İçeriğe geç

The Sorrows of Young Werther Kitap Alıntıları – Johann Wolfgang Von Goethe

Johann Wolfgang Von Goethe kitaplarından The Sorrows of Young Werther kitap alıntıları sizlerle…

The Sorrows of Young Werther Kitap Alıntıları

&“&”

“Az çok rütbeli kimseler kendinden aşağı tabakada olanlara çok yüksekten bakıyorlar. Sanki onlara yaklaşmakla kendilerinden bir şeyler eksilecekmiş gibi bir korkuları var. Hele bunların içinde öyleleri vardır ki zavallı halkın katına, yine ancak onları iğnelemek, yaralamak için inerler.”
İnsanın sonsuz mutluluğu olan şey, yine onun sefaletinin kaynağı olmak zorunda mıydı?
Ah, şu öyle kesin, kalbimiz mutluluğunu yalnız kendisi yapar.
Ruh sükûneti muhteşem bir şey, kendinden hoşnut olmak da aynı şekilde.
İnsanın kaderi, nasibini aldıktan sonra göçüp gitmekten başka nedir ki?
Bir melek! — Laf! Sevdiği için herkes böyle demiyor mu?
Ben çok içten duygularla konuşurken, başkasının konuya anlamsız beylik sözlerle yaklaşması kadar beni çileden çıkaran bir şey yoktur."
Eğer insanlar -niçin böyle yaratılmış olduklarını Tanrı bilir- imgelemleriyle geçmişteki kederin anılarını çağrıştırmak uğruna bu denli çaba gösterecekleri yerde, kayıtsız bir şimdi’ye katlansalardı, çektikleri acı daha az olurdu.
Kendi içime dönüyor, orada kendime ait bir dünya buluyorum! Ama içimdekiler daha çok bir sezgi ve karanlık bir ihtirastan ibaret; tasvir edilmiş bir şey ve canlılık kazanmış bir kuvvet değil."
İnsanlar her şeyi hem kendileri, hem de başkaları için zorlaştırıyorlar.
Bu masumiyet ve doğruluğun ruhumu derinden etkilediğini, bu sadakat ve duygusallığın beni hep sarstığını, bana alev alıp için için yanan kendi kalbimmiş gibi hissettirdiğini söyleyecek olursam bana kızma sakın..
Hayatımda daha önce bu kadar derin bir adanmışlık ile çoşkulu bir hevesin birbirine böyle saf bağlandığını be gördüm ne de duydum..
Sabahları uyanıp parıldayan güneşi gördüğümde, "Al işte, yine cenneti andıran bir gün ve insanlar bunu mahvedecekler." diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum."
Dünyada en çok çocukları kendime yakın buluyorum.
Yine insanların birbirlerine zehir edecekleri güzel bir gün!Birbirlerine zehir etmedikleri hiçbir şey yok zaten;sağlık,itibar,sevinç,dinlenme!Bunun sebebi çoğunlukla ahmaklık,düşüncesizlik
ve sıkıntı,ama onları dinleseniz,çok iyi niyetliler.
Dünyada en çok çocukları kendime yakın buluyorum.
Tanrı’ya, onu bana bağışlaması için dua edemiyorum; ama yine de o sanki bana aitmiş gibi geliyor. Tanrı’ya, onu bana vermesi için dua edemiyorum; çünkü o bir başkasına ait.
Tanrı’nın azizlerine layık göreceği türden mutlu günler yaşıyorum; bundan sonra başıma ne gelirse gelsin, sevinçleri, yaşamın en saf sevinçlerini tatmadığımı söyleyemem.
Güvenmenin,sevmenin,şefkatin ve iyi niyetli sevginin sonunda sakin ve sonsuz sadakat olmalı…
Bu dünyada nadiren iki insan birbirini anlıyor
Küçük dünyasında mutluluk ve sükûnet içinde yaşayıp giden, her gün ayakta kalmak için çabalayan, yaprakların döküldüğünü fark edince kış dışında aklına başka bir şey gelmeyen birini görmek ruhumdaki bütün karmaşayı dindiriyor."
… nasıl ki eskiden tüm mutlulukların kaynağı bendeyse, şimdi de tüm üzüntülerin kaynağı içimde saklı.
İnsanların birbirleri için pek az şey ifade etmesi bende genellikle göğsümü parçalamak, beynimi dağıtmak isteği uyandırıyor.
Sevgili değerli dost, unutulmaması gereken bir şey var, o da: İnsan duyarlılığı!
Senin ellerine değdi bu silahlar, tozlarını almışsın, onları bin kez öptüm, çünkü sen onlara dokundun! Ve sen göksel varlık, kararımı onaylıyorsun ve sen Lotte ölümümün elinden olmasını istediğim sen,bana silahları yolluyorsun,ben de alıyorum.Ah, öleceğim. Uşağımı sorguya çektim.Silahları verirken titremişsin,ama bir veda sözcüğü bile etmemişsin. Alacağın olsun! Bir hoşçakal bile yok öyle mi? Beni sonsuza dek sana bağlayan o ân yüzünden,kalbinin kapılarını bana kapattın mı? Lotte,bin yıl geçse bile o iz silinmez! Senin için yanıp tutuşan bu kişiden nefret edemeyeceğini hissediyorum."
Son not:
"Kilisenin mezarlığında iki tane ıhlamur ağacı var,arka tarafta, kırlara bakan köşede; oraya gömülmek istiyorum."
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İnsanoğlu nereye gitsen hep aynı. Çoğu, zamanının büyük kısmını karnını doyurmak için çalışmakla geçiriyor. Geri kalan birazcık boş zamanlarında da öyle sıkılıyorlar ki bu sıkıntıdan kurtulmak için türlü yollar arıyorlar.
Ah, şu insanların kaderi!
Küçük dünyasında mutluluk ve sükunet içinde yaşayıp giden, her gün ayakta kalmak için çabalayan, yaprakların döküldüğünü fark edince kış dışında aklına başka bir şey gelmeyen birini görmek ruhumdaki bütün karmaşayı dindiriyor."
Ve sen, onunla aynı çaresizliği hisseden iyi yürekli insan, sen de onun acılarında teselli bul, kör talihin ya da hataların yüzünden kendine yakın birini bulamadıysan bırak bu küçük kitap dostun olsun."
Bu dünyada nadiren iki insan birbirini anlıyor.
Hayal gücü ne kadar güzel bir hazinedir.
Ah, oraya vardığımızdaysa, orası simdi burası olmuşsa,
Ah,bir kez dokunduğunuz her şeye niçin önüne geçilemez bir sadakatle bağlanıyorsunuz,ruhunuz niçin bu kadar şiddet dolu? Sizden rica ediyorum, ölçülü olun!Zekânız,bilginiz,yetenekleriniz size çok şey vaat ediyor!Erkek gibi davranın, sizin için üzülmekten başka bir şey yapmayan bir insana duyduğunuz üzücü bağlılığa bir son verin.Bir an sakin sakin düşünün Werther! demiş Lotte.Kendi kendinizi kandırdığınızı,bilerek kendinizi mahvettiğinizi anlamıyor musunuz? Niçin ben, Werther? İlle de ben, niçin bir başkasına ait olan ben? İlle de ben? Korkarım, korkarım,bu arzuyu sizin için bu kadar cazip kılan şey, bana sahip olmanızın olanaksızlığıdır."
Sahip olduğum diğer tüm bilgileri başkalarıda edinebilir ancak hislerim yalnızca bana aittir."
Sabahları uyanıp parıldayan güneşi gördüğümde, Al işte, yine cenneti andıran bir gün ve yine insanlar bunu mahvedecekler." diye düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
En güzel insanî duygular, aşk ve sadakat; şiddet ve cinayete dönüşmüş."
Tam bir hayat yorgunu olmama rağmen, her şeyin üstesinden gelecek güce sahibim hâlâ.."
Bana tek bir kişi gösterin ki, huysuzluğunu kendisine saklayıp, çevresindekilerin huzurunu kaçırmasın. Öyle biri yok! Bu huysuzluk, saçma bir gururun neden olduğu kıskançlığın eşlik ettiği içsel bir mutsuzluktan kaynaklanıyor.
BİZİM AKSİMİZE MUTLU OLAN İNSANLAR GÖRÜP, BUNA KATLANAMIYORUZ. "
Kısaca nasıl ki eskiden tüm mutlulukların kaynağı bendeyse,şimdi de tüm üzüntülerin kaynağı içimde saklı.."
Ah bu boşluk! Göğsümün içinde, şurada hissettiğim bu korkunç boşluk! Eğer onu bir kez olsun şu kalbe bastırabilsem, bu boşluktan eser kalmaz diye düşünüyorum çoğunlukla.."
Birbirimizi mutlu edemediğimiz yetmiyormuş gibi, bir de başkasının mutluluğuna engel olmak da neyin nesi? "
Bir başkasının onu nasıl sevebildiğini,sevmeye nasıl hakkı olduğunu bazen anlamıyorum.Çünkü onu yalnızca ben o kadar yürekten ve o kadar fazla seviyorum ki,ondan başka ne bir şey tanıyor,ne bir şey biliyorum; ondan başka da bir şeyim yok zaten!"
Evet, yalnızca bir gezgin, yeryüzünde bir yolcuyum ben! Ya sizler daha önemli şeylerle mi meşgulsünüz?"
Evet, eminim dostum, eminim, gittikçe daha da emin oluyorum, bir insanın varlığı başkaları için önemli olmayabiliyor, hatta hiç önemli olmayabiliyor."
Kimse denemeden gücünün sınırlarını bilemez."
Ancak kendi içime dönersem bir dünya buluyorum.
Ulu Tanrım! Ya akılları başlarında değilken ya da akıllarını kaybettikten sonra mı mutlu olmaktır insanların yazgısı!
Biz insanlar güzel günlerin azlığından, kötü günlerinse çokluğundan sık sık yakınırız."
Sen neredeysen ben orada iyiyim, acı çekeceksem, haz duyacaksam senin gözlerinin önünde olmalı.
Mahrumiyetlerle geçen şu uğursuz hayatı uzatmaktan başka bir şey değil yaşamak.
Tanrı biliyor ya, çoğunlukla bir daha uyanmama arzusu, hatta ümidiyle yatağa giriyorum: Ve sabahleyin gözümü açıp yine güneşi görünce neşem kaçıyor.
İçime kapanıp, bir dünya buluyorum.
Kendimizden yoksunsak, elbette her şeyden yoksun kalıyoruz.
Zorlu bir hayatı cesaretle göğüslemektense ,ölümü tercih etmek en kolayıdır."
Hırsızlık bir suçtur ancak bunu çok fakir olduğu ve ailesinin mahvına engel olmak için yapan birine acımalı mıyız yoksa onu cezalandırmalı mıyız?"
Yanlış anlamalar ve ihmaller, dünyaya şerden ve günahkarlıktan çok daha fazla kötülük getiriyor
Neden her konuda,bu mantıklı,bu delice,bu iyi bu kötü diye sınıflandırma gereği duyarsınız ki? Tüm bunların anlamı ne? Davranışlarımızın altında yatan nedenleri hiç düşündün mü? Bu olaylara neden olan ve onları kaçınılmaz kılan şeyi açıklayabiliyor musun? Açıklayabilirsen,o zaman karar verirken bu kadar aceleci davranmazsın.*
Eğer köhnemiş insanoğlu ısrarla geçmiş acılarını hatırlamayacak olsa ve o anki sükunete kendini bıraksa, o zaman çok daha az acı çekerdi
Mutluluk bir kandırmaca mı dersin?"
Böyle mi olacaktı, insanı sonsuz derece mutlu kılan şey, aynı zamanda üzüntüsünün kaynağı mı olmalı? "
Lanet olsun göğsümdeki bu boşluğa! Bazen düşünüyorum da keşke onu bir kez olsun kalbime bastırabilsem, o zaman bu korkunç boşluk dolardı.
Kalbim mutluluktan uçsa bile, karşımda buz gibi, kaskatı kesilmiş bir insanı nasıl mutlu edebilirim"
Gerçekten bu konuda önerisi olan var mı?
Hoşlanmıyorum ama bir başkası tarafından sevilmesine isyan ediyorum. Başkaları onu sevme hakkını kimden alıyor acaba?
Ben deliyim, eğer öyle olmasaydım dünyanın en mutlu adamı ben olurdum…Ne kadar doğrudur: Saadet ve felaketimizi hazırlayan yine kendimiz, kendi kalbimizdir…"
…Bu yürek kadar günü gününe uymayanı, bu yürek kadar kararsızını görmüş olamazsın.
Ben farkında değilim: Ne vakit gün oluyor, ne vakit gece. Kainat etrafımdan silindi ve yalnız o kaldı."
Din, zayıflara güç,üzgünlere teselli verir ama herkese eşit davranır mı bunu yaparken?
İnsanın kalbini anlamak olanaksız bir şey.
Nasıl olurda mutluluk kaynağımız aynı zamanda keder çeşmemiz ola bilir? Kalbimi sevgiye boğan ve cenneti önüme sererek beni mutlu eden coşkulu duygular, çekilmez bir eziyete dönüştü.
İçme kapanıp, bir dünya buluyorum! Yine canlandırma ve kanlı canlı bir güç yerine, sezimle, koyu bir hevesle. Duyularımda her şey yüzüp duruyor, ben de düşte gibi dünyaya gülümseyip gidiyorum.
O kadar çok şeye sahibim, ama ona karşı duygularım hepsini yutuyor; o kadar çok şeye sahibim, ama onsuz hepsi bir hiç.
Doğal sonbahara yükselirken, benim de içimde ve çevremde güz oluyor.
Anlaşılmamak bizim gibilerin kaderi olmalı.
Kalbime hasta bir çocuk gibi bakıyorum; o istediğini yapıyor.
keşke insanlar geçip giden şimdiyi yaşamak yerine, geçmişte kalan bir sıkıntının hatıralarını anımsamak için hayal gücünü bu kadar zorlamasalar."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir