönem insanın çözemediği veba, cüzzam gibi bir hastalık olarak ele alırsa ve esasında ölümün insanlık için “kötü” olduğunu ve insanın bütün kötülükleri zaman içinde yendiği gibi ölümü de yeneceğine duyduğu inancı çocuklara öğretirse, bu öğretmen “Ölüm, Allah’ın emri” diyen geleneksel anlayışla karşı karşıya gelecektir. Bu bağlamda transhumanizmin eğitim ile ilgili olarak akla getirdiği ilk sorun, din eğitiminin yerine ikame edilmesi ihtimalinin yaratacağı tartışmalardır.
Nedir bizi insan yapan şey?
Kodlayabileceğiniz bir program değildir…
Onu bir çipe sığdıramazsınız…
İnsan yüreğinin gücü budur…!
Bizi makinelerden ayıran fark budur…! (Terminatör 4: Kurtuluş) .
***
Ayrıca mevcut dünyayı terk ederek uzayda koloni kurma, helyum ve uzay temelli kaynakları (astereoidler) kullanma gibi amacı olan transhümanizmin temsilcilerinin ateist, eurosantirik/ırkçı, evrimci ve kısmen mistik inanışa sahip olmaları, insanlığı korkunç sonuçlarla yüzleştirebilir.
***
Monarşik yönetimler ilkel, antik demokratik ve anti hümanist olarak görülse de daha çok insan ölümlerine neden olan savaşları monarşik yönetimler değil bilakis liberal demokratik yönetimler doğurmuştur.

İnsan türünün en çok yok olduğu ve zarar gördüğü savaşlar ve iç kargaşalar demokrasi ve liberalizmin yönetim tarzlarında ortaya çıkmıştır.

Robotlar, köle ve nesne olarak mi yoksa özne olarak mı değerlendirileceklerdir?
Kullanımlarıyla ilgili herhangi bir garanti var mı?
Davranışlarını yöneten kurallar var mı, varsa bu kurallar nelerdir?
İmhası ile ilgili herhangi bir kriter var mı?
Robotların hakları hakkında konuşmak mümkün mü?
Davranışlarından sorumlu insanlar kimlerdir?
İnsanların yerini robotlarla değiştirmesi mantıkli olur mu?
Robotik uygulamalar, askerî amaçlar için kullanılmalı mı?
Bir robotun sahip olmasını istediğimiz otonom derecesi nedir?
Bir robotun, insan iradesine saygı göstermediğinin haklı gösterileceği durumlar nelerdir?
Köle robotları oluşturmak için bir gerekçe var mıdır?
Robotlar, çevreyi nasıl etkiler?
İnsan görünümlü robotlar yaratmalı mıyız?
Robotlar, etraflarındaki daha az zekî insanlarla nasıl etkileşecek?
Her ne kadar hedefe odaklı olan ve sivil halka zarar vermeyeceği söylenen otonom sistemler, insan müdahalesi olmaksızın kendi niyetlerine hareket etmeye başladıklarında kendi devletlerine vd. devletlere karşı saldırı eylemleri yapabilir ve bu durum endişeyi doğurabilir.
“Onlar acıkmayacak, korkmayacaklar, emirleri unutmayacaklar ve eğer yakınında biri vurulursa dikkate almayacaklar. Onlar, insanlardan daha iyi iş mi yapacaklar? Evet.”

Pentagon Alpha yöneticisi Gordon Johnson

***
ABD ordusunun yaptığı 2006 tarihli bir araştırmaya göre askerlerin yarısından biraz azı sivillerin saygı ve onur muamelesi görmesi gerektiğine inanıyor ve takım arkadaşının hayatını kurtarmak için sivillerin işkencesine “olur” veriyordu. Yine ABD’li askerlerin %10’u, Irak’lı askerlere gereksiz yere kötü muamelede bulunduğunu itiraf etmişlerdir. Bu tür durumlarda askerî robotların, savaş alanında etik olmayan davranışları önemli ölçüde azaltabileceği düşünülmüştür.
21. yy.; 20. yy.’dan daha şiddetli olan yüksek teknoloji, endüstriyel ve otonom sistemlerin olduğu savaşların yüzyılı olabilir. Nitekim bu bağlamda “Çin, Rusya, bilgisayar biliminde gelişmiş tüm ülkeler, YZ alanındaki üstünlük yarışı bence III. Dünya Savaşı’na yol açacak” diyen Elon Musk’ın açıklamasını değerlendiren Sharkey, “Ben de robotların Üçüncü Dünya Savaşı başlatabileceklerini düşünüyorum, fakat tek başlarına değil.” diyerek bir anlamda savaşın insanlar ve robotlarla başlatılacağını iddia eder.
İlk Rönesans’ın hümanizmi 2. Rönesans’ın ise transhümanizmi vardır.
III. Dünya Savaşı, hiç yaşanmadan 2.Rönesans’la insanlık ve makineler birlikte bir gelecek kurgulayabilir mi? Yoksa III. Dünya Savaşı, makineler ve insanlık arasında olup neticesinde makineler mi insan mı dünyanın hâkimi olacak?!? Bu soru ve dualite, transhumanist sürecin en önemli açmazıdır.
Transhumanizm ile LGBT arasındaki ortaklık şaşırtıcı değildir ve neredeyse tüm transhumanistler LGBT’yi desteklemektedir.
***
Toplumsal bir hareket olarak vücut bulan LGBT, transhumanizmden önce insanı dönüştürmeyi sosyal ve kültürel olarak amaçlamaktadır. Eşcinsellik veya cinsiyetsizleştirme onur ve övünç meselesi, kişisel tercih veya çağdaş insanın aşaması olarak lanse edilmektedir.
Transhümanizm, nesli tüketme hareketi olarak isimlendirilmiştir.

Haylock, bu adlandırmayı hatırlattığında coşkulu bir transhümanist, ona insan ırkının yok edilmesini savunduğunu, insan olmanın ayırt edici veya yüce bir şey olmadığını söylemiştir.

Batı Uygarlığının geleneksel kültürüne ve düşüncesine bağlı olarak ortaya çıkan teknolojikleşmiş ideolojinin yıkıcı saldırılarına tanıklığımız artmaktadır.
İnsan-makineler arasındaki sınırı aşmak isteyen transhumanist yaklaşımlar, kadın-erkek arasındaki sınırı da aşıp cinsiyetsizleştirme” amacını gerçekleştirme çabası içindedir.
Hem cinsel özgürlük hem de transhumanizm, gerçeği insanca ulaşılabilir kılan tarihsel, felsefî ve teolojik temellere kördür.

Her iki hareket de enerjilerini; gerçeğin artık gerekli olmadığı ve yaşadığımız dünyanın bütünlüğünün tamamen altüst olduğu bir dünyaya adamıştır.

Bir anlamda insanı, tanrılaşma sürecine taşımak ve tanrıcılık oynamak isteyen güçlerin olduğu transhumanist süreçte çoğu kişinin alt insan veya köle olacağı bir düzen olacaktır. Şimdiden transhumanist çevreler, karşıtlarına amishlere atıfla humanish” demektedirler.
21. yy.; başlangıç itibariyle yeni bir dönem ve evrimleşme sürecine tanıklık yapmaktadır. Bu evrimleşme süreci; genetik-sinirbilim, farmakolik ilaçlar, NBCI teknoloji ve YZ gibi unsurlara sahip trans-posthümanizm üzerinden olacak gibi görünmektedir.
***
1. ve 2. Dünya Savaşlarının hem meydana gelişinde hem de sonuçlanmasında Evrim Teorisi’nin “doğal seleksiyon” ve “güçlünün ayakta kalması” unsurları etkin olmuştur. Daha güçlü silahlar, savaş gemileri ve uçakları yapma amacı taşınmış ve bu güçlü silahlarla bu savaşlarda yaklaşık 60 milyon insan ölmüştür.
Transhumanizm sürecinin nihai insanı olan posthuman, mevcut yaşamdan daha mutlu, umutlu ve istekli bir hayatın varlığı olma telaşesindedir. Oysa Nietzsche’ye göre boyun eğmektense ümitsiz olmak ve mevcut halle yaşamak daha iyidir.
Transhümanizm, hristiyanlık değerleri ve ütopyacı güdülerin sekülerleşmesidir.
Yaşlı büyücü ve papa üzerinden, bilgeliği ve tecrübeyi ise yaşlı kahramanı olan Zerdüşt üzerinden anlatır. Nitekim onun anlatımında Tanrı, biyolojik olarak yaşlanmamış değer açısından yaşlanmıştır. O, bir anlamda yaşlanan -mana olarak anlam kaybına uğrayan bir Tanrının ölümünü ilan etmiştir.
Mevcut insanı yadsıyarak üstinsanı da tanımladığı kitabı Böyle Buyurdu Zerdüşt, transhuman bireyin öyküsü olarak görülmüştür. Sorgner gibi Nietzsche’nin üstinsan kavramının çağdaş transhümanist hareketle ilişkili olduğunu düşünen Loeb, üstinsanın ortaya çıkmasını kolaylaştıran ve öngören bir çaba olan ve kahramanı Zerdüşt olan kitabı transhuman tekil birey hakkında bir kitap olarak tanımlar
Transhümanistler sözmerkezci/logosantrik geleneği destekleyip organik bedenin yer değiştirebileceğini düşünürlerken, Nietzsche ise hakikî zihni ve bedeni çok önemli görür. Hauskeller, Nietzsche’nin kavramlaştırmasının transhümanist fikirlerle örtüşmeyeceğini söyler. Kişisel ölümsüzlüğü tartışan düşünüre göre transhumanizm, bir amaç olarak ölümsüzlüğü kabul ederken Nietzsche ise reddeder.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir