İçeriğe geç

Sevgiliye Mektuplar Kitap Alıntıları – Rosa Luxemburg

Rosa Luxemburg kitaplarından Sevgiliye Mektuplar kitap alıntıları sizlerle…

Sevgiliye Mektuplar Kitap Alıntıları

&“&”

Cömert ol..
Harca..
İsraf et sevgini benim için,
Senden bunu istiyorum..!
Biraz iyi niyetle mutlu oluruz,
Olmalıyız..
Yürek doluysa ağız konuşur.
Hiçbir gerçek deha bütün zamanını yalnızca kendini geliştirmeye verdi diye deha olmamıştır.
İnsanları gökgürültüsü gibi sarsmak, beyinlerine konuşmacılık yeteneğimle değil, görüşümün genişliği, inancımın gücü, ifademin kudretiyle girmek istiyorum.
Garip- şimdiye kadar hiç bu denli yalnız olmadım, koskoca bir şehrin ortasında bir yabancı; görevlerim ağır, enerjim hafif, sana danışmam mümkün değil. Ama aldırmıyorum ve sakinim. İçimde her şey derin bir uykuya dalmış gibi. Yalnızca yazmam gereken yazılar kafamın içinde sürekli olarak dırdır ediyorlar: Zaman bulabilecek miyim, ya yazacak gücü?
Dil sese aykırı
ses düşüncelere:
Düşünceler uçup gidiyor ruhlardan
sözler onları yakalamadan çok önce.
Siyaset, ahmakça, ilkel bir tapınma bence, zihinsel kuduz hastalığına yakalanmış, zaten kendi takıntılarının kurbanı olan insanlardan varlıklarının tümünü, onun uğruna kurban etmelerini istiyor!
Onlar birbirlerine aitti; öyle olmak istediklerinden değil, başka türlü olamadıklandan.
Ayrılırken, her gün bir kitap okumaya söz vermiştin, okuyor musun? Okumalısın, sana yalvarırım! Ciddi kitapları gündelik yaşamın bir parçası haline getirmenin değerini şimdi yeniden anlıyorum. İnsan aklını ve sinir sistemini ancak böyle koruyabiliyor.
Yalnızca bana iyi davran ve beni sev, o zaman her şey yoluna girer. Bir tanem, bana daha sık mektup yaz! Canımın çekirdeği, altınım benim, sana anlatacak o kadar çok şey var ki. Görüşmek üzere!
Yazıyorum, çünkü, hem sana duygularımı açmak gibi aptalca alışkanlığım sürüyor, hem de aramızda olup bitenlerden haberdar olman gerektiğini düşünüyorum.
Lütfen, lütfen artık herkesten daha zeki, herkesten daha cin olmaktan vazgeç.
Seni bir güzel naftalinleyip kaldırdım işte, gördün mü! Bugün bana yarın sana, arayan belasını da bulur mevlasını da, tencere dibin kara, seninki benden kara daha bir sürü gerçek Leh atasözü sıralayabilirim ama
Leh dilinin inceliklerini kavrayabileceğinden emin değilim.
Belki seni üzecek, hatta hiddetlendirecek, ama bir kez olsun ben de sana gerçekleri söylemeliyim.
Her zaman olduğu gibi, ça me touche toujours quand je parle de moi-même bir güzel ağlamak geliyor içimden, ama iyi eğitilmiş kulağımda senin sabırsız sesin: «Lütfen kes artık, tanrı aşkına, suratın kim bilir neye dönecek!» Söz dinliyorum ve mendilimi bir kenara bırakıyorum , yarın sabah suratım kim bilir neye dönmesin diye.
Kısacası, özlemini duyduğum şey, hayal gücümün marifetiydi; köpeğin dağla
göl arasına sıkıştırdığı o kedi gibi -hatırladın mı, Weggis’te- hissettim kendimi. Köpeğin peşim sıra gelen yaşam olduğunu düşün; dağ senin «taş kalbin», kaya gibi
sadık ve sağlam , kaya gibi sarp ve erişilemez; ve göl de Berlin’de boğuştuğum hayatın dalgaları. Bu, deyim yerindeyse, dayak yiyecek adamın iki sopadan birini seçmesi kadar zor bir seçim değil. Berlin’in dalgaları beni sürükleyip götürememeli, o kedi gibi…
Sana kötülük etmek, seni ısırmak, senin aşkına ihtiyacım olmadığını göstermek, onsuz da yaşayabileceğimi kanıtlamak istiyorum . Ve kendi kendime işkence etmeye, acı çektirmeye başlıyorum …
Sevgilim, aşkım benim, şikâyet etmiyorum , bir şey istediğim de yok; gözyaşlarımı kadınca bir isteri nöbeti olarak yorumlama yeter.
Kuşkusuz, duyguların varsa eğer. Yoksa, zaten zorla çekip alamam ki. Ruhunla diz çökmeyi de öğren, yalnızca ben kollarımı açıp seni çağırdığım da değil, ben arkamı döndüğüm de de. Kısacası, cömert ol, harca, israf et sevgini benim için.
Kendini küçültmekten korkma. Sen bana bugün benim sana dün verdiğimden üç paralık daha çok sevgi vermişsin, eee, n’olur yani?
Dünyada en çok sevdiğim varlık sensin ama kusurlarını asla kabul edemem. Bunu unutma ve kendini kolla! Bir halı sopası satın aldım bile ve gelir gelmez ilk işim seni bir güzel dövmek olacak.
Okuyor musun..?
Okumalısın, sana yalvarırım!
İnsan, aklını ve sinir sistemini ancak böyle koruyabiliyor..
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Aslında, insanoğlu midemi bulandırıyor ve sen, kötü kalpli yaratık, yüreğimi paramparça ediyorsun.
Ayrılırken, her gün bir kitap okumaya söz vermiştin, okuyor musun? Okumalısın, sana yalvarırım! Ciddi kitapları gündelik yaşamın bir parçası haline getirmenin değerini şimdi yeniden anlıyorum. İnsan aklını ve sinir sistemini ancak böyle koruyabiliyor.
Ayrılırken, her gün bir kitap okumaya söz vermiştin, okuyor musun? Okumalısın, sana yalvarırım! Ciddi kitapları gündelik yaşamın bir parçası haline getirmenin değerini şimdi yeniden anlıyorum. İnsan aklını ve sinir sistemini ancak böyle koruyabiliyor.
Sağlık, kişinin yaşama biçimi ve iç huzuruna bağlı bir şey, köykent sorunu değil.
Neyin eksik diye soruyorsun. Yaşam, eksik olan bu işte! İçimde bir şeyler öldü gibi. Korku, acı, yalnızlık duymuyorum; bir cesetim ben.
En nihayetinde yaşayan görecek.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Dil sese aykırı
Ses düşüncelere:
Düşünceler uçup gidiyor ruhlardan
Sözler onları yakalamadan çok önce.
Devrimci kayıp kişidir; kendine özgü ne bir ilgi alanı, ne bir davası, ne alışkanlıkları, ne mülkü vardır, adı bile yoktur devrimcinin.
Aynı hastalığa yakalanmıştı ikisi de: bağımsızlık ve bireysellik.
“Neyin eksik diye soruyorsun. Yaşam, eksik olan bu işte! İçimde bir şeyler öldü gibi. Korku, acı, yalnızlık duymuyorum; bir cesetim ben.”
Onlar birbirlerine aitti; öyle olmak istediklerinden değil, başka türlü olamadıklarından.
Dünya sandığın gibi, ne dediğini ancak kafasına sopayla vurulduğunda anlayan aptallarla dolu değil.
İçimde, her şey derin bir uykuya dalmış gibi.
Her zaman sözü edilmeye değer bir şeyler vardır ve yazmaya vakit bulunur.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
İçimde bir yerlerde öyle bir suskunluk, öyle bir donukluk var ki
Her gece ağlamaktan bitkin düşerek uyumamın nedeni de geçmişin anıları zaten.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
&‘Yüzyıllar boyu alçakgönüllü ve yumuşak başlı olmanın erdemleri öğretilmişti onlara;feodal-babaerkil aile ortamlarında günah ve cezalandırma korkusuyla yetiştirilmişlerdi.Toplumsal konumuna göre kadından ya kendine uygun bir erkekle topraklarını birleştirmek ya da toprak işleyecek çocuklar doğurmak amacıyla yararlanılmıştı.’
“Neyin eksik diye soruyorsun. Yaşam, eksik olan bu işte! İçimde bir şeyler öldü gibi. Korku, acı, yalnızlık duymuyorum; bir cesetim ben.”
Siyaset sahnesinde tek elle gösteri yapabilecek kadar bağımsızsam, bu bağımsızlık kendi kendime bir ceket almaya kadar uzanmalı.’"
…içimde bir şeyler yıkılıyor.’
Bana bütün söylediklerine rağmen, o eski türküyü çığırmadan edemiyorum, kişisel mutluluktan dem vuruyorum gene. Evet, lanet olası bir özlem duyuyorum mutluluğa ve kendi payıma düşen gündelik tayını koparabilmek için bir eşek inadıyla direneceğim.
“Neyin eksik diye soruyorsun. Yaşam, eksik olan bu işte! İçimde bir şeyler öldü gibi. Korku, acı, yalnızlık duymuyorum; bir cesetim ben.”
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
İçim buz gibi ve sakin,
Kişisel, sana ilişkin olduğunu sanmışsın oysa ben kendi halimden yakınıyordum..
Ruhê min sar û aram e,
We digot qey ew şexsî ye, li ser we ye, lê min gilî xwe-ya xwe dikir ..
Nefes aldığın şehir ne kadar şanslı.
Kimbilir, sesini gökyüzü sanan kuşlar bile vardır."
Okuyor musun ?
Okumalısın, sana yalvarırım !
İnsan aklını ve sinir sistemini ancak böyle koruyabiliyor.
Neyin eksik diye soruyorsun.
Yaşam eksik olan bu işte!
İçimde bir şeyler öldü gibi.
Korku,acı,yalnızlık duymuyorum..
Bir cesaretim ben..
İçim buz gibi ve sakin,
Kişisel, sana ilişkin olduğunu sanmışsın oysa ben kendi halimden yakınıyordum..
“Neyin eksik diye soruyorsun. Yaşam, eksik olan bu işte! İçimde bir şeyler öldü gibi. Korku, acı, yalnızlık duymuyorum; bir cesetim ben.”
Okuyor musun ?
Okumalısın, sana yalvarırım !
İnsan aklını ve sinir sistemini ancak böyle koruyabiliyor.
Rosa Luxemburgun , leo jogiches e sinirlendi bir anda bile yazdığı 26 mektubunda diyor layık değilsin ama gene öperim "

Altinim benim Dyodyu .

Goethe’nin üzerimde yatıştırıcı ve etkisi var, kendimi ona öylesine yakın hissediyorum
Bana gönül alıcı, güzel mektuplar yaz, biraz alçakgönüllü ol, inayet et de beni sevdiğini söyleyiver. Sen bana, bugün benim sana verdiğimden üç kuruşluk daha çok sevgi vermişsin, eee n’olmuş yani? Benden karşılık görmezsin korkusuyla duygularını açıklamaktan çekinme. Ruhunla diz çökmeyi de öğren, yalnızca ben kollarımı açıp seni çağırdığımda değil, ben arkamı döndüğümde de. Kısacası cömert ol, harca, israf et sevgini benim için. Senden bunu istiyorum."
İçimde bir yerlerde öyle bir suskunluk, öyle bir donukluk var ki..
Onlar birbirlerine aitti; öyle olmak istediklerinden değil, başka türlü olamadıklarından.
Neyin eksik diye soruyorsun. Yaşam, eksik olan bu işte!
Kendini hazırla,
Çünkü bu kez insan gibi yaşamaya kesin kararlıyım
Bütün bunları sana hıncım var diye yazmıyorum.
Senden, olduğundan başka türlü olmanı isteyemem.
Yazıyorum, çünkü, hem sana duygularımı açmak gibi aptalca alışkanlığım sürüyor..
Dünyada en çok sevdiğim varlık sensin.
Ama kusurlarını asla kabul edemem.
Bunu unutma ve kendini kolla!
Cömert ol.
Harca,
İsraf et sevgini benim için.
Senden bunu istiyorum!
Sen, sevgilim, hep beni üstünkörü okudun
“Sosyal Demokratlar kaçmaz. Sosyal Demokratlar eylemlerinin yanı başında durur ve sizin kararlarınıza kahkahayla gülerler.”
Okuyor musun?
Okumalısın, sana yalvarırım! Ciddi kitapları gündelik yaşamın bir parçası haline getirmenin değerini şimdi yeniden anlıyorum. İnsan aklını ve sinir sistemini ancak böyle koruyabiliyor.
Sen ve ben, Tanrıya şükür, birbirimizle daha en azından otuz yıl görüşebilir ve didişebiliriz; bir kerecik olsun anlayışlı olmaz mısın?
Aslında, insanoğlu midemi bulandırıyor, ve sen, kötü kalpli yaratık , yüreğimi paramparça ediyorsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir