İçeriğe geç

Normal İnsanlar Kitap Alıntıları – Sally Rooney

Sally Rooney kitaplarından Normal İnsanlar kitap alıntıları sizlerle…

Normal İnsanlar Kitap Alıntıları

&“&”

Şu dünya, sevgi denen şeyi kimsenin şiddetin en adi ve aşağılık biçimlerinden ayırt edemediği kadar kötü bir yer olabilir mi?"
Şu dünya, sevgi denen şeyi kimsenin şiddetin en adi ve aşağılık biçimlerinden ayırt edemediği kadar kötü bir yer olabilir mi?
“Marienne gerçek hayatın çok uzakta bir yerde olduğu, ve onsuz gerçekleştiği hissine kapılmıştı; yerini öğrenebilecek, bir parçası olabilecek miydi, bilmiyordu.”
İkisi için geriye ne kaldı öyleyse? İkisinin ortasında bir konum artık var gibi görülmüyor. Aralarında çok şey yaşandığından mümkün olamaz. Her şey bitti, hiçbir şey mi oldular yani? Onun gözünde hiçbir şey olmak ne demek ki? Uzak durabilir Marianne’den, ama onu tekrar görecek olsa, bir derslikte göz göze bile gelseler o bakışın içi boş olamaz ki. … Connell’in kendine ait muhafaza etmek istediği tek parça da, Marianne’in içinde var olan parçası zaten.
Sınıfsal bir temsile dönüşmüştü kültür; edebiyatıysa eğitimli insanlar kendilerini sahte duygusal yolculuklara çıkardığı, sonra da okumaktan hoşlandıkları duygusal yolculukları yaşayan eğitimsiz insanlardan kendilerini üstün görmelerine izin verdiği için fetiş haline getirmişti.
İnsan birinden hoşlandığı için çok acayip kararlar verebiliyor, diyor Connel, ve tüm hayatı değişiyor. Hayatımızın ufacık bir karar yüzünden değişebildiği o tuhaf dönemdeyiz galiba. Ama bana genel olarak çok iyi bir etkin oldu, sayende kesinlikle daha iyi bir insan olduğumu düşünüyorum. Sağ ol."
Marianne hayatının bir anlamı olmasını istiyordu o zamanlar, güçlünün zayıfa zulmetmesine engel olmak istiyordu; daha birkaç yıl önce bütün bunları elde edebileceği kadar akıllı, genç ve güçlü hissettiği zamanları da hatırlıyordu; oysa şimdi masumların korkunç bir zulme maruz kaldığı bir dünyada yaşayıp öleceğinin, en fazla bir avuç insana yardım edebileceğinin farkındaydı. Sadece bir avuç insana yardım etme fikriyle barışmak çok zordu, bu kadar küçük ve önemsiz bir iş yapacağına kimseye yardım etmese daha iyi diyordu belki ama mesele o da değildi."
Sınıfsal bir temsile dönüşmüştü kültür; edebiyatıysa eğitimli insanlar kendilerini sahte duygusal yolculuklara çıkardığı, sonra da okumaktan hoşlandıkları duygusal yolculukları yaşayan eğitimsiz insanlardan kendilerini üstün görmelerine izin verdiği için fetiş haline getirmişti."
Ama o zamanlar böyleydi dünyaları. Günlük hayatlarında duygularını öyle dikkatle bastırıyorlar, öyle daraldıkça daralan alanlara sıkışıyorlardı ki sonunda en ufak bir olay bile delirtici, korkutucu bir önem kazanıyordu."
Şu dünya, sevgi denen şeyi kimsenin şiddetin en adi ve aşağılık biçimlerinden ayırt edemediği kadar kötü bir yer olabilir mi?"
İnsan acımasızlığa uğradığında kendisi hakkında derin bir bilgiye sahip olmuyor; ama birine karşı zalimleşmeyegörsün, asla unutamayacağı bir şey öğreniyor.
Seni seven çok insan var, Marianne. Tamam mı? Ailen ve arkadaşların seviyorlar seni
“Eskiyi düşününce çok başka biri gibi hissediyorum ama belki o kadar da değişmemişimdir, kim bilir?”
Marianne, dedi, hiç inançlı biri değilim ama bazen Tanrı’nın seni benim için yarattığını düşünüyorum.
Bunca yıldır aynı toprağı paylaşan iki bitki gibilerdi; birbirine dolanarak büyüyor, diğerine yer açmak için eğiliyor, olmadık biçimlere gidiyorlardı.
Dondurucudan çıkarılmış bir yiyecek gibiydi; sanki dışı hızla erimiş ve her tarafa akmış haldeydi ama içi hâlâ kaskatı, donuktu.
Tamam da, zaman daha gerçek. Zaman fiziğin bir parçası, paraysa bir toplumsal inşadır.
Yüzü ince beyaz bir çiçek gibiydi.
“İnsan acımasızlığa uğradığında kendisi hakkında derin bir bilgiye sahip olmuyor; ama birine karşı zalimleşmeye görsün, asla unutamayacağı bir şey öğreniyor.”
Ama işin doğrusu değiştiysem bunu sana borçluyum.

Yorganın altından ellerini ayırmadılar, uyuduktan sonra bile.

Kimsenin sevgisine değer olduğunu düşünmemişti Marianne. Ama simdi yeni bir hayatı var, ilk anı da bu; Marianne üzerinden yıllar geçtikten sonra bile aynı seyi düşünecek: Evet, o andı işte, hayatımın başladığı an o andı.
“Onunla yalnız kalmak, bir kapıyı açıp normal hayatı terk etmeye ve kapıyı arkasından kapatmaya benziyor.”
Çok iyi geldiler birbirlerine. Gerçekten, diye düşünüyor Marianne, gerçekten. İnsanlar birbirlerini değiştirebiliyormuş gerçekten.
Oysa şimdi masumların korkunç bir zulme maruz kaldığı bir dünyada yaşayıp öleceğinin, en fazla bir avuç insana yardım edebileceğinin farkındaydı.
Şu dünya, sevgi denen şeyi kimsenin şiddetin en adi ve aşağılık biçimlerinden ayırt edemediği kadar kötü bir yer olabilir mi?
Hayatının her aşamasında tekrar tekrar aynı şeyle mi karşılaşacaktı; kendini aynı çarpık tahakküm yarışmasında mı bulacaktı?
Onun yüzünü, gülümsemesini görmek, kendisini sevmeye devam ettiğini bilmek gününe neşe katıyor. Saatler boyunca saf bir mutluluktan sersem halde dolaşıyor.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İnsanların ya çok sevdiği ya nefret ettiği birisin, o türdensin.
Sevdiği, kendisini seven insanların yanında olmaktan mutluydu. Konuşmak istese herkesin muhtemelen döneceğini ve gerçekten ilgiyle kendisini dinleyeceğini biliyordu, söylemek istediği hiçbir şey yoktu halbuki.
İnsanların beklentileri dışında bir şeyler yapmak isterdim.
Gerçek hayatın çok uzakta bir yerde olduğu ve onsuz gerçekleştiği hissine kapılmıştı; yerini öğrenebilecek, bir parçası olabilecek miydi bilmiyordu.
Dönüştüğü insandan nefret ediyor ama kendisi hakkında hiçbir şeyi değiştirecek güce sahipmiş gibi gelmiyor.
Her şeye rağmen böyle neşeli anları var hayatın.
Hiç inançlı biri değilim ama bazen Tanrı’nın seni benim için yarattığını düşünüyorum.
Ne zaman içine bir kasvet çökse kendine aşırı zarar verdiği durumlar hayal ederdi. Yaşadığından çok daha ağır ve mutlak bir acıyı hayal etme eylemi bir süreliğine yatıştırırdı onu, belki de gerektirdiği düşünsel enerjiyi sarf etmek ya da gömüldüğü düşüncelerden kopmak iyi gelirdi; ama sonrasında kendini çok daha kötü hissederdi.
Zaman fiziği bir parçası, paraysa toplumsal bir inşadır.
Birkaç haftaya kalmadan Marianne başka insanlarla yaşıyor olacak, başka bir hayatı olacak. Ama kendisi başka biri olmayacak. Kendisi aynı, vücuduna hapsolmuş aynı insan olacak. Onu bu durumdan kurtarabilecek ya da gidebileceği bir yer yok. Başka bir yer, başka insanlar, ne fark eder ki?
Bazı şeyler için &”keşke&” deyip duruyor Connell.
Beni bilirsin, diyor Connel.
Bir zamanlar biliyordum..
Gerçekleşmekte olan bu âna şimdiden tuhaf bir nostalji duyuyordu.
Birisi bir kitabı ya da yazarın adını hatırlayamadığında söylemek hoşuna gidiyor; öyle bilgiçlik de taslamıyor, sadece hatırlıyor.
Marienne’de “sıcaklık” olmadığını düşünüyor, kastettiği, kendisinden nefret eden insanlardan sevgi dilenmeyişi.
Sınıfsal bir temsile dönüşmüştü kültür; edebiyatıysa eğitimli insanlar
kendilerini sahte duygusal yolculuklara çıkardığı, sonra da okumaktan hoşlandıkları duygusal yolculukları yaşayan eğitimsiz insanlardan kendilerini üstün görmelerine izin verdiği için fetiş haline getirmişti. Yazar iyi bir insan da olsa, gerçekten zekice bir kitap yazmış da olsa, nihayetinde tüm kitaplar statü göstergesi olarak pazarlanıyordu ve yazarların tamamı da belli bir ölçüde bu pazarlamanın parçasıydılar.
Edebiyat, okuma etkinliklerinde gösterildiği haliyle hiçbir şekilde bir mücadele biçimi olamazdı.
Şu dünya, sevgi denen şeyi kimsenin şiddetin en adi ve aşağılık biçimlerinden ayırt edemediği kadar kötü bir yer olabilir mi?
Hayvanlar duraksayınca garip geliyor, çok zeki buluyorum, duraksamayı düşünmekle özdeşleştirdiğim için belki de.
Adı paraymış bunun; dünyayı gerçek kılan madde. İnsanı yoldan çıkaran, seksi bir nesne.
Erkeklerin asıl derdinin kendi özgürlüklerini gerçekleştirmekten çok kadınların özgürlüklerini sınırlamak olduğunu anladım.
Eric’in ona söyleyebileceği en korkunç sözlerdi bunlar, duymak hayatını bitirdiği için değil bitirmediği için. Uğruna kendi mutluluğunu ve bir başkasının mutluluğunu harcadığı sırrın başından beri önemsiz ve değersiz olduğunu anladı o an.
Romanlardaki olaylara bu şekilde kendisini kaptırmasını matrak buluyor.
Erkeklerin asıl derdinin kendi özgürlüklerini gerçekleştirmekten çok kadınların özgürlüklerini sınırlamak olduğunu anladım…
“İnsan acımasızlığa uğradığında kendisi hakkında derin bir bilgiye sahip olmuyor; ama birine karşı zalimleşmeyegörsün, asla unutamayacağı bir şey öğreniyor.”
İnsanların hakkımda ne düşündüklerini önemsiyor olsam hayatım nasıl olurdu kim bilir?
“Şu dünya, sevgi denen şeyi kimsenin şiddetin en adi ve aşağılık biçimlerinden ayırt edemediği kadar kötü bir yer olabilir mi?”
Eskiyi düşününce çok başka biri gibi hissediyorum ama belki o kadar da değişmemişimdir, kim bilir.
Beni bilirsin, diyor Connell.
Bir zamanlar biliyordum.
Erkeklerin asıl derdinin kendi özgürlüklerini gerçekleştirmekten çok kadınların özgürlüklerini sınırlamak olduğunu anladım.
Dönüştüğü insandan nefret ediyor, ama kendisi hakkında hiçbir şeyi değiştirecek güce sahipmiş gibi gelmiyor.
Şu dünya, sevgi denen şeyi kimsenin şiddetin en adi ve aşağılık biçimlerinden ayırt edemediği kadar kötü bir yer olabilir mi?
Bunca yıldır aynı toprağı paylaşan iki bitki gibilerdi; birbirine dolanarak büyüyor, diğerine yer açmak için eğiliyor, olmadık biçimlere giriyorlardı. Ama sonunda onun için bir şey yapmış, onun için yeni bir hayatı mümkün kılmıştı, bu yüzden her zaman iyi hissedebilirdi artık kendini."
Ne garip bir başkasının buyruğu altında hissetmek; ama bir yandan da ne kadar sıradan. Kimse başkalarından bağımsız olamayacağına göre ne diye karşı koymaktan vazgeçmiyoruz, niçin öbür yöne doğru koşmuyor, her şeyimizde insanlara bağlı olmuyor, onların bize bağlı olmasına izin vermiyoruz ki, ne çıkar bundan."
İnsanlar sandıklarından çok daha tanınabilir varlıklar."
Herkesin bir anlamda bir sır olduğu söylenebilir."
İnsanların hakkımda ne düşündüklerini önemsiyor olsam hayatım nasıl olurdu kim bilir?"
Gerçek mutluluğu gördüğü bir pencere oluyor bu; kendisinin açamadığı, açıp da aşamadığı bir pencere."
İnsanlar yas halindeyken anlamsız davranışlarda bulunuyorlarsa, insan hayatının anlamı olmasından ve yasın bu gerçeği açığa çıkarmasındandı."
İnsan acımasızlığa uğradığında kendisi hakkında derin bir bilgiye sahip olmuyor; ama birine karşı zalimleşmeyegörsün, asla unutamayacağı bir şey öğreniyor."
Şu dünya, sevgi denen şeyi kimsenin şiddetin en adi ve aşağılık biçimlerinden ayırt edemediği kadar kötü bir yer olabilir mi?"
Kurtulmak için uğraşıp duracağına teslim olmak ne kadar kolay, ne zahmetsiz!"
Bir şey yapmak istemiyorsan sebep bulmak kolaydır."
Geçen akşamki yemekte bize servis yapanlar hep öğrenciydi. Onlar okuyabilmek için çalışıp didinirken biz onların önümüze koyduğu bedava yemeği mideye indiriyoruz. Korkunç değil mi?"
Ona olan hisleri, başkalarına karşı olan hislerine benzeyebilir miydi hiç?"
Hayatı boyunca bir manzara resminden ibaret olduğunu sandığı şeylerin gerçek olduğunu fark etti bir anda: Yabancı kentler gerçekmiş, ünlü sanat eserleri de, metro sistemleri de, Berlin Duvarı’nın kalıntıları da. Adı paraymış bunun; dünyayı gerçek kılan madde. İnsanı yoldan çıkaran, seksi bir nesne."
Sadece hoşuma giden şeylere itaat edeceksem bu gerçekten itaatkarlık olmaz."
Helen olsa bu konuşulanlara çok gülerdi; onun ne kadar güleceğini düşünerek Conell da gülümsüyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir