İçeriğe geç

Korkutarak Değil Sevdirerek Din Eğitimi Kitap Alıntıları – Hatice Kübra Tongar

Hatice Kübra Tongar kitaplarından Korkutarak Değil Sevdirerek Din Eğitimi kitap alıntıları sizlerle…

Korkutarak Değil Sevdirerek Din Eğitimi Kitap Alıntıları

&“&”

Biz anneler genellikle &‘öfke’den dert yanarız ama &‘şefkat’ de en az öfke kadar tehlikelidir çünkü şefkatin yanlış kullanımı da çocuklara zarar vermektedir."
Din eğitiminde Allah korkusu muhakkak olmalıdır. Lakin bu korku &‘Allah’ın taş edeceği, cehenneme atacağı’ şeklinde değil, çok sevdiğin ve seni çok seven Rabbini üzmeme, sevgisini kaybetmeme yönünde kodlanmalıdır."
Manevi ödüllerin en etkilisi duadır."
Bir çocuğun en büyük düşmanı, ona Allah’ı anlatmayan ve hiç ölmeyecekmiş gibi yalnızca bu dünya için yetiştiren anne-babasıdır."
#Hz.Ömer
Çocuğumuza Kur’an alfabesi öğretmek önemlidir. Ama Kur’an ahlâkı öğretmek daha önemlidir. Çünkü biri Kur’an’ı, diğeri hayatı okumayı sağlar.
Muhakkak ki, yüreğinde anne dokunuşu bulunan nesiller de, Hz. İbrahim’in duasıyla ‘namazı dirilten’ bireyler olma yolunda en güçlü adaylardır.
Çok güzel bir sözdür; ‘Vahiy yazılınca ‘Mushaf’, okununca ‘Kur’an’, anlaşılınca ‘Beyan’ yaşanınca ‘İnsan’ olur’ der. Rabbim hepimizi okuyan, anlayan ve yaşayan kullarından etsin, etsin ki ‘insan’ olalım, insanlığı muhafaza eden nesillerin mimarları olalım…
‘İyi şeyler emek ister ve siz emek verirseniz ektiğiniz tohumlar Allah’ın izniyle bir gün köklü ağaçlara döner…’
öğrenim ‘beyin’ ile, eğitim ‘kalp’ ile olur. insan severse yapar, içselleştirir ve edinir.
Anneler şefkatli ise, Allah (c.c) şefkatin kendisiydi.
Anneler evladına merhametli ise, Allah (c.c) merhameti halk eden Rahman-ı Rahim’di.
&” Bir çocuğun en büyük düşmanı, ona Allah’ı anlatmayan ve hiç ölmeyecekmiş gibi yalnızca bu dünya için yetiştiren anne – babasıdır. &”
Hz. Ömer
Bizler çocuklarımıza namaz kıldırtmak, oruç tutturmak, Kur’an okutmak zorunda değiliz. Ama namazı sevdirmek, orucu sevdirmek, Kur’an’ı sevdirmek zorundayız. Severse yapar zaten…
Vahiy yazılınca &‘Mushaf’, okununca &‘Kur’an’ , anlaşılınca &‘Beyan’ , yaşanınca &‘İnsan’ olur. Rabbim hepimizi okuyan, anlayan ve yaşayan kullarından etsin. Etsin ki &‘insan’ olalım…
Bugün Allah’tan korkutmak hatasına düştüğümüz çocuklar, yarın o korktukları ve zalim buldukları Allah’ın olmadığı bir yer (!) aramaya meyyal olabilecektir.
Zira doğurmuş" olmak annelik bağını kurmaya, "doyurmuş" olmak da baba olarak duygu bağını artırmaya yetmemektedir.
Zira Kur’an alfabesini Kuran ahlakının önüne geçiren..
Çocukların gönlüne camiyi sokmadan çocuğu camiye sokmaya çalışan.. Secdeye sevgi ekmek yerine sevgisiz tutumlarıyla çocuğu secdeden soğutan bir din algısı, elbette ki evlatlarımız için duaya durduğumuz dini eğitimin temellerini atamayacaktır.
Tam da bu yüzden, mesela Yusuf İslam gibi sonradan hidayet bulan kişiler Kur’an’dan önce Müslümanları tanısaydık muhtemelen İslam’ı seçmezdik" diyerek ruhunu kaybetmiş bir din algısının, İslamiyet’in vakur duruşuna nasıl da zarar verdiğine işaret etmişlerdir
Çevremiz Kur’an okuyan ama anlamaya gayret göstermeyen, namaz kılmak için dizilerin reklam arasını bekleyen, oruç tutup iftar ve sahur sofralarında tıka basa yemek yiyen, çocukları ses yapıyorlar diye camilerden kovan insanlarla doludur.
Nitekim din eğitimini sadece ibadetlere hasretliğimiz bir yaşam biçimi, ortaya 5 vakit namaz kılıp 10 vakit yalan söyleyebilen insanlar çıkarabilmektedir
Din, sokakta nasıl yürüyeceğimizden tuvalete nasıl gireceğimize, evlilik hassasiyetlerimizden ebeveynlik duruşumuza, miras paylaşımından kainatı nasıl okuyacağımıza kadar hayatın her alanına sınır çizen bir yaşam kanunudur.
Acaba din eğitiminde ‘şekli’ önceleyip, ‘şuuru’ çok gerilere mi koyduk ?
Keza günümüzde özgüven diye tarif edilen kavramın özü de yaratıcıya tutunma becerisinde yatar çünkü özünü verene güvenen kişi özüne de güvenir kendi özünü kıymetli bulan kişi ise başkalarının biricik dinde kabul eder ve saygılı olur
Çocuğumuza Kur’an alfabesi öğretmek önemlidir. Ama Kur’an ahlakı öğretmek daha önemlidir. Çünkü biri Kur’anı diğeri hayatı okumayı sağlar.
Din ,sokakta nasıl yürüyeceğimizden tuvalete nasıl gireceğimize, evlilik hassasiyetlerimizden ,ebeveynlik duruşumuza, miras paylaşımından kainatı nasıl okuyacağımıza kadar hayatın her alanına sınır çizen bir yaşam kanunudur.
Eğer biz namaz vakitlerini değil de dizi saatlerini dört gözle bekliyorsak..Eğer peygamberin çocuklara kaşlarını bile catmadigini biliyor ama bir yandan çocuğumuzu dövüp sovuyorsak..Eğer oruç tuttuğumuzda hırçın, kızgın, tahammülsüz oluyor ve çocuğumuza &‘zaten orucluyum..’ diye başlayan cümleler kuruyorsak …..
Bir yerlerde bir hata yapiyoruz demektir .
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Camiiden kovduğumuz çocuk, dönüpte, &‘Kimin evinden kimi kovuyorsun’ derse ne diyeceğiz.
İyi şeyler emek ister ve siz emek verirseniz ektiğiniz tohumlar bir gün köklü ağaçlara döner…
Nitekim öğrenim beyin ile, eğitim kalp ile olur. İnsan severse yapar, içselleltirir ve edinir.
Pek çoğumuzun &‘onu hiç yiyemiyorum, sevmiyorum’ dediğimiz yiyeceklerin büyük bir bölümü çocukluğumuza uzanan olumsuz duygu kodlamaları nedeniyle bize hoş gelmemektedir.
Doğurmuş olmak annelik bağını kurmaya, doyurmuş olmak da baba olarak duygu bağını arttırmaya yetmemektedir.
Her çocuk anne babasının hayatının devamında değil, bilakis kendi hayat yolculuğunun başındadır.
Halk arasında ergenlik sancıları olarak yorumlanan gelgitli haller, aslında küçük bir tırtılın kelebek olabilme mücadelesinden başka birşey değildir.
Çocuklarımıza din eğitimi verirken sadece şekil üzerinden gitmeyip, her bir kavramın içini güzel duygular ve erdemlerle doldurmanın gayretine gitmemiz gerekir.
Annelerimizin istediklerini kendi yöntemleriyle yaptırmadıklarında kullandıkları bu iki korku figürüne" çoğumuz mesafeli durduk; babalarımıza ve Allah’a…
..Zira çocuk ailesine dair güven, sevgi ve aidiyet hissedebildiği ölçüde, ailesinin yaşadıklarının ve anlattıklarının taliplisi olacaktır.
Kuran eğitimi denilince pek çoğumuzun anladığı şey elif-ba ve Kuran okumakla, birkaç tane de sure ezberlemekle sınırlı kalabiliyor. Bir yandan okuduğu ve ezberlediği her ayeti hayatına geçirmeden yeni bir ayete geçmeyen, bu yüzden yalnızca Bakara Suresi’ni 10 yılda ezberleyen Hz. Ebubekir’ler dururken, bizler 1 yılda hafız çıkan ya da Ayetel Kürsi’yi ezbere bilen ama manasından bihaber olan evlatlarımızla övünebiliyoruz. Maddeyi bu denli öne çıkarırken, avuçlarımızdan kayıp giden manayı ıskalayabiliyoruz. "
Yine Kuran’ın manasından çok maddesine atfettiğimiz bu kutsiyet, Kuran’ı çeyiz sandıklarına, süslü kılıflarla duvarlara ya da kütüphanenin gözden uzak en üst raflarına hapsetmiş ve ne yazık ki bizleri &‘evlerinde Kuran olan’ ama gönülleri vahiysiz kalan kişilere dönüştürmüştür.
Üç kişiden kalem kaldırılmıştır ( onlara ceza yoktur). Uyanana kadar uyuyandan, aklı yerine gelene kadar deliden, ergenliğe erene kadar çocuktan…"
Nitekim din eğitimini sadece ibadetlere hasrettiğimiz bir yaşam biçimi, ortaya 5 vakit namaz kılıp 10 vakit yalan söyleyebilen insanlar çıkarabilmektedir. Sohbetlerden çıkmayan, hatim üstüne hatim yapan ama gelin görün ki eve gelip eşine ve çocuklarına zulmedebilen erkekler, çocuğuna bağırmayı, dövmeyi hakkı sanan, komşusuyla oturduğunda dedikodudan başka birşey yapmayan kadınlar, – mesela sadece namaz kıldıkları için – kendilerini yeterince Müslüman sayabilmektedir.
Her Ramazan aynı hadis uğrar kalbime… Efendimiz (sav) der ki;
“Biri size kötü bir laf ederse cevap vermeyin ben oruçluyum” deyin.
Tekne orucu, çocukları oruca alıştırmak için anne baba tarafından çocuklara tutturulan yarım oruçtur.
Osmanlı geleneğinde yer alan bu hoş âdetin çıkış noktası, Ramazan ayında oruç tutan çocukların, zorlandıkları durumlarda mutfaklardaki büyük ekmek teknesinin arkasına geçerek yemek yemesidir. Bu yüzden adına &‘tekne orucu’ denmiştir.
Sana vahyedilen kitabı oku ve namazını kıl. Şüphesiz ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar."
Ankebut-45
Çocuklarımıza öğretmek istediğimiz şeyleri biz öğrenmedikçe, yaşatmak istediğimiz duygu durumlarını yaşamayı beceremedikçe, evlatlarımızdan da beklememiz gerçekçi değildir.
Becerileri abartılı bir şekilde övülen çocuk kaygılanır, strese girer. Yaptığı bir şeyden dolayı kabul görme durumu, çocuğun kendi olarak kabul görme ihtiyacını zedeler.
Güç bilekte değil, yürektedir.
Çok güzel bir sözdür; &‘Vahiy yazılınca &‘Mushaf’, okununca &‘Kuran’, anlaşılınca &‘Beyan’, yaşanınca &‘İnsan’ olur’.
Rabbim hepimizi okuyan, anlayan ve yaşayan kullarından etsin, etsin ki &‘insan’ olalım, insanlığını muhafaza eden nesillerin mimarları olalım…
Pek çoğumuz okuduğumuz hatim sayısından bahsederiz, şu kadar hatmim var’ deriz.
Ama ne yazık ki, biri peki ne anladın, üzerine ne kadar düşündün, neyi tefekkür ettin’ diye sorsa, öylece kalakalırız.
Oysa anlaşılmayı en çok hak eden kitaptır Kuran…
Ben bir anne olarak çocuklarıma hiçbir zaman &‘Hadi zaman tutalim, 1 dakikada kaç kelime okuyorsun’ demedim.
Okudukları kelime sayısından çok, anladıkları kelime sayısını önemsedim hep. &‘Anne, 100 sayfa kitap okudum’ demelerindense, &‘Anne, kitaptaki şu cümle beni çok etkiledi’ demelerini daha anlamlı buldum.
Kuran eğitimi denilince pek çoğumuzun anladığı şey elif-ba ve Kuran okumakla, birkaç tane de sure ezberlemekle sınırlı kalabiliyor.
Bir yandan okuduğu ve ezberlediği her ayeti hayatına geçirmeden yeni bir ayete geçmeyen, bu yüzden yalnızca Bakara Suresi’ni 10 yılda ezberleyen Hz. Ebubekir’ler dururken, bizler 1 yılda hafız çıkan ya da Ayetel Kürsi’yi ezbere bilen ama manasından bihaber olan evlatlarımızla övünebiliyoruz.
Maddeyi bu denli öne çıkarırken, avuçlarımızdan kayıp giden manayı ıskalayabiliyoruz.
“İnsanlara akıllarının alacağı kadar konuşunuz.”
Hadisi Şerif
Din eğitiminde Allah korkusu muhakkak olmalıdır. Lakin bu korku &‘Allah’ın taş edeceği, cehenneme atacağı’ şeklinde değil, çok sevdiğin ve seni çok seven Rabbini üzmeme, sevgisini kaybetmeme yönünde kodlanmalıdır.
‘Iyi şeyler emek ister ve siz emek verirseniz ektiğiniz tohumlar Allah’ın izniyle bir gün köklü ağaçlara döner…’
Çocuk eğitimine şahane bir kolaylık getirecek sihirli bir defnek vardır:
&‘Gel beraber yapalım’ cümlesi…
—Örneğin &‘git odana namazını kıl bakayım’ cümlesi çocuğumuzda tepki, inat, tembellik, kaytarma oluşturabilecekken, &‘haydi beraber cemaat olalım’ cümlesi evladımızın önce aileye, sonra seccadeye ait olma hissini perçinler.
Aidiyet duygusu sadece çocukluk yıllarına has bir ihtiyaç değildir.
Biz yetişkinlerin hemşerilerimizle, aynı takımı tuttuğumuz kişilerle, aynı dinin mensuplarıyla vs. kurduğumuz bağ da ait olma ihtiyacımızın birer yansımasıdır. Nitekim bir bütünün parçalarından olma duygusu insanı yalnızlıktan, çaresizlikten ve savrulma hissinden koruyan psikolojik bir etki oluşturur.
Çocuğumuz henüz anne karnındayken annesinin okuduğu Kuran’ı duyar, kıldığı namazı hisseder, ettiği dualara şahitlik eder.
Peygamber Taif’te taşlanır. Hem de öyle bir taşlanma ki, sırf utansın, mahcup olsun, küçük düşsün diye taşlar küçük çocuklar eliyle Allah Resulüne atılır.
Yüzü gözü kan içinde, gönlü mahzun kalmıştır. Tam bu sırada Allah Cebrail’i (as) gönderir. Melek:
“Ey Allah’ın Nebisi, yüce Mevla eğer dilersen bu topluluğu helak edecek. Ne dersin? diye sorar.
Öfkesi merhametine galip gelmiş bir kimse için tam anlamıyla bir intikam çekidir bu… Vur, kır, mahvet onları denilebilecek bir zamandır. Ama Peygamberimiz MERHAMETLİDİR.
“Hayır ya Rabbi," der, “helak değil, hidayet istiyorum. Bilselerdi yapmazlardı. Bilmelerini istiyorum…"
Çocuk, annesinin merhametinden merhametli olmayı,
annesinin sevgisinden diğer insanları sevmeyi,
annesinin şefkatinden vicdanlı olmayı öğrenir.
Bir anne çocuğuna bir şeyi 40 defa söylüyorsa,bunun nedeni nedir?Muhtemelen çocuğu 1 kere söylediğinde yapmadığı içindir çünkü yapılmaması ihtimali büyük olan şeyler birden fazla söylenir,o konuda ısrar edilir.
İbadetlerin Kuran’da geçtiği sayıya baktığımızda da görürüz ki,1 defa söylenmiş oruç ibadetine karşın,15 kere namazdan bahsedilmektedir.Buradan şöyle bir çıkarım yapılabilir,bir insanın namazda gaflet gösterme ihtimali,oruçta gösterme ihtimalinden fazladır.yine bir insanın orucu devam ettirmesi,namazı devam ettirmesinden kolaydır.
İbadet edilen evde çocuklar doğal olarak taklit etmeye, belli bir yaşa geldiklerinde ise sorular sormaya ve merak etmeye başlarlar. Aile kadar, ailenin içinde bulunduğu ve görüştüğü çevrede çocuğun dini uyanışını tetikler.
‘Ya Rabbi, bizi ve evlatlarımızı namaz kılanlardan eyle…’
Allah Resulü (sav) buyuruyor ki;
“Üç kişiden kalem kaldırılmıştır (onlara ceza yoktur). Uyanana kadar uyuyandan, aklı yerine gelene kadar deliden, ergenliğe erene kadar çocuktan…
&‘Git odana namazını kıl bakayım’ cümlesi çocuğumuzda tepki, inat, tembellik, kaytarma oluşturabilecekken,
‘haydi beraber cemaat olalım’ cümlesi evladımızın önce aileye, sonra seccadeye ait olma hissini perçinler.
Anlattığım şeyleri önce ben yaşamalıyım.
“Model olmak” eğitimin altın kuralı!
Yaramazlık yaparsan Allah seni yakar’ değil; şöyle şöyle yaparsan Allah seni daha çok sever’ yaklaşımı din eğitiminin sevgi merkezine yakışan doğru tutum olacaktır.
Temelinde sevgi olmayan hiçbir eğitim başarıya ulaşamaz.
Çocuğumuza din eğitimi verirken &‘sevgi’ kavramı elimizdeki yegâne araç olmalıdır. Nitekim öğrenim &‘beyin’ ile, eğitim &‘kalp’ ile olur.
İNSAN SEVERSE YAPAR, içselleştirir ve edinir.
••
Din huzurdur…
••
Nitekim namaz kılmak farzdır; lakin sevdirmek, kolaylaştırmak, gayrete getirmek de lazımdır.
Oruç tutmak dinin gereği ise, doğru sözlü olmak, gıybet etmemek, verdiğin sözün arkasında durmak, dedikodudan kaçınmak da dinin gereğidir.
Kişi kendine gerek fiziksel, gerek ruhsal acı yaşatan kimselerin yanında kendini güvende hissedemez.
Çocuğuna ‘üstten’ bakan bir annenin evladıyla kurduğu iletişimle, çocuğu ona bir şey söylediğinde göz hizasına eğilen bir annenin kurduğu iletişim birbirinden kat be kat farklı etkidedir.
Çocukların dini severek yaşayabilmeleri için iki şey gerekir:
Dini anlatan kişiye güvenmek ve dini anlatan kişiyi sevmek…
Bu da ancak çocuklarımıza rol model olmakla ve onlarla aramızda sevgiye dayalı bir bağ kurmakla olur.
Ey evlat,
Önce nefsine öğüt ver, onu yola getir, sonra da başkalarını…
Yaşadığını söyleyen ve söylediğini yaşayan bir Peygamberin ümmeti olarak bizlerin de, ilk yapmamız gereken şey çocuklarımıza &‘hal’ diliyle örnek olmaktır.
Yüce Allah (cc) kendi nefsinde yaşamadan başkalarına tavsiyede bulunmaya kalkışanları;

Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir" (Saff, 3) ayet-i celilesiyle uyarmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir