Mustafa Armağan kitaplarından Ayasofya Entrikaları kitap alıntıları sizlerle…
Ayasofya Entrikaları Kitap Alıntıları
Galip Kemali Söylemezoğlu
Çıkarmışlar, gördüm, bir Rumca dergide Rum’lar
Kızmaya hakkınız yok ezan sesi olmıyan
Câmide minarenin, kim demiş, lüzûmu var
Bu yazı Ayasofya’nın tekrar cami olmasını istiyor. Halkı sokaklara döküp Ayasofya’da eylem yaptırmayı amaçlıyor. Ayasofya’ya müze değil, mumsuz kilise diyor. Bu, kanunlarımıza göre suçtur. Cezasız kalması milli menfaatlerimize zarar verecektir vs.
Rahmetli Serdengeçti’nin bu gülünç iddiaya verdiği muhteşem cevap tarihe geçecek güzelliktedir:
Savcı iddianameyi göndereceği yeri şaşırmış olmalı. Bunu Milli Mücadelede açtıkları yaralar hala kanayan, söndürdükleri ocaklar hala tütmeyen, camilerimizi yıkıp taşlarını hela yapmak için kullanan( ) Yunanlı dostlarımıza bir cemile olarak göndersin. Beni bu yazıdan dolayı Türk savcıları değil, Yunan savcıları itham etsin. O zaman bütün neticelere katlanmaya şeref bilirim.
Savunmasında bu noktaya bir kere daha dönen Serdengeçti, orada şu sağduyulu sözleri sarf edecektir:
Savcılık bu davayı yanlış yere getirmiş. Dosyayı Yunanistan’a gönderseydi daha iyi etmiş olurdu.
Tam tabiriyle taşı gediğine oturtmuş olan merhum Osman Yüksel Serdengeçti, asıl büyük bombasını en sona saklamıştır. Hamlet’in tiratlarını hatırlatan o müthiş sözleri şöyle seferber eder:
İstanbul’un, hatta İzmir’in Yunan olduğunu söyleyen, bunun üzerine şiirler, kasideler yazan Yunan muharrirlerini(yazarlarını), şairlerini Yunan hükumeti teşvik, tebcil ederken(ödüllendirirken), Ayasofya’da tekbir sesi, ezan sesi işitmek isteyen bir insanı bizimkiler vatana ihanet suçuyla ağır ceza mahkemelerine sevk ediyor Bu mukayese beni çıldırtıyor, çıldırtıyor beni! Sanki karşımda, iddia makamında, Müslüman bir Türkü değil, Athenagoras’ın mümessilini görüyorum! Ürperiyorum! Ürperiyorum!
Kapıda Fransız komutana işgal güçlerini keslikle içeriye sokmayacaklarını ihtar eden Tevfik Bey, zorla girmeye kalkarlarsa girişteki makineli tüfeklerin işlemeye başlayacağını söyler. Oradan bir şekilde geçtiler diyelim, özel olarak görevlendirdiği askerleri Ayasofya’nın sütunlarının dibine yerleştirdikleri dinamitleri patlatacaklardır.
Bu altından kalkamayacağı kadar ağır sırlı üstlenmek istemeyen Fransız komutan, içeri girmekten vazgeçer ve geri döner.
Böylece Ayasofya işgal şartlarında bile tıpkı Asım’ın Nesli gibi namusunu çiğnetmez.
Ayasofya ibadete kapalıyken Istanbul’ un fethini hangi yüzle kutlayabiliyoruz.
Benim naçizane çözüm teklifim şöyledir:
Ayasofya’nın üst kat galerilerinin caminin harimiyle, ibadethane kısmıyla doğrudan bir alakası yoktur. Caminin ana mekanına girmeden namaz kılınırken dahi turistler narteksten geçerek kimseyi rahatsız etmeden üst katlara çıkar ve ziyaretlerini pekala gerçekleştirebilirler. Asıl mühim olan mozaikler de zaten nartekste ve üst kattadır. Namaz kılındıktan sonra aşağıya inip ziyaretlerini tamamlayabilirler. Yani üst kat cami yapılmayabilir, ziyaret mekanı olur, aşağısı da Müslümanlara fazlasıyla yeter. Binanın giriş-çıkışı buna gayet müsaittir.
Öte yandan çok mecbur kalınan yerlerde yapılacak stor perde, namaz kılınacağı zaman aşağı çekilir, suretlerin üzeri kapatılır, namaz bitince tekrar açılır. Veya siyah ışıkla namaz vakitleri resimler karartılır, cemaatle namaz kılındıktan sonra yeniden açılır. Böylece mesele suhuletle hallolunabilir. Gördüğünüz gibi hiçbir şekilde Ayasofya’nın turistlerin ziyaretlerine kapatılması diye bir şey bahis mevzuu değil.
Kilise yapılırsa Ayasofya’nın yeni sahibi kim olacaktı?
Yunanlılar Bizim olacak diyordu;
Ömer Seyfeddin’in hikayesinden Naş, naş, Çarigrad naş (İstanbul, İstanbul bizim olacak) diyerek gezen Bulgar köylü kızını hatırlayın(gerçi Bulgarların o sırada sesi çıkamıyordu);
Fener Patrikhanesi de damat adayları arasındaydı;
Rusya’nın öteden beri – Prens Trubetskoy bunu daha 1915’te dile getirmişti- Ayasofya ‘ya haç dikme idealini kovalayan bir ülke olduğu biliniyor. Dostoyevski bile bu Ortodoks ideale basbayağı bağlanmıştı.
Öte yandan İngilizler Ayasofya kilise yapıldığı takdirde bu konulara duyarlı olan Hint Müslümanlarının ayaklanmasından çekiniyor hatta korkuyorlardı.
Bu karmaşık denklemin içinden nasıl çıkacaklardı.
Peki Başbakan Lloyd George’un İstanbul’dan Sultan gidecek ve Müslüman nüfus da ardından şehri boşaltacak böylece Ayasofya doğal olarak Hıristiyan olacak, Haç yeniden Ayasofya’nın kubbesine konulacak. Bu olunca yeni bir çağ başlayacak, dediğini duymuş muydunuz?
Atatürk ile Whittemore arasında ABD Dışişleri Bakanlığı ve Ankara’daki Amerikan Elçiliğinin aktif destek verdiği müzakereler yürütüldü. Bu müzakerelerin sonucunda Ayasofya cami olarak kapatıldı ve müze olarak açıldı.
Yeterince açık bir ifade değil mi? Meğer Atatürk ile Ayasofya pazarlığının içine ABD Dışişleri Bakanlığı ile ABD Büyükelçiliği de dahil olmuş ve sonuçta Ayasofya Camii’ni müze yapma girişimi başarıya ulaştırılmış.
Amerika Bizans Enstitüsü, 1930’da Thomas Whittemore tarafından Boston’da kuruldu. Harvard’dan Prof. Robert Blake otobiyografisinde şöyle yazıyordu:Bizans sanatı, tarihi ve arkeolojisi incelemelerini teşvik etmek konusunda bir Amerikan, İngiliz ve Fransız girişimi olan Bizans Enstitüsü’ nün kuruluşunda onunla (Whittemore ile) birlikte çalıştım. Bizans Enstitüsü’ nün büyük başarılarından biri, 1931’de TC’nin Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk’ü, Ayasofya Bazilikasının içindeki mozaiklerin ortaya çıkarılması sorumluluğunu Bizans Enstitüsüne teslim etmeye ikna etmesiydi.
Ve 867 senesinde şükran li hazihi’n-ni’am cihad-ı asgardan cihad-ı ekbere müracaat
İstanbul’un Fethini küçük cihad (cihad-ı asgar), medreseyi hizmete açışını ise büyük cihad (cihad-ı ekber) olarak gören bir Fatih vardır karşımızda Düşünün, İstanbul’un fethi bile onun gözünde bir medrese yaptırmanın, yani ilim tahsilinin, alemi, kendini ve Rabbini tanıma cehdinin yanında küçük cihad imiş!
Fatih Sultan Mehmed’in saygıyla içerisine girdiği Ayasofya’da secde-i şükran a kapandığı, iki rekat şükür namazı kıldığı ve Ulu Mabed’de ezanın ilk olarak o sırada okunduğu biliniyor. O gün genç Fatih hızını alamayarak Ayasofya’nın kubbesine kadar tırmanmış ve etrafında 360 derece dolaşarak, fethini Yüce Peygamber’inin emrettiği bu kutlu şehrin deruni manasını düşünerek bu tepe den doyasıya seyretmiş, ardından da İstanbul çok güzel bir kızmış fakat ne yazık ki bakımsız kalmış, ümmet-i Muhammed’in elinin ona değmediği buradan belli sözleri dudaklarından tarihin hafızasına inciler misali dökülmüştür.
Bunun içindir ki var kuvvetimizle Ayasofya cami olarak açılmalıdır diye bağırıyoruz.
Bu millete açıkça bir yalan söylenmektedir. Ayasofya Camii’ni biz ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Yunanistan, Bulgaristan ve diğer Batılı devletlerin daha Balkan Savaşı yıllarından itibaren canlanmış olan Haçlı zihniyetine rehin verdik. Baskılarına boyun eğdik. Bunu açıkça itiraf edelim. Kilise olmayacaksa cami de yaptırmayacağız. şeklindeki İngiliz menşeli formüle 1932-1935 aralığında teslim olduk ve Osmanlı’nın kutsal tebessümüne aşık olduğu bir camimizi müze yaptık.
Çıplak görüntü bu; ve bu görüntü hepimizi ürküttüğü içindir ki, bahane kabilinden sürekli yalan söylüyoruz.
Efendim, Ayasofya esasen insanlığın veya medeniyetin malıdır vs. diye lafı eğip bükmeyin, dosdoğru söyleyin:Biz İngiliz yeni dünya düzeni ne uyum sağlama sürecinde Ayasofya’yı da safra olarak Batı’nın kucağına atmıştık! Bunu düzgün bir şekilde söyleyeceğimize yalanlar uydurmak ve gerçeği örtbas etmek gibi son derece tehlikeli bir yola sapıyorsunuz.
Ayasofya ibadete kapalıyken Istanbul’ un fethini hangi yüzle kutlayabiliyoruz.
Dedim ki :
Halkının yüzde 99’u Müslüman bir ülke olan Türkiye’deki Ayasofya Camii’nde namaz kılmak yasak, nüfusunun neredeyse tamamı katolik bir ülke olan İspanya’daki Kurtuba Camii’inde de . Biri bana açıklasın o zaman : Ne farkımız var ?
Sen ki bize Fatih’ in aziz emanetisin, lakin yaban ellere rehin verilmişsin. Yaşadığın nasıl bir trajedidir ki , resmi tapunun öz sahibi olan bu devlet bile sana malik olduğunu gösteremiyor, aynı topraklara ayak bastığın millet bile senin makus talihini 82 senedir değiştiremiyor. Sesin çıkamıyor da ağlıyor, her Allah’ ın günü elini , dilini, kalbini hasret korunla cayır cayır yakıyorsun.
Yahya Kemal, Aziz İstanbul
Ayasofya ibadete kapalıyken Istanbul’ un fethini hangi yüzle kutlayabiliyoruz.