İçeriğe geç

Mağlubiyet Karinesi Kitap Alıntıları – Seyyid Ensar

Seyyid Ensar kitaplarından Mağlubiyet Karinesi kitap alıntıları sizlerle…

Mağlubiyet Karinesi Kitap Alıntıları

&“&”

Varmak islenmemişse de yazgıma
ben yollara inanırım ve yol arkadaşlığına
aynı yolu yürüyenlerin
aynı yolu aynı adımlarla yürüyenlerin
hep aynı menzile vardığına inanmak zor olsa da.
Bağışlamaz bir suç işledim yazgıma karşın
yazgım bir idamı erteleyecek kadar vicdanlı olmasa da,
yalnız sancısız bir ölüm dilerim.
Artık o kendince ölüyordu
çünkü herkesin ölümü
annesinin ölümüyle başlıyordu.
Kendine karşı kaypaktır insan
heves kıran hayaller söz konusu olunca.
Yakdıkça dirilmeye razı gelemez
öyleyse bu sürgünden beri geri çağıran nedir?
Dokunursam solmaya mahkum bir güzelliğe
ben de alışır mıyım dünyaya?
Yaşamak, baş dönmesidir.
insandan insana vefa var mıdır?
Hiç ölmeyecek olmanın ağızda bıraktığı tatla
yaşıyoruz bir yalana kanmak istercesine
silik birer hatıra olarak çekilerek dünyadan
kötü şeyler oldu, daha kötüsü de olabilirdi
yine de ayıramazdık siyahı daha siyahtan
anladım, hiçbir şeyin birazı olamazmış insan.
tersinden mi başlanır bir rüya görülmeye?
fakat uyandık bir sabah, baktık ki; düşmandan daha çok
benziyoruz düşmana
buydu, bizim içim en ağır yenilgi.
Bir bomba düştü secde yerine
Meleklerin geceye göz kırptığı yerden
Uykudayken çocuklar
Açmaya koyulmeşken ezan çiçeği
Saçıldı mushafın sayfaları yere
Yetimlerinin babası için Yasin okuyan
Kadının kan yürüyen ellerinden.
Denilebilir ki, yazgıyı sınamak saçma sapandır,
endişeye mahal bırakmaz gözlerine bakmak insanların
fakat şairin dürüstlüğünden herkes kuşkulanır.
Belki şiirle kapanmaz hiçbir yara, kurumaz kan ve irin
yine de yalvartmak için
kül ve toz arasından yükselen çığlıklara kulak tıkayanların
utançsız yüzlerini hınçla hırpalasın diye bir şiir yazılmalı,
bir şiir olmalı dünyanın göğüsünü saplanmış mermi.
Ölecek olmaktır yaşadığımız hayatın tek tesellisi
ölüm de hayatın emekli ikramiyesi.
“-Beni tanımak güzeldi-
yazan bir not ile ayrılmak dünyadan. Sana kurumuş güller kaldı, bana ‘Allah büyüktür’. ”
“ Sana bir Neşet Ertaş türküsü söylememişsem ayın pencereden seni seyrettiği bir vakit, sarmayacak demektir kalplerde kanayan yerleri gün ortasında insanı geceye salan Bozlaklar. Helallik almalıyım daha aşık olmamışlardan ve her biri kendi çölüne sürgün mecnunlardan çünkü susacaktır hepsi aşka dair söylenecekleri.”
“Gerçek bir şiir yazmalıyım, gerçekçi bir şiir siyahın siyah, beyazın beyaz olduğu kadar siyahın beyazı kirlettiğini herkes söyler şiir olmasa da beyazında siyahı kirletebildiğini hatırlatan bir şiir.”
Fotoğrafları yakıp pişman olup külleri saklamak gibi
geçmişi yakıp pişman olup dünleri saklıyorum.
ölecek olmaktır yaşadığımız hayatın tek tesellisi
Şimdi dizlerime biraz derman Tanrım!
Bir yol bana ve kuşanarak tüm hevesimi
yollar yorulsun ayaklarımdan evvel.
Kaybolacak kadar yürüyeyim bu yolda
kendimi de ardımda bırakarak.
Bir genç kız yaşı on üç
bayramlıklarını beğenmediği için
bir arife günü kendini astı."
Nedir şu dünya dediğiniz?"
Büyük atlasta kendi vatanından başka gidecek yeri olmayana Türk deriz."
Sınır, yüreğimizde değil zihnimizdedir."
Ve kalp tartmıyorsa sözcüklerin ağırlığını
Yolumuz artık şiirden geçmeyecektir."
Bir şiir olmalı dünyanın göğsüne saplanmış bir mermi."
Çünkü herkesin ölümü
annesinin ölümüyle başlıyordu."
çünkü herkesin ölümü annesinin ölümüyle başlıyordu
Rabbim bilir.
insandan insana vefa var mıdır?
gönülsüzce yaşamayı ben seçmedim, rabbim bilir
Sana kalbimi hırpalayan bir şiir ezberlememişsem
Kitapların ortasında seni aradığım bir vakit,
kavuşmaya inandırmayacaktır bizleri
aşka giderken gözlerine uğramamış mısralar.
Armağan olsun insanlığa ne varsa içime dert olan
ve heveslerim bal rengi gözlerimde solan çünkü
çözülmeyecektir artık canımın ilmekleri.
Hayat,
kalsam göğsüme sığacak kadar yakın
gitsem, ardımda kalacak kadar uzak.
Bir bahaneyle yola koyulmaktansa
cezbeder beni vahiy, hicret ve tufan
çiseleyerek düşmek göklerden
merhametle akan o serin ırmaklara karışmak.
Tek teselli -bu dünyada peygamberler de yenildi-
Fakat uyandık bir sabah, baktık ki; düşmandan daha çok benziyoruz düşmana
buydu, bizim için en ağır yenilgi.
Tattığım acılar aldanışlarımın kefaretidir
gönülsüzce yaşamayı ben seçmedim, rabbim bilir
yepyeni bir ölüm tasarlıyorum şimdilerde kendime
çünkü bir ölüm ancak tasarlandıysa güzeldir..
Bazen merhem yaradan daha çok acı verir
bunu bilirim, yara bunu bilir, merhem de bilir.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Fakat uyandık bir sabah, baktık ki; düşmandan daha çok benziyoruz düşmana
buydu, bizim için en ağır yenilgi.
Günler eskiyor burada,
Ben de öyle 
Nereye baksam ölüm ve dirim 
Artık öğrendim, 
Niçin azad edince yalpalıyorlar 
Kafesi uçmaktan daha çok seven kuşlar
Rabbim, biliyorsun seni çok seviyorum hep
bazen sarılmak geliyor içimden suya sarılır gibi
on beşimde ölmedim çünkü sen de beni seviyorsun
bu kadar severken birbirimizi, yani diyorum ki
beni düşlerimde kendi trenlerinle gezdirsen
uyandığımda düşümde bulsam kendimi…
Sana niçin siz diye seslenemiyorsam dualarımda
onun yüceliğinde sığınarak kaldım işte burada
avucumda kendimden kendime yadigâr mercan tesbih
Rabbim, uçur beni, böyle yaşanmıyor. "
Varmak işlenmemişse de yazgıma
Ben yollara inanırım ve yol arkadaşlığına
Aynı yolu yürüyenlerin
Aynı yolu aynı adımlarla yürüyenlerin
Hep aynı menzile vardığına inanmak zor olsa da..
Sınırlar yüreğimizde değil, zihnimizdedir.
Derin bir hüzün var dünya ile aramda ..
Kavuşmak,
tüm kitaplarda kabuk bağlamayan yara..
Dönüp sormayacaktır kimsecikler kendine,
İnsanı kendinden ne alıkoyabilir?
Şimdi, dizlerime biraz dermanTanrım!
Bir yol bana ve kuşanarak tüm hevesimi
yollar yorulsun ayaklarımdan evvel.
Kaybolacak kadar yürüyeyim bu yolda
kendimi de ardımda bırakarak.
Döndün bir köşesinden yalnızlığımın
kalbimin her sokağında ayak izlerin var
yanılgıysan eğer bunu ben de bilirdim
akşam iner gibi ömrüme usul ve hazin
gün bitti, ardında keşke hiç karşılaşmasaydıklar
o vakit kendimce ölebilirdim.
öyle bilirim ki; öğrenmediyse insan nedir sevilmek,
hüzne kendini mecbur kılar
bundandır, üzerimde uçamayan bir kuşun kanat ağrısı.
gün bitti, ardında keşke hiç karşılaşmasaydıklar
o vakit kendimce ölebilirdim.
Döndün bir köşesinden yalnızlığımın
kalbimin her sokağında ayak izlerin var
Yani, desem ki; seversen beni
çölün ne adı ne kaderi değişmez, yine çöl kalacak
fakat yenilmişsem hiç değilse şunu söyle
seni kendinden kim kurtaracak?
elinde tüfeği vurmak ister beni, üzülmeyim diye
yaralı bir at vurulur gibi.
fakat bazen merhem yaradan daha çok acı verir
bunu bilirim, yara bunu bilir, merhem de bilir.
sana kurumuş güller kaldı, bana Allah büyüktür"
Hak iddia edilmez kalp mağlubiyetini ilan edince
ve sıkışıp kalınca birbirine tahammülü olmayan
iki seçenek arasında.
ne göğe dargındır uçamayan bir kuş
ne göktekiler bundan sebep onu kınar
yalnız insan yadırgar kendi olanı
yalnız insan, kendi olduğundan.
Sana tüm günahlardan yüz çevirip dönmemişsem
daha gözlerini gördüğüm ilk vakit,
açmayacak demektir kaderden kilitleri
kifayet etmez duadan gayrı hiçbir anahtar
yedisinde mayısın yedi ayrı cennetin kapısına vurulan
ve bir mezar ki çırpınır gövdemde ölüsünü arayan çünkü
yaşamamış sayılacaktır sensiz geçen günleri.
Sana kalbimi hırpalayan bir şiir ezberlememişsem
kitapların ortasında seni aradığım bir vakit,
kavuşmaya inandırmayacaktır bizleri
aşka giderken gözlerine uğramamış mısralar.
Özür dilemeliyim daha çiçek çizmemiş çocuklardan
Oysa ben bir müjdeye nail olmak isterdim
ölüm ki, insanlar onu hüsran bellemiş.
anladım, hiçbir şeyin birazı olamazmış insan.
fiat iu stitia et pir iat mundus: adalet yerini bulsun da, varsın dünya yok olsun.
mezarlarımızdan dünyaya kırların neşesi çiçekler uzanacak.
Alçak irtifa, alçak pilot, alçaklar
Artık hatıralar ve ölülerle dolu şehir
Ellerinden onu da alacaklar.
Çünkü ne kadar kendi için korkak bir ruhla yaşar insan
Başka acılara o kadar yabancı.
ya, bizim için inerse bir sabah ordular gökten
bir kurşun gerek, şu gavur suskunluğumuza.
haksız çıkarız, mahşere dek mazlumlar mahzun kalacaksa,
ihtiyaç yoktur bize artık insanlar arasında.
Sınır, denince dikenli teller ve kaçakcılar belirir
Sınırlar yüreğimizde değil, zihnimizdedir
siyahın beyazı kirlettiğini herkes söyler şiir olmasa da
beyazın da siyahı kirletebildiğini hatırlatan bir şiir.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir