İçeriğe geç

Dini Hayatın İlk Biçimleri Kitap Alıntıları – Emile Durkheim

Emile Durkheim kitaplarından Dini Hayatın İlk Biçimleri kitap alıntıları sizlerle…

Dini Hayatın İlk Biçimleri Kitap Alıntıları

&“&”

İlk duyumsadığımız bir algıya tam olarak aynı şekilde hiçbir zaman yeniden ulaşamayız.Algının konusu olan nesne hiç değişmemiş olsa da biz değişmişizdir,asla o anki biz değiliz artık.Kavram dediğimiz şey ise zaman ve değişim boyutlarının üzerindedir;bu türden etkilere karşı korunaklıdır.Kavramın zihnin bambaşka bir bölgesine, daha sakin, daha duru ve dingin bir yerine ait olduğu söylense yeridir.Kavram içsel biçimde kendiliğinden bir gelişmeyle kendi kendine hareket etmez,tam tersine değişime direnir.
Bir dini yaymak ve sürdürmek için onu açıklamak, haklı çıkarmak ve meşrulaştırmak gerekir.
Din açık biçimde geçmişte oynadığı rolü gelecekte oynayamayacaktır.
Hiçbir kutsal kitap ölümsüz değildir.
Eski tanrılar artık yaşlanıyor ya da ölüyorlar, yenileri de doğmuyor.
Yas, dayanması zor bir kayıp karşısında incinen duyguların doğal tepkisi değil, grubun dayattığı bir zorunluluktur.
Hiçbir şüphe yok ki tanrılar olmasaydı insanlar yaşayamazdı; fakat diğer yandan insanlar tanrılara tapınmasaydı tanrılar da yok olurdu.
Dini, her hayret ve şaşkınlık izlenimiyle karıştıracak olursak, dini duygunun gerçekten de ne olduğunu yanlış anlamış oluruz.
Dini bir çeşit bölünemez varlıkmış gibi davranıyorlar, oysa din de parçalardan oluşur; o az veya çok karmaşık bir mitler dogmalar, ibadetler ve seremoniler sistemidir.
Ölümden sonra ödüle kavuşma ihtimalinden ötürü dinsel ibadetler gibi küçük bir zorluğa katlanmaya değebileceği düşüncesi, kesinlikle dindar bir yazarın öne sürdüğü en üzücü argümanlardan biri olsa gerektir.(Pascal’ın Tanrı’nın var olup olmamasına ilişkin savına ithafen)
Tam olarak birine ait olmanın şartı, diğerini bütünüyle reddetmek olduğundan, insanın saf dini bir hayat yaşayabilmesi için, din dışı hayattan bütünüyle çekilmesi tavsiye edilir.
Eğer akıl, bireysel tecrübenin bir şeklinden başka bir şey değilse, o zaman akıl, yok demektir. Diğer yandan eğer sahip olduğu, ancak açıklanamayan potansiyelleri kabul edilecek olursa, o zaman da akıl tabiatın ve bilimin dışında bırakılmış olur.
Grup, çok gelişmiş toplumlarda yalnızca nadiren bulacağımız entelektüel ve ahlaki tek biçimliliği düzenli olarak üretir. Burada her şey, herkes için ortaktır. Hareketler kalıplaşmıştır; herkes aynı durumlarda aynı şeyleri yaparlar; ve davranışlardaki bu ortaklık, düşüncedeki ortaklığı ifade eder.
En basit protoplazma gruplarından insana
kadar yaşayan bütün varlıklar eşit derecede yaşayan varlıklar olduğu gibi, bütün dinler de eşit derecede dindirler.
„Yaşamak için toplum, ikisi de olmaksızın varlığını devam ettiremeyeceği asgari düzeyde ahlaki ve mantıksal bir uzlaşıyı gerektirir“
Dolayısıyla ilk dinlere müracaat edişimiz, genel olarak, dinî kıymetten düşürmek gibi bir art düşünceden kaynaklanmış değildir; zira bu dinler diğerlerine göre daha az saygıdeğer değildirler. Benzer ihtiyaçlara cevap verirler, benzer rolü oynarlar, benzer sebeplere bağlıdırlar; bunun için dinî hayatın yapısını ortaya çıkarmaya ve buna göre, açıklamak istediğimiz problemi çözmeye pekâla yarayabilirler.
Fakat oluşumundaki bu çok büyük karmaşa, bu çok yüce idealite, ne kadar gerçekçi olursa olsun, ortak yanları bulunan dinlere, birbirlerinden farklı cinsler içinde yer vermek kâfi değildir. En adî protoplazma kitlelerinden insana varıncaya kadar bütün canlı varlıklar, birbirlerine eşit oldukları gibi, dinlerin hepsi de aynı şekilde eşittirler.
Şüphesiz dinleri öncelik sırasına göre koymak imkânsız değildir. Bazıları daha yüksek zihni fonksiyonlar ortaya koydukları, daha zengin düşünce ve duygulara sahip oldukları, içinde daha az sansasyonel unsurlar ve imajlar taşıdıkları, daha çok kavramlar içerdikleri ve daha bilimsel bir sistemleştirmeye mâlik bulunduklarından dolayı diğerlerine nispetle daha yüksek kabul edilebilir.
Onun için, temelde yanlış bir din yoktur. Kendilerine göre hepsi doğrudur: Hepsi de değişik şekillerde insani hayatın bilinen şartlarına cevap verirler.
Gerçekte dinlerin çok farklı bir değer ve şerefe sahip oldukları kabul edilmiştir; genellikle dinlerin hepsinin aynı derecede gerçekliğe sahip olmadıkları söylenir. Bunun için dini düşüncenin en gelişmiş şekilleri en gelişmemiş şekilleriyle, birinciler ikincilerin seviyesine indirilmeksizin, karşılaştırılamaz gibi görünüyor.
Dolayısıyla ilk dinlere müracaat edişimiz, genel olarak, dinî kıymetten düşürmek gibi bir art düşünceden kaynaklanmış değildir; zira bu dinler diğerlerine göre daha az saygıdeğer değildirler. Benzer ihtiyaçlara cevap verirler, benzer rolü oynarlar, benzer sebeplere bağlıdırlar; bunun için dinî hayatın yapısını ortaya çıkarmaya ve buna göre, açıklamak istediğimiz problemi çözmeye pekâla yarayabilirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir