İçeriğe geç

Kelimeler Kuşatması Kitap Alıntıları – Hüseyin Özbay

Hüseyin Özbay kitaplarından Kelimeler Kuşatması kitap alıntıları sizlerle…

Kelimeler Kuşatması Kitap Alıntıları

Şimdi bir mayıs ayının son günlerinde, motivasyon manevralarımın bitmemesi için dua ediyorum. Etrafımdaki ve dünyadaki bütün iyilikleri ve kötülükleri düşünüyorum. Kişisel sorunlarımın bir ceviz kabuğunu doldurmadığına ait deneyimlerim, ne yazacağım konusunda da zorluyor beni.
İnsan, hikâyesi kadar insandır. Benim hikâyem ne ki!? Bu yeryüzünde, büyük hikâyeler yaşayan insanlar, geldi gitti. Büyük hikâyeler, yaşantının renkli yelpazesidir bana göre. Bense dağları seviyor, dağlara gidemiyorum. Dünyayı seviyor, dünyayı gezemiyorum. Büyük heyecanlar yaşamak istiyorum, ulaşamıyorum.

‘Rüzgârlı insanlar’dan olmak gerekti. Yetişme ve eğitim süreçlerimiz tek bir yolun düz satıhlarında yorup bıraktı neslimizi. Farklı iklimlerin olduğu farklı düşünce ve duyarlılıkların tadından bile yoksun bırakıldık.

Yazmayanlara gelince, hiç bilmediği ve tatmadığı yemek için Ben istemiyorum. diyemez insan.
Rilke, yazmadan yaşayanları küçümser. Yazmadan da yaşayabilirsiniz. der bir sözünde. Ama öyle olur işte hayatınız! der gibidir. Yersiniz, içersiniz, şişersiniz, kavga edersiniz Yani yaşarsınız işte Ham hayat Biyolojik nefes Bunu bezemeye, anlamlandırmaya kalktığınız ya da değiştirmeyi, dönüştürmeyi düşündüğünüz zaman da yorulursunuz. Bezginlik ve yorgunluk motivasyon kanallarınızı tıkar ve manevi kanser olursunuz. Düşünceleriniz ve duygularınız ağır gelmeye başlar. Onlar içinizde fosilleşen ama bir türlü atamadığınız sasımış yük e dönerler. Duyguların kangrenleşmesi fecidir. Her an taze kalan ve hayat veren duygulara ve düşüncelere sahip olabiliyor muyuz? Zor soru bu? Ne zamana ve neye kadar?
Ömer Seyfettin’le ilgili bir notta da aynı şeyi okudum. Eski edebiyatta üslupçuların tasannu dedikleri şey galiba Yaradılış ve fıtrat o kadar muhteşem ki onun dışında ve onun üzerinde bir yapay edebiyat avrasına gerek yoktur. anlayışının elbette felsefi taraftarları olacaktır. Edebiyatta dile getiriş ten daha çok dilin nasıl kullanıldığını sorguladığımız zaman da başka bir tezle karşılaşırız. Edebiyat, olanı resmetmek değil olandan hareketle yeni bir dünya kurmaktır. Yani edebiyat bir yansıtıcı (monitör) değil bir, değiştirici ve dönüştürücü eylemdir. (Yapıntı kelimesi bunu karşılar mı bilmem?) Derinliktir, arka plandır, sanat ruhudur. Bariz özelliği de duygulara, duyum ve düşüncelere estetik bir biçim yarat ma çabasıdır. İyi, güzel ve sıra dışı bir üslupla yazılmamış bir konu ne kadar ilginç ve usturuplu olsa da tat vermez. İpuçlarının, merak ve entrikaların tat vermesi, yüzeysel olarak görünmese ya da fark edilmese bile derin yapıdaki dil estetiği sayesindedir. Dilde estetik, plastik ve haz verici bir kurgulama değil sadece, aynı zamanda olay örgüsünü sevdiren ve merak unsurunu artıran ve alımlama estetiği ni güçlendiren bir uyarıcı öğedir.

Belki edebî yazıların sırlarından biri de budur. Estetik öngörülürse tat vermez. Edebi estetik, düşünülen değil, ulaşılandır. Sır dediğim de budur. Aşkı yaşamamış birinin aşkı öngörmesi yalandır. Başkalarının aşkını yazmak ise rapor tutmaktır. Bu alanda zaman zaman rapor vardır ama edebi yat, rapor değildir. Raporda, matematik ve nicel gerçeklik, edebiyatta ise hissî ve tecrübî bohçalar söz konusudur.

Kitaplar bizi öldürüyor. der A. France. Kitaplar ve kelimeler. Hayattan koparıyor. Sürekli kitapta ve kelimede kalanlar için tabii ki. Ben eskiden bunu keşfetmişim gibi sigara ve çay içerken okumayı ve yazmayı keserdim. Çünkü okurken farkına vardıklarımla yaşarken tadını aldıklarım farklıydı
Hayat denen tek fırsatı berbat edenler arasında çoğu zaman kendimi de gördüm.
İnsan hikâyesi kadar insandır.
Aşkı yaşamamış birinin aşku öngörmesi yalandır. Başkalarının aşkını yazmak ise rapor tutmaktır. Bu alanda zaman zaman rapor vardır ama edebiyat, rapor değildir.
Ömer Seyfettin’le ilgili bir notta da aynı şeyi okudum. Eski edebiyatta üslupçuların tasannu dedikleri şey galiba Yaradılış ve fıtrat o kadar muhteşem ki onun dışında ve onun üzerinde bir yapay edebiyat avrasına gerek yoktur. anlayışının elbette felsefi taraftarları olacaktır. Edebiyatta dile getiriş ten daha çok dilin nasıl kullanıldığını sorguladığımız zaman da başka bir tezle karşılaşırız. Edebiyat, olanı resmetmek değil olandan hareketle yeni bir dünya kurmaktır. Yani edebiyat bir yansıtıcı (monitör) değil bir, değiştirici ve dönüştürücü eylemdir. (Yapıntı kelimesi bunu karşılar mı bilmem?) Derinliktir, arka plandır, sanat ruhudur. Bariz özelliği de duygulara, duyum ve düşüncelere estetik bir biçim yarat ma çabasıdır. İyi, güzel ve sıra dışı bir üslupla yazılmamış bir konu ne kadar ilginç ve usturuplu olsa da tat vermez. İpuçlarının, merak ve entrikaların tat vermesi, yüzeysel olarak görünmese ya da fark edilmese bile derin yapıdaki dil estetiği sayesindedir. Dilde estetik, plastik ve haz verici bir kurgulama değil sadece, aynı zamanda olay örgüsünü sevdiren ve merak unsurunu artıran ve alımlama estetiği ni güçlendiren bir uyarıcı öğedir.

Belki edebî yazıların sırlarından biri de budur. Estetik öngörülürse tat vermez. Edebi estetik, düşünülen değil, ulaşılandır. Sır dediğim de budur. Aşkı yaşamamış birinin aşkı öngörmesi yalandır. Başkalarının aşkını yazmak ise rapor tutmaktır. Bu alanda zaman zaman rapor vardır ama edebi yat, rapor değildir. Raporda, matematik ve nicel gerçeklik, edebiyatta ise hissî ve tecrübî bohçalar söz konusudur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir