İçeriğe geç

Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun Kitap Alıntıları – Fatoş Güney

Fatoş Güney kitaplarından Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun kitap alıntıları sizlerle…

Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun Kitap Alıntıları

&“&”

Kötü de olsa bir şeyler yapmak umutsuzluğa kapılıp eylemsiz kalmaktan iyiydi.
Onunla olmak cennet ve cehennemi bir arada yaşamak demekti ama onu seviyordum, hem de çok."
Saçın tenine değse ,tenini kıskanırım.Birine söz söylesen dilini kıskanırım.Kıskanırım seni ben,kıskanırım kendimden…
Sezgilerimle ,anlattıklarıyla kavrıyordum her şeyi.Yaşadığı sıkıntıları ,olumsuzlukları ,çatışmaları tahmin edebiliyordum.
Hem kendimiz hem de bebeğim için ilk kez böylesi bir korku duyuyordum içimde.
Lime lime olmuş üç kıyafetten bir mintan çıkarmaya uğraşması gibi,böyle sert gerçekler vardı hayatta.
Başıma gelebilecek her türlü aksiliğe ,belaya karşı koyacak güçteydim..
Bazen birlikte,sessizce ağlardık .
Sanki bir yumurtanın civcive dönüşme süreciydi tanık olduğum .
Mutluluk bu mudur? Mutluluğun ne olduğunu bilemediğim için cevap veremedim .
Aynı yatakta sadece sımsıkı sarılarak uyuyorduk.Göğsüne bir yavru kedi gibi sığınıyordum .
Kendi ilkeleri ile ters düşecek kadar seviyordu …
Bir sarmaşık gibi bedenlerimizi sarmıştık .Artık kaderimiz iyi ve kötü günde birlikte olmak üzere birleşiyordu..
Beni kucakladığında gözyaşlarıma engel olamadım .
Demek onca mektuptan,yazdığı onca şeyden sonra ,yine engel olamamıştı kendine.Yine insan yanı ağır basmış,hesapsız kitapsız bırakıvermişti kendini hayatın akışına……
İçimde buruk bir tat var sevgili,biliyorum ki bu burukluk sensin,senin uzaklığındır….
Ama ne yapayım ki ben seni seviyorum…
Tam uzanıyorum tutabilmek için,tam”işte”diyecek oluyorum,siliniveriyor ansızın.Yok olup gidiyor.
Çünkü ikimizde birbirimizden uzak,aynı hasreti aynı çoşkunlukla çektik.Artık ortaklaşa duyduğumuz bir şey vardır ; hasret.Sevgi ve beraber olma arzusu..
Artık bizim hayatımız ,günden güne birbirine yaklaşan iki çizgi olmalı..
Gelecek günlerin güzelliğini düşünürken onlara İnan.
Eğer bu sevgi ,benim içimde her gün bu kadar çoğalmaya devam ederse,önümüzdeki bütün manileri yıkacağız,biliyorum.
Seni İstanbul’un hasretle dolu bir sabahında ,istasyonda ,gözlerin beni beklerken bulmak isterim.Kavuşmak ,kavuşmanın tadı,dinmesi gereken Özlem,hiç bitmesini istemediğim bir hafta…
Beklemenin tadına varmak ,acının tadına varmak,şu sıra sürüp giden mutsuzluğun tadına varmak,aslında güzeldir..
Beynimi düşünemez hale gelene dek zorladım.
Sana yazmak kendimi rahatlamış ve arınmış hissettiriyor bana…seninle bir milat oluşturup bunları öncesinde bırakmak istiyorum.Bizim hayatımız ,milattan sonra başlıyor.
Yanılmıyordu ; ne anlatırsa ,nasıl anlatırsa anlatsın onu daima anlayacak ve sevecektim .
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İnsanlar inandıkları şey için kavga ederlerse,bir birey olarak bile bu mücadeleleri verirlerse yücelir,tarihe geçerlerdi.
İçine düştüğüm bu karanlıkta bir ateşböceğinin yanıp sönen küçücük ışığı kadar bile bir umut zerreciği yoktu.
Ona ellerimi uzatıp “işte rüyan gerçek oldu,sana hayatımı veriyorum,birbirimizi mutlu kılalım ,”demeliydim.Ona gülümsemeli ve artık gözlerinde hüzün ve keder kalmadığını öğrenmeliydim..
Kollarıyla sımsıkı sardı beni .Çocuksu bir duygusallık ve korunma güdüsüyle kollarının sıcağına sığındım.Kıpırtısız kaldık ,zaman durdu sanki…Birlikte ördüğümüz bu sevgi kozasının içinde saklı iki İpek böceğiydik .
Ağzından çıkan her söze inanıyor,bunları gerçekleştireceğine dair sonsuz bir güven duyuyordum..
Artık benden bağımsız gelişen sahnelenmesine karşı koyamadığım bir oyunun oyuncusuydum.Önlenemez bir girdabın güçlü akıntısına kapılmıştım.
Hayal mi gerçek mi olduğunu anlayamadığım duygular içindeydim.
Lime lime olmuş üç kıyafetten bir mintan çıkarmaya uğraşması gibi,böyle sert gerçekler vardı hayatta.
Ana babalarıyla pamuk toplamak için güneşle birlikte uyandırılan çocuklara ağladım .
Kimdi bu adam böyle ? Karanlık bir gecede doğan mehtabın denize düşen ilk pırıltıları uçuşuyordu gözlerimde.İçimde bir alevin ilk kıvılcımları tutuşuyor ,ışığa tutulan bir pervane ,uçmayı deneyen acemi bir yavru kuş,yüzmeyi yeni öğrenen şaşkın bir ördek yavrusu peyda oluyordu.Ağa takılan bir balık gibi çırpınan yüreğimin derinliklerinden kopup kanatlanan,henüz adını koyamadığım duyguların akışına kapılmıştım.Bir sihirbazın büyüsüne tutulmuş ,bir manyetik alana kapılmış,tüm savunma becerimi ve karşı koyma gücümü önlenemez bir biçimde yitirmiş söylenenlere itaat etmeye hazır hale gelmiş ve ansızın hayatıma giren bu garip yabancının tutsağına dönüşmüştüm.
Hiç konuşmamış olsalar da içgüdüleri onları görünmez bağlarla birbirine bağlamıştır.
İster misin sana kendimi anlatayım ?
Hakkındaki olumlu intibaıma rağmen kendimi ikna ikna edemiyordum ,ateş olmayan yerden duman çıkmazdı.
Giderek bakışlarının tesirine kapılıyordum,sanki aşina olduğum ,tanıdığım birinin bakışıydı bu,içimi bir yakınlık hissi kaplamıştı.
Tek bildiğim çaresiz ,çetrefil durumları olan insanların bende ilgi uyandırdığı gerçeğiydi.
Her şeyimdi anneannem ; dördüncü sınıfta hatıra defterime yazdığı gibi,ben de onun hayatının yegâne tesellisi ve ümitleriydim.
Yazmak ölünden bir şey koparmaktı !
Göğsümü parçalayıp yüreğimi çıkartıp koymak kağıtların üzerine daha kolay olurdu şüphesiz.
&”İstanbul’da, Boğaz’da balık yiyip rakı içmek için devrim yapmak gerekir ciğerim.&”
&”Sararan yaprakların yeşilliğini,
Solan çiçeklerin tazeliğini hiçbir şey geri getiremez,
Ama hayat yine de yaşamaya değer.&”
Kimileri için rahat yaşamaktır mutluluk, armut yiyerek, rakı içerek,esneyerek. Kimileri için kandırmak, yalan söylemek,aldatmaktır mutluluk.
Üzülme sevgili, hayat bizim için beyaz bir güvercindir. Ne kadar uzaklara uçarsa uçsun dönüp gelecektir.
Anamdan çok dayak yedim. Oklava kırardı üstümde. Sesimi çıkarmazdım. Acırdım anama. Çok acırdım. Beni dövdüğüne değil de ellerinin acıdığına üzülürdüm.
Senden bir şey isteyeceğim mavi kuş. Söz ver bana , eğer ben yapamazsam mutlaka sen yapmalısın!"
"Neyi ben yapmalıyım Yılmaz’ım?"
"Yazmalısın , mutlaka yazmalısın! Yazacaksin değil mi?
Anlatacaksın beni, kendini, yaşadıklarımızı, direncimizi, zor günleri…"
Sizi bu kötülüklerden devrim düşüncesi koruyacaktır."
Size burada, oyuncu olarak göstermeniz için uğraştığım acıları onlar gerçekten yaşıyorlar."
Ülkemin en ücra hapishanelerini bile buranın en lüks yerlerine değişmem"
Eğer başıma kötü bir şey gelirse, Şunu unutma. Hayatta benim için üç önemli şey vardır: Sinema, sen, oğlum."
Babamın Yılmaz hakkındaki araştırmalarında aldığı netice de hiç iç açıcı değildi. Bir komünistti Yılmaz, cezaevi geçmişi vardı. Yani biricik kızı bu adamla evlenirse ömrü ya hapishane kapılarında geçecek ya da gencecik yaşında dul kalacaktı çünkü devlet komünistlerin peşini bırakmaz, onlar da davalarından asla vazgeçmezdi….
Geriye onlara yakilan ağıtlar kaldı:

Oy dere Kızıldere,
Böyle akışın nere?
Onlar biter mi sandın
Sana can vere vere…"

Sevgi, şimdi dantel bir örtü, bardaktaki kırmızı bir gül, çıplak bir çift ayak ve sevgi dolu bakan içtenlikli, bir çift mavi gözdür… Bizim, ikimizin filmini yapacağım sevgili…"
Kahrolsun emperyalizm! Tek yol devrim! Yaşasın devrimci mücadele!"
Hamit Çavuş, karnına ilk tohumunu düşürdüğünde Güllü Hatun adak etmiş,Çocuğum erkek olursa, nazar değip de Allah geri almasın diye, erkek olduğunu saklamak için yedi yaşına kadar kulağı küpeli gezecektir," demişti. İşte bu yüzden bir kulağı delikti Yılmaz &‘ın, yedi yaşına kadar mavi boncuklu gümüş küpe takmıştı.
Seni seviyorum. Fatoş, seni öyle çok seviyorum ki bunu anlayamazsin! Öyle doğal, öyle içten ve güzelsin ki…"
Yılmaz’ın sesine, nefesine kulağımı dayadım. Saçlarımı, yüzümü,gözlerimi öpmesine karşılık verdim.
Cevabım netti: Asla. Onu olduğu gibi, özünü bozmadan sevecektim.
Benim güzel karım," demişti. "Benim boynuma ip bağlama, benim için süslü eyerler, gemler düşünme. Benim sırtıma kimseler binmesin. Beni o vahşi tabiatın içinde kendi başıma buyruk bırak, dilediğim gibi, Şimdiye kadar yaptığım gibi, şaşırmadan gideyim. Bana inanıyorsan, seni ömrümce çıplak sırtımda taşırım. Yanlız kimse için, kimselerin düşünceleri için beni kalıplara sokmayı düşünme, sonra acı olur ikimiz için de, üzülürüm.
Yiyecek ekmeğimiz, içecek suyumuz, başımızı sokacak bir yerimiz olsun. Beni tanı, tanıdığın gibi sevebilirsen sev…Fazlası Sahtekârlık olur. "
Benim zamanım senin değerlendireceğin şeylere bağlı artik güzelim, güzel gözlerinin mavisinin nerede olduğunu bilmediğim. Bir ömür bu, seninkisi uzun, benimkisi kisa. Bu ömrü beraber götüreceğiz aşağı yukarı, ömrüm yettiğince. Çünkü benim nerede ve nasıl öleceğim belli değil. Tek sevincim, senin acıni duymayacagımı bilmek."
Yaşamak benim için büyük bir kavgadır: Yırtıcı kuşların, kurtların, hain ve başarısız insanların kötü gözleri önündeyim; kara ağızların, namludan çıkacak kurşunların ucundayim.
Benim anam güzeldir, yangında bir beni var. Yaşlıdır, Kürt’tür, sonra çok güzel yemek yapar.
Hayatı henüz tanımıyorsun ki Fatoş! Senin içinde yaşadığın hayat, yaşamın yalnızca bir yüzüdür. Bir de onun diğer yüzü vardır ki, orada insanlar mutsuzdurlar; sefil, perişan, işsizdirler, yarınsızdırlar. Dertleri, kederleri çaresizlikleriyle baş başa, yalnız ve umutsuzdurlar, sahipsizdirler. Orada çocuklar yalınayak başı kabak, donsuz, çorapsızdırlar, çoğu hastalıklıdır. İşte ben öyle bir dünyadan, senin henüz tanımadığın, bilmediğin bir yaşamdan geliyorum. Topraksız köylü bir aileden. Babam ırgatbaşı idi. “Irgat” nedir, bilir misin?"
Boş bakışlarla baktım yüzüne.

"Peki senin baban ne iş yapıyor Fatoş?"
Duyduklarımdan sonra utanırcasına cevap verdim.
"Fabrikatör…"

14 yıllık birlikteliklerinin 10 yılı cezaevi ve kapılarında geçen o büyük sevda böyle başlamış…

Yazmak, Ölümden Birşey Koparmaktı.!"
“Senden bir şey isteyeceğim mavi kuş. Yazmalısın, mutlaka yazmalısın. Beni, kendini, yaşadıklarımızı, direncimizi, zor günleri anlatmalısın.”
Olacakları olmadan görmek, aynı zamanda gelecegin tedirginligini de bugünden getiriyor.
Çark ve çarkın dişlileri acimasizca dönüyor, kendine ters her seyi yok etmek için.
Vahşetin çarkı bu. Onun karşısında uyanık, bilinçli, tedbirli ve acımasız olmak gerek. "
Hüzün ve acı gözlerine yuva yaparsa her şeyi daha iyi görürsün. Ve anlarsın ki, dünyamız çeşitli acılarla kıvranan binlerce, milyonlarca talihsiz insanlarla doldur.
Sevgi,şimdi dantel bir örtü, bardaktaki kırmızı bir gül ,çıplak bir çift ayak ve sevgi dolu bakan içtenlikli,bir çift mavi gözdür… Bizim, ikimizin filmini yapacağım sevgili..
&”Oğlumuza iyi bak Fatoş. Onu koru ve ona babasını anlat. Oğluma çiçekleri, kuşları ve insanları sevmesini öğret; bencil olmamayı öğret. Korkusuz yetiştir onu. Baş eğmez yetiştir. Doğrudan şaşmamayı öğret. Babasını çok sevsin, seni çok sevsin.&”
Ben kimsenin canını yakmadım, onlar benim ateş olduğumu bile bile geldiler ..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir