İçeriğe geç

İnsanca, Pek İnsanca 2; Gezgin ve Gölgesi Kitap Alıntıları – Friedrich Nietzsche

Friedrich Nietzsche kitaplarından İnsanca, Pek İnsanca 2; Gezgin ve Gölgesi kitap alıntıları sizlerle…

İnsanca, Pek İnsanca 2; Gezgin ve Gölgesi Kitap Alıntıları

&“&”

― Bir partinin hizmetindeki genç yazarların kulağına o kadar hoş gelen davul sesi, partiye ait olmayanın kulağına zincir şangırtısı gibi gelir ve hayranlıktan çok acıma uyandırır.
― Dikkat etmeli, erkenden keskinleşmemeye ― yoksa böylece aynı zamanda erkenden incelinir de.
Sanat yapıtları da şaraplar gibidir: en iyisi ikisine de gerek duymamak, suyu tercih etmek ve içten gelen ateşle ruhun iç tatlılığıyla suyu hep yeniden şaraba dönüştürmektir.
Kişisel olandan ürkmeyi bilmeyen insanlarla ilişki kurmamalı ya da önceden mesafeliliğin kelepçelerini acımasızca takmalı onlara…
Cezbetmeyen bir kadın olmaktansa çürümek daha iyi.
Açıkçası sadece kendi boynurnun üzerinde doğru durmuyor kafam; çünkü bilindiği gibi, başka herkes daha iyi biliyor neyi yapıp neyi yapmarnam gerektiğini: sadece biçare ben bir akıl veremiyorum kendime. H e p i m i z de, üzerlerine yanlış kafalar yerleştirilmiş heykel sütunları gibi değil miyiz? ― doğru değil mi, sevgili komşum?
Vicdan rahatlığının ön aşaması, vicdan rahatsızlığıdır. Çünkü iyi olan her şey önce bir kez yeni, dolayısıyla alışılmadık töreye aykırı, töre dışı olmuştur ve mutlu mucidinjn yüreğini bir kurtçuk gibi kemirmiştir.
Biri kendini ne kadar rahat bırakırsa, ötekiler de onu o kadar az rahat bırakır.
Kişi kirli ilişkilerden daha temiz çıkmayı ve gerektiğinde kirli suyla da yıkanmayı öğrenmelidir.
Bir kişi olmak isteyen, gölgesine de saygı duymalıdır.
En güçlü bilgi başarılar açısından en zayıf bilgidir.
Vicdanın sesini dinlemek aklın sesini dinlemekten daha kolaydır.
Tanrı günahkar, ve insan da onun kurtarıcısı olsa gerektir.
Bizler hapisteyizdir, özgür olduğumuzu sadece düşleyebiliriz kendimizi özgür yapamayız.
Bir saat bile benimle uyanık duramaz mısın ?
Başlangıçta saçmalık var vardı ve saçmalık tanrı idi ve tanrı (tanrısal) olan saçmalık idi.
Hakikate duyulan inanç, o ana dek inanılan tüm hakikatlere duyulan kuşkuyla başlar.
Kimi düşünceler, yanılgılar ve ham hayaller olarak gelmiştir dünyaya, ama sonradan insanlar gerçek bir tözü de aralarına sıkıştırdıkları için birer hakikat olmuşlardır.
Bir açın gözünde en güzel yemeğin, en sıradan yemekten hiçbir farkı olmadığı için, iddialı bir sanatçı sofrasına açları davet etmeyi düşünmeyecektir…
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Saldırının kılıcı dürüst ve geniştir, savunmanın kılıcı ise genellikle iğne deliğinden geçer.
Vicdanın sesini dinlemek, aklın &‘sesini dinlemekten daha kolaydır: çünkü her başarısızlıkta bir özür ve rahatlama barındırır içinde, ― bu yüzden çok az sayıdaki akıllı kişinin karşısında hala bu kadar çok vicdanlı kişi var.
Kendi kibirliliğini yadsıyan biri, genellikle öyle gaddar bir biçimde sahiptir ki ona, kendi kendisini hor görmek zorunda kalmamak için, içgüdüsel olarak kapatır gözlerini onun karşısında.
Tüm iyi şeyler yaşam için güçlü uyarıcılardır, yaşama karşı yazılmış her iyi kitap bile.
Rüyalarda o kadar çok sanatsallık tüketiriz ki – bu yüzden gündüzleri genellikle yoksul kalırız bu açıdan.
Aylak kişi arkadaşları için tehlikelidir: çünkü yapacak yeterince işi olmadığından, arkadaşlarının yaptıklarını ve yapmadıklarını diline dolar, sonunda işlerine de karışır ve rahatsızlık verir…"
En kötü okurlar, yağmacı askerler gibi davrananlardır: işlerine yarayabilecek bazı şeyleri alırlar, geri kalanını kirletir ve dağıtırlar ve bütüne küfür ederler."
Ah, siz gölgeler bizden “daha iyi insanlarsınız” fark ediyorum bunu.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Artık bir kitap yapmak istediği söylenen yazarları değil, yalnızca düşünceleri yanlışlıkla bir kitap olanları okumak istiyorum.
Zekasını göstermek isteyen herkes, kendisinde bunun tam tersinden de bol miktarda olduğunu belli eder.
Çünkü acımak için başkalarının acı çekmesi, yalnız kalmak için de başkalarını aşağılamak gerekir.
Sanki tutkuların var olduğu her yerde, korkunçluk da var olmuş gibi!
Ne yazık ki insanlar hala her ahlakçının, eylemlerimin tamamında, ötekilerin taklit etmeleri için bir örnek oluşturması gerektiğini düşünüyorlar; ahlakçıyı ahlak vaiziyle karıştırıyorlar.
Ne denli az zevk yetiyor birçoklarına yaşamı iyi bulmak için, ne denli mütevazıdır insan!
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İnsan daima çok yönlü bir bağımlılık içinde yaşıyor, ama kendini özgür sanıyor, zincirin baskısına uzun bir alışkanlık sonucu artık hissetmiyorsa? Yalnızca yeni zincirlerden rahatsız olur ancak.
İnanın bana dostum, hatanın da bir değeri vardır."
-Voltaire
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Oysa vermek daha mutludur sahip olmaktan: nedir ki en zengin kişi, bir çölün ıssızlığında?"
İnsanlar arasında ölümden daha büyük bir sıradanlık yoktur.
Kolaylaştırmalarımızdır cezasını en ağır bir biçimde çekmek zorunda olduklarımız!"
Hastadan da öte yorgundum, yani biz modern insanlara heyecan duymak için geri kalan her şey hakkında duyduğum hayal kırıklığından, her yerde israf edilen enerji, emek, umut, gençlik, aşk hakkında…"
Kim her zaman kalbin sıcaklığı ve bereketinde ve âdeta ruhun yaz havasında yaşarsa, tasavvur edemez istisna olarak sevginin ışınlarından ve güneşli bir Şubat gününün ılık soluğundan etkilenen kış doğalarını kaplayan o ürpertici hazzı.
Büyük bir adamın yandaşları kör ederler kendilerini, ona övgülerini daha iyi şakıyabilmek için.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Nasıl da kolaylıkla kabul ederiz, bir başkasının bir konuyu bildiğini ya da bilmediğini, oysa belki de daha bu konusa bilgisiz sayılacağının düşüncesi bile donduruyordur onun kanını. Evet, sırtlarında her zaman aforozlarla ve yetki sözleriyle dolu bir sadakla dolaşan seçkin deliler vardır; hazırdırlar kendi yargılarının söz konusu olmayacağı konular bulunduğunu hissettirenleri vurmaya.
Çok düşünmüş birinin, duyduğu ya da okuduğu her yeni düşünce, hemen bir zincir biçiminde görünür gözüne.
Bir özelliğe ya da sanata duyulan hayranlık öyle güçlü olabilir ki, onu elde etmeye çalışmaktan alıkoyar bizi.
Kişinin kendi yeteneğini yeniden lezzetli kılmasının yolu, uzunca bir süre rakip yeteneğe aşırı bir saygı göstermesi ve onun tadını çıkarmasıdır. Aşırılığa çare olarak kullanmak, yaşama sanatındaki en ince hamlelerden biridir.
Yaşamda güzel olanı yararlı olana tercih eden, sonunda şekerlemeyi ekmeğe tercih eden çocuk gibi midesini bozacaktır elbette ve çok huysuzca bakacaktır dünyaya.
Yazgıya inanman g e r e k i r, bilim zorlayabilir seni buna. Bu inançtan sende gelişen korkaklık, teslimiyet ya da yücelik ve dobralık o tohumun hangi toprağa ekildiğinin kanıtıdır; ama tohumun kendisinin değil çünkü ondan şu veya bu çıkabilir.
Sessizce uzanmak ve az şey düşünmek ruhun hastalıklarının en ucuz ilacıdır ve iyi bir istence, kullanılmasının üzerinden saatler geçtikçe, daha hoş gelir.
Kişi uzun süredir unuttuklarını ya da ölüleri görünce düşünde, içinde güçlü bir değişim yaşadığının ve üzerinde yaşadığı zeminin tamamen altüst edildiğinin bir işaretidir bu: o zaman ölüler dirilir ve eski çağımız, yeni çağ olur.
Hakikat dağında asla boşuna tırmanmazsın: ya zaten bugünden varmış olursun daha yukarıya, ya da alıştırma yapmış olursun yarın daha yükseğe çıkabilmek için.
Kişi tümüyle yanlış anlaşıldığında, ayrıntıdaki bir yanlış anlamayı temelden yok etmek olanaksızdır. Kendini savunmak uğruna gereksiz yere enerji tüketmemek için görmeli bunu.
Seni övdükleri sürece şuna her zaman inan ki, henüz kendi yolunda değil, başkalarının yolundasın.
Kötü olana da saygı duymak ve h o ş u n a g i d i y o r s a ondan yana olmak ve bu hoşlanıştan utanmayı aklının köşesinden bile geçirmemek özerkliğin belirtisidir, büyükte ve küçükte.
İnsanların çoğu birer hiçtirler ve hiçe sayılırlar, ta ki genel kanıları ve kamuya ait görüşleri üstlerine geçirinceye kadar, terzi felsefesine göre: giysilerdir gösteren insanı. Oysa istisna insanlar için şöyle denmeli: a n c a k o n u g i y e n k i ş i o l u ş t u r u r g i y s i y i; burada görüşler kamuya ait olmaktan çıkar ve maskeden, süsten, kıyafetten başka bir şey olurlar.
Şimdi bile büyük siyasal olayların tümünün gizlice ve üstü örtülü olarak tiyatroya sızdıkları, önemsiz olaylarla perdelendikleri ve onların yanında küçük göründükleri, ancak gerçekleşmelerinden uzun süre sonra derinden etkilerini gösterdikleri ve zemini sarstıkları düşünülürse, – o zaman basına nasıl bir önem atfedilecektir, şimdiki haliyle bağırmak, sağır etmek, heyecanlandırmak, dehşet vermek için her gün harcadığı nefesle – kulakları ve duyuları yanlış bir yöne yönlendiren s ü r e k l i k u r u g ü r ü l t ü den başka bir şey değilken?
Kendini olaylara feda edenden geriye her zaman çok az şey kalır. Bu yüzden büyük politikacılar tamamen boş insanlar olabilirler ve yine de bir kez dolu ve zengim olmuş olabilirler.
Mağdur görünümüne bürünmeyi bilen her parti, iyi huyluların gönüllerini fetheder ve böylelikle, kendisine büyük yararı dokunacak bir biçimde, kendisi de iyi huylu bir görünüm kazanır.
Melankoli gençliğe, berrak düşünce yaşlılığa aittir: bazen yaşlı adamlar yine de melankoliklerin tarzıyla konuşsalar ve yazsalar da, kibirlerinden yaparlar bunu, böylelikle gencin, coşkulunun, oluşum halindekinin, toy ve umutsuz olanın çekiciliğine büründüklerine inandıkları için.
Halk kolaylıkla karıştırır, balığı bulanık suda avlayanla, derinlerden çekeni.
Eşitsiz bir dövüş olur, birisi kafası ve gönlüyle, bir diğeri ise sadece kafasıyla davasını savunduğunda: birinci kişi aynı anda hem güneşi hem de rüzgârı almıştır karşısına ve bu iki silahı birbirlerini karşılıklı olarak engeller: ödülü kaybeder h a k i k a t i n gözünde. Buna karşılık ikincinin tek silahla kazandığı zafer elbette tüm ö t e k i izleyicilerin gözünde nadiren bir zaferdir ve onların indinde makbul değildir.
İlişkideki kinizm, insanın yalnızken kendisine bir köpek gibi davrandığının belirtisidir.
Kimi sanatçılara ya da yazarlara düşman oluruz, bize tuzak kurduklarından değil, bizi yakalamak için daha ince bir araca gerek duymadıklarından.
İyi dostluk, kişi ötekine saygı duyduğunda, üstelik kendinden daha çok saygı duyduğunda, hem de onu sevdiğinde, ama kendinden çok değil ve sonunda ilişkiyi kolaylaştırmak için, samimiyetin narin s ü s ü n ü ve havını da eklemeyi bildiğinde, ama aynı zamanda gerçek ve asıl samimiyetten ve senle benin karıştırılmasından bilerek kaçındığında oluşur.
Kişisel olandan ürkmeyi bilmeyen insanlarla ilişki kurmamalı ya da önceden mesafeliliğin kelepçelerini acımasızca takmalı onlara.
Açıkçası sadece kendi boynumun üzerinde doğru durmuyor kafam; çünkü bilindiği gibi, başka herkes daha iyi biliyor neyi yapıp neyi yapmamam gerektiğini: sadece biçare ben bir akıl veremiyorum kendime. H e p i m i z d e, üzerlerine yanlış kafalar yerleştirilmiş heykel sütunları gibi değil miyiz?
Derin düşünen insanlar, ötekilerle ilişkilerinde birer komedyen gibi görürler kendilerini; çünkü anlaşılmak için her zaman bir üst yüzeyleri varmış gibi davranmak zorundadırlar.
Bilimlerin düzenli ve hızlı bir ilerlemesi, ancak her bireyin kendisine uzak sahalarda, başkalarının hesaplarını ve iddialarını sınayacak kadar k u ş k u c u o l m a y ı ş ı ile mümkündür: buna karşılık, her bireyin kendi alanında s o n d e r e c e k u ş k u c u olan ve gözlerini onun üzerinden ayırmayan rakiplerinin bulunması koşulu da vardır. Pek kuşkucu olmama"nın ve "son derece kuşkucu" olmanın bu biraradalığından doğar bilginler cumhuriyetindeki dürüstlük.
Gözün çocukluktan başlayarak resim yapma ve boyama yoluyla, manzaraların, kişilerin ve olayların çizilmesi yoluyla sanatsal olarak eğitilmesi, bu arada yaşam için paha biçilmez değerde olan bir kazancı, insanları ve durumları gözlemek için gözü k e s k i n , d i n g i n ve dayanıklı kılmayı da getirir beraberinde.
Bazı insanların ve kitapların değeri herkesi en gizlediği, en içindeki şeyi dile getirmeye zorlamalarında yatar sadece: onlar birer dil çözücü ve en kilitli dişler için birer maymuncukturlar. Görünürde sadece insanlığın başına bela olan bazı olaylar ve kötü eylemlerin de yukarıda anılana benzer birer değeri ve yararı vardır.
Hakikati başaşağı çevirirsek, kendi başımızın da durması gereken yerde durmadığını ayrımsamayız genellikle.
Temkinli ve aklı başında insan kendi yararına olacak bir biçimde, bir on yıl boyunca hayalperestlerin arasında yaşayabilir ve kendini bu sıcak bölgede mütevazı bir deliliğin ellerine bırakabilir. Böylelikle hatırı sayılır bir yol kat etmiş olacaktır sonunda, tinin kozmopolitliğine ulaşmak için; o tin ki artık hiç kibirlenmeden şöyle diyebilecektir: tinsel olan hiçbir şey bana daha yabancı değil."
Bilimde her gün ve her saat rastlanılır, birisinin tam da çözümden önce kalakalıp, şimdi tüm çabalarının tamamen boşa çıktığına inanmasına, – tıpkı bir dolaşıklığı çözerken, tam çözülmeye yüz tuttuğu anda ondan ümidi kesen birisi gibi: çünkü tam da o sırada bir düğüme benziyordur en çok.
Espri bir duygunun ölümü üzerine bir taşlamadır.
Filozof, felsefesinin değerinin bütünde, yapıda yattığına inanır: sonraki kuşaklar ise bu değeri, filozofun yapıyı kurduğu ve o andan itibaren onunla daha sık ve daha iyi yapı kurulacak olan taşta bulurlar: yani her yapının yıkılabilir oluşunda ve y i n e d e h â l â maddi bir değere sahip oluşunda.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir