İçeriğe geç

Göklerden Gelen Umut Kitap Alıntıları – Kemal Sinan Özmen

Kemal Sinan Özmen kitaplarından Göklerden Gelen Umut kitap alıntıları sizlerle…

Göklerden Gelen Umut Kitap Alıntıları

&“&”

Günün birinde her şeyimizi kaybettiğimizde birbirimize kavuşacağız.
Sevginin ışığıyla kalın-ız.
Gerçek, deliliğin üvey kardeşidir.
İnsan dediğin uzun bir köprüdür; karanlıktan aydınlığa uzanır.
Umut, ruhun damarlarındaki kandır.
Kişiliğe girmeyen bilgi değersizdir.
Özgürlük, bizler için her istediğini yapmak değil, yapmak istemediğini yapmamaktır…
Belli ki ah dostum, yokluğunla hüveyda hükmümü de vermişsin.
Kendine o ırak menzili, elin hanesini heyhat mesken bellemişsin.
Belli ki can kalbinde yankımız yok, yâd ellerde ahu zar etmişsin.
Hasretini sek içtiğimiz masada bizi boynu bükük saki eylemişsin.
Yaşam bazen usta bir tiyatro yönetmeni gibi hikâyelerimizin içine varlığını hissettiren ve belki de yolumuzu bulmamızı sağlayan gizli mesajlar ve ipuçları bırakabilir.
Köpek seni kovaladığında kaçmak zorunda kalabilirsin ama nereye doğru koşacağını köpek değil, sen belirlersin.
Duygusal anlamda yaşlanmak, aslında düşlerinden vazgeçmekten başka bir şey değildir.
Merhametsiz ve farkındalıktan uzak aptallıklar, insanlık tarihinin özetidir.
Zaman bizi büyük acılardan süzer
Hâl dinlemez, medet bilmez bizi üzer
Ne çok elem her dem her yer
Ah bu insan denizi, bu ufuksuz keder.
Varoluşun kumaşı zamandır.
Her seviyede farklı bilinç düzeyleri ve bu düzeylerin çeşitli özellikleri vardır. Biz bilincin ve zekânın, bu sarmal düzenine Döngü deriz.
Yaşamların kör kıyılarında akan, ortak kabullenmişliğin yatağında herkesi önüne katarak ilerleyen alışkanlık nehri köpürüp yükseldiği zaman ilk boğulanlar, nehirden karaya çıkma cesareti gösteremeyenlerdir.
Katıksız sevgiden başka hissettiğin her duygu seni düşmanlarına benzetir.
Günün birinde her şeyimizi kaybettiğimizde birbirimize kavuşacağız.
Farkındalık penceresinin ışığından mahrum olan bu insanlar için bin yıl, hatta yüz bin yıl yaşamanın anlamı nedir? Ne yazık ki, böylesine uzun bir ömrün içinde bile yüzlerce kez ölüp yok olacak ve hafızasızlık onları bir bataklık gibi içine çekecektir. İşte ölümün korkulacak bir yanı varsa, o da anlamadan yaşamak, evrenle kucaklaşmadan aynı döngü içinde sıkışıp kalmaktır.
Gerçek yüzünü sadece cesur olanlara gösterir.
Özgür bir düşünsel dalganın ilk yıkacağı kale, dogmadır…
Ucuz politikacılar, cesaretlerini yönettikleri toplumun ahlaksızlığından alır.
İnsanların gerçeği mite dönüştürebilme yeteneğinden daha ilginç olanı, gerçekler yerine mitlere inanma eğilimi göstermeleridir
Bu dünya masum bir insanın yaşayabileceğinin ötesinde canileşti ve delirdi.
Birini uyandırabileceğin en iyi zaman uykusunu yeterince aldığı vakittir. Uyanmaya hazır milyonlar var Will.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Taht yapmak için yarışan insanlar, üzerine oturtacak bir kral da bulur, hep bulmuştur.
Elbette aşırı samimiyet aşırı çıplaklık gibidir; fazlası rahatsız edici olabilirken, makul miktarda olanında bir tür estetik bulunabilir.
Köpek seni kovaladığında kaçmak zorunda kalabilirsin ama nereye doğru koşacağını köpek değil, sen belirlersin.
Acılarla dolu bu Dünya’da, katıksız keyfin kaynağı, hiç şüphesiz, ahlaksızlık ve deliliktir.
Katıksız sevgiden başka hissettiğin her duygu seni düşmanlarına benzetir.
İyi biri olduğunu mu düşünüyorsun? Bence iyi biri değilsin. Kötü müyüm diye düşünüyorsun? Bence kötü biri de değilsin. Sadece yarattığın gerçeklikle yaşamı etkiliyorsun. Ama bunun farkında değilsin. Ve kendi yarattığın gerçekliğe, kaderim diyorsun.
Sıradan bir insan yaşamının sıkıcı ve sönük olduğunu düşünür. Çünkü onlara ilham verecek seçimler yapmak yerine, hazır kabul görmüş düşünce kalıpları ile yaşamlarını yönetir ve yaşamı tanımlarlar. Dış dünyanın sahte kuralları ile öylesine hipnotize olmuş durumdadırlar ki, bu kuralları dışında başka bir gerçekliğin olduğunu göremezler bile.
Duygusal anlamda yaşlanmak, aslında düşlerinden vazgeçmekten başka bir şey değildir.
Yaşamların kör kıyılarında akan, ortak kabullenmişliğin yatağında herkesi önüne katarak ilerleyen alışkanlık nehri köpürüp yükseldiği zaman ilk boğulanlar, nehirden karaya çıkma cesareti gösteremeyenlerdir.
Korkunun ateşini belirsizlik körükler.
Bana, beni izlediğine ve önemsediğine dair bir işaret ver!
Ve bunu öyle yap ki, senden geldiğine şüphem olmasın.
Beni varlığının tüm sıcaklığıyla sonsuza dek sar, yeter!
Öyle sar ki, tenimde korkularımdan hiçbir iz kalmasın.
Köpek seni kovaladığında kaçmak zorunda kalabilirsin ama nereye doğru koşacağını köpek değil, sen belirlersin.
Zaman bizi toz edene değin ezer
Sonra gün gelir kalbimiz nihayet sezer
Ne çok bedel her dem her yer
Ah yitip giden kimsesizler, sözsüz ölüler
Elbette aşırı samimiyet aşırı çıplaklık gibidir; fazlası rahatsız edici olabilirken, makul miktarda olanında bir tür estetik bulunabilir.
Acılarla dolu bu Dünya’da, katıksız keyfin kaynağı, hiç şüphesiz, ahlaksızlık ve deliliktir."
Duygusal anlamda yaşlanmak, aslında düşlerinden vazgeçmekten başka bir şey değildir.
Katıksız sevgiden başka hissettiğin her duygu seni düşmanlarına benzetir.
Sonsuz bir boşlukta olma duygusu, aynı anda dar bir tünelde sıkışmışlık hissiyle iç içe girmişti."
Özgürlük, bizler için her istediğini yapmak değil, yapmak istemediğini yapmamaktır.
Gün gelecek, olgunlaşmak veya yetişkinlik diye tanımladığınız eziyeti bir köşeye atacaksınız. Duygusal anlamda çocuksu olmak gelişimsel bir aşama değil, aksine hepimizin doğal halimizdir.
Günün birinde her şeyimizi kaybettiğimizde birbirimize kavuşacağız..
Gerçeği sadece amacı olanlar bükebilir…
Umut, ruhun damalarındaki kandır. "
“Köpek seni kovaladığında kaçmak zorunda kalabilirsin ama nereye doğru koşacağını köpek değil, sen belirlersin.”
Yaşam bazen usta bir tiyatro yönetmeni gibi hikâyelerimizin içine varlığını hissettiren, belki de yolumuzu bulmamızı sağlayan gizli mesajlar ve ipuçları bırakabilir."
Tüm limanlardan sonra ulaşacağın en son menzil, asıl evindir."
“Ah bu insan denizi, bu ufuksuz keder”
Duygusal anlamda yaşlanmak, aslında düşlerinden vazgeçmekten başka bir şey değildir.
Merhametsiz ve farkındalıktan uzak aptallıklar, insanlık tarihinin özetidir.
“Birbirimizi anlayabildiğimiz gün yaşamı,
Yaşamı anlayabildiğimiz gün evreni,
Evreni anlayabildiğimiz gün ölümü anlayacağız.
Ve gerçekten yaşamaya o zaman başlayacağız.”
”Yaşamların kör kıyılarında sorgusuz sualsiz akan, ortak kabullenmişliğin yatağında herkesi önüne katarak ilerleyen alışkanlık nehri köpürüp yükseldiği zaman ilk boğulanlar, nehirden karaya çıkma cesareti gösteremeyenlerdir. Oysa değişimin geldiğini görenler, yani o yüksek yamaçtan koparak sessiz bir düşüşle nehri köpürten ve bulandıran kayayı fark edenler, artık nehrin eskisi gibi olmayacağını, yönünün ve yatağının değiştiğini bilirler.“
Değişim genellikle yüksek bir uçurumda düşen bir kaya gibi, önce sessiz bir yolculukla gelirama değişim anı, yani kayanın yere çarpması, bir anın yüzde birinde gerçekleşir.
Sonunda öleceğinizi bildiğiniz bir yaşamı nasıl hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp günlük sığlıkların içinde boğulup gidebiliyorsunuz? Neden çocuk olmayı ve hayal kurmayı bırakıp hırslarınıza ve acılarınıza yenik düşerek duygusuz varlıklar olmayı seçiyorsunuz?"
Hiçbir canlı bir başka canlının özgür iradesine müdahale edemez ve onu kendi isteği ve arzusu dışında yönlendiremez.
Evrenin kitabını içinde fark etmek, sayfalarına erişebilmek, okumak ve anlamak zaten zamanın ötesinde bir ömre sahip olabilmek demekti."
Günün birinde her şeyimizi kaybettiğimizde birbirimize kavuşacağız.
Dünya, üzerindeki son insan ölene kadar mücadele edecektir. Kurt mücadele edecektir. Will de edecek mi?
İnsanın ölüme dair duyduğu korkunun kaynağını oluşturan tam olarak nedir? Ölüm deneyimi ve sonrasındaki insanı bekleyen bilinmezlikler mi, yoksa benlik duygusunun yok olmasına karşı insanın geliştirdiği karşı konulamaz endişe mi?
Yaşam her zaman filizlenmek için bir yol bulmuştur; bazen bir mermeri delerek güneşe uzanır, bazense insan zekasına tutunarak var olur ve döngü böylece kendini var eder.
“Tüm renkleri ve ezgileri yaratan titreşim, yalnız sandığın kalbinledir.
Gördüğün her renk, duyduğun müzik ve anladığın her fikir, seninledir.
Duyduğun ve duyumsadığın, anladığın ve anlattığın ne varsa, sensindir.”
“Yine her zamanki gibi, insanlar ne ve ne kadar planlarsa planlasınlar, yaşam tahminlerin ötesinde, yeni sürprizlerle akıp gidiyordu. Yapılan planlara dair en büyük hata, kişilerin geleceği dinamik, kendilerini durağan ele almasıdır. Gelecekteki kendilerinin, plan yapan kendileriyle aynı kişi olacağını varsayar, aslında tüm yaşanacakları şekillendirecek olan kişiliklerini katı bir sabit olarak hesaplarlar. Ve işte denklem bu yüzden hep çöker; buna da yaşamın sürprizleri veya kader derler.”
“Duygusal anlamda yaşlanmak, aslında düşlerinden vazgeçmekten başka bir şey değildir.”
Ben çok bahar kaçırdım çocuklar. Çok bahar kaçırdım. Kiminde ders anlatıyordum, kiminde bir deneyin başındaydım.
Doğduğu gün ölüme mahkumdur. Yani işte başladığı gün biten bir hikayedir insan.
Özgürlük, bizler için her istediğini yapmak değil, yapmak istemediğini yapmamaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir