İçeriğe geç

Bazı Yalnızlıklar İyidir Kitap Alıntıları – Tolga Akpınar

Tolga Akpınar kitaplarından Bazı Yalnızlıklar İyidir kitap alıntıları sizlerle…

Bazı Yalnızlıklar İyidir Kitap Alıntıları

&“&”

Her bakışı veda say! Belki yarın, belki daha yakın, belki birazdan ölebiliriz, ölebilir her insan.
Başına kötü bir olay mı geldi? Büyük bir üzüntü içinde misin?
Aşık Hüseyinʼin
“Hüseyin beyhude ah etme naçar
Bir kapı örterse birini açar
Buna dünya derler hepsi geçer
Hangi günü gördün akşam olmamış”
sözü gelsin aklına…
Hiçbir şeye kendini tekrar çözemeyeceğin kadar bağlama!
Kitap oku, film izle, şarkı dinle, işinde başarılı biri ol, çalış, para kazan, para biriktir.
Ama unutma!
Dünyadaki bütün kitapları okuyamazsın. Bütün filmleri izleyemezsin. Bütün tiyatrolara gidemezsin. Bütün şarkıları ezberleyemezsin. Sürekli çalışarak her başarının altına imza atamazsın. Sürekli para kazanıp kazandığını giderken götüremezsin.
Ruhlarımızın seyahate ihtiyacı var.
Artık kampanyalı aşklar satılıyor pazarda.
Ben hiç böyle olmadım. Umutsuz kalmadım.
Yaşamak yarasından mustaribim. Nefes aldıkça içime ümitsizlik doluyor.
Onlar öyledir.
Kusur bulur, sonra o kusurunuzu yayarlar.
Ardından kalabalık olup kınarlar sizi.
Herkes herkesin hayatına karışır.
Ama kimse burnunun ucuna, gözünün önüne bakmaz, kendi hatalarıyla ilgilenmez.
Üstü başı kir içindeyken başkasının beyaz elbisesine kusur bulurlar…
Bence zaman değil, zamanla geçmiyor yaranın izi.
Bir yaran varsa, onu geçirebilecek tek şeydir sevgi.
Ölü çocuklar vuruyor kıyılara.
Yüzme bile bilmiyorum ben, kaldı ki bu acının işinde boğulmamayı öğreten olmadı.
Büyük ruhlara dar gelen bedenler vardır.
Gökyüzünü dahi ağlatan nedenler vardır.
Siz hiç, yarım kahkaha ile acı saklamak nedir bilir misiniz?
Sevecek olursan değil, ihtiyaç duyarsan çağır.
Gelirim.
Başkasında bulamazsın çünkü; insanlık bende kaldı.
Sana da veririm.
Sustum, söz sizin olsun!
Ben hala, düştüğünde dizleri yaralanan bir çocuğun yüreğini taşıyorum.
Oysa siz yürekleri yaralıyorsunuz.
Bu sondu.
Bir daha sizinle oynamam!
Sevemiyoruz doktor!
Kalpler hijyenik değil…
Sana kıymet vermiştim.
Sadakam olsun…
Herkes gitmiş.
Bir zamanlar hayatına törenle soktukların, en zor zamanlarında hoşça kal bile demeden gitmiş.
Başını kaldırıp göğe bakacaksın sonra.
Gözlerin yıldızları arayacak.
Ayʼı arayacak. Bulutlar örtmüş, bulutlar saklamış onları, göreceksin.
Sağ elini uzatacaksın göğe.
Bulutları, yaranı yırtar gibi yırtarak yıldızlara dokunacaksın.
Bir yıldız alıp gökten, kanayan yerine basacaksın.

Unutma hiç! Kanarsan yine öyle bir gece,
kanayan yarana yıldız basacaksın.

Varımız yoğumuz bir yüreğimiz vardır.
O da yaralıdır.
Hakikaten…
Ya kavuşsaydık?
..
Oturup düşündüm. Uzun uzadıya.
Gözlerime çölü getirdim, Mecnunʼun ayak izlerini saydım.
Dağı getirdim, Ferhatʼın terini sildim…

O zaman bu zaman gibi olmazdı.
Ben aramızdaki mesafelerin uzunluğu kadar sevmişim seni.
Yaklaşsam azalırdı sevmelerim.
Biliyorum, dokunsam yolardım güllerini, kırardım dallarını.
Erişemeyinceki kadar sevemezdim erişince.
Kavuşsaydık biterdi.
Gül başka kokar, bülbül başka öterdi…

Değer vermemeyi değer vererek öğreniyorsun.
Tenimiz değil, ruhumuz kirleniyor.
Menfaat bir ekmek ise, karnını doyuran kalkıyor masadan.
Bazı yalnızlıklar iyidir.
Dünya hikayesinin göz yaşartan üç unsuru vardır: Karacaoğlanʼın dediği gibi,
“bir ayrılık, bir yoksulluk, bir de ölüm.”
Edepsizin imtihanı diliyledir.
Hayasızın imtihanı beliyledir.
Cimrinin imtihanı malıyladır.
Kibirlinin imtihanı mevkiyledir.
Kınayanın imtihanı başıyladır.
Sevenin imtihanı sevdiğiyledir.
Sevilenin imtihanı sevgiyledir.
Sevgisizin imtihanı kendiyledir.
Asinin imtihanı derdiyledir.
Burası dünyadır, imtihan yeridir.
Gitmeden imtihan olmamış var mıdır?
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Ekmeğin bile dokunmadan, her yerini yoklamadan taze olup olmadığının kararını veremiyorken, insanlar hakkında tek bir bakışla son kararımızı verir, sonra o kararımızı özenle yükselttiğimiz önyargı duvarının arkasında, dibinde bir yere koyarız.
Gidenin arkasından ağıt yakmam. Gitmeyene şiirler yazarım.
Birilerini çok sevince hemen adını aşk koyuyoruz…
Bazen, aslında takıntılı bir hal olduğunu görmezden gelip.
Hiç eskimeyecek gibi, hiç yitmeyecek gibi, hiç gitmeyecek gibi bağlanıyoruz insanlara.
Aynısından milyarlarca var üstelik.
Bana nerelisin diye sorarsan,
hüzünlüyüm, acılıyım, yaralıyım.
Ama buralı değilim.
Buralı değilim…
Bir düşümde görmüştüm,
Çok sevince insan; mutlu olmuyormuş.
Ağlamışım.
Bir sokak, bir karanlık, bir de gözlerim bilir.
Ağlamışım.
Mazi damla damla gözümden gelir.
Ağlamışım.
Sen nereden bileceksin…
Biz çocukken saklambaç oynardık.
Gizlenirdik, saklanırdık sonra bulurduk birbirimizi…
Ama saklamazdık başkasından insanlığımızı.
Biz çocukken yakan top oynardık.
Top kime değerse o ebe olurdu.
Kimse şikayetçi değildi, çünkü oyundu.
Ama kimsenin canını yakmazdık.
Topla oynardık ama kimsenin gururuyla oynamazdık.
Biz çocukken birbirimizi kovalardık. Elim sende oynardık.
Dokunurduk birbirimizin sırtına elimizle.
Kimseyi itmezdik ama sırtından
Yere düşürmezdik sonra.
Yağ satarım, bal satarım oynardık,
ustamız ölürdü biz satardık.
Yağ satardık, bal satardık ama hiç kimseyi satmazdık.
Çocukluğumuz da öldü şimdilerde.
Yağ da satıyoruz, bal da…
Ve tabi, insan da…
Yere düşmüş, her yeri yara bere olmuş,
için için ağlarken gözleri annesini aramış da, etrafta görememiş bir çocuk gibiyim.
Ve yordu bizi; aynı şeylere, aynı insanlara ve aynı sözlere defalarca inanmak…
Belki de dünya, kocaman bir kursaktır.
Tüm heveslerin içinde kaybolduğu.
Kişiliği olmayana şans tanımayacaksın, olmayan şey düzelmez çünkü.
hüznün varsa okunacak kitap olmuşsundur,
yüzlerce kitap okumuş gibi olmuşsundur
Yine böyle bir sokak ortası
Üzerime puslu ışıklar düşüyor.
Kaldırım, kaldırımda gölgem üşüyor.
Gölgesi üşümüş bir insan düşün.
Düşün insanın gölgesi nasıl üşür.
Hüzün yaşamı bizzat tecrübe etmektir.
Dinleyerek, okuyarak değil yaşayarak, yaralanarak yaşamı öğrenmektir.
Hayatımızın en güzel mevsiminde yapraklarımızı döküyorlar…
En taze dalımızdan kırılıyoruz, en güzel meyvelerimiz çürüyor birer birer. Kafamızın içinde yorgun düşünceler, bir bakıyorsun duyguların yorulmuş, duygular yorulur mu hiç? Yoruluyor işte.
Her şey anlamını yitirmiş.
Sevgilim; bizde her şey aynı hepimiz iyiyiz.
Hasretin, özlemin, yalnızlığın ve de hüznün sana selamı var…
Koşmak ve çabalamak yormaz insanı.
İnsanı yoran gerçekleşmeyen hayalleridir.
Ağlayan bir insanın gözyaşlarını silebilirsiniz. Burnunun direği sızlayıp boğazı düğümlenen bir insan ise, her şeyi kendi silmiştir zaten.
Aynı gökyüzünün altında türlü türlü insan yaşar.
İnsan insanın iyisine denk gelirse insanca yaşar…
Bir soğukluk var memlekette, mevsim mart değil dert sanki!
Hem sen özlemek nedir bilir misin ?
Özlemek
Özüme karıştın azalma demek bence
Hem sen özlemek nedir bilir misin ?
Özlemek
Özüme karıştın azalma demek bence
Hem sen özlemek nedir bilir misin ?
Özlemek
Özüme karıştın azalma demek bence
Süt bozuk olunca beyaz olmasının hükmü yoktur.
Aynı gökyüzünün altında türlü türlü insan yaşar.
İnsan insanın iyisine denk gelirse insanca yaşar…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir