İçeriğe geç

The Handmaid’s Tale Kitap Alıntıları – Margaret Atwood

Margaret Atwood kitaplarından The Handmaid’s Tale kitap alıntıları sizlerle…

The Handmaid’s Tale Kitap Alıntıları

&“&”

Her zamanki gibi aldırmadan yaşardık. Aldırmamak cehaletle aynı şey değildir, üstünde çalışman gerekir.
Aşırı mutlu görünmemek konusunda uyarıldık.
Bir ölüden güvenlisi yoktur, dedi Rita kızgın bir biçimde.
Hiç kimsenin yüreği mükemmel değildir.
Bir direniş olmalı, yoksa televizyonda gösterilen bütün o suçlular nereden geliyorlar?
Sadece zaferleri gösteriyorlar bize, yenilgileri asla. Kim kötü haber ister ki?
Bedenime bakmaktan kaçınıyorum, utanç verici ya da ahlakdışı olduğundan değil de, onu görmek istemediğimden. Beni enine boyuna belirleyen bir şeye bakmak istemiyorum.
Bu tür şarkılar artık herkesin arasında söylenmiyor, özellikle özgür gibi sözcükler içerenler. Aşırı tehlikeli diye kabul ediliyorlar. Yasadışı mezheplere ait bu şarkılar.
Söylevleri evin kutsallığı, kadınların nasıl evde oturmaları gerektiği hakkındaydı. Serena Joy kendisi böyle yapmıyordu, bunun yerine söylev veriyordu, ancak kendi başarısızlığını herkesin iyiliği için yaptığı bir fedakârlık olarak sunuyordu.
Büyük hatamız, onlara okumayı öğretmekti. Bunu bir daha yapmayacağız.
Bitkinlik çöküyor üstüme, bedenime, bacaklarıma ve gözlerime. Sonuçta sizi ele geçiren bu oluyor. Inanç bir sözcük sadece
Insanoğlu her seye alışır, derdi annem. Telafi niyetine birkaç şey bulunduğu sürece, insanların nelere alışabildikleri gerçekten şaşırtıcı.
Utançsız olmayı isterdim. Utanmaz olmayı isterdim. Cahil olmayı isterdim. Böylece ne kadar cahil olduğumu bilmezdim.
Bir boşluğum ben, burada, parantez işaretleri arasında. Diğer insanlar arasında.
Geçmişten bir sığınmacıyım ben, diğer sığınmacılar gibi
Revizyonisttik bizler, revize ettiğimiz şey kendimizdik.
İnsanın o denli uzağa gitmesi mümkün ki içinde, aşağıya ve geriye doğru o denli uzağa, bir daha asla çıkaramazlar oradan.
Anlatmak zorunda değilim aslında. Hiçbir şey anlatmak zorunda değilim, ne kendime ne de bir başkasına.
Herkes için tek değer ölçütü paraydı
Ama insanlar kendi yaşamlarının hiçbir anlamı olmadığını itiraf etmek yerine başka her şeyi yapacaklardır.
Gömülmüş hissediyorum kendimi.
Şimdi beni bağışlamakla uğraşma. Örneğin: Diğerlerini koru, eğer güvenlikteyseler. Çok fazla acı çekmelerine izin verme. Ölmeleri gerekiyorsa, ölümleri çabuk olsun. Onlar icin bir cennet bile sağlayabilirsin. Cennet için sana ihtiyacımız var. Cehennemi kendi başımıza da yapabiliriz.
Esas sorun bu değil. Sorun, boğulmadan onu yutabilmekte.
En tepeden kablosu kesilen bir asansörde bulunmak gibiydi. Düşmek, düşmek ve ne zaman çarpacağını bilmemek.
İhanet anı en kötüsüdür, şüphe götürmeksizin ihanete uğradığını anladığın an: Bir başka insanın senin için bunca kötülük istediğini. En tepeden kablosu kesilen bir asansörde bulunmak gibiydi. Düşmek, düşmek ve ne zaman çarpacağını bilmemek.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Hiçbir şey bir anda değişmez: Derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz.
Her zaman bir başkası vardır.
Hiçkimse olmasa bile.
Geçmişi düşünürken seçtiğimiz şeyler güzel olanlardır. Her şeyin bu biçimde olduğuna inanmak isteriz.
Hiç kimsenin yüreği mükemmel değildir.
Sesin sanki uzaklardan gelen bir yolcuymuş gibi. Sanki ses uzaktan gelen bir yolcuymuş gibi; ki aslında öyle olurdu, öyledir de.
Acı insanda iz bırakır, ancak görülmeyecek kadar derinde.
Bir öyküyü sadece kendine anlatamazsın. Her zaman bir başkası vardır.
Acı insanda iz bırakır, ama görülmeyecek kadar derinde.
Ama bir kez geçti mi kim acıyı anımsayabilir ki?
Risk ne kadar büyükse, zafer de o kadar büyüktür.
Akıl sahip olunacak değerli bir şey.
Belki de yaşadığımı düşündüğüm bu hayat paranoyak bir kuruntudan ibarettir.
Umut içinde. Bunu neden ölü bir insanın mezar taşına yazmışlar ki? Uman ölü müydü, yoksa hala yaşayanlar mı?
Beni yaşatan, belki de hiç gelmeyecek olan bu mesaj işte.
Gölgesiz ışığın olamayacağına inandığım gibi inanıyorum direnişe; ya da daha doğrusu, ışık olmazsa gölge olmayacağına inandığım gibi.
Bizim sahip olmadığımız bir şeye, söze sahip o. Nasıl da çarçur ederdik onu, bir zamanlar.
Nasıl düşünürsen öyle olur.
Bir çocuktan inanılır biçimde yalan söylemesini bekleyemezsiniz.
Kendi kendime bunun önemli olmadığını, isim telefon numaraları gibi olduğunu, sadece başkalarının işine yaradığını söylüyorum ama bu doğru değil, aslında önemli.
Sahip olmak ve elinde tutmak, ölüm bizi ayırıncaya dek.
Küçük rahatsızlıklar eğiticidir.
Hiçbir şey bir anda değişmez : Derece derece ısınan bir küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz.
Yaşardık, her zamanki gibi, aldırmadan.
Biri isim vermek seni gerçekler dünyasına bağlar.
Bir öyküyü sadece kendine anlatamazsın.
Zamanı yitirdiğimi biliyorum.
Çünkü tek bir kadının tanıklığı artık kabul edilmiyor.
Geçmişi düşünürken seçtiğimiz şeyler güzel olanlardır.
Artık, bir arkadaşa sahip olmayı hayal etmek bile çok zor.
Böylesi bir özgürlüğün şimdi sözü bile edilemez.
Ne var ki benim onu, onun da beni sevmeyeceğini şimdiden görebiliyordum.
Düşünmek şansını zorlayabilir insanın, oysa benim amacım dayanmak.
İsraf etme ki isteme.
Doğanın sonradan aklına düşen bir fikir, insanlığın kaderinde ikincil oyuncular değil kadınlar. Her toplum da bunu her zaman bilmiştir. Doğurabilecek kadın yoksa, insan türü yok olur. Bu yüzden kadınlar, kızlar ve çocukların kitlesel tecavüzü ve öldürülmeleri, soykırım savaşlarının ve bir halkı ezmek ve sömürmek amacı taşıyan diğer seferlerin ayrılmaz özelliği olmuştur.
Bütün iktidar görecedir ve zor zamanlarda az da olsa iktidar sahibi olmak, hiç iktidar sahibi olmamaktan iyidir.
Her şey her yerde olabilirdi, şartlar uygunsa.
Tanrım… Cennet için sana ihtiyacımız var. Cehennemi kendi başımıza da yapabiliyoruz.
“Daha iyi asla herkes için daha iyi demek değildir. Kimileri için daha kötü demektir, her zaman.”
Siz gençler, hiçbir şeyin değerini bilmiyorsunuz, derdi annem. Sizi sadece bulunduğunuz yere getirmek için neler çektiğimizin farkında değilsiniz. Bak şuna, havuç doğruyor. Şu kadarcık yol almak için bile kaç tank, kaç kadının yaşamını ve bedenini ezip geçti, biliyor musunuz?
Pamuk helva gibi hissediyorum kendimi: şeker ve hava. Sıkmaya görün beni, küçük, hastalıklı ve ağlamaklı pembemsi kırmızı, nemli bir topağa dönüşüveririm.
Şimdiki zamanda yaşa, tadını çıkart, sahip olduğun her şey bu.
Zaman bir tuzak, ben de içine düştüm.
Bakış açısı gereklidir. Yoksa sadece iki boyutla kalırsınız.
Arkadaşlarım vardı, şanslıydım, ama yine de yalnızdım.
Bunda ölü bir sey var, terk edilmiş bir şey. Bir zamanlar içinde bir şeylerin meydana geldiği ve şimdi bomboş bir oda gibiyim..
Burada sevebileceğim kimse yok, sevebileceğim bütün insanlar ya ölü ya da başka bir yerdeler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir