İçeriğe geç

Yaşam Bilgisi Kitap Alıntıları – Alfred Adler

Alfred Adler kitaplarından Yaşam Bilgisi kitap alıntıları sizlerle…

Yaşam Bilgisi Kitap Alıntıları

&“&”

İkinci doğan çocuğun durumu da aynı şekilde karakteristik ve kendine özgüdür. Çocuk kendini birinci çocuğun durumundan tamamen farklı bir durumda bulur. Yanında devamlı kendisiyle aynı hizada birlikte koşan bir öncü vardır. İkinci çocuk genelde birinci çocuğu (öncüyü) geçer ve biz bunun sebeplerini arayacak olursak yaşça büyük olan çocuğun çevresinde böyle bir rakibin olmasını ve bu belanın onun aile içindeki yerini değiştirmesini rahatsızlık verici olarak hissettiğini görürüz. Birinci çocuk rakibinden korkar ve kendini iyi geliştiremez. Yavaş yavaş ikinci doğan çocuğu giderek daha çok sevmeye başlayan anne babasının gözünden düşer. Diğer taraftan ikinci çocuk kendisinin devamlı bir öncüyle karşı karşıya olduğunu düşünür ve dolayısıyla kendini devamlı biri çeşit yarışın içinde görür. Tüm bu özellikler ikinci çocuğun özel durumunu aile içindeki pozisyon dağılıma yansıtır. İkinci çocuk isyancıdır, güç ve otorite tanımaz.
ilk doğan çocuk önceleri yalnızdır ve doğal olarak dikkatlerin odağındadır. İkinci çocuk doğduğunda o kendisinin tahttan indirildiğini görür ve durumundaki bu değişime karşı direnir. Bu olay onun hayatında o ana kadar sahip olduğu gücü aniden kaybettiği bir trajedi olarak patlak verir. Bu trajik duygu çocuğun yaşam modelini oluşturması olayına karışır ve sonunda onun yetişkin biri olduğunda gösterdiği özelliklerde ortaya çıkar.
Çocuğun erken hataları değerlidir. Ama buna rağmen çocuğa çok az yol gösterilir. Ebeveynler kendi deneyimlerinin sonuçlarını bilmezler veya kendi hatalarını çocuklarına itiraf etmek istemezler. Çocuk da o zaman kendi kılavuz çizgilerini takip etmek zorunda kalır. Cezalandırmak, uyarmak ve nasihatle hiçbir yere ulaşılamayacağını tekrar tekrar vurgulamakta fayda vardır.
Şımartılmış her çocuğun sonunda nefret edilen bir çocuk olacağını biliyoruz.
Gerçekten suçları engellemekte en iyi yol, herkesi, suç işlemenin korkaklık göstermekten başka bir şey olmadığına inandırmak olurdu.
İntihar bir tür intikam, topluma karşı bir suçlamadır.
“İkinci çocuk isyancıdır, güç ve otorite tanımaz.”
Fakat bazen en kısa ol, en zor olan yoldur.
Suçlu insanlar korkak ve aptaldır…
Şöyle derler: eğer bu kadar heyecanlı olmasaydım neler yapmazdım ki?" "Eğer" kelimesiyle başlayan bu tür cümlelerin arkasında genelde bir aşağılık kompleksi saklanmaktadır.
Rusya Japonya savaşında ve halkı umutsuzluğa ve boyun eğmeye sürükleyen ilk Rus devriminin yıkılmasından sonra saninizm adı verilen büyük bir cinsel akım yayılmıştı. Yetişkinler ve gençler aynı şekilde bu akıma büyük ilgi duymuştu. Benzer bir cinsel aşırı gerginliğe genel olarak devrim süreçlerinde rastlanır ve hayat değersiz göründüğü için savaş zamanlarında cinselliğe daha fazla eğilim göstermek bilinen bir şeydir.
Çok sayıda insan, cinsel dürtülerini çok eşlilik şeklinde ifade ettikleri zaman üstün ve egemen olduklarını düşünür. Bu yüzden çok sayıda kişiyle cinsel ilişki kurarlar ve onların cinsel arzularını ve tutumlarını psikolojik sebeplerden dolayı bilinçli bir şekilde aşırı gerdiklerini anlamak kolaydır. Onlar bu yöntem ile fatih lan edileceklerine inanırlar. Elbette ki, bu kendini kandırmaktır; çünkü aşağılık kompleksini dengelemeye yarar.
Şımartılmış bir çocuk, cinsel açıdan çok iyi gelişmez.
Ebeveynler çocuklarını özellikle aşırı cinsel eğilimlerden korumalı. Örneğin; bir anne çocukluktaki ilk cinsel dürtülere çoğunlukla fazla ilgi gösterir ve bu şekilde çocuğun bu dürtüye fazla önem vermesini sağlar. Belki o, aşırı korkudan dolayı çocukla böyle ilgilenmektedir. Aralıksız olarak bu tür konuları onunla konuşmakta ve onu sebepsiz yere cezalandırmaktadır. Çocuklarla ilgilenirken konunun üzerinde çok fazla durmamalı ve ona normal bir zorlukmuş gibi yaklaşmalıdır.
Günümüzde kadınların kendilerini değersiz hissetmesinin sebebi, kültürümüzün bu konuda tamamen başarısız olmasıdır. Bu konuda ikna olmamış olan okur, kadınların çabalarını daha yakından incelemelidir.
Gelecekte, okullar kesinlikle bireysel psikolojiyi daha çok önemseyecektir; çünkü bir okulun asıl görevi karakteri şekillendirmektir.
Günümüzde; ancak çok az sayıda insanın aile yaşantısına doğru şekilde hazır olmasının nedeni, insanların hiçbir zaman eşlerinin gözleriyle görmeyi, onun kulaklarıyla duymayı ve kalbiyle hissetmeyi öğrenmemiş olmamalarıdır.
Bazen insanlar iki erkeğe ya da iki kadına aynı anda âşık olurlar, çünkü daha önce belirttiğimiz gibi, İki kız bir kızdan daha azdır."
Başka bir katil, yargılandıktan sonra şöyle konuşmuştur: Benim öldürdüğüm gibi bir erkek çocuğu ne işe yarar ki? Onlardan milyonlarca var." Ayrıca bir de çalışkan insanlar açlıktan öldükleri bir zamanda, bir dünya paraya sahip olan yaşlı bir kadını öldürme eylemini haklı çıkarmaya çalışan bir "filozof" vardır.
Suçlu insanlar korkak ve aptaldır; korkaklıkları ve sosyal ahmaklıkları birbirlerini bulan aynı eğilimin iki unsuru olarak birbirine eşlik eder. İçmek aynı şekilde analiz edilebilir. Alkolik insan sorunlarının hafiflemesi arayışı içerisindedir ve hayatın yararsız tarafında ona sağlanan rahatlamayla yetinebilecek kadar korkaktırlar.
(…) Yalan söyleyen, doğru söyleyecek cesarete sahip değildir.
Şöyle derler: Eğer bu kadar heyecanlı olmasaydım neler yapmazdım ki?" "Eğer" kelimesiyle başlayan bu tür cümlelerin arkasında genelde bir aşağılık kompleksi saklanmaktadır.
Bir aşağılık kompleksinin, dengeleme vazifesi gören bir üstünlük kompleksinin arkasına saklanması az karşılaşılan bir durum değildir. Bu tür insanlar utanmaz, terbiyesiz, kendini beğenmiş ve ukaladırlar. Onlar yaptıklarından çok dış görüntüye önem verirler.
Asla dürüst bir şekilde: Başka insanlarla ilgilenmiyorum" diyen birine rastlamayız. Sanki dünya ile hiç ilgilenmiyormuş gibi davranabilir; ama davranışlarını haklı gösteremezler.
Gelecekte, okullar kesinlikle bireysel psikolojiyi daha çok önemseyecektir; çünkü bir okulun asıl görevi karakteri şekillendirmektir.
Biliyoruz ki, bir koşu yarışına katılan çocuklar kazanma umudunu taşımak zorundadırlar, bu umut kaybolmuşsa her şey kaybolmuştur.
Onlar uykunun uyanıklığın karşıtı olduğunu, bir de: uyku, ölümün kardeşidir, diye düşünürler. Bu tarz görüşler saçmadır. Uyku uyanıklığın karşıtı değildir aksine daha çok uyanıklığın belli bir yoğunluk derecesidir. Uykuda yaşamdan kopmuş değilizdir. Tam tersi, uykuda düşünür ve hatta duyarız. Genelde rüyada uyanıkken ifade bulan aynı eğilimler ortaya çıkarlar. Anneler vardır, uykularında caddenin gürültüsünden hiç etkilenmezler; ama çocuklarının en ufak bir kıpırdanışında hemen uyanırlar. Onların ilgilerinin gerçekte uyanık olduğunu buradan anlarız. Yataktan düşmememiz gerçeği de rüyada sınırları algıladığımızı göstermektedir.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Neden bazı insanlar hiç rüya görmezler?" Söz konusu kişiler, kendi kendilerini aldatmak istemeyen kişilerdir. Onların hareket ve mantık ile pek çok işleri vardır ve problemlerini kendileri çözmek isterler. Bu tip insanlar rüya görseler bile onu çabucak unuturlar. Onlar rüyalarını o kadar çabuk unuturlar ki, hiç rüya görmediklerini sanırlar.
Şairler de kandırırlar ama hoş bir şekilde…
Freud rüyaları çocukların cinsel arzuların bir tatmini, doyumu olarak görüyordu. Biz bu düşünceyi paylaşmıyoruz; çünkü rüyalar cinsel doyum olsalardı, o zaman her şeyi böyle bir doyum olarak kabul edebilirdik. Her düşünce şu yoldan gider: Bilinçdışının derinliklerinden bilince kadar çıkar. Bu yüzden cinsel doyum kavramının münferit olayların açıklanmasında bir değeri yoktur.
İyi düşünebilen keskin zekâlı bir kişi ister uyanık yaşamını ister rüya yaşamını analiz ederek geleceği görebilir. O ortaya gerçekten bir tanı koyar.
Karşımıza kız olmak isteyen genç erkekler de çıkmaktadır; ama bu erkek olmayı isteyen genç kızlar kadar sık olmamaktadır. Genç erkek alışılmış genç kız değil, aşırı derecede flört eden genç kız tipini taklit etmek istemektedir. Böyle genç erkekler yüzlerini pudralar, çiçek takar ve çapkın kızlar gibi davranmayı denerler. Bu da bir çeşit üstünlük kompleksidir.
Kadınların kısa etekli elbiseler giymeleri kınanmamalıdır; çünkü bu bir avantajdır. Onların kendilerini erkekler gibi meslek sahibi olmaları da iyi ve doğru bir şeydir. Ama kendi cinselliklerinden memnun olmayıp erkeklerin erdemsizliklerini kabul etmeye çalışmaları kendileri için tehlikelidir.
Durmadan erkek olmak isteyen kadın ve kızlarla karşılaşırız. Bu tutum kesinlikle anlaşılabilir bir tutumdur; çünkü ilişkilere tarafsız olarak bakarsak kültürümüzde erkelerin hep daha iyi pozisyonlara sahip olduklarını görürüz; onlar daha kabul edilebilir durumdadırlar, daha üstün görülür ve daha üstün değerlendirilir. Kızlar eril kişilerin birçok konuda daha serbest olduklarını görüyorlar erkelerin bu daha büyük serbestlikleri kadınların cinsel rollerinden memnun olmamalarına sebep oluyor.
Öyle büyük üstün olma duygusuna sahip insanlar vardır ki, her şeye ulaşabileceklerine inanırlar. Onlar her şeyi bilmekte ve başka hiçbir şeyi öğrenmek istememektedirler.
Sıkça bize cinselliğin belirlediği anılardan bahseden kişilerin, ileriki yaşamlarında kendilerini bu yönde geliştirmiş olduklarını gözlemleriz. Bazı insanlar, her şeyin cinsel bir temeli olduğuna kesinlikle inanırlar.
Eğer bir çocuk, doğumundan itibaren gerçekten nefrete maruz kalırsa yaşaması çok zordur. Böyle bir çocuk büyük ihtimalle ölecektir.
Ablasının ölümünden aşırı etkilenmiş bir çocuğa ileride ne olmak istediği sorulmuştu. Beklenen, doktor olmak isteği cevabı yerine çocuk, ölü gömücü olmak istediğini söylemişti. Neden özellikle bu mesleği seçtiği sorulunca ise; Çünkü ben başkalarını gömen biri olmak istiyorum, başkaları tarafından gömülen biri değil." diye cevap vermişti.
….ama hepimizin bildiği gibi insanlık çoğu zaman masallarla yetinir. Bu daha çok cesareti olmayan insanlar için geçerlidir.
Çocuklar bir kişinin aniden öldüğünü yaşarlarsa, ruhları bu durumdan belirgin bir şekilde olumsuz olarak etkilenir. Bazen bu çocuklar hasta olmaya yatkınlaşırlar. Yine başkaları hastalıklı olmadan tüm yaşamlarını ölüm problemine adar. Hastalık ve ölümün tüm çeşitlerine karşı savaşmakla geçirirler. Gözlemlerimize göre, bu çocukların çoğu ileriki yaşlarında tıbba ilgi duyar ve doktor veya eczacı olurlar.
Aynı ağaç üzerinde birbirinin aynı iki yaprak bulma ihtimali ne kadar düşükse, birbirinin mutlak kopyası olan iki kişi bulma ihtimali de o kadar düşüktür. Doğa, şekiller açısından o kadar zengin, mümkün olan uyarılar, dürtüler ve hatalar o kadar çoktur ki, iki insanın tamamen özdeş olması mümkün değildir.
Karşı cinse kararsızlıkla yaklaşıyordu. Gerçi birini sevmek ve evlenmek istediğini hissediyor ama güçlü aşağılık duygusu nedeniyle bu tarz planları ele alıp gerçekleştirmekten çok korkuyordu. Arzu ettiği hiçbir şeyi gerçekleştirmeyi başaramıyordu; böylece tüm davranışı ve tutumu Evet… Ama!" sözleriyle özetlenebiliyordu. Bir bu kıza, bir başkasına âşık oluyordu. Nevrotik insanlarda bu doğal olarak sıkça ortaya çıkan bir olgudur; çünkü ne de olsa belli bir yerde iki kız bir kızdan azdır. Bu durum zaman zaman çok eşliliğin sorumlusudur.
Bunu korkuları olan depresif insanlarda da yaşarız. Korkuları aracılığıyla kendilerini zalim hükümdarlar gibi çevrelerindeki insanların üzerine atarlar. Gerçekten korkularını diğer insanlara hükmetmek için kullanırlar; çünkü onların nereye giderlerse gitsinler çevrelerinde insan olmasına ihtiyaçları vardır. Çevrelerindeki insanlar, depresif insanların taleplerine uygun yaşamaya zorlanırlar.
Onlar sadece kendilerini hayallere bırakmayı çok severler. Kendilerini yeteri kadar güçlü bulmadıklarından devamlı dolambaçlı yollara saparlar, yani devamlı zorlukların yolundan çekilirler.
Sadece cesur ve özgüvenli, kendilerini dünyada evinde hisseden kişiler, yaşamın zorluklarından ve imtiyazlarından faydalanabilirler. Onlar asla korkmazlar.
Yaşam hep devam etme çabasındadır ve yaşam gücü, dıştan gelen uygunsuzluklar ve dirençler karşısında asla savaşmadan teslim olmamaktadır
Devamlı bunu şöyle yapardım", "Bu işe girerdim", "ona karşı çıkardım… ama!" diyen insanlarla karşılaşırız. Tüm bu "evet – ama" açıklamaları büyük bir aşağılık duygusunun işaretleridir ve eğer biz bu işaretleri bu şekilde okumayı bilirsek örneğin; Kararsızlık gibi belli heyecanları, yeni bir ışık altında görürüz. Zira o zaman kararsızlık içinde olan bir insanın, genelde kararsızlığa saplanıp kaldığını ve hiçbir şeyi başaramadığını görürüz.
Bazı insanlar yemeğe başka insanlardan daha çok ilgi duyarlar. Bu sebeple hep neleri yiyebilecekleri, neleri yiyemeyeceklerinden konuşurlar. Böyle insanlar genelde çocukluklarında yiyecek konusunda ve anlaşılacağı üzere bu konuya diğer insanlardan daha güçlü bir ilgi geliştirmişlerdir.
Gözlerinde rahatsızlık bulunan çocukların daha çok görüntülere ilgi duyduklarını gözlemleriz. Bu alanda genelde dikkat çekici yetenekler oluştururlar. Bilindiği gibi büyük yazar Gustav Freytag, gözleri çok zayıf ve astigmat olduğu halde çok başarılı olmuştur. Şair ve ressamlarda göz sıkıntıları sıkça görülür. Ama özellikle bu durum onların ilgilerini yükseltir.
Bakıcı evi terk ettikten sonra çocuk annesine şöyle demiş: O gittikten sonra dünyanın bana verebileceği hiçbir şey kalmadı."
Bilinç ve bilinçdışı aynı yönü gösterirler ve sıkça kabul edildiği gibi bir karşıtlık oluşturmazlar. Hatta aralarında kesin bir sınır çizgisi yoktur.
Duygular bireyin eyleme geçme isteğini güçlendirirler. Hep duygular olmadan yapacağımız şeyi yaparız; duygular sadece eylemlerimize eşlik ederler.
Çocuğun erken hataları değerlidir. Ama buna rağmen, çocuğa çok az yol gösterilir. Ebeveynler kendi deneyimlerinin sonuçlarını bilmezler veya kendi hatalarını çocuklarına itiraf etmek istemezler. Çocuk da o zaman kendi kılavuz çizgilerini takip etmek zorunda kalır. Cezalandırmak, uyarmak ve nasihatle hiçbir yere ulaşılamayacağını tekrar tekrar vurgulamakta fayda vardır.
Böylece çok çabuk ve kolay kızan babalara sahip bazı kızların, çabuk ve kolay kızdıkları için erkeleri dışlayan modelleri kendilerine örnek aldıklarını gözlemleyebiliriz. Veya sert anneler tarafından baskı altında tutulan oğlan çocukları belli şartlarda kadınları tamamen dışlarlar. Çocuk, aşırı utangaçlık geliştirebilir veya diğer tarafta cinsel sapkınlıklara kapılabilir (Kadınları dışlamanın bir başka ifadesi).
Cezaları arttırmakla suçluların gözlerini korkutmak mümkün değildir. Aksine bu, onların kendilerini daha çok kahraman hissetmelerini sağlar. Esasında suçlunun benmerkezci bir dünyada, insanın gerçek cesareti, özgüveni, toplumsallık duygusunu veya toplumsal değerleri hissetme duygularını boşuna aradığı bir dünyada yaşadığını unutmamamız gerekir.
Nesnelerin yararsız tarafına eğimli olan kişiler sıkça karanlıktan ve yalnızlıktan korkan kimseler olurlar; onlar başkalarıyla bir arada olmak isterler. Bu korkaklıktır ve bu şekilde de adlandırılmalıdır. Gerçekten suçları engellemekte en iyi yol, herkesi, suç işlemenin korkaklık göstermeden başka bir şey olmadığına inandırmak olurdu.
Bir takıntı nevrozunda örneğin; hasta durmadan pencereleri saymanın tamamen mantıksız olduğunu çok iyi bilir ama bundan vazgeçemez. Yararlı şeyleri hissedebilen biri hiçbir zaman böyle bir davranış göstermeyecektir.
Hepimiz hata yaparız ama önemli olan hatalarımızı düzeltebilmektir. Bu düzeltmeleri yapmak idealin oluşum aşamasında daha kolaydır ve biz bu hataları o dönemde düzeltmezsek, bunu daha sonra ancak o zamanın tüm durumunu tekrar canlandırarak yapabiliriz. Yani nevrotik bir hastayı tedavi etme görevi ile karşı karşıyaysak, onun daha sonraki yaşamında yapmış olduğu alışılmış hataları değil; yaşamının başında ideal örneğini oluştururken yapmış olduğu temel hataları keşfetme problemi ile karşılaşırız."
Bir hedef fikri olmasaydı, bireysel uğraş tüm anlamını yitirirdi.
Yaşam hep devam etme çabasındadır ve yaşam gücü, dıştan gelen uygunsuzluklar ve dirençler karşısında asla savaşmadan teslim olmamaktır…
Bireysel Psikoloji böylece çift anlamda kahince bir karaktere sahiptir. O, sadece ne olacağı hakkında kehanette bulunmaz. Bilakis Yunus Peygamber gibi olacakların olmaması için neler olması gerektiğini de söyler.
birisi rüyasında bir tanıdığının öldüğünü görür ve söz konusu tanıdık gerçekten ölürse, o zaman rüya bir doktor veya yakın bir akrabanın önceden söyleyebileceğinden daha fazla bir şey içermez.
Bir rüyanın amacı daima üstünlük hedefinin yolunu hazırlamaktadır; bu her seferinde söz konusu olan bireyi özel üstünlük amacına götüren yoldur. Bir insandaki bulguların, hareketlerin, dürtülerin ve rüyaların tümü, söz konusu olan ister ilgi odağı olmak, ister emretmek ve hükmetmek isterse de kaçmak olsun, egemen olan amacı bulmaya yardımcı olacak bir çeşit antremandır.
İdeal eşi bulmayı beklememiz kesinlikle söz konusu değildir. Ve gerçekten ideal bir eş aradığını ve onu hiçbir zaman bulamadığını duyduğumuz bir insanın tereddütlü bir tutuma sahip olduğundan emin olabiliriz.
Sevgi ve evliliği her şeyin kendi istediğimiz gibi gerçekleştiği bir tür cennet olarak görmek yanlıştır. Her yerde ve her an birlikte yaşadığımız insanın çıkarları doğrultusunda yerine getirmemiz gereken görevlerle karşılaşırız.
Bir çocuğun hırsızlık yapmasını bir bireysel psikolog, suçtan çok, kendini zenginleştirmenin çocuksu bir denemesi olarak algılar. İnsan.; ancak kendisinden bir şeylerin zorla alındığı duygusuna kapıldığı zaman zenginleşme isteği duyar.
Dahi çocuklar hayranlık uyandırır ama sevilmezler.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir