İçeriğe geç

Son Ada Kitap Alıntıları – Zülfü Livaneli

Zülfü Livaneli kitaplarından Son Ada kitap alıntıları sizlerle…

Son Ada Kitap Alıntıları

&“&”

Ah unutulmuşluk, terk edilmişlik.. Ah yalnızlık!
Yasak tanımaz rüzgar
Zincir vurulamaz martıya
Bir de insan kalbine."
İnsanlar mı olaylara göre değişir, yoksa olaylar mı insana göre oluşur .
“Yasak tanımaz rüzgâr
Zincir vurulamaz martıya
Bir de insan kalbine.”
siyasetle ilgin olmadığını biliyorum ama yaşadığın dünyaya gözlerini bu kadar kapatmaya hakkın yok. Ülkenin yıllardır kanadığını, kutuplaştığını, insanların birbirine karşı kamplar halinde bölünüp kışkırtıldığını biliyorsun, değil mi?
— Zaten bir yerde kötülük varsa, orada herkes biraz suçludur."
Sanki sadece ölüm solur, ölümden medet umar,
ölüm konuşur olmuşlardı."
Sadece bunun için de kendini öldürmeye değmezdi doğrusu. Çünkü korku duygusu geçiciydi. İnsan bir gün korkar , ertesi gün unutur, hayatın ayrıntılarına dalar ve kahkahalarla gülebilirdi.
Zaten bir yerde kötülük varsa,oradaki herkes biraz suçludur.
Şiir silahtan güçlüdür.
Tekrar insanlar mı olaylara göre değişir, yoksa olaylar mı insana göre oluşur diye sordum kendi kendime.
… içimde bir şeyin kırıldığını hissettim. Hem de bir daha onarılamayacak biçimde.
Biz İnsanlar evren hakkında düşünürüz, yargılara varırız ama evrenin bizim hakkımızda ne düşündüğünü hiç merak etmeyiz.
Bir kere Platon’da bilgeler üstüne bir cümle okumuştum. Galiba bir bilgenin, halkı yağmur gelecek diye uyardığını ama kendisini dinlemedikleri zaman o ahmaklarla birlikte islanmak zorunda olmadığını, evine gidip rahatça oturabileceğini yazıyordu.
“Halk dediğin değişken bir şeydir” dedi. “Bugün böyle davranır, yarın tam tersini yapar. Teşvik ve tehdide bağlı…”
“Şiir silahtan güçlüdür!”
Yasak tanımaz rüzgar
Zincir vurulmaz martıya
Bir de insan kalbine.
Ben zaten böyle toplum önünde büyük jestler yapan insanlar gördüğüm zaman onların yerine kendim utanır ve iyice küçülüp yok olma isteğine kapılırdım.
Bu dünyada her şey karşılıklıdır. İnsanlar Tanrı önünde eşittir ama hayattan zekâları, becerileri azimleri ve kazanma hırslarına uygun pay alırlar. Bu yüzden mutlak eşitlik yoktur. Zaten &‘vermek’ kelimesi insanoğlunun yapısına uygun değildir.
Çünkü korku duygusu geçiciydi. İnsan bir gün korkar, ertesi gün unutur, hayatın ayrıntılarına dalar ve kahkahalarla gelebilirdi.
Zaten bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur"
Onu öylesine seviyordum ki, bu aşktan içim sızlıyordu
… insanın, başına neler geleceğini bile bile kendini feda etmesi, kadere teslim olmak gibi bir şeydi
herhalde
“İnsanlar mı olaylara göre değişir, yoksa olaylar mı insana göre oluşur ”
“ kendi sesin! İşte en önemli şey bu. Senin sesin! Dünyada hiçbir tarza, hiçbir modaya oturulamayacak kadar senin olan bir üslup. Elin gibi, gözün, bakışın, gülüşün gibi senden bir parça.”
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Yasak tanımaz rüzgar
Zincir vurulamaz martıya
Bir de insan kalbine.
Dünyada kötülük daha örgütlü ve daha planlı, iyiliğin içinde zaten bit saflık var .
Hayattan öğrendiğim bir şey var . Her yerde kötülük cok kuvvetli ve zor yeniliyor. İyilik daha zayıf kalıyor.
Aslında biz bu yaşamın güzel olduğunu düşünmüyorduk bile artık; o kadar alışmıştık ki, yaşayıp gidiyorduk işte. İnsan her gün gördüğü denizin, evinin önündeki kayanın üstüne konan martının güzel olduğunu düşünmez.
Şiir silahtan güçlüdür!"
İnsan yüreği çok karanlık, çok karmaşık."
Eşitlik, dostluk, demokrasi… Bunlar hep zayıfların uydurduğu saçmalıklar. Çünkü onların yaşayabilmesi için bu gibi kavramlara ihtiyacı var. Güçlünün ise tek bir isteği vardır: Daha fazla güç!
İnsan yüreği çok karanlık, çok karmaşık."
İnsan yüreği çok karanlık, çok karmaşık.
“Bu adamların korktuğu tek şey soru, Soru sorulmasından ödleri kopuyor. Sorgulayanlar ise buna mecbur olduklarını hissederek, kendilerini yok etme pahasına direnişlerini sürdürüyorlar.
Şimdi geriye doğru baktığım zaman, bu tavrımızın aşırı bir tembellikten, uyuşukluktan kaynaklandığını açıkça görebiliyorum. Hiçbir şeyi protesto etmiyorduk, karşı çıkmıyorduk. "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" diyor ama yılanın bize de dokunacağını hesap edemiyorduk."
Yasak tanımaz rüzgâr
Zincir vurulamaz martıya
Bir de Insan kalbine
Kendi sesin! İşte en önemli şey bu. Senin sesin !

Elin gibi, gözün, bakışın, gülüşün gibi senden bir parça
Hayaller sadece avunmak, çaresizlik duyumu kısa bir süreliğine dindirmek içindir..
İnsan yüreği çok karanlık, çok karmaşık.
Şiir silahtan güçlüdür! "
Her diktatörlük, başlangıçta kendi çıkarını toplumun çıkarı gibi göstermeye dikkat eder. Başlangıçta kimseyi ürkütmemeye çalışır. Sonra gücü ve kendine güveni arttıkça, dişlerini yavaşça" göstermeye başlar.
Hayattan ögrendiğim bir şey var. Her yerde kötülük çok kuvvetli ve zor yeniliyor. İyilik daha zayıf kalıyor."
Sevgili dostum, bir gün Voltaire’in kitabında, İstanbul’daki bahçıvanın, huzur arayan Candide’e verdiği, Bahçeni yetiştir!" öğüdünü örnek göstererek, "Hikayeni anlat!" demiştin bana, hatırlıyor musun?
… Dünyada kötülük daha örgütlü ve daha planlı, iyiliğin içinde zaten bir saflık var. Bu yüzden dünyanın her yerinde kötülük saflığı yeniyor…"
“Zaten bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur.”
Zaten bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur."
Hepimiz birer timsahız aslında!"
Zaten bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur."
Biz insanlar, sınırlarımızı bilmeden kendi aklımızı beğeniyoruz, öğrenmiyoruz, akıllanmıyoruz. Her şeyi anladığımız zaman da genellikle iş işten geçmiş oluyor.
Zaten bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur.
Sanki ne kadar ciddi ve ağır olursa olsun konuştuğumuz her şey önemsiz; onu yüzüne bakmak ve sesini duymak için yaşadığımı hissediyorum. Güzel miydi? Evet, güzel olmasına güzel de ama bu o kadar önemli bir ayrıntıydı ki benim için. Başına bir şey gelse, yüzü değişse, hatta çirkinleşse bile ona olan duygularım değişmezdi. Güzelikten çok daha farklı bir şeydi ben ona vurgun kılan. Anlatılmaz, dile söze gelmez bir şey; bir hava, bir tavır, sesindeki ince bir kırılma, dudaklarının kıyısındaki hafif bir gölgelenme, gülerken çenesinde oluşan küçük çukur… bunların hepsi, hepsi çok güzel şeylerdi. Daha da önemlisi, adeta ruh ikiziydik. Ömür boyu içinden çıkılmayan, her an lezzeti ile dolup taşan bir sığınak, birbirimizde bulduğumuz.
Biz insanlar evren hakkında düşünürüz, yargılara varırız ama evrenin bizim hakkımızda ne düşündüğünü hiç merak etmeyiz.
…işte anılar burada bitti.Geceler ve gündüzler boyu, Sevgilim neredesin, neredesin, neredesin?" sorularıyla delinen beynimi oyalayacak başka bir iş kalmadı.
İnsanlar mı olaylara göre değişir, yoksa olaylar mı insana göre oluşur diye sordum kendi kendime…
Bir umuda bağlanmak isteyen komşularına bunun yalan olduğunu söyleme, kimseyi gerçekçi olmaya çağırma. Çünkü bunalan insanların, yalan bile olsa bir umuda sığınma ihtiyaçları, gerçeği söyleyenlerden nefret etmesine yol açıyor.
Başkan’ın hayatımızdaki varlığını her geçen gün biraz daha hissetmemize karşın, biz olayları görmemeyi, her zamanki saf tavrımızla gelişmeleri iyiye yormayı sürdürüyorduk.
Bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur."
Dünyada hiçbir tarza , hiçbir modaya oturulamayacak kadar senin olan bir üslup. Elin gibi , gözün , bakışın , gülüşün gibi senden bir parça.
Güzel miydi? Evet, güzel olmasına güzeldi ama bu o kadar önemsiz bir ayrıntıydı ki benim için. Güzellikten çok daha farklı bir şeydi beni ona vurgun kılan. Anlatılmaz, dile söze gelmez bir şey; bir hava, bir tavır, sesindeki ince bir kırılma, dudaklarının kıyısındaki hafif bir gölgelenme, gülerken çenesinde oluşan küçük çukur…
Kişiliğinin bir noktasına sanki bir Ortaçağ şövalye zırhı geçirmişti, oradan ötesine geçmek mümkün olmuyordu.
Vapur demir almış gidiyordu…
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyor ama yılanın bize de dokunacağını hesap edemiyorduk.
Medeniyet insanın doğayı istediği gibi denetim altına alması demek değil miydi biraz da!"
Hayattan öğrendiğim bir şey var. Her yerde kötülük çok kuvvetli ve zor yeniliyor. İyilik daha zayıf kalıyor."
İnsanlar tanrı önünde eşittir ama hayattan zekaları, becerileri, azimleri ve kazanma hırslarına uygun olarak pay alırlar. Bu yüzden mutlak eşitlik yoktur.
… bu durumda boyun eğen insan soyunun mu, yoksa başkaldıran martıların mı daha akıllı olduğu sorusu sorulmalı..
Yasak tanımaz rüzgar
Zincir vurulamaz martıya
Bir de insan kalbine
Evet evet; son ada, son sığınak, son insani köşeydi burası…"
Hayattan öğrendiğim bir şey var . Her yerde kötülük çok kuvvetli ve zor yeniliyor. İyilik daha zayıf kalıyor.
İnsan her gün gördüğü denizin, evinin önündeki kayanın üstüne konan martının güzel olduğunu düşünmez.
Bir yerde kötülük varsa, oradaki herkes biraz suçludur.
Doğrudur, Kitap okumak karın doyurmuyor. Ancak karnı tok, beyni boş adamlardan çektiğimiz kadar hiç kimseden çekmedik.
Zaten bir yerde kötülük varsa, orada herkes biraz suçludur..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir